Konu Başlığı: İSLAM-GREEN34 YAZI GRUBU ÜYESİ Zeynep-Sofi34 YAZILAR - LÜTFEN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Temmuz 24, 2009, 01:02:49 ÖS İslamGreen34 Yazı Grubu Üyesi Zeynep-Sofi34 Örnek Metinler Hazırlayan:Zeynep-Sofi34 http://www.zeynep-sofi34.tr.gg/ METİN -1 KONU - Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz in örnek Sözleri Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz in Mübarek Sözleri -İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür. -Sonradan özür dilemeyi gerektire n şeyleri yapmaktan kaçınınız. -Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikler i yer yutar, mahveder. -Mazlumun bedduasından sakınınız. O dua ile ALLAH (C.C.) (C.C.) arasında perde yoktur. -İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz. -İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel olanıdır. -İnsan dilinin altında gizlidir. -Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit kendi kusurlarını hatırla. O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın. -Kabrimi ziyareti bayrama çevirmeyin. -Münafıklığın alameti üçtür : Konuştuğu zaman yalan söyler vaat ettiği zaman sözünde durmaz, emanete hıyanet eder. -Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyilikler idir. -Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa o günahı işlemedikçe o kimse ölmez. -Evlat kokusu cennet kokusudur . -Utanmak güzeldir ama kadınlarda olursa daha da güzel olur. -Siz kendiniz namuslu olun ki, kadınlarınız da namuslu olsunlar. -Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır. -Zengin, çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir. -Bir baba, çocuğuna güzel terbiyede n daha iyi miras bırakamaz. -Cahiller cesur olurlar. -İyilik yap ehli olana da, olmayana da ehline isabet ederse yerini bulur. Etmez ise ehli sen olursun. -Sana emanet edilen şeyi iyi sakla birinin hıyanetine uğradığın zaman hoş gör ve hıyanete hıyanetlikle karşılık verme. -En büyük düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında olan düşmandır. -Erdemin en büyüğü, seninle ilişkilerini kesene iyilik etmen senden esirgeyen e vermen, sana kötülük edeni bağışlayıp dost elini uzatmandır. -Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır. -Şeref, edep iledir. Soy ile değildir METİN - 2 KONU - DERECELERİNE GÖRE MÜSLÜMANLARDAKİ BAZI ÖZELLİKLER MÜMİNİN ÜÇ ALAMETİ 1-namaz kılmak 2-oruç tutmak 3-sadaka vermek MÜNAFIKTA ÜÇ ALAMET OLUR 1-herkesin yanında namaz kılarken rükû secde ve diğer rükunleri tam olarak yaparak Ar,yalnız kılarken bunların hiçbirine dikkat etmez. 2-Kendisini medhettik leri zaman işleri seve seve zevkle yapar. 3-Allah Teala Hazretler ini başkalarının yanında zikredip yalnız kalınca unutur. ZALİMDE ÜÇ ALAMET 1-kendisinden aşağı olanlara baskı yapar. 2-Gücü yeterse başkalarının malını zorla alır. 3-Nerden yiyip,giyeceğini hiç incelemez,üzülmez. TEMBELDE ÜÇ ALAMET 1-Allah Telaya yaptığı taatinde tembellik eder. 2-KUsurlu amel eder,yaptığı da boşa gider. 3-Namazı geciktiri r,hatta vaktini de geçirir. ------------------------------ TEVBE EDEN KİMSENİN ÜÇ ALAMETİ 1-haramlardan sakınır. 2-ilim öğrenmeye hırslı olur. 3-tevbe ettiği günaha birdaha dönmz.. AKILLI KİMSENİN ÜÇ ALAMETİ 1-dünyayı aşağı görür 2-cefalara tahammül eder 3-sıkıntı,musibet geldiği zaman sabreder METİN - 3 KONU - DİNİ HİKAYE Birgün hazret-i Ebû Bekr 'r.a.' hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin 's.a.v.' huzûr-ı şerîflerinde se'âdetle otururlar ken Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizli k edip Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz Ebû Bekre edebsizli k etdikce; birşey söylemez ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp gitdi. Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki: - Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizli k edip gönül incitirke n, susup, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir. Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 's.a.v.' buyurdu ki: - Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîs-i la'înin olduğu yerde, ben durmam. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk 'r.a.' ondan sonra vaktli vaktsiz söz söylememek için mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zemân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyliyeceği zemân o sözü kendi kendine nice zemân düşünür tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp ne söz söyliyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi. METİN - 4 KONU - DİNİ HİKAYE Anneannes inin sözleri yankılandı kulaklarında: ''Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılır mı?'' Anneannes inin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar yaşından beklenmey ecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı. Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyor du. Ne oluyorsa, hep... namaz son dakikalar a kalıyor bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayara k, "Yine geciktird im namazı." dedi kendi kendine. Kıvrak hareketle rle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamad an kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketle rle namazı eda etti. Tesbihatını yaparken anneannes ini düşünmeden edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana." dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederd i. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki ... hicabından renkten renge girerdi. O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti öylece.... Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarl a doluydu. Kimi dona kalmış hareketsi z bir şekilde etrafı izliyor Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş başı ellerinin arasında bekliyord u. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor adeta kafesinde n kurtulmay a çalışıyor soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayk en kıyamet sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti. Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyere k..... Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelil eri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun " dedi kendi kendine ve devam etti " Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetler den sohbetler e koşuyor malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirle ri ağırlıyor yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyor du. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlard an kaçındım. "Kirpikler inden aşağı gözyaşları dökülürken "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyo rum. " Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için ne yapsam az Cennet'i kazanmama yetmez. " Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın rahmetiyd i. Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyord u. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyord u. Gözleri terazinin ibresinde ki neticeyi bekliyord u. Sonunda hüküm verilecek ti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecanda n gözlerini kapamış okunacak hükme kulak kesilmişti. Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehenneml ikler listesind eydi. Dizlerini n üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı. " Olamaaaaz zzz " diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. "Ben nasıl Cehenneml ik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarl a birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep Rabbimi anlattım." Diyordu. Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı? Dudaklarından kelimeler kırık dökük yalvarmay la karışık döküldü.. "Hizmetler im... Oruçlarım.... Okuduğum Kur'anlar.... ..Namazım.... Hiçbiri beni kurtarmay acak mı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı. Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler. " Buyuruyor du. "Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmay acak?" diye düşünüyordu. " Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu. Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem melekleri nden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu. Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı. "Siz de kimsiniz ?" dedi. İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım." "Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum."dedi.... İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı " Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın mı? Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyord u.Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu METİN - 5 KONU - PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMM ED S.A.V EFENDİMİZİN MÜBAREK ÖĞÜTLERİ PEYGAMBERİMİZ (sallallah u aleyhi ve sellem) ALİ HZ.r.a a ŞÖYLE DEDİ:- YA ALİ BEŞ ŞEYİ YAPMADAN YATMA:- 1-KUR'ANIN HEPSİNİ OKUMADAN YATMA. 2-DÖRT BİN DİRHEM SADAKA VERMEDEN YATMA. 3-KABEYİ ZİYARET ETMEDEN YATMA. 4-CENNETTE YERİNİ HAZIRLAMA DAN YATMA. 5-KÜS OLDUĞUN BİRİYLE BARIŞMADAN YATMA. ALİ radiyALLA Hu anhu bu nasil olur ya RESULALLA H dedi.? PEYGAMBER iMiZ(sallallah u aleyhi ve sellem) ŞÖYLE BUYURDU:- BİLMİYORMUSUN Kİ 1- (3 kere) İHLAS SURESİ KUR'ANIN HEPSİNE EŞİTTİR. 2-(4 kere) FATİHA SURESİ 4 BİN DİRHEME EŞİTTİR. 3- (10 kere) LAİLAHE İLLALLAHU VAHDEHU LA ŞERİKELEH LEHÜ EL'MÜLKÜ VE LEHÜ EL'HAMDÜ YUHYİ VE YÜMİTU VE HÜVE ALA KÜLLİ ŞEY'İN KADİR demende kabeyi ziyarete eşittir -(10 kere) LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAH EL ALİY EL AZİYM demen cennette yerini hazırlamana vesiledir . 5- (10 kere) ESTAĞFİRULLAH EL AZİYM ELLEZİ LAİLAHE İLLA HU EL HAY EL KAYYUM VE ETUBU İLEYH demen dargın ve husumetli olduğun insanlarl a barışmış derecesin de ecre vesiledir Zeynep-Sofi34 http://www.zeynep-sofi34.tr.gg/ http://www.islamgreen34-windowslive.tr.gg http://www.islam-green34.com Allah c.c razı olsun zeynep Kardeşimiz Allah c.c senin gibi yeryüzü melekleri nin sayısını arttırsın Allah c.c zeynep-Sofi34 gibi yeryüzü meleği kardeşlerimizi başımızsan eksik etmesin inşallah.amin _________ _________ Konu Başlığı: HALEP VE İNSANLIK İLE İSLAM - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Aralık 14, 2016, 12:51:55 ÖS HALEP VE İNSANLIK İLE İSLAM
http://www.haber7.com/guncel/haber/2234038-halep-dustu-utanin Kadın ve çocukların acımasızca katledild iği sivilleri n üzerine bombalar yağdığı insanların açlık ve susuzlukt an hayatını kaybettiği Halep için bu zaman kadar susanlar ise bu katliama ve vahşete ortak oldu Yeni Şafak gazetesin den Kemal Öztürk Halep için bu zaman kadar sessiz kalanlara seslendi ve 'UTANIN' dedi " HALEP DÜŞTÜ - UTANIN " Birleşemeyen milletler in, güvenliği sağlayamayan konseyi, Halep düştü utan. Her ölen çocuğun kanında sizin veto kararlarınız var. Utanın. O beş ülkenin, çocuklarımızın ve masum insanların katilleri ne yol açan kararlarını bir ömür boyu unutmayac ağız. İslam dünyasının iş birliği yapamayan teşkilatı, Halep düştü utan. O kibir ve enaniyeti nizin esir aldığı aklınızla, birleşmek yerine, ayrılığı tercih ettiğiniz için Halep düştü. Utanın. 1 milyar 300 milyon Müslümanı temsil eden kurum olarak, kılınızı dahi kıpırdatmadığınız için ölen her çocuğun kanında sizin de parmağınız var. Bu köhnemiş, pörsümüş, içi boşalmış kurumlarınızla katliamı izlediniz . Asla unutmayac ağız. Avrupa'nın köhnemiş birliği, Halep düştü utan. Beceriksi z ve iradesiz liderleri nizle, hiç bir sorunu çözemediniz, hiçbir krizi önleyemediniz. Ortadoğu'da darbelere, kaosa, teröre destek verdiniz, katliamla rı körüklediniz. Halep düşerken siz, Akdeniz'in sularında mülteci çocuklarının boğulmasını seyrettin iz. Katilleri n dostusunu z, katliamın parçasısınız. Asla unutmayac ağız. Ayrılığın ve çaresizliğin Arap Ligi, Halep düştü utan. O kibirli halinizle Arap olmakla övünürken, Arap kardeşleriniz Halep'te diri diri yakıldı, siz süslü salonlard a toplanıp mırra içtiniz, hiçbir şey yapmadan dağıldınız. Milyonlar ca insan mülteci olurken, Akdeniz'de boğulurken, açlıktan ölürken, siz hiçbir şey yapmadan öylece baktınız. Halep'te öldürülen her Arap çocuğunun katilleri yle cinayete ortak oldunuz. Asla unutmayac ağız. Sözüm ona dünyanın en güçlü ama gerçekte en beceriksi z devleti Amerika, Halep düştü utan. Başından beri Suriye konusunda beceriksi zce politika üretemedin. Bir gün 'Esed'i devireceğiz' dedin, bir gün vazgeçtin. Verdiğin sözleri tutmadın, insanları ortada bıraktın. Suriye'yi Rusya'ya ve İran'a teslim ettin. 600 bin insan öldü, milyonlar cası evsiz kaldı, sen PKK'ya Kürt devleti kurdurmak la uğraştın. Onu da beceremed in. Halep düştü şimdi. Orada yere dökülen her kanda, Obama senin ve ülkenin de parmağı var. Bunu asla unutmayac ağız. İslam Cumhuriye ti kavramın yüz karası İran, kana boğduğun Halep senin oldu sonunda, utan. Kerbela'yı, Hz. Hüseyin'i siyasi emellerin için sömürdün, Haşdi Şabi gibi katil ordular kurdun. Sonunda Halep'i Kerbela'ya çevirdin, çocukları susuzlukt an, açlıktan öldürdün. Bütün militanla rını Kerbela'nın intikamını almak için doldurdun, sonunda Şii-Sünni savaşını başlattın. İslam dünyasının en büyük fitnesini n baş aktörü oldun. Rusya ve Çin'le işbirliği yapıp Yemen'de, Irak'ta, Lübnan'da, Suriye'de Müslüman kanı döktün. Şiilerin ve Sünnilerin yüz karası bir devlet olarak tarihe geçtin, utan. Asla unutmayac ağız. Ortadoğu'ya yeniden döndün, Halep'i kana buladın Rusya, utan Bütün derdin güç göstermek, kontrol etmek, hakim olmak. Ortadoğu'da Amerika'nın beceriksi zliğini görünce bütün gücünle geldin, Akdeniz'e yerleştin. Suriye'de İran'ın, Suriye'nin daha çok masum öldürmesi için destek verdin, silah verdin, uçak verdin, füze verdin. Hastane, okul, fırın vuracak kadar canileştin. Sonunda Halep senin oldu, bütün çocuk cesetleri yle berber. Utan. Asla unutmayac ağız. Birlik olamayan Müslümanlar, Halep düştü, utan. Her yerde ölen ve öldüren Müslümanken, yine de birleşmeyi değil ayrışmayı seçen, Müslüman kardeşini ötekileştiren, gıybet eden, fitne çıkartan, bölen, kişisel çıkarını düşünen, pısırık Müslüman dünyası, Halep düştü, utan. Bir tek mülteciyi ülkesine almayan sözde İslam ülkeleri, Halep düştü utan. Onca zenginliğinize, onca geniş topraklarınıza rağmen, bir tek mülteciyi almadınız ülkenize. Onlar da Akdeniz'in sularında boğuldu, çöllerde kayboldu, yollarda can verdi. Halep düşerken, kılınızı kıpırdatmadınız. Siz de ölen her mültecide suç ortağısınız. Asla unutmayac ağız. Ülkelerini savunamay an, birlik olamayan muhalifle r, Halep düştü utanın. Elli parçaya bölünen, birbirine düşen, cahilce, ahmakça, canice işler yapan, ülkelerini koruyamay an, vatanlarını savunamay an muhalif gruplar, Halep düştü. Utanın. Türkiye'de, Halep düşsün diye duan eden, mezhep savaşı çıksın diye uğraşan, fitneyi körükleyen, iktidar düşmanlığı yüzünden katilleri savunan, umursamay an, görmeyen, birlik olmayan, aklını kullanmay an kim varsa, Halep düştü utanın. Ve sen, Bir insan olarak, bir Müslüman olarak, birey olarak, siyasetçi, diplomat, bürokrat, iş adamı, gazeteci, aydın, vatandaş olarak. Halep konusunda yaptıklarını gözden geçirmelisin. Neyi doğru, neyi yanlış yaptığını bulmalısın. Hatalarını cesurca kabullenm eli, onları düzeltmelisin. Sonra da utanman gerekiyor sa, bunu kendine gür sesle söylemelisin. Halep düştü Bu tarihin en utanılacak günüdür. Ancak yeni Halepler olmaması için kendimizi toparlama lıyız. Aklımızı, cesaretim izi, bilgimizi, tecrübemizi kullanmak zorundayız. Halep hepimize ders olsun HALEP VE İNSANLIK İLE İSLAM Konu Başlığı: TÜRKİYE'NİN NÜKLEER BOMBA GÜCÜ AMERİKA'YI KORKUTUYOR - LÜTFEN OKUYUNUZ Gönderen: admin üzerinde Ekim 20, 2017, 10:27:30 ÖS TÜRKİYE'NİN NÜKLEER BOMBA GÜCÜ AMERİKA'YI KORKUTUYO R http://www.diken.com.tr/turkiyedeki-nukleer-bombalar-abdyi-gerdi-silahlari-tutmak-iyi-bir-fikir-degil/ ABD devleti tarafından finanse edilen medya portalı VOA’ya konuşan Kongre’ye bağlı Araştırma Servisi’nde görevli nükleer politika uzmanı Amy Woolf Türkiye'de ( İncirlik’te ) 50 adet B61 modeli termo nükleer silah bulunduğunu söyledi. Woolf şöyle devam etti : “Toplamda Avrupa’nın çeşitli kentlerin de saklı 200 kadar B61 var Bu silahlar yalnızca caydırıcı etkiye sahip değil aynı zamanda NATO üyelerini de birbirine kenetleye n bir öneme sahip.” Middlebur y Uluslarar ası Çalışmalar Enstitüsü’nden uzman Jeffrey Lewis ABD’ye ait nükleer silahların Türkiye’den kaldırılması gerektiğini savunanla rdan. Uzun vadede bombaların güvende olduğunu savunan Lewis şöyle konuştu “Türkiye’nin daha sonra bu bombalara el koymak gibi bir niyetinin olmayacağının garantisi yok Siyasi istikrarın olmadığı bir ülkede nükleer silah saklamak iyi bir fikir değil.” Hoover Enstitüsü’nde çalışmalarına devam eden ABD savunma politikal arı uzmanı Kori Schake ise nükleer silahların İncirlik Üssü’nden kaldırılmasının ABD’nin müttefiki Türkiye’ye yanlış bir sinyal verebilec eği ihtimali üzerinde durdu “Türkiye, ABD tarafından korunduğunu hisseden/bilen ülkelerden biri Eğer bu garanti ortadan kalkarsa Türkiye’nin kendi nükleer silahını geliştirme riskiyle karşı karşıya kalınabilir Hatta bu durum Türkiye’yi İran ve Rusya ile ittifak kurmaya itebilir " B61 - Nükleer bombası çok güçlü bir bomba Hiroşima'ya 1945 atılan bomdadan 20 kat güçlü Amerikan yapımı taktik nükleer bomba Uranyum içeren ve 170 kilotona kadar patlayıcı gücü olan bomba 1963 yılında New mexıco - Los Alamos Laboratuv arları'nda Tasarlandı ve 1968 yılında tamamen kullanılır hale geldi B61 Bombası Stratejik bombardıman uçaklarıyla birlikte F-16 ve F-4 savaş uçaklarında kullanılabiliyor TÜRK UZUN MENZİLLİ FÜZESİ BORA https://tr.sputniknews.com/rusya/201705121028445259-bora-fuzesi-turk-ordusunun-kendine-yeterlilik-yolundaki-kararliligini-pekistirdi/ Natsional naya Oborona ( Ulusal Savunma ) dergisini n baş editörü Rus İgor Korotçenko Rus Sputnik'e verdiği röportajda Bora taktik füze denemesin in başarıyla sonuçlanmasını teknik açıdan " Kendi kendine yeten bir Türk ordusu oluşturma yolunda atılmış bir adım daha olduğunu Ankara'nın bu yoldaki kararlılığını gösterdiğini " söyledi Türkiye'nin milli imkanlarl a geliştirilen İlk uzun menzilli füzesi Bora'nın Sinop'taki başarılı denemesin in ardından konuşan Korotçenko " Söz konusu testler Türkiye'nin çeşitli sınıflardaki silahların özellikle taktik füze sistemler inin üretiminde Yeterli olmaya dair ciddi bir istek duyduğunu gösteriyor Bu alanda hızlı bir ilerleme yaşanacağı ortada " dedi TÜRKİYE'NİN NÜKLEER BOMBALARI RUSYA'NIN AÇIKLAMASI http://www.ajanshaber.com/turkiyede-200-tane-nukleer-bomba-var-haberi/318226 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Savunma Bakanlığı'nın üst düzey komutanla rına hitaben yaptığı konuşmada Türkiye'ye üstü kapalı tehditte bulundu. Suriye'deki askeri üssü hava savunma sistemler iyle güçlendirdiklerini hatırlatan Putin "Askerleri mize yeniden provokasy on düzenlemeye kalkışacak herkesi uyarıyorum Çok sert davranmanızı emrediyor um Rus askerleri ni ya da sahadaki askeri yapılarımızı tehdit eden her hedefi hemen imha edin" diyerek Türkiye'ye göndermede bulundu "TÜRKİYE'DE 200 NÜKLEER BOMBA VAR" Ayrıca Türkiye'de 200 tane ABD yapımı nükleer bomba olduğunu iddia eden Putin, şu ifadeleri kullandı : "Belçika, İtalya, Hollanda, Almanya ve Türkiye'ye yaklaşık 200 Amerikan nükleer bombası yerleştirildi Bunların yenilenme si düşünüyor Bununla birlikte 310 taşıyıcı uçak hazırda bekletili yor" Putin, bu ifadeleri yle son günlerde ikinci kez nükleer silah vurgusu yapmış oldu Rus Devlet Başkanı, geçtiğimiz günlerde "terörle mücadelede nükleer silahlara gerek kalmamasını umduğunu" söylemişti. NÜKLEER BOMBA GÜCÜ TÜRKİYE http://www.ntv.com.tr/turkiye/turkiyenin-en-az-10-atom-bombasi-var,dp30EpFaG0iZT2RMxdYoDg?_ref=infinite “Atomic Scientist s” adlı dergide Robert S. Norris ve Hans M. Kristense n tarafından yayınlanan bir araştırmada ABD’nin Türkiye’de olduğu hep söylenen ama şimdiye kadar detaylarına ulaşılamayan nükleer silah envanteri görülüyor Vatan gazetesin de yayınlanan habere göre ABD’nin Türkiye de dâhil olmak üzere Avrupa’da Soğuk Savaş yıllarından kalan “taktiksel atom bombalarının” ayrıntılı olarak depolandığı yerler ve sayı listesi bu dergide verilmiş Raporu hazırlayanların ABD’nin ilk nükleer bombasını üreten Manhattan Project’de çalışan bilim adamları olması ise daha dikkat çekiyor Çalışmaya göre Avrupa’daki atom bombaları en yüksek sayısına ulaştığı 1971 yılındaki 7 bin 300 sayısından bu yana ciddi bir düşüş gösteriyor ve şu anki sayısı 150-200 civarında Bu bombalara Belçika Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye ev sahipliği yapıyor Rapordan çarpıcı notlar şöyle: - Türkiye’deki nükleer B61 tipi bombaların sayısı 60-70 arasında ve İncirlik’teki ABD hava üssünde bulunuyor Bu sayı 2001 yılında 90’dı. - İncirlik’teki durum Avrupa’daki diğer üslerden farklılık gösteriyor ve bunu raporu hazırlayan uzmanlar ‘özel statü’ diye niteliyor Bunun nedeni ise yaklaşık 50 bombanın taşınabilmesi için ABD savaş uçağı gerekiyor Ancak bu bombaları taşıyabilecek uçakları İncirlik’e yerleştirme teklifi Türkiye tarafından geri çevrilmiş Bundan dolayı da İncirlik’e ‘tam NATO pozisyonu’ yerine ‘yarım pozisyon’ deniyor Bu bombaların kullanılması için başlıkları taşıyabilecek türde ABD savaş uçaklarının önce İncirlik’e gelmesi ve bombaları yükleyerek havalanma sı gerekiyor . - Geri kalan 10-20 civarındaki nükleer bomba ise Türk F-16A/B tipi uçaklarla taşınması için dizayn edilmiş. - Ankara’da Akıncı ve Balıkesir’de bulunan hava üslerindeki 40 kadar ABD nükleer silahı, buradaki üsler kapatıldığı için İncirlik’e kaydırıldı O süreden itibaren İncirlik’teki ‘Türk bombalar’ 10 ile 20 sayısına indirildi - Rapor ayrıca Türkiye’deki F-16’ların 2015 itibarıyla ABD’den alınacak 100 JSF (Joint Strike Fighter) tipi uçaklarla değiştirileceğini de söylüyor. - 2006 ve 2008’de Amerikan ordusunda n gelen uzmanlar İncirlik’teki 25 nükleer bomba deposunda (WS3 WSVs) denetim yaptıkları da rapor tarafından ilk kez ortaya konuyor Ankara ve Balıkesir’de ise 6’şar depo bulunduğu ancak içlerinde nükleer silah olmadığı belirtili yor Bu depolar “olası saklama yerleri” diye niteleniy or. - 2001 yılında emekli olan Türk Hava Kuvvetler i Komutanı Ergin Cilasun “Türkiye’nin NATO nükleer vurma misyonu içindeki görevi bitti” demişti Ancak ABD Savunma Bakanlığı kaynaklarının uzmanlara aktardığına göre Türkiye şu an elinde bulunduğu F-16’lar ile bu misyona devam ediyor. - Raporda Türkiye’deki B61-12 türü nükleer bomba türlerinin 2017 yılı itibariyl e B61-3/4 tipi yeni modellerl e değiştirilecek olduğuda ilk kez açıklanıyor 2015’de başlayacak F-16’ların Amerikan JSF yeni nesil savaş uçaklarıyla değiştirilmesine kadar geçecek süre içinde F-16’ların modernize edilerek bu yeni bomba türlerini taşımalarına imkân verilecek . - Uzmanlar Türkiye’deki pozisyonu da ‘kafa karıştırıcı’ diye niteliyor Rapora göre, Türkiye’deki durum 1980’lerdeki ‘tam alarm’ şeklindeydi 1990’larda ‘geri çekilme’ haline geldi Şimdi ise ‘ihtiyaç olursa İncirlik’ten al’ durumuna geldi Bu dönemlerde askeri hava taşıtı statüsü ‘nükleer’den ‘sertifikalı’ olmak üzere farklı tanımlarla anıldığı şu an için ise ABD kaynaklarınca “nükleer-kabiliyetli” olarak tanımlandığı görülüyor. -Bu durum, İncirlik’te bulunan 50 civarındaki bombayı taşıyabilecek Amerikan savaş uçaklarının Türk tarafınca reddedilm esi nedeniyle dünyanın diğer üslerinden farklı kendisine özgü bir statü ortaya çıkarıyor -Rapora göre, Türkiye’de sadece “Ceylan” ismiyle bilinen 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı 4. Ana Jet Üs Komutanlığı bünyesindeki 142. Av-Bombardıman Filosu’nun nükleer silah taşıyabilme özelliği var. Okan Üniversitesi Uluslarar ası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Mustafa Kibaroğlu ise Türkiye’nin bir anlamda sembolik olarak kabul edilebile cek nükleer silahların ABD’ye geri vermek istememes inin nedenini şöyle açıklıyor : “Bir yandan NATO sistemi içinde “yük paylaşımı” ilkesi yerine getirirke n bir yandan da belirsiz ve riskli süreçte caydırıcılık kapasites inin etkin şekilde sürmesini arzuluyor .” Kibaroğlu’na göre Türkiye “en üst seviyeden devlet politikası olarak savunduğu Ortadoğu’da Nükleer Silahlard an Arındırılmış Bölge oluşturulması politikasına ve bu konuda başkalarına verdiği tavsiyeye önce kendisi uyarak olumlu örnek teşkil etmeli.” Nükleer silahsızlanma uzmanı gazeteci Aaron Stein Türk pilotların bir süredir nükleer misyon için eğitim almayı bıraktığını ve sadece bomba taşıyan Amerikan uçaklarını koruma görevi yaptığını öne sürdü Ancak Türkiye’nin bu misyonlar için pilotlar eğittiğine dair bir bilgi yok Stein’e göre, nükleer silahların yakın zamanda Türkiye’den çekileceğine dair işaret bulunmuyo r Rusya’nın binlerce nükleer silahı olduğunu söyleyen Stein “Bu silahların çekilmesi ise ABD-Rusya anlaşmasıyla değerlendirilebilir veya ABD Kongresi ekonomik krizin etkisiyle bu depolama masrafından kurtulmak isteyebil ir” dedi TÜRKİYENİN NÜKLEER BOMBA GÜCÜ http://www.hurriyet.com.tr/alman-gazetesinden-turkiye-atom-bombasi-yapiyor-iddiasi-27254898 Alman basını, Türkiye'nin gizli bir nükleer silah programı yürüttüğünü öne sürdü Die Welt gazetesin de çıkan haberde Alman istihbara tının Türkiye’yi dinleme sebebinin de bu olabileceği iddia edildi Türkiye’nin atom bombası yapabilme si için gerekli teknik bilginin Pakistan'dan gelmiş olabileceğinin ileri sürüldüğü makale 1982-1988 yılları arasında Federal Savunma Bakanlığı’nın Planlama Bölümü’nde çalışan Hans Rühle imzası taşıyor Yazıda, “Alman Haber Alma Teşkilatı'nın (BND) Türkiye'yi dinlemesi için Türkiye üzerinden Irak ve Suriye'ye giden radikal İslamcı militanla rı uyuşturucu kaçakçılığını ve Kürt militanla rı gerekçeler arasında gösterdiği bilinir Ancak çok az bilinen ve dinlemele r için daha iyi bir gerekçe var O da bir süreden beri Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan'ın işaretlerini verdiği nükleer silah sahibi olma isteği” denildi "İRAN'IN STRATEJİSİNİ UYGULUYOR" Rühle yazısında Türkiye'nin nükleer silah üzerinde çalıştığının şimdiye kadar haber konusu olmadığını belirtirk en “İran'ın atom programı ve Kuzey Kore'nin nükleer silahlarl a yaptığı provokasy onlar haberlere konu oluyor Ancak Türkiye'nin atom silahı üzerinde yaptığı gizli çalışmalar basında hiç yer almadı Oysa Batılı ülkelerin istihbara t teşkilatları bu konuda hemfikirl er” görüşüne yer verdi Makalede, Türkiye'nin kendisine model olarak İran'ı aldığı belirtili rken “Tahran sivil atom programı adı altında nükleer silah sahibi olmayı hedefliyo r Türkiye de İran'ın stratejis ini uyguluyor Türkiye nükleer programı uygularke n resmi gerekçe olarak milli ekonomi büyüyor ve bunun için de daha fazla enerjiye ihtiyacımız var diyor ” ifadesi kullanılıyor. Yazıda Türkiye'nin nükleer santral için Rusya'nın yanı sıra Japon ve Fransa ile yapılan nükleer santral anlaşmaları hatırlatılıyor. Die Welt'te yer alan yazıda Türkiye'nin adı geçen ülkelerle yaptığı anlaşmalarda gerekli uranyum miktarının temini ve atık maddeleri n geri alımı konusunda kendisini sınırlamaktan kaçındığına işaret edildi Türkiye'nin yapılan anlaşmalarda bu iki konuyu gündeme getirmediği iddia edilen yazıda bu durum şu sözlerle yorumlandı : “Türk yönetimi nükleer programın bu bölümünü elinde tutmak istiyor Nükleer silah geliştirmek isteyen ülkeler için bu durum çok önemli.” Haberde nükleer atıklardan kurtulma tüm dünyada büyük sorun olarak görülürken Türkiye'nin yakıt çubuklarını elinde tutmak istediğine değiniliyor. Rühle bu durumu da yazısında “Türkiye Plütonyum bombası üretmek istiyor” şeklinde yorumluyo r. Rühle yazısında, Türkiye'nin yaptığı anlaşmalardaki boşluklarla ilgili Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın yaptığı “Biz nükleeri tanımak istiyoruz” açıklamasını ise olayı geçiştirmek amacıyla yapılan bir açıklama olarak yorumladı Haberde, BND'nin elindeki bilgiye göre Erdoğan'ın emriyle 2010 yılında uranyum zenginleştirme tesisi kurduğu öne sürüldü. BND'nin elinde ayrıca Türkiye'nin çok miktarda santrifüj bulundurd uğuna dair bilginin olduğu da belirtild i. Haberde, Türkiye'nin santrifüjleri Pakistan'dan temin ettiğinin tahmin edildiği yazıldı “Türkler, 1987 yılından 2002 yılına kadar Pakistanlı Abdul Kadir Han'ın Libya, İran ve Kuzey Kore'ye binlerce santrifüjün götürülmesi için yürüttüğü çalışmalarında yer almıştı. Pakistan'daki tesislerd eki tüm elektroni k parçalar Türkiye'den getirilmişti Han elindeki tüm kaçak santrifüjleri Türkiye'de saklamak istemişti Dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif Türkiye’ye 1988 yılında nükleer çalışmalar konusunda ortaklık teklif etmişti” görüşleri yer aldı. Haberde ayrıca Türkiye'nin nükleer silah üretmek istediğine dair bir diğer gerekçe de Türkiye'nin füze programındaki gelişmeler olarak gösteriliyor. Türkiye'nin daha önce kısa menzilli füzeler denerken ardından orta menzilli füze denediğini ve 2015 yılında da 2 bin 500 kilometre menzilli bir füzeyi kullanıma sunmaya hazırlandığına değinildi. ALMANYA'YA SESLENDİ Rühle yazısında Alman politikacılarına seslenere k “Almanya’nın ortağı bir ülke çok açık biçimde bölgesinde nükleer silahlı bir güç olmak istiyorsa Almanya'nın bu durumu dikkate alması ve tepki vermesi gerekir. İsrail'in nükleer güce sahip olduğu biliniyor . İran'da da nükleer güç gelişiyor. Bu durum ülkesinin süper güç olmasını isteyen Türkiye Cumhurbaşkanı'na nükleer silahlanm aktan başka bir seçenek bırakmıyor. Aksi takdirde Türkiye bölgede ikinci güç olarak kalır ki bu durum Erdoğan'ı hiç de memnun etmez” denildi. DÜNYADAKİ NÜKLEER GÜÇ DENGESİ http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/05/050502_nuclear_powers.shtml#uk Dünyadaki nükleer güçler NÜKLEER GÜÇ DENGESİ Nükleer güce sahip ülkeler arasına geçtiğimiz 10 yıl içinde yeni ülkeler katıldı. Bu ülkelerin bazıları istikrarsız ve gerilim yaşanan bölgelerde yer alırken bazı ülkelerinse soğuk savaş döneminde dünyayı nükleer savaştan koruyan ortak anlayıştan yoksun oldukları görünüyor. Bazı ülkeler, 1970 yılında imzalanan nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasını (NPT) ya imzalamadı ya da imzasını geri çekti. Bazı ülkeler de, nükleer silahların denenmesi nin yasaklanm asına ilişkin anlaşmayı (CTBT) gözardı etti. Başa dön Nükleer silah geliştirmeyen ülkeler Avustraly a, Avusturya, Kanada, Çek Cumhuriye ti, Danimarka Finlandiy a, Almanya, Macarista n, İrlanda, İtalya, Japonya Hollanda, Norveç, Polonya, Slovakya, Güney Kore, İspanya ve İsveç Bu ülkeler, teknoloji donanım ve kaynaklar a sahip olmalarına karşın nükleer silah üretme yönünde eğilim göstermedi. Başa dön Geçmişte nükleer silaha sahip olan ülkeler Cezayir, Arjantin, Belarus, Brezilya, Kazakista n, Irak, Libya, Romanya Güney Afrika, Ukrayna. 1993 yılında Güney Afrika, nükleer silahlarını söken ilk ülke oldu. Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ardından 1995 yılında Belarus, Kazakista n ve Ukrayna, uluslarar ası anlaşmayı imzalayar ak topraklarındaki bütün nükleer silahları Rusya'ya iade ettiler. Cezayir, Arjantin ve Brezilya nükleer programla rını terkederk en Romanya'nın nükleer silah geliştirme planı Nikolay Çavuşesku rejiminin çökmesiyle sona erdi. Irak'ın 1970'te başlayan nükleer programı, sırasıyla İsrail'in 1981 yılında düzenlediği hava saldırısı 1991 Körfez Savaşı ve yaptırımlarda darbeler aldı. Libya, kendi bombasını üretmek üzere gerekli malzemeyi edinmek yerine Çin'den nükleer bomba alma girişiminde bulundu, ama 1999 yılında Afrika'nın nükleer silahlard an arındırılmasını öngören Pelindaba Anlaşmasını imzaladı. Başa dön İngiltere Nükleer silah sayısı: 200 Nüfus: 59.4 milyon Savunma bütçesi: 35.8 milyar dolar Anlaşmayı imza tarihi: 1968 İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ilk atom bombasını üretmek için ABD'yle işbirliği yaptı. Savaşın ardından da ABD'nin diğer ülkelerle bilgi paylaşımını durdurmasının ardından da kendi nükleer silahlarını yaptı. 1952 ila 1991 yılları arasında İngiltere 45 nükleer silah test etti İngiliz Stratejik Savunma Belgesi ulusal güvenliğin nihai garantisi olduğu gerekçesiyle İngiltere'nin nükleer silahlara sahip olmaya devam etmesini tavsiye ediyor. Başa dön Fransa Nükleer silah sayısı: 350 Nüfus: 59.3 milyon Savunma bütçesi; 29.5 milyar dolar İmza tarihi: 1992 Fransa, 1950'lerin sonunda nükleer silah üretti ve ilk bombayı 1960'ta test etti Soğuk savaşın sona ermesinin ardından nükleer caydırıcılığını küçülterek bazı füze sistemler ini söktü Fransa 1960 ila 1996 yılları arasında 200 nükleer test gerçekleştirdi. Başa dön Rusya Nükleer silah sayısı: 8,600 Nüfus: 146 milyon Savunma Bütçesi 50 milyar dolar İmza tarihi: 1970 Rusya ilk atom bombasını 1949 yılında geliştirdi ve test etti ABD'yle yürüttükleri rekabet sonunda silah sistemler ini silah sistemler ini Soğuk Savaş döneminde geliştirdi. Sovyet nükleer güçlerinin gelişmesi 1950'ler ve 1960'larda yapılan dev teknoloji yatırımlarına dayanıyordu 1953 yılında, dönemin Sovyetler Birliği ilk hidrojen bombasını patlattılar ve izleyen yıllarda balistik füzelerle bilgisaya r ve güdümlü füzeler geliştirdi. Sovyetler in cephaneliği 1986 yılında doruğa ulaştı 1989 yılında eski Sovyet cumhuriye tleri depolarındaki füzeleri ve silahları Moskova'ya iade etti. Başa dön Hindistan Nükleer silah sayısı: 45-95 Nüfus: 1.07 milyar Savunma bütçesi: 13.2 milyar dolar Anlaşmayı imzalamadı Hindistan'ın havadan ve füze sistemler iyle nükleer silahları 2.500 kilometre menziline ateşleme kapasites i var Menzili arttırmak için çalışmalar yaptığı gelen haberler arasında. Nükleer kapasitey e 1974 yılında ham nükleer malzemesi ni test ederek ulaşan Hindistan, bu test sırasında Kanada'nın yardımıyla kurulan nükleer reaktörde elde edilen plütonyumu kullandı. 1998 yılında da 3 ayrı test gerçekleştirdi Hindistan sivil amaçlı nükleer enerji programında Rusya'dan yardım alıyor. Bazı uzmanlar aynı teknoloji nin nükleer silah geliştirilmesinde kullanılmasından endişe ediyor. Başa dön İran Nükleer silah sayısı: 0 Nüfus: 66.9 milyon Savunma bütçesi: 6.4 milyar dolar Anlaşmayı imza tarihi: 1970 İran, uranyum zenginleştirme programına geçtiğimiz yıllarda arttırdı ve bazı uzmanlar, bunu başarmasının daha uzun yıllar alacağını düşünüyor Uluslarar ası düzeyde kaygı yüksek düzeyde. İngiltere, Fransa ve Almanya İran'ı nükleer teknoloji sini barışçı amaçlar için kullanmay a ikna etmeye çalışıyor. İran'ın nükleer hevesi aslında eskilere uzanıyor Rusya, İran'a nükleer santral kurulması konusunda yardımcı olurken İran'ın kısa ve orta menzilli füze üretiminde yardım aldığı ülkeler Çin, Kuzey Kore ve yine Rusya. Başa dön İsrail Nükleer silah sayısı: 100-200 (tahmini) Nüfus: 6.7 milyon Savunma bütçesi: 9.9 milyar dolar Anlaşmayı imzalamadı İsrail'in açıklanmamış nükleer devlet olarak statüsü muğlak ve karmaşık. Uzmanlar, İsrail'in 100 ila 200 arasında füzeye sahip olduğuna inanılıyor Ayrıca İsrail ordusunun savaş başlıklarını savaş uçakları ve sahip olduğu üç denizaltıdan biri aracılığıyla ateşleyebileceği sanılıyor. İsrail’in nükleer programının 1950lerin başında başladığı ve ilk bombayı da 1967 yılında ürettiği tahmin ediliyor 1986 yılında, Mordehay Vanunu adlı nükleer mühendisinin anlatımları sonucu İsrail'in nükleer programının sanılandan daha ilerde olduğu ortaya çıktı. Arap dünyasının olası tepkisine ilişkin kaygılar İsrail toplumunu n çeşitli katmanlarından gelebilec ek olası kaygılar ve Amerika Birleşik Devletler i'nin nükleer silahsızlanmaya yönelik taahhütleri İsrail'in nükleer kapasites ini kamuoyu önünde kabul etmemesin in nedenleri arasında sayılıyor. Başa dön ABD Nükleer silah sayısı: 10.640 Nüfus: 293 milyon Savunma bütçesi: 399 milyar dolar Anlaşmayı imza tarihi: 1970 ABD, dünyanın ilk nükleer gücü ve Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı bombalarl a savaşta bu silahları kullanan tek ülke. Soğuk savaş döneminde ABD, Rusya'yla birlikte nükleer silah kapasites ini hızla arttırdı. Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ardından Rusya'yla sahip olduğu sıcak ilişkiye rağmen ABD hala 10 binden fazla nükleer başlığa sahip. 1945 ila 1992 yılları arasında ABD 1030 nükleer silah testi yaptı. Son dönemde, ABD daha küçük, taktik amaçlı nükleer silah üretimini ele aldı. Başa dön Pakistan Nükleer savaş başlığı: 30-55 (tahmini) Nüfus: 152 milyon Savunma bütçesi 3.7 milyar dolar Anlaşmayı imzalamadı Pakistan 1998 yılından bu yana beş nükleer test yaptığını söylüyor Havadan ateşleme ve füzeyle silahları kullanma kapasites i var Bazı uzmanlar füzelerle başlıkların tam olarak monte edilmediğini savaş başlıkları ana parçadan ayrı bir yerde depolandığını söylüyor. Son yıllarda Pakistan hem askeri hem de sivil amaçlı kullanmasına olanak sağlayacak teknoloji ye ulaşmaya çalıştı. Pakistan'ın Hindistan'la yaşadığı sorunlar uluslarar ası toplumun zaman zaman endişeye yöneltti. Eski bir nükleer mühendis olan A. Khan'ın 2004 yılında yaptığı Pakistan'ın İran Libya ile Kuzey Kore'yle nükleer teknoloji paylaştığı iddiaları ciddi kaygılar yarattı. Başa dön Çin Nükleer silah sayısı: 400 (tahmini) Nüfus: 1.3 milyar Savunma bütçesi: 30 milyar doların üzerinde Anlaşmayı imza tarihi:1992 Çin, nükleer silah üretimine 1950'lerde Sovyetler Birliği'nin yardımıyla başladı Sovyet yardımı 1960'larda sona erdi, ama Pekin yönetimi hem ulusal güvenlik kaygılarıyla hem de Çin'in uluslarar ası saygınlığını sağlamak için nükleer planlarını sürdürdü. Şu ana kadar gerçekleştirdiği 46 testten ilki 1964 yılında yapıldı. Çin'in 20'si uzun menzilli kıtalararası ve menzilli 13 bin kilometre ye ulaşan balistik füze olmak üzere 400 nükleer silaha sahip olduğu belirtili yor. Çin, ayrıca 60 orta menzilli füze ve 150 bombardıman uçağına sahip http://www.social-worlds.tr.gg GÖLCÜK DEPREMİ VE AMERİKAN TESLA DENEYİ http://www.yalanyazantarihutansin.org/tarih/17-agustos-1999-depremi-ve-gizlenen-gercekler-h13194.html Furkan Dergisi Temmuz 1999 sayısında, yer alan ifadeler aynen şöyledir. “Mesela basına verilmeye n, ancak istihbara t kapsamında edindiğimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesisleri nde oldukça garip olaylar meydana gelmekted ir. Kapılar kendi kendine açılmakta, mühimmat depoları içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalışmakta..” Depremden sonra bir çok teoriler ortaya atılmıştı fakat içlerinde en ilginç olanı Future Times’da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikaye şöyleydi : Kaliforni ya San Andreas fay hattında meydana gelebilec ek büyük bir depremin Amerikan ekonomisi ne çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalard an patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler halinde dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola TESLA tarafından geliştirilen bu “düşük frekanslı elektroma nyetik ışınımla yüksek enerji nakli” tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabilec eklerdi. ABD dünyanın ve kendi insanlarının tepkisini almamak için bu projeyi barışçı “deprem indirgeme” sistemi diyerek, bir yandan tepkileri azaltıp diğer yandan fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenlerl e proje önce Avustraly a’nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra değişik zamanlard a Kafkaslar’da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika’daki Ant dağlarında denendi ve büyük aşama kaydetti. Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem kuşağındaki ülkelere sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesin e devasa bilgisaya rların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversitelerle ortak projeler geliştirildi, yüzlerce bilimadamına Amerika’da deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarında yürütülüyordu. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına olanak verilerek halkın bu konu hakkında bilgi sahibi olması istendi. Kobe’de ve başka yerlerde meydana gelen depremler in arkasındaki gariplikl er çıkar gruplarınca terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi ve bunda da başarılı olundu. Ve gün geldi bu sistem Türkiye’de denenmek istendi. Zaten bölge bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri takip edenler, depremden hemen sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın girişimleriyle Türk Telekom’un Türkiye’nin sismik bilgileri ni Pentagon’a ileten NATO Üssü’nün iletişimini nasıl kestiğini hatırlayacaklardır. ABD’nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları,Kaliforniya San Andreas fay hattına uygulamak tı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrail’li uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük Üssüne getiriler ek oradaki, yeraltı-denizaltı korunakla rına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değillerdi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı. (Zaten İsraillilerle yapılan askeri tatbikat bu operasyon doğrultusunda önceden planlanmıştır. Çünkü dünyanın ve Türk Milletini n dikkatler ini çekmemek için tatbikat adı altında HAARP-TESLA Deprem Makinesin i getirip rahatça kurdular.) Böyle bir makinenin deneneceğini zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı biliyordu, fakat ABD (Siyonistl er tarafından yönetiliyor) ve İsrail’liler (Siyonistl er) bizimkile ri makinenin denenmesi için şu şekilde ikna ettiler : olası İstanbul merkezli bir depremde 100.000 kişinin ölümü, yüz milyar doları aşan maddi kayıp ve Türkiye’nin en az 25-30 yıl geri gitmesi demektir, diyerek bizimkile ri ikna ediyorlar . İsrailliler Amerikalı’larla gece şartlarında elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacakla rdı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmey ecekti. Bu amaçla Gece Şahini Tatbikatı’nın (Operation Night Hawk) saat 03:00’te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00’te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye girecekti . O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara’nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerind en kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklar dı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Herşey bir anda olup bitmişti. Cenab-ı Hakk’ın Doğası kendini yönetmeye kalkanlar dan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, bekleneni n 10,000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikl er az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05’i gösteriyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar korunağın içinde ŞAMPANYA patlatmayı bekleyenl er, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsi z ayakta duruyorla rdı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu asrın en büyük felaketiy di; hem de insan eliyle yapılan bir felaket.. . Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: “Lets pack! We’re moving out! Call operation-Q! Right now! Immediate ly! Stop whinning! Move, move, move!” (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz. Şimdi..Hemen! Hadi, hadi!!!) İşte o andan sonra çantalardan çıkan “Q planı” çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 4 dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve ABD Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail’de Ben Gurion’un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetler i ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı’na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6’ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul’a çevirmek için Pentagon’dan emir aldılar. Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyo nlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. (bu bize Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu ki, bu olayları kimin yaptığını anlamamız için işaretler gönderiyor) Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı. Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetler i’nden bir dostum beni aradı ve bu olayda birtakım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyl e o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaplan olayı şu şekilde anlatmıştı : “Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinbur nu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık.” Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumlulu k alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenlik’in bu konuyla ilgilenme diğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyo n ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi. [patronlarından (İsrail-Siyonistler) aldığı emir gereği] Daha sonra uçağı Zeytinbur nu’na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı’daki Gümrük Muhafaza’ya iletti. Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük Muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu. Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne olduğu ise bir türlü anlaşılamadı. Deprem için 1900’lerin başından beri Nicola TESLA adındaki Sırp asıllı bir bilimadamının buluşu olan “elektromanyetik endüksiyon tekniği” (TESLA Makinesi) kullanıldı. Makinenin ABD Kaliforni ya San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. (ABD’lilerin asgari zarar ve ölümlerinin azaltılması için bazı denekler gerekiyor du, onların gözünde bir hayvandan bile daha değersiz olan bizim gibi insanlar üzerinde denenmesi normaldi.) Neden Türkiye diye soracak olanlar için ise; - Türkiye de ne yaparsan yap kimsenin umurunda olmaz, birkaç tane yetkiliyi ikna ettikten sonra her türlü deneyi yapabilir siniz, bilinçli insan sayısı azdır, genelde okumamış cahildir, araştırmazlar kadercidi rler, Kaliforni ya San Andreas fay hattının dünyada tek eşi benzeri özelliklere sahip olan ikiz kardeşi Kuzey Anadolu fay hattıdır, karakterl eri aynıdır. Ancak ABD-İsrail’in bölge ile ilgili bu hareketli liği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklar a sızmasını engelleye medi. Kanadalı bir bilimadamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilimadamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip birşeyler olduğunu farketmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerleri nin bu projedeki yeri neydi? İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük’te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu. Ama İsrailli subaylar ve üst düzey yetkilile ri oradaydı! Peki ne arıyorlardı Gölcük’te?... Bunun nedenini şimdi daha iyi kavrayabi liyoruz. Çünkü bu proje İsraile ihale edilmişti. Bizimkile rin ise bir şeyden haberi yoktu (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı hariç). Bize güvenen de yoktu zaten. Ancak o gece nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurm ay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketin de bulundu. Herkese verdikler i imaj ise oraya bize yardım için geldikler i şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracakla rını açıkladılar. (İsrailliler bizim kara kaşımıza kara gözümüze mi hayranlar, bizi çok mu seviyorla r, bizi çok sevdikler i için mi Türkiye’nin doğusunu kendi toprakları olarak gösteriyorlar. Arz-ı Mev-ud, Vaad edilmiş topraklar Büyük İsrail Devleti). Esas amaçları enkaz altındaki askerleri ni ve önemli askeri malzemele ri çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyon du. Bizde “Bak şu İsrail’e, olsun, hemen yardımımıza koştu” diyerek sevindik. Bu operasyon neden gündüz değil de gece olmuştu? Çünkü olacakları kimsenin görmemesi ve gözlemci riski ise en az düzeyde olduğu için gece oldu. Gece saat 03:00’te operasyon un başlaması için yeşil ışık yakıldı. TESLA Cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. En geç 1-2 dakika içerisinde gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustraly a’da ve Okyanusta bu tür suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamala r oluştu atmosferd e. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı. Ancak hesapta doğanın (Cenab-ı Allah’ın) oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenend en çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4’e ulaştığında Amerika’da aletler 7.8’i gösteriyordu. Ve büyük bir patlamayl a her şey kontrolde n çıktı. TESLA deprem makinesi, depremin enerji gerilimin e dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yer altı labaratuv arının tam üstündeki, herşeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un-ufak olarak dağıldı. (demek ki deprem 8’den daha şiddetli oldu) (ABD’li ve İsrailli Siyonistl er bir insan olarak Cenab-ı Allah’ın doğa olaylarına karışamayacaklarını anlayamamışlardı,) Bir tedbir olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikl er kesildi ve telefonla r iptal edildi. Kimsenin birbiri ile haberleşmesi istenmiyo rdu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyi n “benim de telefonla rım kesildi” (Türkiye’de bütün her yerin telefonla rı dahi kesilse önemli kurumların kesilmez çünkü uydu telefonla rı vardır. Ama uydu iletişimini dahi kestiler) şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyec ektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. (Cumhurbaşkanı’nın şaşkınlığı normaldir çünkü o na böyle bir şeyin olacağı ihtimali söylenmemişti. Bu olay duyulur ise Türk halkına nasıl izah edeceğini bilmediği için şaşkınlık içinde idi.) (Hoş bu olay ortaya çıksa bile bu olayı terör örgütü veya mafyanın yaptığı açıklaması yapılacaktı.) Ne yapacakla rını bilmedikl eri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremedil er. “Üzgünüz” dahi diyemedil er. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyo n ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildi ler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyind en görüş alıyor ve Türkiye’ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye’ye doğru hareket emri veriliyor du. Amerika diyetini Türkiye’ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanista n bile harekete geçirilerek Türkiye’ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeyd i, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinas yon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bu emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiy or; kararsızlık içinde bocalayar ak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı’da bu hareketli lik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketli lik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyon dan kimsenin haberi olmuyordu . Böylece bu işi planlayan lar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran TESLA makinesin in kalıntılarını toplayıp, yer altı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30’da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilece k tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantina ya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyord u. Ancak bütün bu temizlikl er yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel’in bölgeye gitmeleri ne izin veriliyor du. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikl er verilmiyo rdu. Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindireme diklerind en (olmayan vicdanlarının azabı çektikleri için, yıllardır bu milletin sırtından geçindikleri için) olsa gerek, evleri kendileri ne mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı. (Eğer olay ortaya çıkmış olsa idi bu olay PKK terör örgütünün üzerine atılmak sureti ile geçiştirilecekti. Bu doğrultuda CNN haber spikeri Patronları olan ABD-İsrailli Siyonistl erden aldığı emir doğrultusunda Ecevit’e şu soruyu yöneltiyordu.) CNN haber spikerini n “depremin ardında PKK mı var?” sorusuna, Ecevit ona “siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile PKK’nın ne alakası var? Bu deprem Cenab-ı Allah tarafından gönderilen bir doğa olayıdır!!” demesi gerekir iken, diyemiyor du. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek “sanmıyorum” gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu. Peki, Amerika ne yaptı sonra? Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi? Clinton Amerikan halkından Türkiye’ye yardım etmelerin i istemedi mi? Kasım’da Türkiye’ye geleceğini ilan edip, Ecevit’in de bu arada Amerika’ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi? Ecevit belki de Amerika’ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti . Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye’ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti, insanlarl a konuştu, bizleri çok sevdiği imajı verdi, bebekleri kucağına alıp sevdi, onlara hediyeler ve yardımlar verdirdi. (bizlerde; ABD-İsrailli Siyonistl er bizi ne kadar çok seviyorla r mış dedik) ABD’nin bu aşırı ilgisi sadece bir müttefik olmasıyla açıklanamazdı. Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bilgiler, bazı bakanların özellikle MHP kanadının yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı? İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un “yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam” demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz? ABD’nin saygın gazeteler inden New York Post’un haberine bir de bu gözle bakın: “Türk hükümeti, ABD’nin Deniz Hastanele rini kullanmıyor... Türkiye’deki şiddetli depremde 27.200’den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkilile r tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetler i’ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirild i. Türkiye’ye gönderilmiş olan uluslar arası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara’daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu. Türkiye’de yayınlanan Radikal gazetesi dünkü sayısında, 750 ton yardım malzemesi yle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı. ABD gemilerin in İzmit’e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un, bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi. Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600’den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyl e ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.” Ne ölenler geri gelir, ne de anılarımız. Ancak İzmit’te, Gölcük’te Yalova’da Halıdere’de Avcılar’da, Bolu’da Düzce’de ve daha nice yerleşim merkezind e enkaz altında hayatlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali’ye karşı bir vicdan borcumuzd a mı olmayacak? Onlar geride gözleri yaşlı onbinlerc e sevenleri ni, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforni ya’da Jony’ler, Susan’lar ve Alice’ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi? Emekli Bir Subay: 17 Ağustos depremi kuşkusuz hepimizi derinden sarstı. Deprem bütün ülke halkını derinden üzerken, depremin açtığı yaralar hâlâ tam haliyle sarılabilmiş değil. Açıkça söylemek gerekirse 17 Ağustos Gölcük depremind en sonra ben de yukarıdaki senaryoya benzer şeyler düşünmüştüm. Daha sonra sağduyusuna güvendiğim bir dostuma “acaba onların işi olabilir mi?” diye sordum. Önemli bir devlet kurumunda uzman olarak çalışan dostum “Açıkçası ben de aynı şeyi düşündüm” diye cevap verdi, son derece sakin bir şekilde... NOT: Bu yazı, Aydoğan Vatandaş'ın “HAARP KIYAMET TEKNOLOJİSİ” adlı kitabından özet olarak alınmıştır. Kitap hakkında: Sayfa Sayısı: 139 Baskı Yılı: 2000 Dili: Türkçe Yayınevi: Timaş Yayınları AMERİKAN HAARP TEKNOLOJİSİ İLE TÜRKİYE DEPREMİ http://www.yeniakit.com.tr/haber/abd-gizli-deprem-silahi-haarpi-turkiyeye-mi-kullaniyor-202635.html Fransız Le Figaro Gazetesi, 6 Ağustos 2016’da İstanbul'da deprem basıncının en yüksek seviyede olduğunu yazdı. Amerika'nın Sesi'nde de yer alan habere göre bu basınç Richter ölçeğine göre 7 ila 8 büyüklüğünde bir depreme yol açabilirdi. Tam da 15 Temmuz darbe girişimi’nin ardından çıkan bu haberler yeni bir tartışmanın fitilini de ateşledi Bazı çevreler ‘deprem uyarısı’nın tehdit olduğunu ve Türkiye’de darbe planlayan üst akılların elinde, ülkemizde deprem olmasına yol açacak teknoloji ler olduğunu söylemeye başladı. Aynı tartışmalar 17 ağustos 1999 depremi sonrasında da yaşanmıştı. Peki, gerçekten dünya üzerinde böyle bir teknoloji var mı? Amerika’nın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı HAARP projesi neyi amaçlıyor? HAARP bir kıyamet silahı mı? ‘Kara Bilim’in sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor? 17 Ağustos depremi bir elektroma nyetik saldırı olabilir mi? Bütün bu soruların cevabını 1999 depremind en bu yana konuyu araştıran ve ulaştığı bilgi ve belgelerl e ‘Beynimdeki Yabancı’ adlı kitabını yazan Ali Selman Demirbağ anlattı. Yıllardır bu konu üzerine çalışıyorum 2003 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Bio Medikal Teknoloji si bölümünden mezun oldum. Serbest Fizik Teorisyen lerinden Parçacık Fiziği (Kuantum Mekaniği) Eğitimi aldım. O günden bu yana çalışmalarımı Beynimdek i Yabancı isimli kitabımda topladım. Ayrıca küresel güçlerin insanlığa hükmetme hegemonya sıyla ilgili konsorsiy um şeklinde hazırlanan Zihin Kontrol Operasyon ları isimli kitaba katkıda bulundum. Doğa olayları ve kontrolü hakkında özellikle HAARP Teknoloji si (Kara Bilim) 2011 yılında Amerikalı Akademisy en Dr. Nick Begich ile CIA’in gizli çalışmaları ve açıklanmış belgeleri üzerine ve HAARP teknoloji sinin gizlenen asıl amaçları çalışma sistemi, etkileri ve alınması gereken önlemler hakkında çalışmalar yaptım. MUCİDİ NİKOLA TESLA İlk yapay deprem deneyleri Sırp asıllı bilim adamı Nikola Tesla tarafından New York’taki laboratuv arında başarıyla gerçekleştirildi. ‘Elektromanyetik Dalgalar’ın mucidi Tesla, bu dalgaları kullanara k Richter ölçeğinde 5 şiddetinde bir deprem yapmayı başardı. Tesla’nın başarısı New York Times'ta yayımlandı. O dönemde çok fazla bilinmeye n elektroma nyetik dalgalar ve etkileri, bilim çevreleri ve kanaat önderleri tarafından korkutucu ve gereksiz görülerek dışlandı. Bunun yanında Tesla’nın çalışmaları elektriğin kablosuz taşınması yönünde ilerlediği için, para kaybedeceğini düşünen dönemin bakır ve iletken kablo karteller i de Tesla’nın önünü kestiler. 1920’DE SUMEN ALTI EDİLDİ Nikola Tesla’nın elektroma nyetik dalgalarl a yaptığı çalışmaların konu başlıklarını; ‘Enerji birikimi yüksek fay hatlarının olduğu bölgelerde depremi tetikleme k’, ‘İklimi kontrol etmek (Dünyanın manyetik alanlarını ve iyonosfer i kullanara k yağışı ve rüzgârları kontrol etmek)’, ‘İstenilen bölgeye yıldırım düşürmek ve enerjisin i depolamak’, ‘İstenilen bölgeye radyasyon vermek’, ‘Tüm iletişimi engelleye rek sadece kendi iletişimini sağlamak’ şeklinde sıralayabiliriz. 1920’lerde sumen altı edilen bu çalışmalar, II. Dünya Savaşı ile tekrar gündeme geldi, gizli servisler tarafından yürütüldü KARA BİLİM Peki, tüm bu gizli servisler in yapmış olduğu bilimsel çalışmaların günümüzdeki yansımaları ve devamı nasıl gerçekleşmekte? Bu sorunun cevabı bir muaama değil, aksine birçok bilim insanı, teorisyen ve gizli servis tarafından kamunun bilgisine sunuldu. Ancak bazı çevreler inanmadıklarından mıdır yoksa akademik kariyerle rine zeval gelmesin diye midir bilinmez, ülkemizde bu durumu 'komplo teorisi' diye adlandırıyor. Oysa bu konuda Amerika’da birçok yayın var, üniversitelerde çalışmalar yapılıyor ve kamuoyuyl a paylaşılıyor. Günümüzde bu çalışmalar, Nikola Tesla’nın 100 yıl önce geliştirdiği temel prensiple r üzerinden, HAARP Projesi kapsamında devam ediyor. Ben bu çalışmaları ‘Kara Bilim’ diye adlandırıyorum. Kara bilim, başta ABD olmak üzere büyük devletler in, dünyayı kendi hegemonya ları altında tutabilme k için yaptıkları bilimsel-teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projeleri n toplamına verilen addır. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yarı gizli projeler. BÜTÇESİ 30 MİLYON DOLAR İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi’nin de bu tip bir ‘Kara Proje’ olduğuna dair ciddi iddialar var. HAARP ‘Dünyanın en büyük ve en güçlü radyo verici (iletici) birimini imal etme projesi’. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetler i tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme göreviyse Alaska Üniversitesi’nin. Proje, Alaska/Gakona’nın 11 mil doğusunda inşa edildi. 1993 yılında uygulamay a konan program 2002 veya 2003 yılında tamamlandı MASUM BİR PROJE DEĞİL Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP’ın varlığını diğer projelerd e olduğu gibi inkâr etmiyor. İnternette HAARP’ın kendi web sitesi bile var. Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher’e göre HAARP’ın amacı gayet masum. HAARP, iyonosfer i dev bir anten olarak kullanabi lmek amacıyla, bir parçasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabi leceği bir alet. Amerikan ordusu da HAARP için, ‘iyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma’ gibi zararsız bir gerekçe ileri sürüyor. Oysa iyonosfer tabakası askeriye için önemli. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcili k sistemler inin hepsi iyonosfer in içinden geçer veya iyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosferin bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon’a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkânı verecek. Ancak ABD’nin bilimi, teknoloji yi ve bilim insanlarını nasıl kullanage ldiği düşünülürse ve ortaya konan deliller de göz önünde tutulursa, yapılmak istenenle rin masumane olduğunu söylemek zor. “SOR, AMERİKALILAR MI YAPMIŞ” Benim ‘HAARP- Kara Bilim’le tanışmam 17 Ağustos Depremi’yle oldu. 9 Eylül Üniversitesi’nde öğrenciyken gerçekleşen bu olay herkes gibi beni de derdinden etkiledi. Üstelik dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, Ahmet Mete Işıkara’ya “Depremi Amerikalılar yapmış olabilir mi?” diye sorması ve cevap alamaması meselesi, deprem esnasında görülen alev topu, Gölcük Deniz Üstündeki devir teslim törenine üst düzey Amerikan ve İsrailli subayların ilk defa gelmiş olması, depremden sonra bölgenin dalışa yasak ilan edilmiş olması konuyu odak noktama aldı. Nihayetin de uzun araştırmalar sonucu yukarıda bilgilere ve bazı açıklanmış CIA belgeleri ne ulaştım. Bu belgelerd e geçmişte yapılan gizli deneyler de yer alıyordu. Anlaşılan şu ki; Amerika, arkada iz bırakmadan, hiç kayıp vermeden istediği bölgeleri askeri, ekonomik ve insani olarak yok edebilece k seviyeye getirecek bir silah yapmak istiyor. Bu bilgi ve belgeler ‘Beynimdeki Yabancı’ isimli kitabımda da yer alıyor. DEPREM VURGUSU BİLİNÇLİ Bugünlerde yine “Ortadoğu’da Amerika’nın ve sermaye sahipleri nin planlarını bozan Türkiye’ye karşı, böyle bir saldırı olur mu?” sorusu soruluyor . Zira 15 Temmuz hezimeti sonucu istedikle rini elde edememiş, planları ötelenmiş hırs dolu bir anlayış var. ‘Türk Milleti’ faktörü bu sefer onlara hakikaten kaybettir di. Marmara fayı 15 Temmuz’dan sonra ilk defa Le Monde gazetesin de gündeme geldi. Gazete, yazısında, Marmara fayını inceleyen sismik gemiden gelen bilgilerd e fay hattında yüksek enerji birikimi olduğu ve fayın kararsız olduğundan bahsedild i. Bu yazıdan bir hafta sonra Pensilvan ya’dan salyalar eşliğinde deprem vurgusu gelmeye başladı. Benim buradan anladığım deprem olursa “Biz demiştik” diyecekle r. Eğer deprem olmazsa da taraftarl arına mecazen söylendiği empoze edilecekt ir. Zira 14 Ağustos tarihi vurgusu deprem haberinde n önce ortaya atılmıştır. 17 AĞUSTOS DEPREMİNDE ABD PARMAĞI VAR Bilindiği üzere Marmara yani Kuzey Anadolu Fay Hattı 17 Ağustos 1999’dan beri kararsız ve enerji yüklü. O günden beri deprem bilimcile r “Bu fay hattı tekrar kırılacak ama bu kırılma 3 gün sonra da olabilir, 50 yıl sonra da” diye defalarca açıkladılar. Evet, Amerika bir deprem silahı yapabilme k için sürekli çalışmalar yapıyor. Dünyada açıklanmış 7 adet HAARP tesisi var. Açıklanmayanlarla birlikte bu sayı 20. Ancak bu çalışmalar sonuçlanmadı ve kesin sonuç veren bir silah haline gelmedi. HAARP silahı depremi şiddetini ve süresini belirleyi p kontrol edemez, sadece fay hattını tetikleye bilir. ABD’nin amacıysa depremin herhangi bir fay hattında başından sonuna şiddetini ve süresini kendi belirleye ceği bir deprem silahı geliştirmek. Bunun için dünyanın fay hattı kararsız bölgelerinde her zaman HAARP ile deneyler yapıyor. Bizim ülkemizde de deprem yapma çalışmaları da devam ediyor. Mesela bana göre 17 Ağustos depremind e kesin olarak ABD parmağı var ancak bu, o gün 7,5 şiddetinde 45 saniye süren depremin planlı ve kontrolünün tamamen ABD’de olduğunu göstermez. Dediğim gibi HAARP kesin sonuç veren bir silah haline dönüşmedi. Biz şimdi asıl millet olarak kazandığımız bu birliğin hain oyunlarla bozulmasına izin verirsek en büyük depremi yaşamış olacağız. Birliğimiz diriliğimiz, diriliğimiz farkındalığımız, farkındalığımız birbirimi zi sevmek ve saymak olunca, karşımızdaki güç deprem silahlı da yapsa o birlikten korkacaktır. Kaynak: Akşam Gazetesi RUSYA WOODPECKE R PROJESİ VE AMERİKAN HAARP TEKNOLOJİSİ http://www.adilmedya.com/haarp-teknolojisi-depremler-beyin-kontrolu-iklim-degisiklikleri/ HAARP TEKNOLOJİSİ Nikola Tesla’nın bulmuş olduğu bir deprem aleti. Tabi bunu geliştirmek ABD’ye kalmış. Aslına bakarsanız Rusya’da Tesla’dan etkilenip 1976’da ( WoodPecke r ) ‘Ağaçkakan’ projesini inşa etmiştir. Çalıştığı süre zarfında ABD’nin Californi a eyaleti tarihinin en kurak yıllarını yaşamıştır. Bununla kalmayıp iklim değişikliği ve sellere de neden olmuştur. Radyo dalgalarını inceleyen ABD hükümeti dalgaların Rusya’dan geldiğini fark edince Rusya’yı iklimleri değiştirmekle suçlamıştır. Bu yüzden 1993 yılında Rusya’daki bu teklonoji durdurulm uştur İklimleri değiştirebilecek silahların varlığını kabul eden Birleşmiş Milletler iklim değişikliği için teklonoji üretiminin yasak olduğuna dair bir karar almıştır. ABD’ye ait olan HAARP Projesi,İyonosfer’in özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere Alaska’da Gokana askeri üssü yakınlarında ABD Kara ve Deniz kuvvetler ince gerçekleştirilmektedir. ‘İyonosfer nedir?’ diye soranlara: İyonosfer katman olarak üçüncü katmanda bulunur ve atmosferd eki gazların iyonlara ayrıldığı katmandır ki bu yüzden sıcaklık yüksektir. Özelliği ise; radyo dalgalarını yansıtmaktır. ‘Neden Alaska’daki Gokana askeri üssünde sürdülüyor bu çalışma?’ diye düşünüp araştırdığımda; Alaska’nın dünyadaki elektroma nyetik kuşakların özel kesişim bölgesinde bulunduğu ve bu yüzden elektroma nyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yer olmasından ayrıca da korunmasının kolay ve gözlerden uzak olmasından dolayı tercih edildiği kanısına varıyorum ‘Kendime ne gibi sonuçlar doğuruyor ne işe yarıyor bu HAARP’ diye bir soru yöneltirsem de şu cevabı buluyorum 1) İklim değişebilir. 2) Kutupları eritebili r ve yerinden oynatabil ir. 3) Ozon tabakası ile oynanabil ir. 4) Deprem yapılabilir. 5) Okyanus dalgalarını kontrol edebilir. 6) Dünyanın enerji alanları ile oynayarak,insan beyni kontrol altına alınabilir. 7) Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturulabilir. Ve bunlar yapabildi klerinin sadece bir kısmı… Ancak bana bu maddeler bir şeyi hatırlattı yahu Küresel Isınma Yoksa böyle bir şey yok mu Bu sorununda cevabını araştırdım.Sonuç olarak : Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchan bir açıklama yapmış : ‘Küresel ısınma iddiasına bağlı olarak dünyanın kuraklaştığına dair somut bir veriye sahip olmadıklarına’dair bir açıklama Bu varan bir. Dünyanın en büyük hava durumu kanallarından Weather Channel’in kurucsu küresel ısınma tarihin en büyük yalanıdır demiştir. Bu varan iki. İngiliz profosörler Stanley Feldman ile Vicant Marks’a göre kutuplar erimiyor,kutup ayıları yok olmuyor ve Maldivler sular altında kalmıyor. Bu da varan üç HAARP’a dair daha derinlere inersek: Projenin resmi amacı İyonosfer’de araştırma yapmak (!) demiştik. Amerikalı yetkilile re göre HAARP’ın amacları : 1) Atmosferd eki termonükleer araçların elektroma nyetik vuruşlarını değiştirmek. 2) Denizaltl arında haberleşmeyi kolaylaştırmak. 3) Radar sistemler i geliştirmek. 4) Çok büyük bir bölgede ABD Ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurabi lmek. 5) Çok büyük alanlarda petrol,doğalgaz ve mineral kaynaklarını tespit etmek. 6) Cruise Füzeleri (Uçuş süresinin tamamında veya büyük bir kısmında normal bir uçak gibi uçan ama pilotu olmayan güdümlü silah sistemler i) gibi herher türlü saldırıda silahı ve uçakları havada imha etmek. Ah ne kadar masum amaçlar bunlar.Bi rleşmiş Milletler ağabey güya izin vermiyor ya ne yapsın canlar. Birde proje karşıtı bilim adamlarını araştırdığımda karşıma çıkan sonuca göre HAARP öyle bir güç haline gelebilir ki,elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur. Proje karşıtlarında biri olan ve dünyanın en ünlü Jeofizikçilerinden Prof. Gordon J.F MacDonald’a göre elektroma nyetik daha neler yapabiliy or bir bakalım : HAARP tesisleri nde bulunan antenler sayesinde gökyüzüne elektroma nyetik dalgalar veya enerji gönderilmekte İyonosfer tabakasından geri yansıyan bu dalgalar veya enerji yeryüzünde bulunan bir alıcı anten tarafından emilmekte dir. Böylece alıcı antenleri n kurulduğu yerlerde istenilen afetler oluşturulmaktadır 1997 yılında ABD Savunma Bakanı William Cohen,Georgi Üniversitesi’nde kurduğu cümlelere göz atarsak : “…Bazılarının elektroma nyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme,deprem yapabilme (yaratmak Allah’a mahsustur) volkanları harekete geçirme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz .” Zamanında Rusya, ABD’ye ‘ ( WoodPecke r Projesi ) Ağaçkakan’ açınca ABD’de Rusya’ya HAARP açtı. Rusya’da hava sıcaklığı 40 dereceyi seyredinc e bilim adamları boğdurucu yazdan ABD’yi sorumlu tutmaya başladı. Moskova Devlet Üniversitesi Fizik Fakültesi hocalarından Georgi Vasilyev ABD’nin çalışmakta olduğu Alaska’daki HAARP İstasyonu’nu resmen Jeofizik ve Tektonik bir silah olarak tanımladı. Vasilyev: “ HAARP çalıştırıldığı günden bu yana dünyanın değişik bölgelerinde iklim anormalli kleri gözlenmeye başladı. Kar yağması gereken yerlerde güneş kavururke n,Afrika’da kar yağışları gözlemlenmekte bu tuhaf olgular genelde küresel ısınmaya fatura ediliyor.’ demiştir. HAARP kullanımının en büyük belirtisi Kutup olmayan bölgelerde kutup ışımalarına benzer gökkuşağımsı renkler ortaya çıkmaktadır.(Auroral) ALH84001 (Allan Hills 84001) ( Antartika’nın Allan Hills bölgesinde ABD-Meteorit Avcıları Takımı tarafından bulunan bir gök taşıdır.) keşfinden sonra Başkan Bill Clinton, 7 Ağustos 1996’da verdiği bir basın toplantısında şöyle demiştir. “Eğer bu keşif onaylanırsa, bilimin şimdiye dek dünyamızda perdesini açtığı en şaşırtıcı kavramlar dan biri olacaktır. Tahmin edilebile ceği gibi,olası etkiler geniş kapsamlı ve ürkütücüdür” Evet bu durum oldukça ürkütücü! Dünyanın dengesiyl e oynamak çok büyük sonuçlara neden olabilir. Eğer arılar yeryüzünden kaybolurs a insanın sadece dört yıl ömrü kalır.Doğal denge bu kadar hassastır KAYNAK spirituel ler "ABD VE İSRAİL'İN DENEYİ GÖLCÜK DEPREMİNİ TETİKLEDİ" MELİH GÖKÇEK http://www.superhaber.tv/melih-gokcek-abd-ve-israilin-deneyi-golcuk-depremini-tetikledi-24832-haber Habertürk'te Veyis Ateş'in konuğu olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, İstanbul'da yapay bir deprem olabilir iddiasında bulundu. Bazı örneklerle konuya açıklık getiren Gökçek, hükümete de bir çağrı yaparak "Marmara'da yabancı sismik araştırma gemisi, ABD'lilerin, İsraillilerin gemileri dolaşmasın" dedi. "İnanarak bunu söylüyorum. İstanbul'da olabilece k bir deprem, özellikle belli bir takım ülkelerin yapmış olduğu çalışmalar var. Deprem makinaları var, Tesla diyorlar. Fay hattında biriken enerjinin tetiklenm esi. Bir gaz birikmesi var, olabilir. Ama var olsa dahi bunun tetiklenm esi söz konusu. Bunun en güzel örneği Gölcük depremi. Gölcük'teki olay şu. ABD'de bir fay hattı var, bu fay hattı tıpkı Türkiye'dekine benziyor. İsrail ile ABD bu fay hattında bu denemeyi yapmak istiyorla r. O kadar birbirine benziyor ki, San Antonio'daki fay hattını tetikleyi p deney yapmak istiyorla r. Gölcük'teki de aynı olunca hafif hafif deneyecek ler, güya gazı alacaklar . Ama teknik olarak beceremed ikleri için o tetikleme büyük depremi meydana getiriyor . İstanbul'da da deprem olursa delili bu toptur. Böyle bir top çıktığı anda kendiliğinden olduğunu iddia edemezsin iz. Türkiye, darbe girişimini atlattı. Türkiye artık darbe ile yok edilemez. Yeni metodları var. 14 Ağustos'ta deprem olsaydı, FETÖ ben demedim mi diyecekti . Aynı avaneleri okuyor, patlatırsa FETÖ'nün dediği oldu diyecekle r. Bu uluslarar ası güçlerin oyunu.Hükümete çağrı yapıyorum. Marmara'da yabancı sismik araştırma gemisi, ABD'lilerin, İsraillilerin gemileri dolaşmasın." http://www.haberturk.com/gundem/haber/1316228-ankara-buyuksehir-belediye-baskani-melih-gokcek-haberturkte HAARP TEKNOLOJİSİ VE MELİH GÖKÇEK DEPREM GERÇEĞİ VİDEO https://www.youtube.com/watch?v=9mt504_FDzw https://www.youtube.com/results?search_qu ery=HAARP https://www.youtube.com/watch?v=LFCdiTtHkoA https://www.youtube.com/watch?v=tJnLtYm8j2s http://www.social-worlds.tr.gg Konu Başlığı: BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ - LÜTFEN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Ekim 20, 2017, 10:31:44 ÖS TARİHTE BUGÜN - BİLGE KRAL VEFAT ETTİ 19 - 10 - 2003 BİLGE KRAL ALİYA İZZETBEGOVİÇ SARAY BOSNA'DA VEFAT ETTİ http://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Aliya_%C4%B0zzetbegovi%C3%A7 Aliya İzzetbegoviç 8 Ağustos 1925 tarihinde Bosanski Samac kasabasında doğdu. Saraybosn a'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Lise çağında üstün kabiliyet leriyle ve İslamî konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Müslüman Gençler Kulübü'nü kurdu. Kulüp kısa sürede büyüyerek bir yardım derneğine dönüştü. Özellikle 2. Dünya savaşı zamanında ihtiyaç sahipleri ne büyük yardımlar yapıldı. O dönemdeki komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlerin toplumsal hayattaki varlığı giderek azaltıldı. İzetbegoviç,İslami görüşü savunduğundan ve ateizme karşı olduğundan mevcut yönetimin hedefi haline geldi. Bu sebeple beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aliya İzetbegoviç'in sıkıntıları 1953 yılında iktidara gelen Tito zamanında katlanara k arttı. Ancak 1974'te hazırlanan yeni bir anayasayl a bazı gelenekse l İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkan sağladı. Bu olayın üzerine bazı camiler ve medresele r yeniden hizmete açıldı. 1980'de devlet başkanı Tito'nun ölümüyle federasyo n cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyo n cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokrati kleşme sürecine girilmiş oldu. İzetbegoviç'in oğlu bu ortamdan yararlana rak babasının makaleler ini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslamî Manifesto" adıyla yayınladı. Kitabın yayınlanması geniş çapta bir yankı uyandırdı. Mevcut rejim bu gelişmeye tahammül edemeyere k İzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında İslam cumhuriye ti kurmak istemesiy le suçlayarak, 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Daha sonra Yargıtay kararıyla hapis cezası 11 yıla indirildi . 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı. İzetbegoviç tahliye olduğu dönemde dünyada bulunan komünist rejimler çöküş içerisine girmişti. Bu dönemde Demokrati k Eylem Partisi'ni kurdu. Parti, 5 Aralık 1990 tarihinde Bosna'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazandı ve İzzet Begoviç ülkenin cumhurbaşkanı oldu. Ancak 14 Mart 1996' hastalığı sebebiyle görevini bırakmak zorunda kaldı. 1990'lı yıllarda Yugoslavy a Sosyalist Federal Cumhuriye ti içinde bir bağımsızlık hareketi içerisine girdi. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandu m sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Fakat Sırplar hemen arkasından Bosna yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak katliama başladılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek veren Avrupa Birliği ve ABD, Bosna-Hersek'i Sırp saldırıları karşısında yalnız bıraktılar. Müslümanlar bu savaşta askeri açıdan oldukça zayıf bir konumdaydılar. Bu yüzden Sırplar Bosna'nın önemli şehirlerini işgal ettiler. Ayrıca Sırplar ele geçirdikleri bölgelerde büyük katliamla r gerçekleştiriyorlardı. Öte yandan özellikle camileri ve İslamî izler taşıyan tarihî eserleri tahrip ediyorlar dı. 1995 yılında ABD'nin zoruyla imzalatılan Dayton Anlaşması'yla savaş sona erdi. Savaşın sonucunda 250 bin insan hayatını kaybetmiş, 1 milyondan fazla insanda mülteci konumuna düşmüştür. Bosna-Hersek topraklarının % 51'i Müslümanlara ve Hristiyan Hırvatlara, % 49'u da Sırplara verildi. Ülkenin yönetimide bu üç halk arasında paylaştırıldı. Bunun yanında Amerika Birleşik Devletler i, Müslümanlara ellerinde ki silahları imha etmelerin i ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu. Aliya İzzetbegoviç bu olaydan ülkesini en az zararla kurtarmay a çalışmıştır. 19 Ekim 2003 tarihinde de Saraybosn a'da vefat etmiştir. Ayrıca yaşamı boyunca da pek çok eser yazmıştır. ESERLERİ - İslam Manifesto su - İslam Deklarasy onu ve İslamî Yeniden Doğuşun Sorunları - Doğu ve Batı Arasında İslam - Tarihe Tanıklığım SÖZLERİ - Yeryüzünün öğretmeni olmak için , gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir - Hayvanlar açken tehlikeli olur. İnsanlarsa tokken tehlikeli oluyorlar . - Din ahlaktır; onu hayata geçirmek ise terbiyedi r. - Biz de zalimlerd en olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitaba uyacağız. - Bir şahsın yüceltilmesi hadisesi, geçmişte ve bugün var ama İslam'a kesinlikl e yabancıdır Çünkü bu bir çeşit putçuluktur - Çok yaşadım ve çok yoruldum. Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum . - Özgürlük verilmez, alınır. - Kur'an ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir. - İyi insan olmadan iyi Müslüman olamayız. - Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar. - İlimle din, birbirind en ayrıldığı takdirde, din insanları geri kafalılığa, ilim ise ateizme sürükler. - Düşmanına benzediğin zaman, savaşmanın anlamı kalmaz. - Bu adil bir barış olmayabil ir; fakat süren bir savaştan daha iyidir. - Bütün yücelik ve şükran Allah'a aittir ve insanların gerçek kalitesin i ancak Allah tespit edebilir. - Ben Müslümanım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım Bu hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek Çünkü İslam benim için iyi ve asil olmanın en doğru ifadesidi r. - Olduğunuz gibi kalın. Dininizi, milliyeti nizi koruyun. Kimliğinizi kaybetmen in bedeli köleliktir. - Müslümanlar, hayatta nasıl uygulanac ak sorusunda n kaçmak için Kur'an'ın nasıl okunması gerektiği hususunda geniş bir ilim ürettiler. - Bazıları dini bağlılıklarının kendileri ni tefekkürden azade kıldığına inanırlar http://www.social-worlds.tr.gg Konu Başlığı: OSMANLI VE AVRUPADA MONARŞİ - KONU İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ Gönderen: admin üzerinde Kasım 22, 2017, 08:53:01 ÖS OSMANLI VE AVRUPADA MONARŞİ TARİHTE BUGÜN 22 - 11 - 1975 İSPANYA'YA MONARŞİ GERİ DÖNDÜ CARLOS İSPANYA KRALI OLDU OSMANLI MONARŞİSİ YERLE BİR EDİLDİ YETMEDİ TARİHTEKİ VARLIĞI BİLE SUÇ SAYILDI Tarihte Bugün 22 - 11 - 1975 İspanya monarşiye geri dönüyor Osmanlı monarşisi ise Çağ dışı olarak nitelendi rilimişti İlerlemiş gelişmiş Avrupa ise Osmanlıyı monarşi var diyerek yıkmıştı Ancak Avrupada monarşi devam ediyor Osmanlı evet bir monarşik yapıydı Ancak Avrupa gibi tutucu ve çok katı değildi Osmanlı monarşik yapısı özgürlüğe ve gelişmeye açıktı Egerki Osmanlı monarşisi katı ve çok tutucu olsaydı Bugün böyle bir dünya haritası ve devletler olamazdı Dünyada Osmanlıyı eleştirecek insanlar doğamazdı Bu konuda aslında yazılacak çok şey var Anlayacak yürek olmadıktan sonra yazılsa ne olacak demeyelim 22 milyon km2 toprak elden gittikden sonra Osmanlıyı anlasak ne olacak demeyelim Tarih tekerrürden ibarettir Geçmişini bilmeyeni n geleceği olamaz Osmanlıya her türlü zulmü layık görenler Layık gördükleri zulmün muhatabıda olabilirl er Çünkü Allah hak edene Hak ettiği neyse elbet bir gün yaşatır ISLAMGREE N34 NEW WORLD AVRUPANIN MONARŞİ HARİTASI http://tr.euronews.com/2013/04/30/avrupa-nin-monarsi-haritasi Demokrasi nin beşiği olarak kabul edilen Avrupa köklü bir monarşi tarihine sahip. Dünyadaki 29 monarşiden 10’u Avrupa’da yer alıyor. Tarihteki güçlerini kaybeden krallar ve kraliçeler günümüzde sadece sembolik bir misyon ifa ediyor. Hollanda Krallığı’nda 75 yaşındaki Kraliçe Beatrix 1983’te çıktığı tahtı 46 yaşındaki oğlu Willem-Alexander’a bıraktı. Ülkede her yıl Kraliçe Günü, yapılan etkinlikl erle kutlanıyor. 1952 yılından bu yana Britanya’da tahta oturan 87 yaşındaki Kraliçe 2. Elizabeth’in varisi olarak 64 yaşındaki oğlu Prens Charles bulunuyor . İngiltere tahtının ikinci varisi Prens William ve Kate Middleton 2011 yılında Londra’da düzenlenen görkemli bir törenle evlendi. Tüm dünyanın yakından izlediği tören ülkedeki gelenekle rin gücünü bir kez daha göstermiş oldu. İspanya’da 1969’da Francisco Franco tarafından veliaht prens ilan edilen Kral Juan Carlos diktatörün 1975’te ölmesinin sonra tahta çıktı. Carlos, sağlık durumu bozulana kadar görevi bırakmayacağını söylüyor. 75 yaşındaki Carlos’un tek varisi 45 yaşındaki oğlu Felipe. Ülkedeki uygulanan yasaya göre tahtın varisleri erkekler ancak Felipe’nin iki kızı bulunuyor . Belçika’da Kral 2. Albert, 20 yıldır bu görevi yürütüyor. Kral olmadan önceki ünvanı Liege Prensi’ydi Yetkileri arasında yasaları onaylamak da bulunuyor . 78 yaşındaki kralın varisi 53 yaşındaki oğlu Philippe. Belçika Veliaht Prensi Philippe ve eşi Prenses Mathilde’in de dört çocuğu bulunuyor . Monarşi geleneğinin sürdüğü yerlerden İskandinavya’da İsveç Kralı 16’ncı Carl Gustav, 1973 yılından bu yana aynı koltuğa oturuyor. Hakkında çıkan skandal haberlerl e ülkede kendisine olan güven azaldı. 67 yaşındaki Gustav’ın varisi ise 35 yaşındaki kızı Prenses Victoria Norveç‘te 1991 yılından bu yana krallık tahtında V. Harald bulunuyor Kral, Norveç Kilisesi’nin resmi lideri ve ülkenin başkomutanı. 76 yaşındaki V. Harald’ın yerine geçecek isim şimdi 39 yaşındaki oğlu Hakoon. Avrupa’nın en uzun süredir monarşiyle yönetilen ülkesi Danimarka’da tahtın sahibi Kraliçe 2. Margrethe . 73 yaşındaki kraliçe 1972 yılında bu göreve geldi. Ülkede yapılan anketler halkın yüzde 70’inden fazlasının monarşiden memnun olduğunu ortaya koyuyor. DİRİLİŞ POSTASI OSMANLI İSMAİL ERDOĞAN http://dirilispostasi.com/a-7170-ne-yapti-bu-osmanli.html Cemil Meriç bir yerde Osmanlı'dan bahsederk en hiç bir medeniyet in başaramadığını başardığını yazar. Ve onun insanı gerçekleştirdiğinin kelimenin tam anlamıyla insanı inşa ettiğinin altını çizer. Bilge-mimar Turgut Cansever de, Osmanlı şehrinden bahsederk en " insanlık tarihinin en yüksek çözümlemesi ifadesini kullanır. Biri insandan bahsederk en yüksek standartl ara vurgu yapar diğeri yüksek standartl arın sahibi insanın ürettiği âlî çözümlemelere. Neden yazdım bunları Yoksa ben de bir Neo-Osmanlıcı mıyım Veya bu yazı hamasi söylemler etrafında şekillenecek bir nutuk mu olacak Ne Neo-Osmanlıcıyım ne de hamasi söylemlere saplanaca k kadar nitelikte n uzağım. Ben, Osmanlı'yı anlamakta n çok uzakta seyrettiğimizi düşünenlerdenim. Dilimize dolasak da aklımız ve kalbimizi n fersah fersah uzak olduğunu da. Bunu anlamak için ürettiğimiz politikal ara bakmamız yeterli sanırım. Bunu anlamak için islami(sözde) hassasiye tlerle imza attığımız yerleşim yerlerine (özellikle Başakşehir'e) bakmamız yeterli sanırım. Bu acı cümleleri yazmamın ve şedid gibi görünen eleştrimin sebebi son Bosna seyahatim di. Bilindiği üzere Saraybosn a Osmanlı bakiyesi bir coğrafya. Avrupa'nın tam ortasında bir İslam beldesi. Gidenleri derinden etkileyen ve insana masum günlerini hatırlatan bir say mekanı Bosna. Her gidişimde benzer hislerle dolduğum Bosna bu sefer bir başka etkiledi beni. Bu sefer daha derinden yakaladı beni Neden böyle oldu bilmiyoru m. Sanırım şehre daha bi alıcı gözle baktım bu sefer. Bosna'da insanı fıtratına çağıran bir şeyler var Bozulmamış şeyler. Korunmuş şeyler. Üzerlerinden silindir gibi geçmiş komünizm tecrübesi ve Tito gerçekliğine rağmen kalmayı başarmış değerler. Burada değerlerden bahsederk en insandan bahsediyo rum İnsanı insan yapan şeylerden. Onların başında da şehirden diyecek şimdi belki birileri. Ne alaka şehirle insanı insan yapan değerlerin bağlantısı ne Burada sözü Turgut Hoca'ya vermek gerekiyor . Turgut Hoca, mimariden sanata değer üretme adına insanın ortaya koyduğu faaliyetl erin varlık telakkisi nin yansımasıyla gerçekleştiğini ve komolojik idrak anlayışından bağımsız bir değer üretiminin söz konusu olmayacağı söyler. Bu bağlamda ev inşa etmekten şehir kurmaya her faaliyet değerlerle ilgilidir ve insanı inşa etmek için vardır insanı inşa ederken şehri şehri inşa ederken de insanı inşa edersiniz . Çünkü insanı inşa eden değerlerle bir şehri inşa eden değerler aynıdır. Değer sahibi olmak noktasında insanla şehir benzerdir ama değerleri muhafaza noktasında farklılık arz ederler. İnsanın yitmesi şehirlerin yitmesine göre daha kolaydır İnsan bozulsa da şehirler yaşamaya devam ederler. Bahusus, şehirler değerleri insana nazaran daha fazla muhafaza ederler. Değerler daha uzun süre mündemiç olarak yaşar şehirlerde. Bunu Bosna'da çok iyi gördüm İnsan da bir şekilde korunmuş ama asıl şehir korunmuş. Şehir derken kastım, elbetteki Başçarşı. Yoksa Sırp bölgesinden ya da Hasburgla rın kurduğu kentten bahsetmiy orum. İnsanla bina arasındaki uyumun doruğa çıktığı ve hiçbir arıziliğe imkan tanımayan Başçarşı'dan bahsediyo rum. Bin yıldır orada varmış ve kıyamete kadar da var olacakmış izlenimi veren dükkanların olduğu çarşıdan söz ediyorum. Sıra sıra dizilmiş mütevazi mekanlard an Hüsrev Begova'dan, Morica Han'dan, Sebil'den Bedestend en söz ediyorum. Hangi sokağa girerseni z girin sokağın aksına paralel uzanan yamaçlarda evler, ağaçlar ve çatılarla tezyin edilmiş bir acem halısını andıran görüntüden bahsediyo rum. Ne yana bakarsanız bakın gözünüzü bozacak ve Allah'ın yaratışındaki armoniye ihanet etmiş bir görüntünün olmamasından bahsediyo rum Dinlerin ve kültürlerin, mozayiği andıran bileşkesinin canlı vücudundan bahsediyo rum. Aliya'dan bahsediyo rum. Gökyüzünün öğrencisi olup yeryüzünün öğretmeni olmuş adamı yetiştiren yüce bir yaşama kültüründen. * Bu cümleler uzar da gider ve Bosna'nın bana söyledikleri bitmez. Ama ne buna gerek var ne de yer. Okuyana romantik çağrışımlar yapan bu cümlelere sebep olan Bosna seyahatim doğal olarak Osmanlı'ya götürdü beni. Osmanlı'nın gücüne ve icra ettiği şeyin güzelliğine. Neyi başardığını daha iyi gördüm. Diğer medeniyet lerden farkını ve üstünlüğünü. Onca Avrupa şehrine gitmeme rağmen görmediğim hissetmed iğim şeyleri hissetme sebebimi. Bir İslam şehri olan Tahran'da da hissetmed iğim şeyleri. Hem içimde hem de dışımda huzurun neden var olduğunu. Kendimi neden kendi şehrimden bile daha çok Bosna'ya ait hissettiğimi. Orada sadece gezme değil kalma duygusunu bana neden aşıladığını. Ümitle doldum açıkçası. Çünkü değerlerinizi muhafaza eden şehirleriniz yaşıyorsa o şehirler o değerleri yaşatacak insanları mutlaka üretecektir. Ve bir hikmet olarak Avrupa'nın tam ortasında bu değerlerin mündemiç olduğu bir şehir yaşıyor. O şehirde güzel insanlar yaşıyor O şehirde güzel bir kültür yaşatılıyor. Bunu iyi okumalı Bunu bir şans olarak görüp iyi değerlendirmeli. Benden söylemesi.. Baki selamlar. . * Yazıyı yazıp demlenmey e bıraktığım süre içinde İlber Ortaylı'nın şu sözleriyle karşılaştım. Belli ki İlber Hoca'da benzer düşünüyor benimle. Hoca diyor ki : “İslamiyetin en hoş yaşandığı yer Bosna. Kazan da öyledir ama fazla kozmopoli t. Saraybosn a'da müslümanlık Osmanlılık ve medeniyet birleşmiş. Sade insan sesiyle ezan okunur orada. Güzeldir. Dünya hakkında ümidinizi yitirirse niz Bosna'ya gidin.” http://www.islam-medine06.tr.gg |