« Yanıtla #1 : Mart 17, 2015, 05:19:50 ÖS » |
|
İSLAM VE RECM CEZASI
http://tr.wikipedia.org/wiki/Recm
Recm, zina fiilini işleyen evli erkek veya kadınlara uygulanan şeriat cezası. Recm ile ilgili tartışmalar mezhepler ve tarikatla r arası ayrılığa da neden olmuştur. Recm kelimesin in Kur'an'da taşlamakla eşanlamlı olarak değil, daha çok hor görmek, yalnız bırakmak gibi bir anlamda kullanıldığı tefsirler de okunur.[1][2] Ancak İslam hukuku'nda recm, taşlama fiilinin karşılığı olarak kullanılmıştır. Recm kelimesi, bu yüzden, hemen hemen tüm dillerde, taşlama kelimesin in karşılığı olarak kullanılmasının yanında, Osmanlıca'ya da hukuk terimi olarak "zina yapan kadın veya erkeğin taşlanarak öldürülmesi" anlamında geçmiştir.
Recm cezası değişik sekillerd e uygulanır:
1- Failleri toprağa göbeklerine kadar gömerek taşlamak suretiyle, veyâ gömmeksizin taşlamak suretiyle : ikrarlarından dönerlerse kaçabilmeleri için[3].
2- Faillerin üzerine taştan bir duvar devirmek suretiyle -hadise değil ictihada dayanan bir göruş-, eskiden bunun uygulandığına dair bilgiye, bilinen kaynaklar da rastlanmıyor.
3- Failleri yüksek bir yerden taşların üzerine atmak suretiyle -hadise değil ictihada dayanan bir göruş-, ki bununda eskiden uygulandığına daîr bilgiye, bilinen kaynaklar da rastlanmıyor.
( Hz.Muhamm ed sav Efendimiz in döneminde Recm uygulanma mıştır ve uygulandığı söylenen Recm sağlam belgelerl e sabit değildir.Osmanlı dönemindede bir kez uygulanmış ve kaldırılmıştır )
https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q=osmanl%C4%B1da+recm
İSLAM VE RECM CEZASI
http://mehmetselimpolat.blogcu.com/osmanlida-recm-cezasi/9001184
RECM
Taşla öldürme, taşa tutma, birine taş atma, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma; evli veya dul bulunan erkek veya kadının zina etmesi halinde İslâm mahkemesi kararıyla taşlanarak öldürülmesi anlamında bir fıkıh terimi. R.c.m kökünden mastar, çoğulu "rucüm" dür. Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamındadır.
Kur'an-ı Kerim'de bu anlamda "recm" ifadesi bulunmama ktadır. Bir ayette gaybı taşlamak" (el-Kehf, 18/22), başka bir yerde, "yıldızları Şeytanlar için atış taneleri yaptık" (el-Mülk, 67/5) ayetinde "atış taneleri" anlamında "rucûm" çoğul olarak gelmiştir. Zina edenin taşlanması Sünnet, ve icma delilleri ne dayanır.
Zina bütün semavî dinlerde haram kılınmış ve çok kötü bir fiil olarak kabul edilmiştir. İslâm'da zina büyük günahlardan olup, ırz, namus ve neseplere yönelik olduğu için, cezası da hadlerin en şiddetlisidir.
Zinanın cezası, fiili işleyenin evli veya bekâr oluşuna, İslâmî emir ve yasaklarl a yükümlü bulunup bulunmama sına göre kısımlara ayrılır. Dayak, taşla öldürme, sürgün ve İslâm devleti'nin koyacağı ta'zir cezası bunlar arasındadır.
Yüz Değnek Cezası
Bekâr erkekle bekâr kadının zina etmesi halinde, ceza her birine yüz değnek vurulmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun" (en-Nûr, 34/2).
Zina cezası uygulanan kimsenin, toplum nezdindek i itibar kaybını önlemek, belki olayın unutulmasını sağlamak amacıyla bir yıl süreyle sürgüne gönderilmesi İslâm'ın ilk yıllarında ek bir ceza olarak veriliyor du. Ubâde b. Sâmit (r.a)'tan rivâyete göre şöyle demiştir: Resululla h (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Zinanın hükmünü benden öğrenin. Allah o kadınlara bir çıkar yol gösterdi. Bekârla bekâr zina ederse yüz değnek ve bir yıl sürgün; evli ile evliye yüz değnek ve recm vardır" (İbn Mâce, Hudûd, 7; Müslim, Hudûd, 12). Ancak bu uygulama Nûr Suresi'nin inmesinde n önceye aittir. Bu sure inince bekârlar için yalnız değnek, evli olanlar için sünnetle recm cezası belirlenm iştir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/ 1978, IX, 36 vd.).
Hanefiler e göre, bekârların zina cezası olan yüz değneğe ayrıca sürgün eklenmez. Çünkü ayette sürgünden söz edilmemiştir. Ancak sürgün bir had cezası değil; İslâm devlet başkanının takdirine bırakılmış bir ta'zir cezası niteliğindedir. Nitekim zina edenin tövbe edinceye kadar hapsedile bilmesi de, fuhşa düşenleri bir süre toplumdan tecrid etmek amacıyla alınan bir önlemdir.
Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise bekârların zinasında yüz değnek ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır. Delil, sürgün bildiren hadistir. Ancak kadın kocası veya bir mahremi ile birlikte sürgüne gönderilir. Ayrıca sürgün yerinin sefer mesafesin den yakın olmaması da gerekir. Hz. Peygamber "Kadın, yanında kocası veya bir mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buhârî, Taksîr, IV, Sayd, 26, Savm, 67; Ebû Dâvud, Menâsik, III) buyurmuştur.
Recm Cezası
Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerl e sabittir. Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanma sı gerekirke n, bu konudaki hadislerl e amel edilerek recm cezası öngörülmüştür.
Recm konusunda hükmü devam eden, fakat Kur'an ayeti olarak okunması neshedile n bir ayet de nakledili r. Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hz. Ömer'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerde n idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledi k ve anladık. Resululla h (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkedere k sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).
Hz. Ömer'in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: "İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin" (Mâlik, Muvatta', Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183). Hz. Ömer'in recmi, Medine minberind en ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097). Ömer (r.a)'in şöyle dediğini nakleder:
"Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri ..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
Hz. Peygamber'in recm cezasına uygulama örnekleri:
1. İşvereninin eşiyle zina eden bekâr işçiye yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, kadına ise recm uygulanmıştır.
Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledild iğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resululla h (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. İşçinin babası şöyle dedi:
"Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek . Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilm iştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13). Ebû Hanife'ye göre, yüz değnek yanında bir yıl sürgün, ayete ilâve niteliğinde olup, ayet inince bu ilâve kısım neshedilm iştir. Ancak İslâm devlet başkanı böyle bir cezayı ta'zir cezası olarak verebilir .
2. Zinasını dört defa ikrar eden Mâiz b. Mâlik (r.a)'in recmedilm esi.
Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleye yim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdula r ve Mâiz recmedild i. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yarılarına gelen Resululla h (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).
3. Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilm esi.
Mâiz'in recmedilm esinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesin in Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsu n" Hz. Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisini n zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu. Kadın "Evet" dedi. Hz. Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu. Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Hz. Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi. Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedild i" (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudûd, II). Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilince ye kadar emzirmesi ne izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.a)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledili r:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesin i kılmış ve kadın defnedilm iştir (Müslim, Hudûd, 23).
4. Evli bulunan Yahudi erkeği ile Yahudi kadınının zina sebebiyle recmedilm esi. Abdullah b. Ömer (r.a)'tan nakledild iğine göre, Hz. Peygamber'e, zina etmiş bir yahudi erkeği ile bir yahudi kadını getirmişler. Allah elçisi, yahudiler e, Tevratta ki zina hükmünü sormuştur. Yahudiler; "yüzleri karaya boyanır, sırt sırta hayvan üzerine bindirili p sokaklard a dolaştırılır" demişler. Tevrat getirilmiş, ancak okuyan yahudi genci recm ayetine gelince ceza kısmını parmağı ile kapatıp atlayınca durumu farkeden ve yahudi iken İslâm'a giren Abdullah b. Selâm, Hz. Peygamber'e yahudinin Tevrat'ın üzerinden elini kaldırmasını emir buyurmasını istemiştir. Yahudi elini kaldırınca recm ayeti görülmüş ve her iki yahudi hakkında da evli olarak zina ettikleri için recm uygulanmıştır (Müslim, Hudûd, 26).
Bera b. Azib (r.a)'ten nakledile n, iki yahudinin recmedilm esi olayı ise şöyledir: Hz. Peygamber'e, yüzü kömürle karartılmış ve dayak vurulmuş bir yahudi getirildi . Allah elçisi yahudiler e evlilerin zinasının Tevrat'taki hükmünü sordu. Onlar, bu şekilde olduğunu söyleyince, bir yahudi bilginine "Sana, Tevrat'ı Musa ya indiren Allah aşkına soruyorum . Zina edenin Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu yahudi bilgini; Tevrat'ta recim var. Fakat zina eşraf arasında artınca, şerefli birini getirirle rse serbest bırakır, yoksul biri yakalanırsa onu recmeder olduk. Bu iki sınıfa eşit ceza için recmi terkettik, kömürle boyayıp, dayak vurmayı recmin yerine koyduk". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allahım! Senin emrini onlar değiştirdikten sonra ilk uygulayan benim. Bunun üzerine emir verdi ve yahudi recmedild i" (Müslim, Hudûd, 28).
Bazı İslâm müctehidlerine göre ehl-i küfür, müslüman mahkemesi ne başvurursa, hâkimin mutlaka Allah'ın hükmü ile amel etmesi gerekir. Onlar bu konudaki muhayyerl iğin neshedild iğini söylerler, Hanefiler ve İmam Şâfiî'den bir görüşe göre bu esas geçerlidir. Ancak Ebû Hanife şöyle demiştir: "İslâm mahkemesi ne inkârcı karı-koca birlikte gelirlers e aralarında adaletle hükmetmek gerekir. Yalnız kadın gelir, kocası razı olmazsa hakim hüküm veremez". Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise hüküm verebilir (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1978, VIII, 376).
Recm cezası uygulanma sı için Gerekli Şartlar:
1. Zina eden kadın veya erkeğin ergin olması.
2. Akıllı olması. Akıl hastasına had uygulanma z. Akıllı ve ergin bir kimse akıl hastası ile zina etse, yalnız kendisine had uygulanır.
3. Evli olan gayri müslime recm yerine değnek cezası uygulanır. Şâfiî ve Hanbelîlere göre pasaportl a İslâm devletine gelen gayrî müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası uygulanma z.
4. Zinanın zor kullanara k olmaması gerekir.
5. Zinanın diri bir insanla olması gerekir.
6. Zina edilen kadının da ergin veya kendisine cinsel istek duyulan bir yaşta olması gerekir.
7. Zinanın bir şüpheye dayalı olmaması gerekir. Fasit nikahtan sonraki cinsel temasa had gerekmediği konusunda görüş birliği vardır. Velisiz veya şahitsiz evlenme gibi.
Zinanın bir para karşılığında olması halinde Ebû Hanife'ye göre her ikisine de had cezası uygulanma z. Çünkü bu durum bir mehir karşılığında nikâh akdine benzemekt edir. Burada şüpheden dolayı had düşer. Ancak fiil haram olduğu için ta'zir uygulanır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bu durumda da had cezası verilir (Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1968, III,197 vd.).
8. Cinsel temasın önden olması. Arkadan ilişki yani livata için Ebû Hanîfe'ye göre yalnız ta'zir cezası uygulanır. Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre ise livata haddi gerektiri r. Yabancı bir kadına ön veya arka dışında karın, uyluk gibi başka bir yere temas ise yalnız ta'zîri gerektiri r. Çünkü bu, şer'an kendisine bir şey takdir edilmeyen münker bir fiildir.
9. Had cezalarının uygulanab ilmesi için İslâm devletini n varlığı şarttır. Çünkü dârul-harp veya dârul-bağy (âsiler ülkesi) de had cezalarını uygulamay a İslâm devletini n velâyet yetkisi olmaz ve bu hükümleri uygulamay a gücü yetmez.
10. Zina eden erkek veya kadının halen veya daha önce sahih nikâhla evlenmiş olması ve bu nikâh devam ederken eşiyle bir defa da olsa cinsel temasta bulunması şarttır. Böyle bir erkeğe "muhsan", kadına ise "muhsana" denir. Recm cezası için bu son niteliğin bulunması da gerekir.
Recm için muhsan sayılmada erkek veya kadında şu yedi niteliğin bulunması gerekir: Akıllı olmak, ergin bulunmak, hür ve müslüman olmak, sahih nikâhla evlenmiş bulunmak ve bu nikâhtan sonra eşiyle guslü gerektire cek şekilde cinsel temasta bulunmak. Bu şartlardan herhangi birisi bulunmazs a ceza yüz değneğe dönüşür. Zina edenlerde n birisi muhsan olur, diğeri bekâr bulunursa; bekâra yüz değnek, muhsan olana ise recm cezası uygulanır.
Ebû Hanife ve Mâlik'e göre, bir erkek veya kadının muhsan sayılması için müslüman olması şarttır. Bu yüzden evli olan gayri müslimlerin zinasına recm cezası uygulanma z, çünkü recm, günahtan temizlenm e yoludur. Zimmî ise günahtan temizlenm eye ehil değildir. Onun temizlenm esi ancak ahirette azapla gerçekleşir. Hz. Peygamber; Allah'a şirk koşan kimse muhsan değildir" (Zeylaî, Nasbü'r-Râye, III, 327) buyurmuştur. Bu görüşte olanlar için iki yahudinin Hz. Peygamber tarafından recmedilm esi olayı, Tevrat hükmüne göre olmuştur. Daha sonra bu neshedilm iştir (Zeylaî, a.g.e, III, 326; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 92).
Şâfiî, İbn Hanbel ve Ebû Yusuf'a göre, recmin uygulanma sı için zina edenin müslüman olması şart değildir. Bir zimmî zina suçuyla İslâm mahkemesi ne gelse had uygulanır. Müslüman bir erkek zimmî bir kadınla evlenip cinsel temasta bulunsa, her ikisi de "muhsan" olur. Delil, Hz. Peygamber'in iki yahudiye recmi uygulamasıdır. "Dulun dul ile zinasında taşlama vardır" (Müslim, Hudûd,12-14; Ebû Dâvud, Hudûd 23; Tirmizî, Hudûd, hadisinin genel anlamı da başka bir delildir. Diğer yandan zina bütün semavi dinlerde haram kılınmıştır (bk. eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 267; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire 1970, VIII, 163; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VI, 43).
Zina Suçunun Sâbit Olması:
Zina, ya ikrarla ya da dört şahitle sabit olur.
1. İkrarla Tesbit:
Zina ikrarında bulunanın akıllı, ergin olması ve zorlama altında bulunmama sı gerekir. Ayrıca ikrarın dört defa yapılması gereklidi r. Çünkü Mâiz b. Mâlik'e Allah elçisi dört defa ikrar esasını uygulamıştır. Hanefi ve Hanbelîlerin görüşü budur. Şâfiî ve Mâlikilere göre ise tek ikrar yeterlidi r. Bunlar da işçinin kendi patronunu n eşiyle zina etmesi olayına dayanırlar. Çünkü orada dört ikrardan söz edilmemiştir (Buhârî, Âhad,I, Şurüt, 9; Müslim, Hudûd, 25; el-Bâcî, el-Müntekâ, VII,135; İbn Kudâme, el-Muğni, VIII, 191 vd.).
Diğer yandan dört ikrarın ayrı meclisler de yapılması gerekir.
2. Zinayı dört şahitle ispat: Zinanın müslüman, erkek, adaletli ve hür dört erkek şahitle ispat edilmesi gerekir (en-Nisâ', 4/15; en-Nûr, 24/4,13). Şahit sayısı dörtten az olur veya dördüncü şahit "sadece bunları bir yorgan altında gördüm" gibi kesin zinaya delâlet eden beyanda bulunmasa, ilk üç şahide "zina iftirası (kazf)" cezası uygulanır. Zina isnat edilenden had düşer. Çünkü Hz. Ömer, Muğîre (r.a)'in zinasına şahitlik eden üç kişiye zina iftirası cezası uygulamıştır (bk. ez-Zühayli, a.g.e., VI, 48; "Kazf" maddesi).
Recm Cezasının İnfazı:
Zina ikrarla sabit olmuşsa recm uygulamasına devlet başkanı veya infaz görevlisinin başlaması gerekir. Şahitle sabit olması halinde ise infaza şahitlerin tamamının hazır bulunması ve ilk taşı onların atması şekliyle başlanır. Böylece herhangi bir şüphe, vazgeçme yanlışlık vb. tüm ihtimalle rin ortadan kalkması ve adli hataya düşülmemesi için gerekli önlemler alınmıştır. Hz. Ali'den şöyle dediği nakledilm iştir: "Önce şahitler taş atmaya başlar, sonra devlet başkanı, sonra diğer insanlar" (Zeylai, a.g.e., III, 319 vd.; es-Şevkânî, a.g.e., VII,108). Bekârların zinasında ise değnek cezasına şahitlerin başlaması gerekmez. Çünkü onlar bunun usul ve şeklini bilmeye bilirler ve bu durum zulme yol açabilir.
Recm cezası, ibretli olması için bir meydanda erkek ayakta, kadın ise tercih edilen görüşe göre göğsüne kadar bir çukura sokularak kendisine ölünceye kadar küçük taşlar atılmak suretiyle infaz edilir. Hz. Peygamber'in Gâmidiyeli kadın için, göğsüne kadar bir çukur açtırdığı nakledili r (Zeylaî, a.g.e., III, 325; eş-Şevkânî, a.g.e., VII, 109).
Recmle öldürülen kimse yıkanır. Kefenleni r, cenaze namazı kılınır ve defnedili r. Çünkü Hz. Peygamber, recmedile n Mâiz için Kendi ölülerinize yaptığınız şeyleri ona da yapınız" (Zeylai, a.g.e, III, 320) buyurmuştur.
Hamdi DÖNDÜREN Şamil İ.A.
RECM VE İSLAM
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/1729/recm.html
Taşla öldürme, taşa tutma, birine taş atma, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda bulunma; evli veya dul bulunan erkek veya kadının zina etmesi halinde İslâm mahkemesi kararıyla taşlanarak öldürülmesi anlamında bir fıkıh terimi. R.c.m kökünden mastar, çoğulu "rucüm" dür. Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen anlamındadır.
Kur'an-ı Kerim'de bu anlamda "recm" ifadesi bulunmama ktadır. Bir ayette gaybı taşlamak" (el-Kehf, 18/22), başka bir yerde, "yıldızları Şeytanlar için atış taneleri yaptık" (el-Mülk, 67/5) ayetinde "atış taneleri" anlamında "rucûm" çoğul olarak gelmiştir. Zina edenin taşlanması Sünnet, ve icma delilleri ne dayanır.
Zina bütün semavî dinlerde haram kılınmış ve çok kötü bir fiil olarak kabul edilmiştir. İslâm'da zina büyük günahlardan olup, ırz, namus ve neseplere yönelik olduğu için, cezası da hadlerin en şiddetlisidir.
Zinanın cezası, fiili işleyenin evli veya bekâr oluşuna, İslâmî emir ve yasaklarl a yükümlü bulunup bulunmama sına göre kısımlara ayrılır. Dayak, taşla öldürme, sürgün ve İslâm devleti'nin koyacağı ta'zir cezası bunlar arasındadır.
Yüz Değnek Cezası
Bekâr erkekle bekâr kadının zina etmesi halinde, ceza her birine yüz değnek vurulmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun" (en-Nûr, 34/2).
Zina cezası uygulanan kimsenin, toplum nezdindek i itibar kaybını önlemek, belki olayın unutulmasını sağlamak amacıyla bir yıl süreyle sürgüne gönderilmesi İslâm'ın ilk yıllarında ek bir ceza olarak veriliyor du. Ubâde b. Sâmit (r.a)'tan rivâyete göre şöyle demiştir: Resululla h (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Zinanın hükmünü benden öğrenin. Allah o kadınlara bir çıkar yol gösterdi. Bekârla bekâr zina ederse yüz değnek ve bir yıl sürgün; evli ile evliye yüz değnek ve recm vardır" (İbn Mâce, Hudûd, 7; Müslim, Hudûd, 12). Ancak bu uygulama Nûr Suresi'nin inmesinde n önceye aittir. Bu sure inince bekârlar için yalnız değnek, evli olanlar için sünnetle recm cezası belirlenm iştir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/ 1978, IX, 36 vd.).
Hanefiler e göre, bekârların zina cezası olan yüz değneğe ayrıca sürgün eklenmez. Çünkü ayette sürgünden söz edilmemiştir. Ancak sürgün bir had cezası değil; İslâm devlet başkanının takdirine bırakılmış bir ta'zir cezası niteliğindedir. Nitekim zina edenin tövbe edinceye kadar hapsedile bilmesi de, fuhşa düşenleri bir süre toplumdan tecrid etmek amacıyla alınan bir önlemdir.
Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise bekârların zinasında yüz değnek ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır. Delil, sürgün bildiren hadistir. Ancak kadın kocası veya bir mahremi ile birlikte sürgüne gönderilir. Ayrıca sürgün yerinin sefer mesafesin den yakın olmaması da gerekir. Hz. Peygamber "Kadın, yanında kocası veya bir mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buhârî, Taksîr, IV, Sayd, 26, Savm, 67; Ebû Dâvud, Menâsik, III) buyurmuştur.
Recm Cezası
Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerl e sabittir. Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanma sı gerekirke n, bu konudaki hadislerl e amel edilerek recm cezası öngörülmüştür.
Recm konusunda hükmü devam eden, fakat Kur'an ayeti olarak okunması neshedile n bir ayet de nakledili r. Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hz. Ömer'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerde n idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledi k ve anladık. Resululla h (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkedere k sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).
Hz. Ömer'in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: "İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin" (Mâlik, Muvatta', Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183). Hz. Ömer'in recmi, Medine minberind en ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097). Ömer (r.a)'in şöyle dediğini nakleder:
"Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri ..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
Hz. Peygamber'in recm cezasına uygulama örnekleri:
1. İşvereninin eşiyle zina eden bekâr işçiye yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, kadına ise recm uygulanmıştır.
Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledild iğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resululla h (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. İşçinin babası şöyle dedi:
"Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek . Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilm iştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13). Ebû Hanife'ye göre, yüz değnek yanında bir yıl sürgün, ayete ilâve niteliğinde olup, ayet inince bu ilâve kısım neshedilm iştir. Ancak İslâm devlet başkanı böyle bir cezayı ta'zir cezası olarak verebilir .
2. Zinasını dört defa ikrar eden Mâiz b. Mâlik (r.a)'in recmedilm esi.
Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleye yim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdula r ve Mâiz recmedild i. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Resululla h (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).
3. Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilm esi.
Mâiz'in recmedilm esinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesin in Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsu n" Hz. Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisini n zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu. Kadın "Evet" dedi. Hz. Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu. Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Hz. Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi. Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedild i" (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudûd, II). Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilince ye kadar emzirmesi ne izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.a)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledili r:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesin i kılmış ve kadın defnedilm iştir (Müslim, Hudûd, 23).
4. Evli bulunan Yahudi erkeği ile Yahudi kadınının zina sebebiyle recmedilm esi. Abdullah b. Ömer (r.a)'tan nakledild iğine göre, Hz. Peygamber'e, zina etmiş bir yahudi erkeği ile bir yahudi kadını getirmişler. Allah elçisi, yahudiler e, Tevratta ki zina hükmünü sormuştur. Yahudiler; "yüzleri karaya boyanır, sırt sırta hayvan üzerine bindirili p sokaklard a dolaştırılır" demişler. Tevrat getirilmiş, ancak okuyan yahudi genci recm ayetine gelince ceza kısmını parmağı ile kapatıp atlayınca durumu farkeden ve yahudi iken İslâm'a giren Abdullah b. Selâm, Hz. Peygamber'e yahudinin Tevrat'ın üzerinden elini kaldırmasını emir buyurmasını istemiştir. Yahudi elini kaldırınca recm ayeti görülmüş ve her iki yahudi hakkında da evli olarak zina ettikleri için recm uygulanmıştır (Müslim, Hudûd, 26).
Bera b. Azib (r.a)'ten nakledile n, iki yahudinin recmedilm esi olayı ise şöyledir: Hz. Peygamber'e, yüzü kömürle karartılmış ve dayak vurulmuş bir yahudi getirildi . Allah elçisi yahudiler e evlilerin zinasının Tevrat'taki hükmünü sordu. Onlar, bu şekilde olduğunu söyleyince, bir yahudi bilginine "Sana, Tevrat'ı Musa ya indiren Allah aşkına soruyorum . Zina edenin Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu yahudi bilgini; Tevrat'ta recim var. Fakat zina eşraf arasında artınca, şerefli birini getirirle rse serbest bırakır, yoksul biri yakalanırsa onu recmeder olduk. Bu iki sınıfa eşit ceza için recmi terkettik, kömürle boyayıp, dayak vurmayı recmin yerine koyduk". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allahım! Senin emrini onlar değiştirdikten sonra ilk uygulayan benim. Bunun üzerine emir verdi ve yahudi recmedild i" (Müslim, Hudûd, 28).
Bazı İslâm müctehidlerine göre ehl-i küfür, müslüman mahkemesi ne başvurursa, hâkimin mutlaka Allah'ın hükmü ile amel etmesi gerekir. Onlar bu konudaki muhayyerl iğin neshedild iğini söylerler, Hanefiler ve İmam Şâfiî'den bir görüşe göre bu esas geçerlidir. Ancak Ebû Hanife şöyle demiştir: "İslâm mahkemesi ne inkârcı karı-koca birlikte gelirlers e aralarında adaletle hükmetmek gerekir. Yalnız kadın gelir, kocası razı olmazsa hakim hüküm veremez". Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise hüküm verebilir (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1978, VIII, 376).
Recm cezası uygulanma sı için Gerekli Şartlar:
1. Zina eden kadın veya erkeğin ergin olması.
2. Akıllı olması. Akıl hastasına had uygulanma z. Akıllı ve ergin bir kimse akıl hastası ile zina etse, yalnız kendisine had uygulanır.
3. Evli olan gayri müslime recm yerine değnek cezası uygulanır. Şâfiî ve Hanbelîlere göre pasaportl a İslâm devletine gelen gayrî müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası uygulanma z.
4. Zinanın zor kullanara k olmaması gerekir.
5. Zinanın diri bir insanla olması gerekir.
6. Zina edilen kadının da ergin veya kendisine cinsel istek duyulan bir yaşta olması gerekir.
7. Zinanın bir şüpheye dayalı olmaması gerekir. Fasit nikahtan sonraki cinsel temasa had gerekmediği konusunda görüş birliği vardır. Velisiz veya şahitsiz evlenme gibi.
Zinanın bir para karşılığında olması halinde Ebû Hanife'ye göre her ikisine de had cezası uygulanma z. Çünkü bu durum bir mehir karşılığında nikâh akdine benzemekt edir. Burada şüpheden dolayı had düşer. Ancak fiil haram olduğu için ta'zir uygulanır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bu durumda da had cezası verilir (Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1968, III,197 vd.).
8. Cinsel temasın önden olması. Arkadan ilişki yani livata için Ebû Hanîfe'ye göre yalnız ta'zir cezası uygulanır. Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre ise livata haddi gerektiri r. Yabancı bir kadına ön veya arka dışında karın, uyluk gibi başka bir yere temas ise yalnız ta'zîri gerektiri r. Çünkü bu, şer'an kendisine bir şey takdir edilmeyen münker bir fiildir.
9. Had cezalarının uygulanab ilmesi için İslâm devletini n varlığı şarttır. Çünkü dârul-harp veya dârul-bağy (âsiler ülkesi) de had cezalarını uygulamay a İslâm devletini n velâyet yetkisi olmaz ve bu hükümleri uygulamay a gücü yetmez.
10. Zina eden erkek veya kadının halen veya daha önce sahih nikâhla evlenmiş olması ve bu nikâh devam ederken eşiyle bir defa da olsa cinsel temasta bulunması şarttır. Böyle bir erkeğe "muhsan", kadına ise "muhsana" denir. Recm cezası için bu son niteliğin bulunması da gerekir.
Recm için muhsan sayılmada erkek veya kadında şu yedi niteliğin bulunması gerekir: Akıllı olmak, ergin bulunmak, hür ve müslüman olmak, sahih nikâhla evlenmiş bulunmak ve bu nikâhtan sonra eşiyle guslü gerektire cek şekilde cinsel temasta bulunmak. Bu şartlardan herhangi birisi bulunmazs a ceza yüz değneğe dönüşür. Zina edenlerde n birisi muhsan olur, diğeri bekâr bulunursa; bekâra yüz değnek, muhsan olana ise recm cezası uygulanır.
Ebû Hanife ve Mâlik'e göre, bir erkek veya kadının muhsan sayılması için müslüman olması şarttır. Bu yüzden evli olan gayri müslimlerin zinasına recm cezası uygulanma z, çünkü recm, günahtan temizlenm e yoludur. Zimmî ise günahtan temizlenm eye ehil değildir. Onun temizlenm esi ancak ahirette azapla gerçekleşir. Hz. Peygamber; Allah'a şirk koşan kimse muhsan değildir" (Zeylaî, Nasbü'r-Râye, III, 327) buyurmuştur. Bu görüşte olanlar için iki yahudinin Hz. Peygamber tarafından recmedilm esi olayı, Tevrat hükmüne göre olmuştur. Daha sonra bu neshedilm iştir (Zeylaî, a.g.e, III, 326; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 92).
Şâfiî, İbn Hanbel ve Ebû Yusuf'a göre, recmin uygulanma sı için zina edenin müslüman olması şart değildir. Bir zimmî zina suçuyla İslâm mahkemesi ne gelse had uygulanır. Müslüman bir erkek zimmî bir kadınla evlenip cinsel temasta bulunsa, her ikisi de "muhsan" olur. Delil, Hz. Peygamber'in iki yahudiye recmi uygulamasıdır. "Dulun dul ile zinasında taşlama vardır" (Müslim, Hudûd,12-14; Ebû Dâvud, Hudûd 23; Tirmizî, Hudûd, hadisinin genel anlamı da başka bir delildir. Diğer yandan zina bütün semavi dinlerde haram kılınmıştır (bk. eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 267; İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire 1970, VIII, 163; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VI, 43).
Zina Suçunun Sâbit Olması:
Zina, ya ikrarla ya da dört şahitle sabit olur.
1. İkrarla Tesbit:
Zina ikrarında bulunanın akıllı, ergin olması ve zorlama altında bulunmama sı gerekir. Ayrıca ikrarın dört defa yapılması gereklidi r. Çünkü Mâiz b. Mâlik'e Allah elçisi dört defa ikrar esasını uygulamıştır. Hanefi ve Hanbelîlerin görüşü budur. Şâfiî ve Mâlikilere göre ise tek ikrar yeterlidi r. Bunlar da işçinin kendi patronunu n eşiyle zina etmesi olayına dayanırlar. Çünkü orada dört ikrardan söz edilmemiştir (Buhârî, Âhad,I, Şurüt, 9; Müslim, Hudûd, 25; el-Bâcî, el-Müntekâ, VII,135; İbn Kudâme, el-Muğni, VIII, 191 vd.).
Diğer yandan dört ikrarın ayrı meclisler de yapılması gerekir.
2. Zinayı dört şahitle ispat: Zinanın müslüman, erkek, adaletli ve hür dört erkek şahitle ispat edilmesi gerekir (en-Nisâ', 4/15; en-Nûr, 24/4,13). Şahit sayısı dörtten az olur veya dördüncü şahit "sadece bunları bir yorgan altında gördüm" gibi kesin zinaya delâlet eden beyanda bulunmasa, ilk üç şahide "zina iftirası (kazf)" cezası uygulanır. Zina isnat edilenden had düşer. (bk. ez-Zühayli, a.g.e., VI, 48; "Kazf" maddesi).
Recm Cezasının İnfazı:
Zina ikrarla sabit olmuşsa recm uygulamasına devlet başkanı veya infaz görevlisinin başlaması gerekir. Şahitle sabit olması halinde ise infaza şahitlerin tamamının hazır bulunması ve ilk taşı onların atması şekliyle başlanır. Böylece herhangi bir şüphe, vazgeçme yanlışlık vb. tüm ihtimalle rin ortadan kalkması ve adli hataya düşülmemesi için gerekli önlemler alınmıştır. Hz. Ali'den şöyle dediği nakledilm iştir: "Önce şahitler taş atmaya başlar, sonra devlet başkanı, sonra diğer insanlar" (Zeylai, a.g.e., III, 319 vd.; es-Şevkânî, a.g.e., VII,108). Bekârların zinasında ise değnek cezasına şahitlerin başlaması gerekmez. Çünkü onlar bunun usul ve şeklini bilmeye bilirler ve bu durum zulme yol açabilir.
Recm cezası, ibretli olması için bir meydanda erkek ayakta, kadın ise tercih edilen görüşe göre göğsüne kadar bir çukura sokularak kendisine ölünceye kadar küçük taşlar atılmak suretiyle infaz edilir. Hz. Peygamber'in Gâmidiyeli kadın için, göğsüne kadar bir çukur açtırdığı nakledili r (Zeylaî, a.g.e., III, 325; eş-Şevkânî, a.g.e., VII, 109).
Recmle öldürülen kimse yıkanır. Kefenleni r, cenaze namazı kılınır ve defnedili r. Çünkü Hz. Peygamber, recmedile n Mâiz için Kendi ölülerinize yaptığınız şeyleri ona da yapınız" (Zeylai, a.g.e, III, 320) buyurmuştur.
Hamdi DÖNDÜREN
RECM VE İSLAM
http://www.sorularlaislamiyet.com/article/11006/recm-cezasinin-hikmeti-nedir-sevgi-dini-olan-islamiyet-neden-buna-yer-vermistir.html
“Bir sultanın sağında lütuf ve merhamet ve solunda kahr ve terbiye lâzımdır. Mükâfat, merhameti n iktizasıdır. Terbiye de mücazatı ister.
İtaat edenlere mükafat verememek gibi, isyan edenleri cezasız bırakmak da padişahın izzetine yakışmaz; her ikisi de acizlik ve zaaf ifadesidi r. Cenab-ı Hak bu gibi noksanlıklardan münezzehtir.
Şunu çok net olarak belirteli m ki, İslam’da recm gibi hükümler caydırıcı ağır bir ceza müeyyidesidir. İnsanlık camiasında ve bütün semavî dinlerin ortak amaçlarından biri, neslin devamını sağlamaktır. Zina, nesilleri -değişik hukukî ve insanî kriterler bakımından- dejenere eden, karıştıran en alçak bir gayr-ı meşru yoldur. Bu fuhuş, ağır bir suç olduğu kadar, serkeş nefisler için çekici bir suç işleme mekanizma sıdır. İslam gibi evrensel bir dinden, böyle alçak bir suçun önlenmesi için caydırıcı bir önlem almamasını bekleyeme yiz. Suçluya ceza vermek merhamet ve sevgiye zıt olmadığı gibi adaletin de gereğidir.
Kur'ân, mu'cizevî tarzla, "Zinâ yapmayın!" emri yerine, "Zinâya yaklaşmayın!" ibaresini kullanara k, değil o kötülük kapısından içeri girmeyi, kapıya yaklaşmayı bile menediyor . Çünkü "Zinaya yaklaşmayın" ifadesi, "Zinâ yapmayın!" şeklinden daha belîğ, daha açıktır. İnsana, bir şeye "yaklaşma" demek, bir şeyi "yapma" demekten daha te'sirli, daha etkilidir ve "zinâya yaklaşmayın" deyişi, zinânın başlangıcı olabilece k dokunma, öpme, bakma, göz kırpma gibi insanı zinâya götürecek şeylerden alıkoymayı ifade eder. Sebepleri ne müracaat da, zinâyı te'yid eder. Zinâysa, çok kötü bir fiil ve büyük bir günahtır. Ayrıca zinâ, gelip geçici bir hevesin perdesini açması, nesepleri n karışması, haramlara gidilmesi, başkasının hukukuna tecavüz, aileyi yıkmak suretiyle cemiyet direkleri nin yıkılması, anarşinin yayılması, ıztırap kapısının açılması, ahlâksız hastalıkların yayılması sebebiyle de kötü bir yoldur.
Şeyhü'l-İslâm Alûsî de, çocuklar için ölüm olması itibariyl e demiştir ki: "Zinâ, nesepleri daraltır, kısırlaştırır. Zirâ, nesebi sabit olmayan ölü hükmündedir. (Âlûsî, Ruhu'l-Meânî, Daru'l-Fikr, 8/67.) Ölülerin ise, İslâm hukukuna müteallik bahislerd e ne kadar girişim, faaliyet ve aktiflikl eri olabilir ki?"
Zinâya açık bütün fiiller yasaklandıktan sonra, İslâm hukuku zinâ cürmünü, âmme menfaatin e, şahsiyetine tecavüz kabul ederek ona göre cezalandırır ve işlenmemesi için cezaî müeyyidelerini ağırlaştırır. Hakîkaten de zinâ cürmü, aile nizâmını kökünden sarsar ve tehdit eder. Aile ise cemiyetin temelidir . Eğer böyle bir cürüm serbest hale gelirse fuhuş son derece yayılır, bu durum ailenin çöküşüne, cemiyetin bozulmasına, nesilleri n yozlaşmasına yol açar. Halbuki İslâm hukuku, cemiyetin bekâsını her şeyin üstünde tutar ve buna son derece önem verir.
Binâenaleyh İslâm hukuku zinâyı, korkulu neticeler inden sakındırmak ve cemiyeti korumak için en ağır şekilde cezalandırmış ve zinânın her nev'ini yasaklamıştır. Hatta evli kişilerin zinâsı halinde onun yaşamasını hiç de uygun bulmamış, onu en kötü bir örnek saymıştır.
Fakihler, zinâ eden bekâr-hür kimseye, ister erkek olsun, ister kadın olsun, yüz sopa vurulacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Zira Allah Teâlâ "Zinâ eden kadın ve erkeğin herbirine yüzer değnek vurun. Allah ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayınız. Onların ceza görmesine, inananlar dan da bir topluluk şâhid olsun." (Nûr, 24/2) buyurmuştur.
Çeşitli deliller getirerek ister erkek, ister kadın olsun, evli olanın da zinâ ettiği zaman recm edileceğine dair fakihler ittifak etmişlerdir.
Recmin de dahil olduğu had cezası ise iki şeyle sabit olur: İkrar (zinâ edenin söyleyip kabul etmesi) ve şahitler (4 erkek). Ceza verilmesi nin şartları da: 1. Akıllı olmak, 2. Bülûğa ermiş olmak, 3. İhtiyar (seçme), 4. Haram olduğunu bilmektir .
Görülüyor ki, İslâm, bu kötü yolun her bir merhalesi nde insanın karşısına çıkıyor, bu çirkin fiilden onları uzaklaştırmaya çalışarak, meşrû bir atmosferd e ve iffet sınırları içinde yaşamalarını tavsiye ediyor.
Yine de, sistem ne kadar güçlü, getirdiği kanunlar ne derece muhkem olursa olsun, fert o sistem ve kanunları kabul edecek vicdan duruluğuna ulaştırılmamışsa, çok fazla birşey halledilm iş sayılmaz. Onun için düsturların çok sağlam ve muhkem olması yanında, fertler de bu düsturları yerine getirecek seviyede yetiştirilmeli ve vicdanları da dupduru hale getirilme lidir ki, teklif ve tavsiyele r havada kalmasın. Kur'ân birçok ayetiyle insanı, "Nerede, ne zaman ve ne yaparsan yap, mutlaka Cenâb-ı Hakk'ın murâkabesi altındasın" noktasına çekerek bütün davranışlarını böyle bir atmosfer altında plânlamaya ve yaşamaya şartlandırır.
(Enes Kocabaş)
Selam ve dua ile... Sorularla İslamiyet
https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q=RECM
RECM VE İSLAM
http://blog.milliyet.com.tr/osmanli-da-recm-cezasi-uygulandi/Blog/?BlogNo=204232
1-İSLÂMİYET'İN İLK YILLARIND A RECM
Boşuna aramayın, Kuran-ı Kerim'de "recm" de yoktur dolayısıyla "recim" de yoktur. Bu iki sözcüğü peşpeşe yazmamın ve kutsal kitabımızda her iki sözcüğün de yer almamasını vurgulama mın elbette bir nedeni var.
"Recm" hepimizin çok iyi bildiği gibi "Taşa tutma, taşlama, birine atılan taş" anlamına gelmekted ir.
"Recim" ise "Taşlanmış" anlamına gelmekted ir.
O halde şimdi bu iki sözcüğü neden peşpeşe yazdığımın anlamına gelebilir iz. Kuran-ı Kerim'de bu iki sözcüğün geçmemesinin nedeni kutsal kitabın tamamlana na kadar böyle bir örneğin İslâm dünyasında olmadığını gösterir. Fakat, her ne hikmetse her zaman İslâm dinin en ileri din olduğunu savunan kesimlerc e, Kuran-ı Kerim'de "recm" olduğu konusunda görüşler ortaya atılmaktadır. Oysa recm bütün zamanlard a insanlık dışı bir ceza uygulaması olarak görülmüştür. Eğer, recm Kuran-ı Kerim'de olsaydı, biz bugün bu kutsal kitabı "En ilerici, çağının ötesinde ve bütün zamanların kitabı" olarak gösteremezdik.
Recm, zinaya karışmış kişilerin taşlanarak öldürülmesi cezasıdır. Fakat, bu ceza genellikl e kadınlara uygulanma ktadır. Erkeklere verilen ceza ise toplumun durumuna bağlı olarak ya hapis, ya kırbaç ya da kılıçla boyun vurma ile yerine getirilme ktedir. Elbette zina cezasının uygulaması da İslâmiyetteki mezhepler e göre değişmektedir. Bununla beraber, İslâm dininde recm olduğunu illâ savunan kişiler, bu savlarını Hz. Ömer'e kadar dayandırmaktadırlar ve şöyle demektedi rler:
Sözde Kuran-ı Kerim'de bir zamanlar recm ile ilgili ayet varmış. Fakat, daha sonra bu ayet nesh edilmiş yani hükümsüz hâle getirilmiş. İşte bu ayetin varolduğunu savunan kişiler Hz. Ömer'e ait olduğunu ve bu konuşmayı minberde yaptığını iddia ettikleri şu konuşmayı günümüze kadar taşımışlardır. "Cenab-ı Allah, kitabı, Muhammed'e indirmiştir. Recm ayeti de indirilen ayetlerde n biridir. Biz bu ayeti okuduk, ezberledi k ve öğrendik. Peygamber Muhammed recmi uyguladı. Ondan sonra biz de uyguladık. Fakat zaman geçince ve korkarım birileri çıkacak ve biz Kuran-ı Kerim'de recmi bulamıyoruz diyecekle rdir. Bu farz terk edilecekt ir ve sapıklıklar başlayacaktır. Şüphesiz recm Allah'ın kitabında evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla zina eden kişi için haktır."
Yani, Kuran-ı Kerim'de recm bir zamanlar ayet olarak varmış da sonradan kaldırılmış. Üstelik recm Hz. Muhammed zamanında uygulanmış. Fakat, bugüne kadar gelen böyle bir belge yoktur. Vak'anüvis yazarlarından bugüne kadar böyle bir olay kaydedilm emiştir. Yine de Hz. Muhammed döneminde ve dolayısı ile İslâmiyetin ilk yıllarında var olduğu söylenen olay şöyle gelişmiştir: Bir işyerinde çalışan işçi, çalıştığı işyeri sahibin karısı ile ilişkiye girmiştir. Durum anlaşılınca işçinin babası Hz. Muhammed'e gitmiş ve "Kuran'a göre hüküm ver" diye yalvarmıştır. Bunun üzerine Hz. Muhammad de "Meraklanm a kitaba göre hüküm vereceğim" demiştir. Hz. Muhammed, yanındaki yardımcılarına dönüp şöyle demiştir: "Gidin ve işyeri sahibinin karısı ile konuşun. Kabul ederse recm edin". Yardımcılar kadının zinayı kabul etmesi üzerine recm ettirdikl eri söylenir. Erkeğe verilen ceza ise yüz değnek ve bir yıl sürgündür.
Yine bu dönemde yaşandığı söylenen bir başka recm cezası ise Mâiz bin Mâlik adlı bir kişinin üç kez Hz. Muhammed'e gelerek "Ben zinada bulundum beni temizle" demesinde n kaynaklan mıştır. Fakat, üç seferinde de Hz. Muhammed adamı geri çevirmiştir. Dördüncü geldiğinde ve yine "Beni temizle ey Resululla h" dediğinde, Hz. Muhammed çevresinde bulunanla ra "Bu adamın aklı başında mıdır? Ya da şarap mı içmiştir kontrol edin. Eğer aklı başında ve şarap içmemişse recm edin" dediği söylenmektedir.
Fakat, dediğim gibi bunlar tamamen anlatıla gelen olaylardır.
2- TÜRKLER, İSLÂMİYET VE KADININ YERİ
Türkler 9. yüzyıldan itibaren İslâmiyete girmeye başlamışlardır. Bu yüzyıla kadar yaygın olan Şamanizm dini başta olmak üzere çeşitli dinlere sahip Türk boyları gözükmüştür. Fakat, Türklerin bir özelliği genellikl e tek tanrıya ve gök tanrıya tapmış olmalarıdır. Yine Türkler tarih sahnesind e var olduklarından beri belirli özelliklere sahip toplulukl ardır. Elbette bu özelliklerin en önemlisi ister çadırda, ister ovada, ister yaylada, ister sarayda nerede yaşarsa yaşasın belirli bir aile düzeni içinde yaşamalarıdır. Yani aileyi oluşturan kurallar Türklerin ilk yaşam alanlarında belirlenm iştir.
Bu kurallar içinde aileyi oluşturan bireyler anne-baba ve çocuklardır. Bundan sonraki yapıda ise aile büyükleri gelir. Yani atalar gelir. Türkler, bütün zamanlard a ve bütün yaşam koşulları içinde kadına her zaman büyük değer vermişlerdir. Bunun nedeni, kadınları "yaratıcı" olarak görmeleridir. Soyun sürmesi için kadın büyük değer olarak görülmüştür. Elbette daha sonra atalara olan önce saygı sonra da sevgi gelir. Evin erkeği, evin geçimi sağlayacak önce avlanma daha sonra da ticaretin i yapacak olan bireydir. Çocuk, Türk toplumlarında her zaman ileriyi şekillendirecek varlıktır. Bu nedenle de çocuğa iyi bir eğitim verilmesi günün koşullarına göre sağlanmıştır. Çocuk erkekse ata binmeyi, ok atmayı, av avlamayı öğrenmek zorundadır. Çocuk kız ise ev işlerini, yemek pişirmesini, anneliğe hazırlanmasını öğrenmek zorundadır.
Hep söylenegeldiği gibi Türkler "kazak erkek" rolünde değildir. Ancak, düşmanına karşı asla taviz vermez Türk topluluğunun erkekleri . Toprağına, namusuna göz dikmedikt en sonra da Türkler gereksiz yere savaş etmezler.
Şimdi bu noktaya geldiğimizde 9. yüzyıldan itibaren dalga dalga İslâm dinine girmeye başlayan Türklerin, İslâmiyetten ne kazandıkları ve İslâmiyete ne kazandırdıkları düşünülmelidir.
Kuşkusuz, Türkler İslâm dinine geçerlerken bu dini kendileri ne en yakın din olarak seçmişlerdir. Cahiliye döneminde kız çocukları Arap dünyasında diri diri toprağa gömülürken, Türklerde kız çocukları baştacı edilmekte dir. İslâm dini de kız çocuklarının katline yasak getirmiştir. Her zaman temizliği ön planda tutan Türkler, yerleşim alanlarını su kenarlarında kurmuşlardır. Hiç bir Türk kavminin pislik içinde yaşadığını gösteren kanıt yoktur. İslâmiyet de Arap toplulukl arına "Beş vakit temizliği" önermektedir. Suyla yıkanmayı önermektedir. Dişleri misvaklam ayı önermektedir. Sonra, Türklerin kadınlara verdiği değer İslâm dininde de yerini bulmuştur. Siz, söylenenlere bakmayın. Aslında Kuran-ı Kerim kadın haklarını gününün koşullarında son derece radikal kararlarl a koruma altına alınmıştır. Ancak, uygulamad aki hatalar elbette İslâm dinine mâl edilemez. Ve elbette Türklerin İslâmiyeti seçmelerindeki en önemli fakat diğer unsurlarl a beraber bunu tamamlaya n neden tek tanrılı bir din olmasındandır. Elbette Musevilik de, Hıristiyanlık da tek tanrılı dinlerden di, fakat yukarıda kısaca saymış olduğum diğer unsurlarl a birlikte ele alındığında Türkler için en uygun din İslâmiyetti.
Fakat, Türkler İslâm dinine girmeden çok önce belirli bir aile kuralları zinciri içinde zaten yaşıyorlardı. Temizliğe aşırı derecede önem veriyorla r ve yalnız bu nedenle bütün yerleşim alanlarını su kenarlarına kuruyorla rdı. Yaşayan atalarına saygı gösterirken ölmüş atalarının mezarlarına da saygı gösteriyorlardı. Çocuk, kız ya da erkek olsun hiç farketmed en Türk aile yapısı içinde özenle büyütülüyordu. Toprağına ve namusuna tehlike gelmedikçe ya da kendileri ne saldırılmadığı sürece Türkler asla savaşmıyordu. Hiç kimsenin malına, mülküne, namusuna göz dikilmiyo rdu. Kendinin olmadığı her hangi bir şeye bedel ödemeden sahip olmuyordu ki bu İslâmiyette "Haram-helâl" olarak nitelendi rilecekti . Türkler merhametl i, hoşgörülü, herkesin hakkına saygılı toplulukl ar olarak hep yaşadılar. Nerede mazlum insanlar olduysa, Türkler hep mazlum ve ezilen insan toplulukl arı yanında yer aldı ve onlarla birlikte savaştı.
O halde şunu demeye çalışıyorum: Türkler, İslâm dininden "insanlık" adına çok şey kazanmasına gerek olmadan bu dine girmişlerdir. Ancak, ibadet şekillerini ve ibadethan elerini elbette İslâm dinine göre biçimlendirmişlerdir. İslâm dininin emrettiği bütün insanî değerler, toplumsal değerler zaten Türk toplumlarında mevcuttu. Buna bir de İslâm dini eklenince, İslâmiyeti en gerçek şekliyle yaşayan devletler, imparator luklar ortaya çıkmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, üç kıtada egemenliğini sürdürürken aslında oraya Türklüğün bütün değerlerini taşıyordu. Din olarak da İslâmiyeti yayıyor ve dolayısı ile oralara İslâm dininin camilerin i taşıyordu. Fakat, bütün sosyal yapı, henüz dünyada İslâmiyet yokken, Türklerin ortaya koyduğu sosyal yapıydı. O nedenle de biz Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıtada egemenlik kurduğu topraklar da, o topraklar da yaşayan insanlara insanca muamele göstermesini, onların diline, dinine karışmamasına İslâm kültürünü neden olarak gösteremeyiz. Osmanlı'nın yaşattığı elbette din olarak İslamiyetti o dini temsil ediyordu. Fakat, asıl geride yatan neden asırladır insanca yaşama kültürü olan Türk kültürüdür.
Ne yazık ki bizler bugün hâlâ Osmanlı İmparatorluğu gibi bir cihan devletini anlamaya çalışırken hep İslâmiyetin etkisinde kalmış Osmanlıyı anlıyoruz ve anlatıyoruz. Orada asıl olan Türklüktür. Türklüğün değerleridir.
3- KURAN-I KERİM'DE ZİNA
Az sonra yazımın başlığı olan Osmanlı'da recm cezasına elbette gireceğim. Fakat, bu konuya girmeden önce recmin ne olduğunu, zinanın ne demek olduğunu ve zinaya verilecek cezaların Kuran'da nasıl yazıldığını anlamamız gerekiyor du. Anlamamız gereken bir başka konu ise Türklerin neden recm uygulamasına karşı oluşlarıydı. Bunu ikinci madde altında sanırım anlatmaya çalıştım. Türkler, kadınlarına vermiş oldukları değerler nedeniyle, kadını aşağılayan böyle bir cezaya tarihin hiç bir dönemimde rıza göstermemişlerdir. Elbette namusuna büyük önem gösteren Türk toplulukl arında meydana gelen çok ender zina cezaları ise ya kadını evden uzaklaştırma ya da ata evine geri göndermedir ki, bu ceza da recmden çok daha utanç verici olduğundan geçmişteki Türk toplulukl arında zina olayına pek rastlanma maktadır.
Şimdi de cezası recm olan zinaya Kuran-ı Kerim'de bir bakalım:
Kuran-ı Kerim'de zina; Nisa Suresi 15-16-24. Maide Suresi 5. Nur Suresi 2-3-6-23. Furkan Suresi 68 ve Mümtahine Suresi 12. ayetlerin de geçmektedir.
Nisa Suresi'nin 15. ayeti zina yapan kadın için dört şahit istemekte dir. Eğer bu şahitler bulunsa bile ve zinaya karar verilse bile ortada recm diye bir ceza yoktur. Ceza ne? Ölünceye kadar bu kadınların ev hapsinde tutulmala rı ya da Allah'ın onlara yeni yol açması beklenmek tedir.
Nisa Suresi 16. ayetinde ise zina yapan her iki insana da eziyet yapılması istenmekt edir. Fakat, burada da tövbe edilirse eziyetten vaz geçin denmekte ve merhamet edin denmekted ir. Bu ayette de recm yok.
Nur Suresi'nin 2. ayeti zina yapan kadın ve erkeğe yüz değnek vurun diyor. Bu sırada bir kısım Müslüman da bu değnek vuruluşuna şahitlik etsin diyor. Bu ayette de recm yok.
Nur Suresi'nin 3. ayeti ise zina yapmış olan kadınların zina yapmış erkeklerl e; zina yapmış olan erkekleri n ise zina yapmış ya da kâfir kadınlarla evlenmesi ne izin verilmiştir. Burada da recm yok.
Yukarıda yazmış olduğum Nisa Suresi 15-16, Nur Suresi 2-3 ayetleri dışındaki diğer ayetlerde zinanın kötü ve yanlış bir şey olduğu anlatılır. Fakat, zina ve zinanın cezası ile ilgili hiçbir ayette recm yoktur. Pekiyi, recmin karşılığı olan "taş atma" var mıdır? Acaba, Kuran'da recm var diyenler bundan dolayı mı yanılgı içindeler? Elbette taş atma var. O da Kehf Suresi 22. ayetinde geçmektedir "...ortada olmayan hedefe boyuna taş atmak ..." diye geçmektedir. Bu ayet ve sure ise zina ile falan ilgili değildir. Taş atmakla ilgili diğer bir ayet ise Mülk Suresi'nde geçmektedir. "Ve andolsun ki biz, en yakın olan dünya göğünü ışıklarla bezedik ve onları, şeytanlara atılacak şeyler olarak halkettik ..." Burada da bir atmaktan söz edilmekle birlikte ne zina ile ne de recm ile ilgili bir işaret vardır.
O halde şimdi şunu diyebilir iz: Kuran-ı Kerim, zinayı ağır günahlardan görmüş ve kesinlikl e yasaklamıştır. Zina suçunun ıspatı için ağır koşullar ileri sürmüştür. Bir kadına zina yaptı deyip de bunu ispatlaya mayana da hem bu dünyada hem öbür dünyada ağır cezalar yapılması emredilmiştir. Fakat, zina her ne şekilde ıspatlanırsa ıspatlansın ve hattâ zinayı katılanlar "Evet zina yaptık" bile deseler sonunda recm yoktur. Hattâ, tövbe edenlere af bile vardır. Çünkü, İslâma göre "Allah merhametl idir ve bütün tövbeleri kabul eder."
4- OSMANLI'DA RECM
Osmanlı İmparatorluğu'na gelene kadar o da İslâmiyetin ilk yıllarında olan ve yukarıdaki paragrafl arda sizlere anlattığım bir recm olayı dışında kayıtlara geçmiş hiç bir recm cezası uygulaması yoktur. İslâmiyetin ilk yıllarında uygulanan bu recm cezasınında söylentiden ibaret olması büyük bir ihtimaldi r.
Ancak ne var ki, Osmanlı İmparatorluğu için yüzkarası olan recm uygulaması, Osmanlı'da bir kez yaşanmıştır ve bu söylenti değil gerçektir.
Padişah IV. Sultan Mehmed zamanıdır. IV. Mehmet, 1648-1687 yılları arasında saltanatt a olduğuna göre recm olayı da bu tarihler arasında gerçekleşmiştir. Yani, 17. yüzyıl.
İstanbul'un Aksaray semtinde Abdullah Çelebi adlı bir adam vardır. Abdullah Çelebi, genç ve güzel bir hanımla evlidir. Evi de Aksaray'dadır. Ancak, Aksaray bugün de olduğu gibi o zamanlar ticaretha nelerin de olduğu bir semttir. İşte bu ticaretha nelerden birinde Yahudi çırağı çalışmaktadır. Günler birbirini kovalarke n Aksaray cıvarında bu genç Yahudi çırağı ile Abdullah Çelebi'nin genç ve güzel karısı hakkında aşk yaşandığı hakkında bir dedikodud ur yayılır gider. Aşk yaşandığı söylenen ilişkide bir zaman sonra zina yapıldığı da söylenmeye başlanır.
Dedikodul ar yayılınca durum mahkemeye düşer. Mahkemede şahitlik yapanlar da vardır. Davaya Beyazî-zâde Ahmet Efendi bakar. Ahmet Efendi her iki tarafı da dinler. Ancak, her iki taraf da zinayı da reddeder, aşk yaşandığını da. Fakat, ortada şahitler vardır. Bunun üzerine davaya bakan Beyazî-zâde Ahmet Efendi kararını açıklar: Recm!
Recm ama Osmanlı ulemaları buna şiddetle karşı çıkar. Çünkü, ulemalar recm diye bir cezanın Kuran-ı Kerim'de olmadığını söylerler. Sonra, zinanın şahitlerinin zinayı gözleriyle görmeleri gerekmekt edir ki, burada şahitler sadece tahmin yürütmüşlerdir. Ortada kadının gebelik gibi bir durumu da yoktur. Ayrıca zina yaptıkları iddia ettikleri kişiler zina yaptıklarını kabul etmemişlerdir.
Yani, zina suçunun İslâmi kurallara göre kanıtlanması için gereken hiç bir delil ortada yoktur. Ulemalar durumu Sadrazam Kara Mustafa Paşa'ya taşırlar. Ondan olumlu bir cevap alamayınca bu kez Padişaha kadar çıkarlar. Fakat, oradan da olumlu bir cevap alamazlar .
Artık recm cezasının uygulanma sı kaçınılmazdır. Bunun için yer tespit edilir. Bu yer bugün Sultanahm et Meydanı dediğimiz fakat o günlerdeki adı At Meydanı olan meydandır. O meydanda bugün de bulunan üç ejderhanın birbirine dolanmış vücutları nedeniyle "Burmalı Sütun" olarak anılan yerin hemen önü kazılır. Çünkü, zinaya karıştığı söylenen kadıncağız beline kadar bu kazılan yere gömülecektir. Nitekim çok geçmeden bir at arabasına bindirilm iş kadıncağız beyaz kefenler içinde meydana getirilir . O hâlâ "Suçsuzum, ben zina yapmadım" diye bağırıp dururken, recm cezasını merak eden kalabalık meydanı doldurur. Padişah da recm uygulamasını merak eder ve izlemek için nâzırı Fazlı Paşa'nın meydana yakın konağına gelir.
Kadıncağız kazılmış bulunan yere beline kadar gömülür. Etrafı sıkı sıkı toprakla kapatılır. Kısa bir sessizlik meydanı kaplar. Çünkü, kimse ne olacağını bilmemekt edir. Osmanlı, Osmanlı olalı ilk kez böyle bir ceza uygulaması ile karşı karşıyadır. O kadar kalabalığın içinde halkı galayana getiren bir ses duyulur:
"Vurun namussuz kahpeye!"
Yerden büyükçe bir taş kalkar. Büyük bir hızla yarı beline kadar toprakta gömülü olan kadının kafasına çarpar. Kadıncağız can acısıyla bağırır. Bu büyük taşı kadının kafasına atan kişi kadının erkek kardeşidir. Sonra taşlar birbirini takip eder ve kadıncağız acılar içinde o çukurda ruhunu teslim eder.
Yahudi çırak ise Müslüman olur. Onun düşüncesi "belki kurtuluru m"dur. Ancak, onunda başı bir kılıç darbesiyl e vücundan ayrılır.
İşte bu recm uygulaması ne yazık ki Osmanlı'da bir ilkdir ve bir daha da uygulanma mıştır. Fakat, Osmanlı için bir utanç kaynağı olmuştur.
Recm cezasını veren Beyazî-zâde Ahmet Efendi ise bu olaydan sonra bütün Osmanlı uleması tarafından reddedilm iş, kendisiyl e bütün ilişkiler kesilmiş ve yalnız kalmıştır.
.
|
|
« Son Düzenleme: Mart 17, 2015, 06:04:29 ÖS Gönderen: admin »
|
Logged
|
|
|
|