+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD
 Son Mesajlar

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 10
 31 
 : Ağustos 16, 2016, 10:00:31 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin


İSMAİL RIFAT YILMAZOĞLU

FORUM GÜNEŞLİBAHÇE İSTANBUL  2010

İSRAİL MALI ALIP SATMAK CAİZMİDİR


İslamiyete göre ticarette
Irk din ve ülke ayrımı kesinlikl e yoktur
Hz.Muhamm ed sav Efendimiz in
Bir Yahudi tacirden
20 kilo arpa satın alarak
Zırhını ( rehin ) verdiği
Hz.Aişe ra tarafından nakledili r
Peygamber imizin Asr-ı Saadet devrinde
Hristiyan lar ve yahudiler le ticaret yapıldığı
Bilinmekt edir
Osmanlı dönemindede büyük tacirleri n çoğu
Yahudiler den oluşmaktadır
Günümüzdede dünyada üretim yapan
En büyük firmalar ve kaliteli mallar
Yahudiler e ait olup
Suudi Arabistan dan  Amerikaya kadar
Dünyanın her yerinde malları satılmaktadır
Yahudiler ticarette dürüst olup
Kaliteden taviz vermezler
Ve emeğin hakkını verirler
Müslümanların yahudiler le rekabet etmesi için
Bilim ve teknoloji ye önem vererek
Kaliteli mal üretmeleri gerekir
Emeğin hakkınıda vermeleri gerekir
Bazı ürünlerde dünyada kalite
Yahudi firmalarına aittir
Örneğin kozmetik veya otomotiv sektöründe
Halihazırda müslüman firmalar bu sektörlerde
Yahudiler in kalite standardına ulaşamamışlardır
Dinimize göre üretilen mal
Eğer haram statüsünde ise
Örneğin Şarap veya Domuz gibi
Yenilip içilmesi haram ise
Satılmasıda haramdır
Onun dışında her türlü mal alınıp satılabilir
Hangi ülkenin üretimi olursa olsun değişmez
Bu ülke israilde olabilir bir şey fark etmez
Dinimizde buna bir engel yoktur
Üretilen mal içinde eğer  haram katkı varsa
Laboratuv ar belgeleri yle kanıtlanması gerekir
Ancak Türkiye Cumhuriye ti Devleti tarafından
Dünyadaki herhangi bir ülkenin ürettiği malın
Alınıp satılmasına boykot getirilmişse
Müslümana düşen görev
O ülkenin malını almamaktır satmamaktır
Bu ülke Amerikada olabilir İsrailde
Ancak buna öncelikle Devletimi z karar verir
Devletimi z dışında bazılarının
Kendi ticari menfaatle ri gereği
Böyle bir karar alıp
Bu kararın dışındakilere baskı yapması
Anayasal suçtur
Ve bunu yapanlar savcılıklara şikayet edilebili r


İSMAİL RIFAT YILMAZOĞLU

FORUM GÜNEŞLİBAHÇE İSTANBUL  2010

iSRAİL MALI ALIP SATMAK CAİZMİDİR

 32 
 : Mayıs 06, 2016, 07:29:55 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin



ANNEM BENİM HEM HOCAM HEMDE ARKADAŞIMDI


Annem benim hem öğretmenim hemde en iyi arkadaşımdı

Dertlerim i her zaman dinleyen ve çareler arayandı

Elbette Annemin duaları sayesinde ben ayaktaydım

Annemi kaybettiğim gün yıkıldım ve herkes gibi bende ağladım

Acımı yüreğime gömdüm Annemi kara toğrağa verdim

Onu Rabbime emanet ettim ve çaresiz İstanbula geri döndüm geldim

 

Annem hatır gönül sayardı vefalıydı yazık kıymetini bilemedim

Kim bildiki senin değerini Annem ben nereden bileyim

Annemin sakladığı mektupları açtım baktım hepsi benim mektuplarım

Hiç birini atmamış ve içinde gül kurusu saklamış melek Annem

Ah Annem sen gittikten sonra artık ben gül kurusunu neyleyim



Annemde bana mektuplar yazmıştı neredeydi aradım bulamadım  

Ben ise onun yolladığı mektupları çoktan kaybetmiştim

Çünkü bir gün Annemi kaybedebi leceğimi hiç düşünmemiştim

Her fotoğrafımın altına mutlaka bir tarih atarmış Annem

Maksat tarih değilmiş onun yüreğinin sesiymiş bilemedim



Dolabın dibinde bir fotoğraf buldum benim fotoğrafımdı

Arkasında Annemin el yazısı vardı " Arslan oğlum gitti "

İstanbula gidiş tarihimdi bu benim memleketi terk edişimdi

Kimbilir ne kadar ağlamıştı peşimden Annem herkesten gizli

Hep ömrü gözyaşıyla geçmişti zaten Annem hiç gülmemiştiki



Son nefesinde Annemim yanında olamadım böyleydi işte kaderim

Günlerce yanındaydım ve ölmeden iki gün evvel onunlaydım

Son nefesini vereceği zaman sekarat anında göründü Azrail

Annemin son sözleriydi Azraile söylediği " Benim çocuklarım vardı "

İşte çocuklarından birisi bendim ama son nefesinde yanında değildim



Ben Annemi kaybettiğimde yüreğimde hayaller sevgiler sona erdi

Belki beni hayata bağlayan bir yanım sanki çöktü gitti  

Bayramda öpeceğim el arkamdan dua edenim bitti

Benim içimdeki saadet güneşi söndü artık Anneler günü neydiki  

Mekanın cennet olsun ruhun huzura kavuşsun artık Annem

Sen hep başkaları için yaşamıştın ama hiç mutlu olmamıştınki  

Ahirette yüzün güler inşallah Elveda hakkını helal et Annem



ISLAMGREE N34 NEW WORLD





ANNEM BENİM SIĞINAĞIMDI

FORUM HAYALBAHÇESİ İSTANBUL

ISLAMGREE N34 NEW WORLD

Annem,sadece benim için,bir Anne değildi
Arkadaşım,sırdaşım ve derdimi paylaştığım insandı
Annem,benim korkularımdan sığındığım
Hayallari mle inşa ettiğim,ümit limanıydı
Annemden sonrası,benim için,çok zor olacaktı
Ve öyle oldu,Annem gittikten sonra,sığınacak bir limanım kalmadı

Annem gittikten sonra,hafızam sanki durdu  
Ümitlerim tükendi,hayallerim son buldu
Eskiden,Annemi göremesemde,hayatta olduğunu biliyordu m
Annem vefat ettiğinde,ruhum çok daraldı, hayat sanki durdu
Yüreğimden bir şeyler kayıp gitti,aydınlıklar karanlık oldu
Annem ile birlikte " bende gitseydim " dediğim günler oldu

Annem son zamanlarında,eskisi gibi değildi,çok durgunlaşmıştı
Hastalandığında,Annemden gizlemeye çalışmıştım hastalığını
Annem cahil bir kadın değildi,elbette hastalığını anlamıştı
Yanımda olmasada,hayallerimde hep onun,gülen yüzü vardı
Yıllarım böyle geçmişti,kulaklarımda hep onun sesi vardı
Annem o zamanlar ölmemişti,görüşemiyorduk ama hayattaydı

Şimdi düşünüyorumda,Annem hep tebessüm eder,yüzü gülerdi
Yüzü,kendisi için değil,başkalarını mutlu etmek için gülerdi
Ama,ben artık biliyorum ki,Annem hiç mutlu olamamıştı
Ağladığı zamanları hatırlıyorum,kimse onu anlayamamıştı
Bizde anlayamamıştık,Annemi anlamaya,mangal gibi yürek lazımdı
Ne babamda,nede bizlerde,sanırım onu anlayacak,böyle bir yürek yoktu

Annem,son zamanlarında,hep eski fotoğraflara bakıyordu
Bizlere bakınca,yüzü her zaman olduğu gibi,gülüyordu
Yüzü gülünce bizler,onu mutlu sanıyorduk,ama artık biliyoruz
Belki biz göremiyorduk,ama biliyorum ki yüreği hep kan ağlıyordu
Annemin yokluğunu,hep yüreğimde hissedeceğim,o farklı biriydi
Kimsenin kendinden zarar görmediği ve incinmediği biriydi
Yağmur yağdığı zaman,artık diyorumki,gökler ve Annem ağlıyordu

Eskidende,bu yalan dünyayı hiç sevmezdim,ama hayalleri m vardı
Hayalleri m gerçekleşecek diye,yüreğimde bir ümit ışığı vardı
Annem hayattaydı,hayallerimi bir anlayan ve beni dinleyen biri vardı
Hiç bir şeyim yoksada,en azından arkamdan dua eden,bir Annem vardı
Ümitlerimin yok olmaması için dua eden,bana güç veren bir Annem vardı
Azda olsa,bu yüzden içimde,bir yaşama sevinci,bir dünya sevgisi vardı

Annem öldükten sonra,herşey bitti,ne dua edenim,ne beni dinleyen kaldı
Artık bu yalan dünyayı,zerre kadar sevmiyoru m,aslında nefret ediyorum
Çocuklarım var,onların bana ihtiyaçları var,elimde tutar bir dal,onlar kaldı
Yaşamaya çalışacağım,bunu sadece çocuklarım için yapacağım
Annemde hep çocukları için yaşadı,başka bir şeyi yoktu,neyi vardı
Ama,en azından ben Annemi seviyordu m,beni seven varmı bilmiyoru m

Ben,rüyalarımda ara sıra Annemi ve resimleri ni görüyorum
Uyandığımda,rüya olduğunu,Annemin artık olmadığını anlıyorum
Bende Annem gibi,gizli gizli ağlıyorum,ve beni kimse anlamıyor
Allahtan dileğim odurki,Annem için,hayr kapısı kapanmasın inşallah
Sadece,fatiha ve yasin okuyan değil,hayırlı işler yapanlard an olalım
Ben Annem için yazıyorum,okuyanlar,Annem içinde dua ederler İnşallah
Yalan dünya ve imtihan herşey biliyorum,Allaha isyan etmiyorum


ANNEM BENİM SIĞINAĞIMDI

FORUM HAYALBAHÇESİ İSTANBUL

ISLAMGREE N34 NEW WORLD






 33 
 : Ekim 05, 2015, 09:21:57 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin

ORTADOĞU İSLAM TÜRKİYE VE DAVİD ROCKEFELL ER

FORUM GÜNEŞLİ BAHÇE
 
AHMET YILMAZ DİRLİKOĞLU

http://bilgipaylastikca.com/viewtopic.php?f=213&t=3952

ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefell er, son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptı. Rockefell er’e atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler..

İşte David Rockefell er’in söyledikleri:

TÜRKİYE’YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA “MARSHALL YARDIMI” İLE EL ATTIK

Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisind en ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazla r tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikala r arka arkaya dikiliyor du. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim istekleri miz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim istekleri miz doğrultusunda ülke ekonomisi ni yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisi ne geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsa cılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyord u. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojil er uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliver di. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullene cektir.

ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim istekleri miz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilme k için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerl e, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU

Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalis t sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikala rla soyulmala rı, banker skandalla rı birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliy ordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiy le, ucuz fiyatlarl a şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

“KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ” HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK
Beyni yıkandığı için temiz hayallerl e işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitaliz min çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesle r ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisind en Kürt devleti fikirleri nden bahsetmes ini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisi ne çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ… SU KAYNAKLAR ININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA

Rockefell er de sözü devralara k başlıyor;

Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenleri ne gelince:

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.

İkincisi, Müslüman ve demokrati k bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsa k önce Türkiye’den başlamalıyız.

Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsa k bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletler i de yakında darbelerl e kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzu n içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorl ar. Türk devletler inde kilit mevkilerd eki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdikler inde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerl e bunu önlüyorlar.

EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR

Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyet in beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felakette n sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotam ya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotam ya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemele ri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyet inin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyet leri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.

Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyet ini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyet i başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitle rini yapabilec ek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratla rını aynı biçimde yapmışlardır.

MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYD IK

Medeniyet in beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarke n, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidi r, okumak çok zor gelir.

Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyinc e konuyu değiştirmek istedim.

OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI

“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschil d kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

Rothschil d: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparator lukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletini n yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletini n kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikl e Türk kadınları yerine, fethettik leri ülkelerden köle olarak getirdikl eri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyor lardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarl a topraklar kaybedilm eye başlandı. Hazine plansız harcamala rla tüketildi. Savaş sonunda hedefimiz e ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelemem ize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetler ini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

HİTLER, BİZİM TARAFIMIZ DAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR

İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudiler in, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeler iydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudiler den nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannes i o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannes i bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudiler e kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudiler i korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamla r kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryola rı üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanma ktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlar ca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA’YA ATILAMAZD I, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI

Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyor du. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabil mesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ’NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU

Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomile rinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefell er, Vanderbli t ve Rothschil d finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu .

SOVYETLER BİRLİĞİ’NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ

Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan Internati onal Barnsdall Corporati on şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali destekler le petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisi ni geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitaliz m arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitaliz mi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK

Çin ise Amerikan Bechtel Corporati on’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisi ne büyük katkıda bulunuyor lar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVY A SAVAŞ ENDÜSTRİSİ’NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI

Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletler i ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisin i canlandırmak için devlet, eskileri kullanara k elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeler i yapıldı.

Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.

Tayland’da yine ülke yönetimi devrilere k yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletler i’nin verdiği silahlarl a Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

Afganista n savaşı Ruslara silah sanayisin i geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerin i deneyebil mek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganista n yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirler inin petrol kuyularını ve tesisleri ni bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabil mek için ülke ekonomile rini iflas ettirecek düzeye getirdile r. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacak tı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

Saddam dolduruşa getiriler ek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlar ca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoakti f maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerleri mizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar .

1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorl ar.

Rotthschi ld konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefell er devam etti.

ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA’DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIM IZDI

Zaire devletini n başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.

Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirler iyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim istekleri miz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletler i’ne aktardığı milyarlar ca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletler i’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

Dominik Cumhuriye ti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.

1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyon larını finanse ediyor.

Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinle r, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARIN I DEVREYE SOKUYORUZ

Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbara t örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

İstanbul’daki sinagogla ra yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim istekleri mizi görmezden geldikler ini hatırlatmak için yaptırıldı.

New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler .

Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefell er böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ

“Bu arada, bütün organizas yonların çok yüksek olan maliyetle ri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetl eri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademeler de işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlarda dır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetl erimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR

Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorla rsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlik leri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomile ri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerim izi bekliyorl ar.

Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacakla r. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabil ecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.

İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyo n seyretmem e rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefalette n sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebepleri ni araştıracak zamanım yo
ktu

 34 
 : Temmuz 20, 2015, 01:22:55 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin


FIRKALAR VE İSLAM

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/13552/ummetim-yetmis-uc-firkaya-ayrilacak-anlamindaki-rivayetin-guvenilir-olmadigi-iddiasina-cevap-verir-misiniz.html

“Ümmetim yetmiş iki fırkaya ayrılır, onlardan sadece biri kurtuluş ehlidir.” diye buyurdu. Bunların kimler olduğu sorusuna, “Bunlar cemaatte olanlardır.” buyurdu.(Ahmed b. Hanbel, 3/145; Zevaid, 6/226). Diğer bir rivayette “Bunlar benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olan kimselerd ir.” manasındaki ifadeye yer verilmiştir.

Bu konuda farklı rivayetle r farklı senetlerl e gelmiştir. Bunlardan bazıları zayıf, bazıları sahihtir. Bu konudaki hadisleri inceleyen alimlerin zayıf dediği rivayetle r sahih olan rivayetle rden farklıdır.

Bu sahih rivayetle rden biri şöyledir:

“Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hristiyan lar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.”(Ebu Davud, Sünnet, 1; Tirmizî, İman,18; İbn Mace,Fiten, 17; İbn Hanbel, 2/332).

Tirmizî, Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bu hadisin sahih olduğunu bildirmiştir.(bk. Trimizî, a.g.e). el-Münzirî de Tirmizî’nin bu tashihine dikkat çekmiştir.(bk. Tuhfetu’l-ahvezî, ilgili hadisin şerhi).

Ancak Tirmizî’nin bu rivayetin de “Biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer.”  ziyadesi yoktur. Tirmizî, bu ziyadenin bulunduğu rivayet için “hasen, garip, müfesser (ravi tarafından yorumlana n)" ifadesini kullanmıştır.(a.g.e).

Hadisleri incelemed e titizliğiyle bilinen İbn Teymiye de bu hadisin sahih olarak değerlendirmiş ve konusuna delil olarak getirmiştir.(bk. Mecumu’l-fetavî-şamile-1/285).

Hâkim de bu hadisi “Ümmetim yetmiş küsur  fırkaya ayrılacak, en büyüğü kendi keyifleri ne göre işler yapar, helalı haram, haramı helal kılarlar.” şeklinde çok kısa olarak rivayet etmiş ve sahih olduğunu bildirmiştir.(Müstedrek,4/430).

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu hadis için mevzu demek mümkün değildir. Zayıf olan rivayetle r varsa da pek çok alim tarafından sahih olduğu kabul edilen rivayetle r de vardır.

Hadiste geçen fırkaların tayini konusu ise güç bir meseledir . Hz. Peygamber (a.s.m) fırka-i Naciyeyi “Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlar.” olarak tarif etmiştir. Bu hususu nazara alarak, bu gün meşrep itibariyl e yüzü geçkin fırkaları ötekiler deyip dışlamak isabetli olmasa gerek. Şüphesiz, İslam dininin iman esaslarıyla doğrudan çelişen gruplar da olabilir. Eskiden beri alimlerim iz, kendileri gibi düşünmeyenleri mümkün oldukça tekfir etmemeye gayret göstermişlerdir.

Kendisini Ehl-i sünnet olarak gören bizlerin kusurları yok mu? Bu asırda Kur’an’ın ön gördüğü “İman kardeşliği”, her asırdan daha önem arz etmektedi r. Bunu zedeleyec ek tavırlardan şiddetle kaçmak, ihtilaflı konuları münakaşa yapmamak gerekir. Biz Suud’daki Vehhabile ri de İran’daki Şiileri de Müslüman olarak kabul ediyoruz, varsa kusurlarını Allah’a havale ediyoruz.

Dinsizlik akımlarının omuz omuza vererek, bütün semavî dinlerin ortak inanç esaslarına hücum ettiği bir devirde, Müslümanların değil sadece kendi aralarındaki birliği sağlamak, küfr-ü mutlaka ve sefahate karşı mücadele etmek için semavî dinlerin samimî dindar kesimiyle bile el ele verip, hak dinin temel esaslarını müdafaa etmek boyunlarının borcudur. Ateist, materyali st bir felsefeni n etrafında yüzlerce akım -sırf hak dinin esaslarını silmek, yerine her türlü ahlaksızlığı yapmak adına-  deyim yerindeys e, dinsizlik dini etrafında ittifak edip kenetlenm işken, ehl-i hakkın hak dinin hakikatle rini savunma adına, Allah’ın rızası adına birleşmeleri, birbirini n kusurlarını görmemeleri lazım ve elzemdir. Yoksa, saldırmakta olan ejderhala rı, göz ardı edip,  sivrisineğin ısırmasına karşı mücadele etmek gibi komik bir manzara ortaya çıkar.

İlave bilgiler için tıklayınız:

"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır" hadisi..

73 Fırka kimlerdir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


TARİKATLER VE İSLAM

AHNET HÜSEYİN YAHYAOĞLU

FORUM YILDIZLIS EMALAR İSTANBUL 2012


Selamün aleyküm kardeşlerim
Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav Efendimiz in
Döneminde tarikatle rin olmadığını hepimiz biliyoruz
Tarikatle rin ortaya çıkmasının çeşitli sebepleri var
Peygamber imiz Hz.Muhamm ed Efendimiz
" Ashabım gökteki yıldızlar gibidir
Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunu z "
Buyurmakt adır
Tarikat deyince Hz.Ebubek ir Sıddık ile Nakşilik
Hz.Ali ra ile Kadirilik aklmıza gelir
Ve bütün tarikatle r bu iki ana tarikatın kolları
Versiyonl arı ve varyantla rıdır
Fırkalara bölünen müslümanlar
Elbette fırkalar gibi tarikatle rede bölünecekti
Fırkalarla ilgili Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav
Efendimiz şöyle buyurmakt adır

" Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar
Biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer
Hristiyan lar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar
Biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer
Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak
Biri hariç hepsi cehennem girer
” (Ebu Davud  Sünnet  1
Tirmizî  İman 18
İbn Mace Fiten 17
İbn Hanbel  2/332) "

Evet değerli kardeşlerim
Yani sadece bir fırkanın cennete gireceği
Bildirild iğinden
Ve hangi fırkanın cennete gireceği bildirilm ediğinden
Bunu bilecek olanında yalnız Allah c.c olduğundan
Bizlere düşen görev aklımızı kullanara k
Bildiğimiz İslamı yaşamaya çalışmamızdır
Dünyanın her yerinde
Oluk oluk müslüman kanı akıyor
Müslümanlar birlik ve beraberli k içinde değiller
Param parça olmuş vaziyette ler
Müslümanlar mezhep tarikat cemaat diyerek
Bölünmüşler ve birbirler ini öldürüyorlar
Yüreklerinde kin ve nefret var
Birbirler ine karşı
Sevgi ve merhametl e yaklaşmıyorlar
Hepsi " ben doğruyum ve benim yolum doğru
Ben cennete gideceğim " diyor
Hepsi kendi çıkar menfaat ve nefslerin e göre
Kendileri nin üstün olduklarını  
Ve üstün oldukları içinde
Toplumdak i ekonomik ve siyasal gücünde
Kendi ellerinde olması gerektiğini düşünerek
Kendileri nden farklı olanları ezmeye çalışıyorlar
Durum böyle oluncada birleşmeleri mümkün değil
Bu durumda elbette dünyayı yönetenlerin
Ve sömürenlerin açık hedefi haline geliyorla r
Müslümanlar akıllarını ve bilim ile teknoloji yi
Kullanmadıkları içinde
Savunmasız kalıyorlar  
Canları malları ellerinde n gidiyor
İşte fırkaların ve tarikatle rin sürekli sayısının artması
İslamiyetin ve müslümanların
Büyümesine neden olduğu gibi
Dolaylı veya dolaysız islamiyet e ve müslümanlara
Telafisi zor olan zararlard a veriyor
Rabbim tek Peygamber ve tek Kuran etrafında
Toplanmamızı ve akan müslüman kanının
Durmasını nasip eylesin İnşallah Amin


TARİKATLER VE İSLAM

AHNET HÜSEYİN YAHYAOĞLU

FORUM YILDIZLIS EMALAR İSTANBUL 2012




TARİKAT VE REALİTE

FORUM  TURKOALAT URKAS İSTANBUL

MUHİTTİN YLMAZ KIRICIOĞLU

Tarikat ve Realite isimli konuyu
Seçmemizdeki maksat
Forumda mezhep,tarikat ve cemaatler le ilgili
Yayınlanan yazılara ek olarak,önemli gördüğüm
Bir kaç başlığı hatırlatmak istediğimizdendir
Hak ve hakikat yolunda yürümesi gereken,tarikat ehlinin
Nasıl olurda,hak ve hakikat ile dünya gerçeklerinden yoksun
Batılın çizdiği sınırlar içindeki
Hak ve hakikatte n uzak bir İslamın
Yörüngesinde hareket etmesiyle ilgilidir
Bu konuda,önemli bir kaç anektod aktarmaya çalışacağım,İnşallah

Prof.Dr.N ecmeddin Erbakan Hocamızın
Fikirleri ndende yararlana rak
Tarikatle r hakkında,Bandar Lampung İslam isimli dergide
Bir yazı yayınlayan
Endonezya Jakarta İslam Üniversitesinde
Öğretim Görevlisi olan
Prof.Dr.S harif Hidayatul lah
Osmanlı Devleti ve Sultan Abdülhamid Han döneminin
İyi tahlil edilmesin in gerektiğini belirtiyo r

Prof.Dr.S harif Hidayatul lah
Tarikatle rin
Osmanlıya yeterince sahip çıkmadığını
Sultan Abdülhamit Han Hazretler ine destek olmadığını
Osmanlı ve İslamiyeti rayından çıkaran
Siyonizm ile mücadele etmediğini belirtiyo r

Prof.Dr.S harif Hidayatul lah
" Tiga kondisi dasar Islam Andalah " Başlıklı yazısında
Çeviri ve özetle,kısaca şu konularda n bahsediyo r
İslamın şartları olarak bilinen
Kelime-i Şehadet,Namaz,Oruç,Hac ve Zekat dışında
İslamın temel şartları kadar önemli gördüğü
Bazı konularda n bahsediyo r
Bu konuları üç ana başlık etrafında topluyor
Prof.Dr.S harif Hidayatul lah'ın
Endonezce olarak başlıkları şöyle
" Anti-Zionisma
Sains dan Teknologi
Iman dan Jihad "

Yani kısacası,Türkçe anlam olarak,bu şartlar
Anti-Siyonizm
Bilim ve Teknoloji
İman ve Cihad

Prof.Dr.S harif Hidayatul lah
Bu önemli görülen şartlarla ilgili
Tarikatle rin,genel olarak bir çalışmasının olmadığını
Bu yüzdende,tarikatler eliyle
Yayılan islamiyet in,pürüzlü ve net olmayan
Günümüzün yaşayışı ilede izah edilemeye n
Dünyanın genel konjektürü ilede bağdaşmayan
Bir islam olduğunu
Dolayısıyla,bu öngörü ile İslamiyetin
Dünyada tebliğ ve yayılmasının geciktiğini belirtiyo r

Prof.Dr.H idayatull ah
Siyonizm konusunda
Tarikatle rin
Osmanlı Tarihi ve Sultan Abdülhamit Han dönemi ile
Prof.Dr.N ecmeddin Erbakan hocamızında
Fikir ve görüşlerinden yararlanılması gerektiğini
Ancak,tarikatler tarafından
Bu konuların ciddiye alınmadığını belirtiyo r

Prof.Dr.H idayatull ah
Tarikatle rin
Siyonizm'in, Din,Tarih,Tıp vesaire alanlarda ki yaptığı tahribatın
Detaylı bir araştırma ve incelemes inin yapılmadan
Olşturulan bir İslami eğitim formatı ile çalıştığını
Dolayısıyla,İslamiyetin içinde mevcut İsrailiyati kirlilikl e
Siyonizm mikrobu tarafndan tahrip edilen
Visür bulaştırılmış bir İslamiyetin,yayıldığını belirtiyo r

Prof.Dr.H idayatull ah
Prof.Dr.N ecmeddin Erbakan Hocamızın,verdiği bir örneği veriyor
Dışarıdan bakıldığında,iki aynı dekor bardak içinde,aynı renk sıvı
İkisininde rengi beyaz
Birisi kireç suyu,diğeri ise ayran
Burada anlatılmak istenen şey
Hak ve Batıl birbirine yaklaşmış,yanyana gelmiş
Birbirine benzer hale gelmiş ve ayırt edilmesi zorlaşmış
Konuyla paralel olarakta
Prof.Dr.H idayatull ah
İki beyazdan,birinin Siyonisti k İslam
Diğerinin Hakiki İslam olduğunu belirtiyo r
Hangisini n hakiki islam oldığunun anlaşılması içinde
Siyonizm mikrobunu n teşhis edilmesi gerektiğini belirtiyo r
Osmanlı Devleti ile birlikte
Türk-İslam dünyasındaki
Hakiki İslam doktrinle rininde
Siyonistl er tarafından tahrip edildiğini belirtiyo r
 
Prof.Dr.H idayatull ah
Bir sürahi,tatlı vişne suyunun içine
Bir damla,donuz kanının damlatılmasıyla
Müslümanlar için,zararlı hale getirilme sinin
Mümkün olduğunu
Dolayısıyla,İslam olan vişne suyunun içine
Bir damla siyonizm mikrobu,domuz kanı bulaştrılarak
Mevcut İslamiyetin
Müslümanlar için zararlı hale getirildiğini
Siyonizm mikrobunu n,müslümanların bünyesinden temizlenm esi içinde
Siyonizm teşhis ve tedavi klinikler inin kurulması gerektiğini
Bu klinikler in başınada
Bu mikrobu ve İslam dünyasında yaptığı tahribatı
Ve tedavi yöntemlerini iyi bilen
Prof.Dr.N ecmeddin Erbaban Hocamız gibi
Birinin getirilme si gerektiğini belirtiyo r

Prof.Dr.H idayatull ah
Hakiki İslamdan uzak,Siyonizm virüslü bir İslamiyeti
Siyonizm hakkında,detaylı bilgisi bulunmadığından
Hakiki İslam gibi algılayarak,yaymaya çalışan
Tarikatle rin,İslamiyete ve müslümanlara
Onarılması güç zararlar verdiğini belirtiyo r
Bu tarikat üyelerinin içinde
Cahil olanların zaten gerçekleri göremediğini
Bazı gerçekleri,anlamaya çalışanların dışlandığını
Bu üyelerinde,çıkar ve menfaat gereği sustuğunu
Veya susturuld uğunu belirtiyo r

Benim acizane satırlarım
Prof.Dr.S harif Hidayatul lah'ın yazısından  alıntılarım
Burada sona eriyor
Hak ve hakikati,bilen yalnız Allah'tır
Allaha emanet olunuz


TARİKAT VE REALİTE

FORUM  TURKOALAT URKAS İSTANBUL

MUHİTTİN YLMAZ KIRICIOĞLU
 





 


 35 
 : Temmuz 18, 2015, 08:15:57 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin


ROCKEFELL ER VE İSLAM

AHMET HÜSEYİN YILMAZOĞLU

FORUM GÜNEŞLİBAHÇELER İSTANBUL 2011

Selamün aleyküm değerli kardeşlerim
Bu yazıyı kaleme almaktaki maksadımız
Ortadoğuda ve dünyada akan müslüman kanının
Sebepleri nden birsi olan ırkçılık hezeyanının
Ve Türk Kürt gibi aslında temelinde müslüman olan
Fakat ırkçılık hezeyanıyla birlikte
Birbirine düşman edilen iki milletin
Kimler tarafından birbirler ine düşman edildiğine dair
Bir tesbit yazısıdır
Malumunuz dünyayı siyonistl er yönetmektedirler
Dünyayı medyatik güçleriyle idare etmektedi rler
Onlardan biriside Yahudi Rockefell er ailesidir
Bu ailenin yeryüzündeki amaçları ve yaşam tarzıyla ilgili
Tarihi bir belgesel tarzındaki filmi
Amerikan Holywood sektörünede hizmet eden
Yahudi yönetmen Aaron Russonun
Aktarım tarzıyla birlikte 22 Eylül 2010 tarihinde
" UYAN TÜRK UYAN KÜRT " başlığıyla
Bu yazı bir dergide yayınlandı
Ve elimize küpürü geçti sadece
Tarih var fakat alıntı yapılan kaynak adı yok
Ancak yazının doğruluğuna şüphemiz olmadığı için
Kaynağa ihtiyaç duymadan burada alıntılıyoruz

YAHUDİ YÖNETMEN AARON RUSSONUN
NİCHOLAS ROCKEFELL ER BELGESELİNDEN ALINTI

22 EYLÜL 2010

NİCHOLAS ROCKEFELL ER

 " Dünyanın sahipleri bizleriz
Yeryüzü Muhammede ( Hz.Muhamm ed sav ) iman edenlerin
Kanıyla sulanmalı
Çiçekler müslüman kanıyla sulanıp tomurcukl anmalı
Yüzyıllardır Türklerin
Muhammedi n dinine inananları
Bir insanın vücudu gibi
Bir arada tutmalarını engelleye medik evet
Bu vücudu Kürtlere özbenliklerini unutturup
Onları Türklere düşman ederek
İkiye bölebiliriz
Türklerin ve Kürtlerin elinde
Muhammedi n ( Hz.Muhamm ed sav ) uydurma kitabı
Kuran olmalı
Ancak zihinlerd e ( Kuran ) olmamalı
Yayın organlarımız bunun için  çalışmalı
Dünyanın her yerinde müslüman kanı akmalı
Tevrat bize bunu emrediyor "

NİCHOLAS ROCKEFELL ER

 36 
 : Temmuz 08, 2015, 12:28:01 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin



AHMET HÜSEYİN YILDIZOĞLU

FORUM YILDIZLI SEMALAR İSTANBUL 2010

MEVLANANI N TORUNU AYSBERG  



Mevlananın torunu Aysberg nasıl biridir
Aysberg ahlaklıdır ve seviyelid ir
Sıradan ve basit birisi değildir
Siz onu tanıdığınızı düşünürsünüz
Ancak tanıdığınız aysbergin su istündeki parçasıdır
Çünkü Aysberg derinliği olan birisidir
Yazdıklarına ve konuştuklarına dikkat eder Aysberg


Yüreğinde sevgi ve merhamet her zaman vardır
İntikam duygusu yoktur ve vefalıdır
Aysberg kalbinin sesini dinler ve duygusaldır
Bazen çocuk gibidir bazende sert bir kaya gibidir


Sevdiğine her şeyini şartsız verir
Sevdiği insanı ölümüne sever ve onu savunur
Kimseyi gözü görmez
Kesinlikl e ahlaksızca konuşmaz
Her zaman konuşması ahlaklıdır


Kalp kırmayı sevmez ve çok sabırlıdır
Kolay kolay kızmaz ve herkese kendini ifade hakkı tanır
Adaletlid ir ve maneviyatı çok yüksektir
Aysberg aslında ender bulunan bir yeryüzü meleğidir


Onun eşi benzeri yoktur o kimseye benzemez
" İşte bu Aysberge benziyor " diyemezsi niz
Kendinden başka bir örneği henüz yoktur


Kalabalıklar içinde aslında tek başınadır
Onu gerçek manada anlamak bazen zordur
Çünkü duyguları kalbinde gizlidir
Herkese herşeyi anlatmaz
Sır tutar ve dedikodu yapmaz


İnsanların arkasından konuşmaz
İnsanların kötülüğünü düşünmez
Bazen abladır sizi teselli eder
Bazen arkadaştır derdinizi paylaşır
Akılıdır
Ancak kalp söz konusu olduğunda
Aklını ikinci plana iter


Değerlidir ve değeri paha biçilmezdir
Henüz onun değerini ölçecek bir terazi mevcut değildir
Şahsına münhasırdır ve kimseye benzemez
Manevi anlamda gerçekten Mevlananın torunudur
Mübarek babasının genlerini taşır ve harika biridir


Daha doğrusu iki kelimeyle özetlenecek birisi değildir
Aysberg bir okyanustu r ve biz onun ancak damlasıyızdır
Ancak sizi yanınızda mütevazidir
Ve Aysberg zirvededi r
Siz ne yaparsanız yapın ona ulaşamazsınız

 
Kendinizi büyük görürsünüz
Ancak Aysbergin yanında küçülürsünüz
Aysbergi anlatmaya ne kelime yeter nede lugat
Anlatmaya kalktığınız zaman gözleriniz dolar
Ağlarsınız ve kelimeler boğazınızda düğümlenir



AHMET HÜSEYİN YILDIZOĞLU

FORUM YILDIZLI SEMALAR İSTANBUL 2010

MEVLANANI N TORUNU AYSBERG






AHMET FERİT YANÇINOĞLU

FORUM MEDİNİSTANBUIL 2010

SENİ BÖYLESİNE SEVEN HİÇ  OLDUMU


Seni ben karşılıksız seviyorum
Senin beni sevmediğini görerek
Hiç bir zaman bana gelmeyeceğini bilerek seviyorum
Koskocama n bir sensizliği yüreğimde hissedere k
Yüreğimde acılarla sana sürekli dualar ederek
Beni ateşlere atıp yakıp yıksanda
Hiç bir beklentim olmadan seviyorum


AHMET FERİT YANÇINOĞLU

FORUM MEDİNİSTANBUIL 2010

SENİ BÖYLESİNE SEVEN HİÇ  OLDUMU


 



 37 
 : Temmuz 08, 2015, 10:41:38 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
TARİKAT HARİTASI

https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8#q=TAR%C4%B0KAT+HAR%C4%B0TASI

XYJ:www.hurri yet.com.t r/pazar/5097892.asp+&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr" target="_blank">http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:5pBdHlG_4 XYJ:www.hurri yet.com.t r/pazar/5097892.asp+&cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr


Okan KONURALP - HÜRRıYET

ıstanbul’da ısmailağa Camii’ndeki cinayet ve linç olayının ardından tarikatla r yine tartışılmaya başladı. Çoğunlukla kapalı bir ilişki ağı kuran ve içe dönük yaşayan tarikatla r, bunlardan doğan cemaatler neredeyse tüm şehirlerde faaliyett e. Kökleri çok eskiye dayanan tarikatla rın çizgisinden geldiğini iddia eden birden fazla cemaat var. Sık sık kendi içlerinde bölünüyor, aralarında mücadele ediyorlar .

Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar . Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Postluk bazen babadan oğula, bazen kardeşlere geçiyor. Cemaatler in bazılarının siyasetle çok yakın bağları var, bazıları politikay la ilgilenmi yor. Ancak tüm Türkiye’nin her bölgesinde günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyor lar. Tarikatla rı, kurucularını, etkili oldukları bölgeleri, yaklaşımlarını araştırdık, haritasını çıkardık.


İSTANBUL-KAYSERİ-DÜZCE-ANKARA

Kadiri Muhammedi ye

Kadiri tarikatı kökenli Muhammedi ye kolu İstanbul, Ankara, Kayseri ve Düzce’de güçlü. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu. 1987’de imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, İstanbul’da yaşıyor. Kendisind en sonra yerine geçmesine kesin gözüyle bakılan oğlu Muhittin Ustaoğlu da Diyanet İşleri’nde görevli, Düzce’de imamlık yapıyor. Cemaatin Kayseri vekili Muammer E. Almanya vekili Şükrü Oral. Muhammedi ye, tarikat şeceresini Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani’ye dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendi ve Mevlevi geleneğinin parçası kabul ediyor. Zikir törenlerinde zaman zaman yaklaşık bin kişiyi buluşturmayı başarıyor.

KÜTAHYA

Halveti tarikatının Şabaniye Kolu

Şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor. Türkiye’nin en aktif Halveti tarikatı olarak biliniyor . Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada katılmasıyla tanınıyorlar. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine İstanbul’un yanı sıra, Bursa, Uşak, Eskişehir, Ankara ve Afyon’dan da geniş katılımlar oluyor.

ANKARA-VAN-Ş.URFA-İSTANBUL

Hizb-ut Tahrir

Grup kendisini "İdeolojisi İslam olan parti" olarak tanımlıyor. Adlarını Hizb-ut Tahrir Türkiye sözcüsü Yılmaz Çelik’in İstanbul Fatih Camii’ndeki basın açıklamasıyla duyurdula r. Ankara ve İstanbul’un yanı sıra Şanlıurfa ve Van’da da güçlü oldukları biliniyor . Örgüt çalışmalarını Ankara merkezli Köklü Değişim adlı dergi çevresinde sürdürüyor.

ANKARA- ANTALYA

Galibiler

Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu. Zikirde şiş çekmeleriyle tanınıyorlar. Her perşembe akşamı Ankara’nın Hüseyingazi semtindek i Tevhid Camii’nde yaptıkları zikre yaklaşık 3 bin kişi katılıyor. Müritlerin çoğu çevredeki sitelerin esnafı. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlıyor: "Mezhep olarak Hanefi; meşrep olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz ." Faaliyetl erini, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı kanalıyla sürdürüyor. Cemaat Antalya’da da faaliyett e.

ERZURUM

Nurcu Kırkıncı Hoca Grubu

Said Nursi’nin ölümünden bu yana Nurcular 10’dan fazla gruba bölündü. En etkin grup Fethullah Gülen cemaati. Ancak, Nurcular içinde bir isim var ki, Said Nursi’nin ölümünden bu yana "talebeler" içindeki saygın önder konumunu hiç kaybetmiy or. Bu isim, Nurcular arasında Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı. Said-i Nursi’nin, "Evleriniz i medrese yapın" çağrısına uyup Erzurum Karanlık Kümbet Medresesi’ni kuran Kırkıncı, yaşamını burada sürdürüyor. 12 Eylül darbesind en iki yıl sonra MGK Başkanı Genelkurm ay Başkanı Kenan Evren’e mektup yazan Kırkıncı Hoca, "Dini güçlendirmek, milleti güçlendirmektir" demiş, ima yoluyla da olsa anayasa referandu munda cemaat desteğine karşılık, cemaate destek arzusunu dile getirmişti. Bu tavrı nedeniyle Nurcular arasında eleştirilse de, müridleri ve Gülen’i Nurcu yapan hocası olduğu için, Gülen Cemaati taraftarl arı arasında özel bir otoriteye sahip.

TRABZON

İcmalciler

Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’nun lideri Haydar Baş son dönemde çalışmalarını Bağımsız Türkiye Partisi adıyla sürdürüyor. Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerden büyük bir yenilgiyl e çıktı. Ulusal televizyo n ve günlük bir gazetenin sahibi Haydar Baş’ın Türkiye’nin en zengin cemaat liderleri arasında olduğu iddia ediliyor. Trabzon ve çevresinde güçlü. Baş’ın ismi Trabzon’daki rahip cinayeti sonrasındaki tartışmalarda geçmişti.

İSTANBUL-BURSA

Cerrahile r

Halveti tarikatına dayanıyor. Dergahları, İstanbul’da Fatih-Karagümrük’teki Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğinde. Zikirleri nde, müzik ve ibadet dışında hiçbir şey konuşulmuyor. Müritleri arasında çok sayıda tanımış ses sanatçısı bulunuyor . Tarikatın Tophane’deki Kadiriler yokuşundaki Kadirhane’sinde düzenlenen zikir törenleri neredeyse turistikl eşmiş durumda. Kadirhane’nin şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul . Celvetiye tarikatına bağlı İsmail Hakkı Bursevi tarafından kurulan Hakkıye kolunun müritleri ise en çok Bursa’da yaşıyor. Kurucularının adını taşıyan bir vakıfları var.

İSTANBUL-ANKARA-ÇORUM-BOLU

Uşşakiler

Halveti Tarikatı’nın bir kolu Uşşakiye. Merkezi İstanbul Kasımpaşa. Kurucusu Pir Hüsameddin’in türbesi de bu semtteki aynı isimli camide. Tarikatı kamuoyuyl a tanıştıran isim İbrahim İpek. Uzun yıllar sessiz faaliyet gösteren tarikat onunla birlikte ün kazandı, İpek Yolu adlı yeni bir cemaat oluştu. İpek’in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih Nurullah oturdu. Nurullah tarikat nüfusunu artırmak için herkese açık kutlamala r, piknikler düzenliyor; zikirleri tarikat üyesi olmayanla ra da açıyor. Tarikatın Kasımpaşa’daki merkezi her sene Bolu’da ve Çorum’da düzenlediği "Devran" adlı zikir törenleriyle tanınıyor. Bolu’daki son devrana 2 bin kişi katılmıştı.

ADIYAMAN-ANKARA-AFYON-SAKARYA-İSTANBUL

Menzilcil er

Nakşibendi Tarikatı’nın Menzil Kolu adını Adıyaman’ın Menzil köyünden alıyor. Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Raşit Erol. Şeyh postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturuyor. Şeyh adaylarından Fevzettin Erol ise şimdilik cemaatin Ankara ve Afyon örgütlenmesini yönetiyor. Menzilcil erin Ankara çevresi "Semerkant Grubu" olarak da adlandırılıyor. Fevzettin Erol, yılın bir bölümünü de Afyon’daki merkezde geçiriyor. Cemaat ekonomik gücünü özellikle kendileri ne derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin belediyel erden aldığı ihalelerl e arttırıyor. Raşit Erol’un "İmanı kurtarmanın ve pekiştirmenin kafi olduğu bir devir yaşıyoruz" anlayışıyla hareket eden cemaatin Adıyaman Menzil ve Ankara merkezler i özellikle alkol bağımlılığından kurtulmak isteyen kişilerin ilgi odağı.

SİİRT- ANKARA- İSTANBUL- ELAZIĞ

Tillocula r

Kurucuları Sultan Memduh Hazretler i’nin türbesinin bulunduğu Siirt’in Tillo beldesi manevi merkezler i. Süryanice "Yüksek Ruh" anlamına gelen Tillo geleneği Kadiri Tarikatı’nın en güçlü kollarından. Siyasete uzak durmaları nedeniyle İcmalcilerden, Kadiri-Rufai geleneğinde faaliyet sürdürmesi nedeniyle de Galibiler den ayrılıyor.

HATAY-GAZİANTEP-ŞANLIURFA-KİLİS-MARDİN-BATMAN

Haznevile r

Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendi cemaatler inden biri. Merkezi Suriye’de. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman ’da örgütlüler. Cemaatin şeyhi Muhammed Haznevi yılda en az bir kez Türkiye’ye gelip, zikir törenlerini yönetirdi. Geçen yıl öldüğünde, binlerce Türk müridinin cenaze töreni için Suriye’ye geçmek istemesi haber bültenlerine konu olmuştu. Şeyhliği Muhammed Haznevi’nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlendi.

SAKARYA-DÜZCE-BURSA

Hakikatçılar

Hemen hemen tüm cemaatler e karşı yürüttüğü mücadeyle tanınan Hakikatçılar’ın şeyhi Ömer Öngüt. Adapazarı’nda yaşıyan Öngüt, Cemaletti n Kaplan, Fethullah Gülen, Necmettin Erbakan, Süleymancılar, İsmailağa Cemaati ve Diyanet’e yönelik ağır eleştiri içeren kitaplarıyla tanınıyor. Sakarya başta olmak üzere Düzce, Bursa ve Ankara’da önemli sayıda müride sahip. Tarikat, şeyhe mutlak itaat ilkesiyle yaşıyor.

KAYSERİ

NakşibendiYahyalı Cemaati

Kayseri’de Gülen Cemaati’yle birlikte en güçlü dini grup. Nakşibendi tarikatının Anadolu’daki en önemli kolları arasında. Yahyalı Hacı Hasan Efendi’den alıyor adını. Şimdi şeyh postunda oturan kişi Ramazan Dinç. Cemaat, Kayseri’deki sanayi gelişimine paralel olarak hızla büyüdü. Müritleri arasında Kayseri’nin önde gelen işadamları bulunuyor .

İSTANBUL

Işıkçılar

Seyit Abdülhalim Arvasi’ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık’ın kurduğu cemaat günümüzde İhlas Holding şemsiyesi altında büyüdü. Cemaatin lideri Enver Ören’in rahatsızlığı ve İhlas Finans’a el konulması cemaatin güç kaybetmes ine neden oldu.

TÜRKİYE’NİN EN YAYGIN İKİ CEMAATİ

Gülen Cemaati ve Nurcular

Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritasında Nurcular ağırlıklı yer işgal ediyor. Tarikatın en ünlü ismi Fethullah Gülen’in etkinlik alanı Türkiye’nin tüm illerini kuşatıp, tarikat okulları kanalıyla Afrika’dan Uzakdoğu’ya uzanıyor. 1941 doğumlu Gülen, 1970’lerden itibaren Nur hareketi içinde gözyaşı eşliğindeki vaazlarıyla kendi yolunu çizdi. Akyazılılar ve Türkiye Öğretmen Vakfı gibi kuruluşlarla başlayan örgütlenmesi bugün büyük bir ekonomik ve siyasi güce dönüşmüş durumda. Cemaatin medyadan eğitime, finansa, sağlık sektörüne kadar pek çok alanda yatırımı bulunuyor . Gülen uzun süredir ABD’de yaşaması, olası vefatı sonrasında bu büyük ekonomik gücün nasıl paylaşılacağı belli değil. Nur cemaatini n içinde adı sık geçen diğer gruplar şunlar: Liderliğini Mehmet Kutlular’ın yaptığı Yeni Asyacılar (İstanbul), liderleri İzzet Yıldırım, Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülen Med-Zehra Vakfı çevresi (Doğu-Güneydoğu Anadolu), Müslüm Gündüz liderliğindeki Aczmendil er (Elazığ-İstanbul), Yeni Nesilcile r, Yazıcılar

Süleymancılar

Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, soyunu Nakşibendi Şeyhi Selahaddi n İbni Seracetti n ’e dayandırıyor. Zamanla bağımsız bir yol izledi. Kurduğu Kuran kurslarından yetişen öğrenciler, hocalarının mehdiliğine iman edip, Süleymancılar cemaatini oluşturdu. Ege ve Akdeniz bölgelerinde güçlenen Süleymancılar zamanla tüm yurda yayıldı. Faaliyetl erini "kurs ve okul talebeler ine Yardım Dernekler i" adı altında yürütüyor. Hakikatçılar’ın şeyhi Ömer Öngüt, Süleymancılar’ı "Dinleri Süleymancılık, imanları para, huyları gasp, meslekler i de dilencili k olan bir cemaat" olarak adlandırıyor. Türkiye’nin her ilinde en az bir Kuran kursuna sahip cemaatin, kurs ve öğrenci yurtlarının toplam sayısının 1500’ü bulduğu söyleniyor. Tunahan ’ın ölümünün ardından cemaat liderliğine Kemal Kaçar geçti. Onun vefatı sonrasında ise cemaat her ne kadar reddedils e de iki kardeş Ahmet Denizolgu n ile Beyazıt Denizolgu n arasında bölündü.

İSTANBUL-ANKARA

İskenderpaşa Cemaati

Geçmişi 1800’lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ne uzanıyor. Uzun süre, Gümüşhanevi tekkesi cemaate ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku şeyhlik postuna oturdukta n sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii tarikata ismini verdi. Kotku’nun ölümünden sonra liderliğe geçen damadı Prof. Esad Coşan da 2001 Şubat’ında Avustraly a’da trafik kazasında öldü. Post oğlu Nurettin Coşan’a kaldı. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde büyüttü. Bunların en etkini Hakyol Vakfı. Koşan, İlim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı’nı da kurarak örgütlenmeyi genişletti. "Hanım Dernekler i"yle kadın örgütlenmesine yöneldi. Şu andaki lider Nurettin Coşan, dini eğitiminin yanı sıra New York’ta işletme öğrenimi gördü. Babasının isteğiyle 1996’da aile şirketi Server Holding’in yöneticiliğini üstlendi. Ticari faaliyetl eri ve seyahatle ri nedeniyle liderlik görevini yerine getiremed iğini iddia eden bir grubun muhalefet başlattığı ve tarikatta n koptuğu söyleniyor. Siyasetin birçok önemli ismi cemaatle gönül birliği içinde: Eski cumhurbaşkanı Turgut Özal, başbakana Recep Tayyip Erdoğan, Korkut Özal, maliye bakanı Kemal Unakıtan, bir dönem için dahi olsa Necmettin Erbakan. İskenderpaşa Tarikatı’nın bir de siyasi partisi var: "Sağduyu Partisi." Recep Tayyip Erdoğan’ın, 3 Kasım 2002 Seçimleri sonrasındaki ilk cuma namazını Ankara’nın Dikmen semtindek i Mehmet Zait Kotku Camii’nde kılması bu gönül bağının sembolik işareti olarak değerlendiriliyor.

İZMİR-MANİSA-AYDIN

Melamiler

Melami Tarikatı’nın kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan. Emekli astsubay Arslan, Şeyh Hasan Özlem’in 1996’da ölümünün ardından posta oturdu. 66 yaşındaki Arslan, Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşıyor. Cemaatin Aydın, Adana, Uşak ve İzmir’de mürit grupları bulunuyor . Tarikatın diğer önemli ismi Davud Yılmaz. 73 yaşında, İzmir’de yaşıyor ve küçük bir cemaati kontrol ediyor. İstanbul’da da takipçileri var. "İbadet gizli, gösterişsiz olmalı" yaklaşımını savunan Melamiler genellikl e ev toplantılarında bir araya geliyor.

İSTANBUL-KONYA-ANKARA

Erenköy Cemaati

Kökleri Kelami Dergahı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a dayanıyor. Mehmet Esat, tekkeler kapatılınca Erbil’deki arazileri ni satıp, İstanbul’a yerleşti. Erenköy’de bir köşk aldı, cemaatin temelleri ni attı. Menemen Ayaklanma sı’na karıştığı iddiasıyla gözaltındayken rahatsızlanıp hayatını kaybetti. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat’ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nca kuruldu. Nakşibendi geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak biliniyor . Ramazanoğlu’nun ardından cemaatin dini sorumluluğunu Musa Topbaş üstlendi. Onun ölümüyle üç isim ön plana çıktı: Yeni Şafak’ın eski başyazarı Ahmet Taşgetiren, Eymen Topbaş ve Konya’da yaşayan Tahir Büyükkörükçü. Şeyh postuna Büyükkörükçü’nün oturduğu ileri sürülüyor. Konya’da Erenköy Mahallesi’nde yaşayan Büyükkörükçü bir dönem Milli Selamet Partisi milletvek illiği de yapmıştı. Erenköy Cemaati’nin Ankara örgütlenmesini ise Muradiye Vakfı yürütüyor.

İSTANBUL

İsmailağa Cemaati

Kurucusu Ebuishak İsmail Efendi, 1723’te Fatih’te adını taşıyan camiyi inşa ettirdi. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna girdi. Şeyh Batumlu Ali Haydar Efendi, 1960’da ölene kadar liderliği yürüttü. Görevi İsmail Ağa Camii imamı Mahmut Ustaosman oğlu devraldı. Cemaat İstanbul’un merkezi Fatih’te, Türkiye’nin en dikkat çeken İslami gettosunu oluşturdu. Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleri yle diğer Nakşibendi gruplarından ayrılıyorlar. İsmailağa Cemaati, Ustaosman oğlu’nun kökeni nedeniyle İslami gruplar içinde "Oflular" olarak da tanınıyor. Cemaatin önde gelen bazı isimlerin in Salih Mirzabeyoğlu liderliğindeki İBDA-C ile birlikte hareket etmesi, grubun radikalleşme potansiye linin bir kanıtı gösteriliyor.

 38 
 : Haziran 26, 2015, 04:06:44 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin


İSLAM VE TESBİHAT İLE AFYON

FORUM GÜNEŞLİ İSTANBUL 2013

AYHAN RIFAT ŞAHİNOĞLU


Selamün Aleyküm değerli kardeşlerim
İslam ve tesbihat ile afyon isimli konuyu sizlere aktarmada n önce
Şunu özellikle ifade etmek istiyoruz ki
İslam ve tesbihat ile afyon isimli konuyu
Yazmaktak i asıl maksadımız tesbihat değildir
Kimseyi üzmek kırmak veya suçlayıp yargılamak değildir
Bizimde hatalarımız vardır elbet Rabbim affetsin
Sadece bazı fikir ve düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz
Amacımız tesbihatı övmek veya yermekte değildir
Herhangi bir cemaati veya tarikati hedef almakta değildir
Allah rızası için çalışan tarikat ve cemaat ehli olanlarda n
Allah rızası için tesbihat yapanlard an Rabbim razı olsun
Bizim serzenişimiz bazı tarikat ehli veya bazı cemaat ehli olan
Bazı kardeşlerimizi uyarmak ve gerçeği görmesini sağlamak içindir
Lütfen aşağıdaki konuyu okuyunuz


İSLAM VE TESBİHAT İLE AFYON

FORUM GÜNEŞLİ İSTANBUL 2013

AYHAN RIFAT ŞAHİNOĞLU

İslam ve tesbihat ile afyon isimli konuya şuradan başlamak istiyorum
İman kalptedir ve İslam yaşanmak üzere gelmiş son dindir
İslam dini kulun kalbi ile Allah c.c arasında yaşanır
Yaşanılanı yaşayan kul ile Allah c.c bilir ve başkası bilemez
Bilemediği şeyin başkası hesabınıda soramaz
Kul ile Allah arasında kesinlikl e başka aracı kabul edilemez
Allah c.c elbette kuluyla irtibat kurarken
Karşı karşıya gelerek direkt irtibat kurmadığı için
İrtibat amaçlı aracılar veya vesileler kullanmak tadır
Bu aracılarda Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav Efendimiz ve Kuran-ı kerimdir
Fakat asrımızda Kuran sünnet icma ve kıyas dışındada ayrıca başka aracılar vardır
Günümüzde bir yığın aracı tarikat ve aracı cemaat ile aracı şeyh efendiler mevcuttur

Yaşanılan bazı olaylarda n anlıyoruzki
Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit etmek için
İç veya dış mihraklar ca eğitilerek bazı tarikat veya cemaatler e sokulan
Müslümanların birlik ve beraberliğini bozmak için çaba sarf eden  
Bazı tarikat veya bazı cemaatler de yuvalanmış vaziyette bulunan
Bazı şeyh efendiler in mevcut olduğunu görüyoruz
 
Bunların dışındada cahil kültürsüz medeniyet ten yoksun
Eğitimsiz ve İslami konularda bilgisiz bazı şeyh efendiler in
Dünyadaki ve ülkelerdeki adaletsiz liğe ve hukuksuzl uğa karşı
Umursamaz ve islamın verdiği sorumluluğu reddeder cinsten
Davranışlarda bulundukl arını görüyoruz

Bazı tarikat ehli kişilerin kendi çıkar ve menfaatle ri için
Tesbihat çekerek veya zikirden duadan bahsedere k
Bazı kanunsuz ve hukuksuz şeyleri kamufle etmeye çalıştıklarını
Tesbihatl a ve zikirle afyonlana n bazı müslümanlarında
Afyonun etkisinde kalarak hakikatle ri göremediğini biliyoruz


Bazı tarikat ehli kişilerin kendi çıkar ve menfaatle ri için
İslamiyeti kullanan ve zikirle tesbihatl a müslümanları afyonlaya n
Bazı kişilerin müritlerine tavsiyesi şudur
" Sen cahilsin ve hakikati göremezsin
Senin şeyhin ise hakikati görüyor
Şeyhine itiraz etme ve bir şey sorma sakın
İnceleme ve araştırma yapma
Ve hiç bir şeyi sorgulama ya kalkışma
Ve sadece denileni yap ve şeyhine itaat et
Duanı et zikrini yap ve tesbihini çek
Nefs ile cihadını yap ve şeyhinin inayetiyl e cennete gir " denilmekt edir
Öncelikle şunu söylemeliyizki
Cennet kimsenin tapulu malı değildir
Ve şeyh efendi öyle istediği zaman istediği kişiyi cennete alır sözüne
Kargalar bile gülerler
Cennetin kapısı öncelikle Allah c.c ın mağfireti ile
Peygamber imiz Hz.Muhamm ed sav efendimiz in şefaati ile açılıyor

Kimse bu devirde öyle bazı şeyhlerin inayetiyl e cennete giremez
Bu içinde bulunduğuımuz asır
Osmanlıdan sonraki darül-harp devridir
Ve Allahın hükümleriyle idare olunamaya n beldelerd e
İslami kuralların ve hükümlerin geçerliliği olmadığından dolayı
Bu kuralların uygulamay a geçilmesini sağlayacak olan
Küçük cihad devri sona ermeden
Dünyadaki akan müslüman kanı durdurulm adan
Asıl büyük cihad olan nefsle cihad devrine geçilemeyeceğinden dolayı
Bu asırda temcit pilavı gibi
Nefs ile cihadtan bahsedilm esinin egoistlik
Vurdumduy mazlık nemelazımcılık bencillik olduğundan
Nefs ile cihadtan bahsedenl erin ise
Aslında nefs ile cihad etmek gibi bir dertlerin in olmadığını
İslam coğrafyasına ve müslümanlara zerre kadar faydası olmadığını  
Ve bilerek yada bilmeyere k siyonistl erin emrinde hareket ettikleri ni
Sürekli nefs ile cihadtan bahsedenl erden uzak durulması gerektiğini
Sizlere özelllikle ifade etmek istiyoruz

Bazı şeyhlerin telkinler i yüzünden
Bazı kadınların kocalarıyla aynı yatakta yatmadıklarını
Kadın ve erkek başka tarikat ve cemaatler den oldukları için
Şeyhlerinin telkinler inin etkisiyle de geçinemeyip ayrıldıklarını
Bu tür bazı şeyhlerin ailelere musallat  olduklarını duyuyoruz

Bazı şeyh efendiler in sürekli tesbihatt en ve zikirden bahsettik lerini
Bunun dışında bilim ve teknoloji ye karşı olduklarını biliyoruz
Elbette şu varki müslüman tesbih çekmekle meşgulken
Dünyanın neresine bakarsanız bakın
Heryerde müslümanlar öldürülüyor
Ve işte bu tesbih taneleri teker teker çekilirken
Filistind ede tesbih taneleri gibi teker teker müslümanlar öldürülüyor
Tesbih çekmenin bu bazda müslümanlara bir faydasının olamayacağı açıktır

Ve illa tesbihatl e meşgul olunuz başka bir şeyle meşgul olmayınız diyenleri n
Bu şekilde gerçekleri umursamaz ca davranmal arının amacı ne olabilir diye düşününce
Bir kaç önemli anektod orata çıkıyor şöyleki ;
Bazı tarikat ve cemaat ehli kişilerin
Yaptıkları kanunsuz ve hukuksuz ve islamiyet e sığmayan işleri kamufle etmek için
Müslümanların akıllarını kullanmal arını engelleme k için
Gerçekleri göremeyecek ve efor sarfedeme yecek kadar
Hareketsi zliğini sağlamak için ve pasifleştirmek için
Dünyadan gerçeklerden ve çevresinden soyutlama k için
Ve kendi amaçlarına uygun davranan
Sormayan veya sorgulaya mayan bir yapıya büründürülmesi için
Müslümanları afyonladıklarını düşünüyoruz
Fakat ne yaparsanız yapınız Allah c.c herkesi ve herşeyi görüyor ve biliyor
Ve Allah c.c elbet bir gün bu dünyada veya ahirette
Yapılanların hesabını mutlaka soracaktır

Peki bazı tarikat veya bazı cemaatler de
Bazı şeyh efendiler e tabi olan cemaat veya tarikat ehli kişilerin
Ne amaçla tabi oldukları hakında düşüncemiz şudurki :
Müslümanlar içinde yuvalanan bazı tarikat veya bazı cemaat ehli kişiler
Gerçekten tarikat ehli veya cemaat ehli kişiler olabilir veya olmayabil ir
Bunu biz bilemeyiz ve bunu bilecek olan asıl güç Allah c.c tır
Ancak bazı müslümanlar herhangi bir konuda çalışmayıp
Emek harcamayıp ve bir şey üretmeden yan gelip yatıyorsa
Ve morali bozulduğu zaman
Moral bulmak için yani kendi keyfi için tarikate geliyorsa
Emek harcamada n bozuk olan moralini düzeltmeyi amaç edinmişse
Ve içki içip sarhoş olan ve bu şekilde deşarj olan insanlar gibi yapamadığından
İçkinin haram olduğunu bildiğinden
İçmeden sarhoş olup hakikatle rden soyutlanm anın bir yolununda
Bir tarikat veya cemaate bağlanıp
Zikir veya tesbihat gibi donelerle kendini afyonlama ya çalışması
Aslında islamiyet le veya ibadetle ilgi ve alakasının olmadığını ispatlar
Çünkü dünyada müslümanların kanı dökülürken
Diğer müslümanların zikirle tesbihatl e meşgul olmalarının başka açıklaması yoktur
Dünyayı yöneten güç işte müslümanları böylesine din temelli donelerle afyonluyo r
Bu konuyla ilgili Karl Marx'ın yazılarıda mevcuttur okuyunuz
  



İSLAM VE TESBİHAT İLE AFYON

FORUM GÜNEŞLİ İSTANBUL 2013

AYHAN RIFAT ŞAHİNOĞLU




DİN KİTLELERİN AFYONUDUR

KARL MARX

https://tr.wikipedia.org/wiki/Din_halk%C4%B1n_afyonudur

Marx'ın henüz Genç Hegelcile r çevresine yakınlık duyduğu
ve özellikle Ludwig Feuerbach'ın doğrudan etkisi altında yazılan
yazının ilgili bölümü şöyledir:

"Din-dışı eleştirinin temelini şu oluşturuyor: insanı insan yapan din değil, dini yapan insandır. Yani din, henüz kendine erişmemiş ya da çoktan yitirmiş bulunulan insanın sahip olduğu kendinin bilinci ve kendinin duygusunu oluşturuyor. Ama insan, dünyanın dışında herhangi bir yere çekilmiş soyut bir öz değil. İnsan, insanın dünyası, devlet, toplum anlamına geliyor. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine çevrilmiş bilinci olan dini üretiyor, çünkü kendileri alt-üst olmuş bir dünya oluşturuyor. Din bu dünyanın genel teorisini, onun ansiklope dik özetleme kitabını, onun halksal biçimdeki mantığını, onun tinselci point d'honneur'ünü (onur sorununu), kendinden geçmesini, ahlaksal onaylanma sını, görkemli tamamlayıcısını, teselli ve aklanmasının evrensel temelini oluşturuyor. Din insanal özün doğaüstü gerçekleşmesini oluşturuyor, çünkü insanal öz gerçek gerçekliğe sahip bulunmuyo r. Öyleyse dine karşı savaşım vermek, dolaylı olarak dinin tinsel aromasını oluşturduğu dünyaya karşı savaşım vermek anlamına geliyor.
Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin dıştalandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.
Halkın aldatıcı mutluluğunu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksini m duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor. Öyleyse dinin eleştirisi, dinin aylasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisinin tohum halindeki eleştirisi anlamına geliyor

http://www.fibiler.com/Inanc-Mitoloji-Felsefe_Din_Karl-Marx'in-Din-Kitelelerin-Afyonudur-Sozunun-Gectigi-Paragraf_Veri_12383

Karl Max'ın "Din kiteleler in afyonudur" sözünün geçtiği paragraf aşağıdaki gibidir  


"Din bu dünyanın genel kuramı, geniş kapsamlı özeti, yaygın mantığı, manevi yüceliği, coşkusu, ahlakça onaylanma sı, görkemli bütünlüğü, avuntu sağlamaya ve haklı kılmaya yarayan evrensel temelidir . İnsanın özünün hayali olarak gerçekleşmesidir, çünkü insanın sahici bir gerçekliği yoktur. Bu nedenle dine karşı savaşım, manevi kokusu din olan bu dünyaya karşı da dolaylı olarak savaşımdır. Din baskı altındaki yaratığın iç geçirmesi, taş yürekli bir dünyanın duygusu ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur . Bu nedenlerl e de, halkın hayali mutluluğu olarak dinin kaldırılması, halkın gerçek mutluluğunu istemekti r"




DİN HALKLARIN AFYONUDUR
 
KARL MARX


http://blog.milliyet.com.tr/din-halklarin-afyonudur-karl-marx/Blog/?BlogNo=401105



KARL MARX ‘ın (1818 – 1883) Kapitaliz m, Sosyalizm ve Ekonomi hakkındaki kuramlarında ciddi derecede yanıldığı kanısındayım ama dinle ilgili bu vecizesin de yüzde yüz haklı olduğunu düşünüyorum.  Karl Marx'in dini Afyon'a benzetmes i çok doğrudur. Çünkü küçük yaştan itibaren dini öğretiler insanları kendileri ne ilahi diye yutturula n bilgi ve emirleri sorgulama dan kabul etmelerin i ve papağan gibi sürekli tekrarlam alarını sağlar. Gerçekten Afyon gibi zihinleri uyuşturur düşünmeyi ve sorgulama yı engeller itaati sağlar. İdeolojiler de aynı şeyi yaparlar. Tarih boyunca bütün dinler insanları düşünmeye, araştırmaya ve sorgulama ya değil tersine kendileri ne dayatılan ilahi olduğu iddia edilen bilgi ve emirlere sorgulama dan itaat etmeye zorlamışlardır. Bu dayatmala ra karşı çıkan ve gerçekten düşünmeye dayanan açıklamalar getirenle r çoğu zaman bazen şiddetle cezalandırılmışlardır. Bu sadece dinlerde değil totaliter rejimleri n dayandığı ideolojil erde de olmuştur. Keşifler, icatlar, gerçeğe dayanan bilgi gelişmesi dinler sayesinde değil dinlere rağmen dinlere ve ideolojil ere kafa tutanlar sayesinde olmuştur. "Oku" emri samimi değildir. Din günümüzde hala büyük ve çoğu eğitimsiz kitleleri siyasi olarak yönetmek icin kullanılmaktadır. Karl Marx'in bu vecizesi günümüzde hala geçerlidir. Umarım birçok düşünürün dediği gibi önümüzdeki yüzyıllarda din ve ideolojin in toplum hayatını ve özgür düşünmesini kısıtlayıcı etkisi gittikçe azalır hatta yok olur. Atatürk bu gerçeği görmüş ve “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, ilimden başka mürşit ( yol gösterici ) aramak gaflet ve delaletti r” demiştir.

 İnsanlara küçük yaştan itibaren cennet, cehennem, melekleri n ve şeytanın varlığından bahsedili yor Peygamber lere Allah tarafından vahiy indirildiği söyleniyor insanlar bunlardan hangileri ni sorgulayıp araştırıp kanıtını ispatını gördükten sonra inanıyorlar ? İspat diye gösterilen şeyler saçma : " melekleri göremeyiz ama bu melekler yok demek değildir. Atomları da göremiyoruz ama atomların varlığı biliniyor" deniyor. Affedersi niz ama bu benzetmey e inanıp ispat olarak kabul etmek için hakikaten akıl tutulması gerekiyor . Aynı konuya dinin ve bilimsel yöntemlerin yaklaşım tarzları arasındaki fark için çok sayıda örnek verilebil ir. Bir tanesi psikiyatr ik rahatsızlığı olan birisini bilim psikiyatr ik ve/ veya klinik psikoloji k yöntemlerle tedavi etmeye çalışır. Din ise psikiyatr ik bozukluk değil ruhuna şeytan girmiş der ve din adamına şeytan çıkarma ayini düzenleterek tedavi etmeye çalışır. Çok kimse de dini yöntemin doğruluğuna inandırılmıştır.

İNANÇLARIMIZ NASIL OLUŞUR ?

Sık sık duyduğumuz bir ifade dini konuların ve inançların tartışılmaması gerektiği herkesin dini inancını kendi içinde bulduğudur. Bu ifade doğru değildir. Her türlü konu tartışılabilirken dini inançların tartışılmaması tartışılmadan kabul edilmesi gerektiğine katılmıyorum.  İnsanlar dini olsun başka konuda olsun hiçbir inancı içlerinde hazır bulmazlar . Her türlü inançlarımız çevremizle etkileşimle ve eğitimle beynimizd e bilinç üstümüzde ve bilincaltımızda oluşur. Bu inançların bazıları irrasyone l bazıları mantıklıdır. Dünyaya inançlarımız beynimize yüklenmiş olarak gelmeyiz. Doğarken yüklü olduğumuz tek tür bilgiler hücre çekirdeklerimizdeki DNAlarımızda olangenet ik kodlardır. Bu bilgiler de inanç değil vücudumuzun fiziksel özellikleri, organlarımızın ve sistemler imizin çalışmalarını yöneten biçimlendiren kodlardır. DNAlardak i bu tür kodlar hayvanlar da da vardır. Örneğin bir örümcek dünyaya geldiğinde ağ örme becerisi DNA’sında kodlanmış olarak gelir, ağ örmeyi sonradan öğrenmez. İnsanlar olarak bizlerin fikirsel bilgileri miz ve inançlarımız DNAlarımızda bulunmazl ar, beynimizd e doğumdan hatta anne karnındaykenden itibaren çevremizle etkileşim ve eğitim sonucu oluşurlar. İçimizde bulduğumuzu sandığımız dini ve diğer tür bilgiler ve inançlar da yanlış ta olsalar doğru da olsalar bu şekilde çevre ile etkileşimle oluşurlar. İman ( faith ) dediğimiz inanç türü de bu şekilde oluşur. Özellikle dini inançlar bu yönde eğitimle beynimize kaydedili r. Yoksa biz farkında olsak ta olmasak ta kendiliğinden içimizde oluşmuş ve bulduğumuz inançlar değillerdir.Aksini iddia edenler lütfen inançlarımızın da DNAlarımıza kodlandığına dair bilimsel bir çalışma göstersinler.

Rasih Bensan 7 Şubat 2013

 39 
 : Mayıs 28, 2015, 09:23:25 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin

KADIN VE EVLİLİK KONUSUNDA Kİ İSLAMİ PERSPEKTİF

EVLİLİK

http://www.sevde.de/kadin/12.htm

Kadın ve erkekleri n bir araya gelmesind en kendileri nin ve içerisinde yaşadıkları cemaatin çıkarlarını ilgilendi ren birtakım ilişkiler meydana gelir. Bunlar; toplumda alış-veriş, icare ve vekalet gibi işleri yerine getirmek için bir araya gelişlerden kaynaklan an problemle rin dışındaki işlerdir. Bu ilişkilerin sadece evlilikte n ibaret olduğu akla gelebilir . Hakikatte evlilik, bu ilişkilerin bir tanesidir . İlişkiler sadece evliliği değil, daha birçok şeyleri de kapsamına alır. Bunun için nevi içgüdüsünün tek görüntüsü sadece cinsi birleşme değildir. Analık, babalık, kardeşlik, oğulluk, dayılık, amcalık gibi hususların hepsi nevi içgüdüsünün tezahürleridir. Bundan dolayı erkek ve kadınların bir araya gelmeleri nden meydana gelen ilişkiler, analık, babalık ve diğer hususları da içine alır. İctimai nizam, evliliği kapsadığı gibi bu hususları da kapsar. Şeriat; oğul olma, ana ve baba olma ile ilgili hükümler getirdiği gibi evlilikle ilgili hükümler de getirmiştir.

Ancak bu ilişkilerin aslı evlilikti r. Diğer hususlar bu aslın dalları konumunda dır. Evlilik olmadığı zaman babalık, oğulluk, analık ve diğer müesseseler meydana gelmez. Bundan dolayı evlilik bütün bu hususların aslını teşkil eder. Düzenleme açısından diğer hususlar bu temelden kaynaklanır. İhtiyacı hissetmek, insanı doğal olarak bu ihtiyacı doyurmaya sürüklediği gibi bu duygu aynı zamanda insanı cinsi birleşmeye de sürükler. Analık ve evlatlık duyguları da aynen cinsi duygular gibi tatmin olmak isteyen duygulardır. Hepsi karşılanmak ister. Evlilik, analık, babalık ve evlatlık gibi duyguların hepsi nevi içgüdüsünün tezahürlerindendir. Bu türden duyguların tümü nevi içgüdüsünden kaynaklan an duygulardır. Cinslerin birbirler i hakkındaki düşünceleri ile birbirler ine karşı yöneliş olur.

Evlilik; erkeklik ve kadınlık ilişkilerinin düzenlenmesidir. Diğer bir ifade ile erkek ve kadın arasındaki cinsi birleşmenin özel bir nizam ile düzenlenmesidir. Bu özel düzen; erkek ve kadın arasındaki cinsi ilişkilerin muayyen bir şekilde düzenlenmesini ve nesilleri n yalnızca bu özel düzenlemenin ürünü olmasını gerektirm ektedir. İnsan türünün çoğalması bu nizam ile gerçekleşir. Yuva, bu nizama göre kurulur. Özel hayatın tanzimi, bu esasa göre cereyan eder.

Bu nedenledi r ki İslâm, evliliği teşvik etmiş ve emretmiştir. İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Rasululla h (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ey gençler topluluğu; sizden kim evlenmeye güç yetirirse evlensin. Zira evlenmek, gözü ve mahrem yeri en çok koruyandır. Kim de evlenmeye güç yetiremez se oruç tutsun. Zira oruç şehvetten uzaklaştırır, şehveti kırar." Katede'nin Hasan'dan, onun da Semure'den rivayet ettiğine göre:

 

"Nebi (s.a.v.) evlenmeme yi yasaklamıştır."   Katede: "Şüphesiz biz, sizden önce peygamber gönderdik ve onlara zevce ve çocuklar verdik" mealindek i ayeti okudu. Hadiste yer alan  kelimesi, nikâhlanmamak yani evlenmeme k anlamına gelmekted ir. Ebu Hureyre Nebi (s.a.v.)'den şunu rivayet etmektedi r:

"Üç kişiye yardım etmek Allah'ın üzerindeki bir haktır: Allah yolunda cihad eden kimse, namuslu olmayı arzu ederek nikahlana n (evlenen) kimse, borcunu ödemek isteyen sözleşmeli köle."  Yine Rasululla h (s.a.v.) şöyle buyurmakt adır:

"İslamda ruhbanlık yoktur." Ruhbanlık ve evlenmeme k; kadınlarla cinsi ilişkiyi koparmak, Allah'a ibadetle meşgul olmak amacıyla nikâhı yani evlenmeyi terk etmek demektir. Oysa Kur'an'da evlenmeyi emreden sarih ayetler vardır. Yüce Allah şöyle byurmakta dır:

"Kadınlardan; ikişer, üçer ve dörder evleniniz ."

"İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyeler inizden salih olanları evlendiri n."

İslâm; bâkire, doğuran ve dindar olan kadın ile evlenmeyi teşvik etmiştir. Enes (r.a.), Nebi (s.a.v.)'in evlenmeyi emrettiğini, evlenmeyi p bekar yaşamayı şiddetle yasakladığını rivayet eder ve şöyle der:

"Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) diğer nebilere karşı sizin çokluğunuz ile övüneceğim."   Ma’kıl b. Yesar'dan: Dedi ki:

"Bir adam Nebi (s.a.v.)'e geldi ve şöyle dedi: Ben nesebi ve güzelliği olan bir kadına aşık oldum. Fakat o, doğurmuyor. Onunla evleneyim mi? Allah'ın Rasülü: Hayır, dedi. İkinci kez gelerek, yine aynı şeyi söyleyince, yine: Hayır, dedi. Üçüncü kez, ona geldi ve aynı şeyi sordu. Allah'ın Rasülü: "Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) sizin çokluğunuz ile övüneceğim."   Cabir'den: Nebi (s.a.v.) şöyle dedi:

"Ey Cabir, sen bakire ile mi yoksa dul ile mi evlendin? dedi. Cabir: Dul ile, dedi. Bunun üzerine Allah Rasülü: Bakire ile evlenseyd in ya. Sen onunla oynar, o da seninle oynardı."  buyurdu. Ebu Hureyre Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedi r:

"Kadın, dört şeyi için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dini için. Sen, dindar olanı tercih et ki ellerin toprağa değsin (fakirlikt en kurtulasın)"

Evlenmek isteyen erkeğin; bakire, soyu sopu belli bir aileden ve dindar olanını seçmesi mendubtur . Ayrıca nefsini koruyabil mesi için, güzel olanını tercih etmesi lazımdır. Faziletli, takva ve şerefli olanı tercih ideal olanıdır. Fakat bunlar, nikâhın şartları olmayıp, müstehab ve efdal olanıdır. Yoksa erkek, hoşuna giden kadını seçme yetkisine sahip olduğu gibi kadın da razı olacağı erkeği seçme hakkına sahiptir.

Eşler arasında denklik meselesin in şeriatta aslı yoktur. Bu konuda, uydurulmuş hadislerd en başka herhangi bir delil yoktur. Zira bu düşünce Kur'an-ı Kerim'e ve sahih hadislere ters düşmektedir. Müslüman her kadın, herhangi bir Müslüman erkeğe denk olduğu gibi, her Müslüman erkek de herhangi Müslüman bir kadına denktir. Mal ve nesebteki farklılıkların herhangi bir değeri yoktur. Bir çöpçünün oğlu, emirü'l mü’mininin kızına denk olduğu gibi, berberin kızı da emirü'l mü’mininin oğluna denktir. Böylece Müslümanlar, birbirine denktirle r. Cenabı Allah şöyle buyurmakt adır:

"Allah katında en keremli olanınız Allah'dan en fazla korkanınızdır."   Nebi (s.a.v.) halasının kızı ve aynı zamanda da Kureyş'in ileri gelenleri nden olan Zeyneb binti Cahşı azadlı kölesi Zeyd b. Harise ile evlendirm iştir. Abdullah b. Büreyde, babasından rivayet ettiğine göre: "Genç bir kız Rasululla h (s.a.v.)'e geldi ve şöyle dedi: Ya Rasululla h! Babam, kendi itibarını yükseltmek için, beni kardeşinin oğlu ile evlendird i. Bunun üzerine Allah Rasülü evlenme işini kıza bıraktı. Ardından kız şöyle dedi: Ben, babamın teklifini yerine getirdim. Fakat ben, (bu meselede) babaların kızlarını (zorlama) hakları olmadıklarını kadınlara öğretmek istedim."  Bu hadis, kızının rızası olmadan babasının onu evlendird iğini göstermektedir. Fakat kızın bu evliliğe rızası yoktur. Ancak kızın bu hoşnutsuzluğu evlendiği kimseyi kendisine denk görmemesinden kaynaklan mamaktayd ı. Ebu Hatem El-Müzenni'den rivayet edildiğine göre Rasululla h (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Size, ahlak ve dininden hoşlandığınız biri gelirse onu evlendiri niz. Eğer evlendirm ezseniz yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur. Dediler ki: Ey Allah'ın Rasulü, onun herhangi bir kusuru olsa da mı? denilince; Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi gelirse (kız isterse) onu nikahlayınız, sözünü üç kere tekrarladı."  Tirmizi bu hadisi Ebu Hureyre'den şu lafızla rivayet etmektedi r:

"Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kız istemek üzere size gelirse onu evlendiri n. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur."  Aynı hadis bir başka yoldan da rivayet edilmiştir. Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre;

"Ebu Hind Rasululla h (s.a.v.)'in bıngıldak kısmından kan almıştı. Nebi (s.a.v.): Ey Beni Beyada, Ebu Hind'i evlendiri n ve onunla evlenin, buyurdu."  Hanzala b. Ebu Süfyan el-Cumeyhi annesinde n şunu rivayet eder: Dedi ki: "Ben, Abdurrahm an b. Avf'ın kız kardeşinin Bilal'e nikâhlı olduğunu gördüm."

İşte bütün bu deliller, eşler arasında denkliğin muteber ve değerli bir şey olmadığına açıkça delalet ederler. Herhangi bir kadın, herhangi bir erkeğin kocalığına razı olursa onunla, kendi rızasıyla evlenir. Aynı şekilde, herhangi bir erkek de bir kadını eş olarak seçer ve onun rızasıyla onunla evlenebil ir, aralarında denkliğin bulunup bulunmama sına bakılmaz. Ancak İbni Ömer'in Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiği iddia edilen şu hadise gelince: "Arablar, birbirler ine denktirle r. Kabile kabileye, oymak oymağa, adam adama. Ancak, dokumacı ve kan alıcılar müstesna" Bu hadis asılsız, yalan ve batıldır. İbni Ebi Hatim: Ben, bu hadisi babamdan sordum o, bunun münker olduğunu söyledi. İbni Abdil Berr: “Bu hadis; mevzu ve münkerdir” der. Bezzar'ın Muaz hadisinde n tahriç ettiği: "Arabların bir kısmı bir kısmına denktir. Azatlı köleler de birbirine denktirle r"   hadisinin isnadı zayıftır. Berire'nin hadisine gelince; Nebi (s.a.v.)’in Berire'ye söylediği: "Sen azad edildiğin zaman, senin nikâhın da azad edilmiş olur. İstediğin seçeneği yap" mealindek i hadis denkliğe delalet etmez. Çünkü onun kocası köle idi. Bir köle ile evli bulunan cariye azat edilerek hürriyetine kavuştuğu zaman, köle olan kocasının zimmetind e kalmakla, köle ile olan nikâhını feshetmek arasında muhayyer bırakılır. Bu hadis de denkliğe delalet etmemekte dir. Kasım'ın, Aişe'den rivayetin e göre: "Berire'nin kocası bir köle idi. Berire, onun nikâhı altında idi; azad edilince Rasululla h (s.a.v.) ona: "Seçme hakkına sahipsin. İstersen bu kölenin nikâhı altında kalırsın, istersen ondan ayrılabilirsin."  buyurmuştur. Müslim'deki rivayete göre; Urve'nin Aişe'den rivayet ettiği hadis ise şöyledir: "Berire azat edilmişti. Kocası ise halen köle idi. Allah Rasülü Berire'yi muhayyer bıraktı. Eğer kocası hür olmuş olsaydı onu, muhayyer bırakmazdı." "Ancak birbirine denk olanları evlendiri niz; o kadınları ancak velilerin in izinleriy le evlendiri niz"  mealindek i hadis, aslı olmayan, zayıf bir sözden ibarettir .

Böylece, denkliğe delalet eden harhangi bir nassın söz konusu olmadığı meydana çıktığı gibi; denkliğin varlığını kabul edenlerin kullandıkları delilleri n batıl olduğu veya bu hususa istidlal yönü bulunmadığı açıkça görülmektedir. Denkliği şart olarak kabul etmek, Rasululla h (s.a.v.)'in: “Takvanın dışında, Arabın aceme, herhangi bir üstünlüğü yoktur" mealindek i hadisiyle çatıştığı gibi, Kur'an'ın kat'i nassıyla da çatışmaktadır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Allah'ın katında en keremli olanınız takvaca en ileri olanlarınızdır."

Din ihtilafı ise denklikle ilgili bir konu değildir. Bu konu; Müslümanların, Müslüman olmayanla rla evlenip evlenmeme leri konusudur ki bu, başka bir konudur. Allah (c.c.), Müslüman bir erkeğin, ehli kitaptan bir Yahudi veya bir Hıristiyan ile evlenebil eceğine cevaz vermiştir. Zira, Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Bugün size temiz olanlar helal kılındı. Kitap verilenle rin yemekleri sizin için helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Mü’minlerden hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenle rin hür ve iffetli kadınları zina etmeksizi n, gizli dost tutmaksızın ve mehirleri ni verdiğiniz takdirde size helaldir."   Kendileri ne kitap verilen iffetli kadınların, ücretleri olan mehirleri nin verilmesi koşulu ile Müslümanlara helal olduğunu ayet açıkça ortaya koymaktadır. Ayet gereğince müslüman bir erkek, kitap ehli bir kadınla evlenebil ir. Çünkü ayete göre kitap ehlinden iffetli kadınlarla evlenmek, Müslüman erkeklere helaldir. Müslüman bir kadının, ehli kitabtan bir erkekle evlenmesi ise şer'an haramdır; mutlak olarak caiz değildir. Böyle bir şey vuku bulursa, bu nikâh batıl olduğu için gerçekleşmiş olmaz. Müslüman bir kadının ehli kitaptan bir erkekle evlenmesi nin haram olduğu Kur'an'ın sarahatı ile sabittir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Ey iman edenler! Mü’min kadınlar size muhacir olarak gelirlers e, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onları mü’mine olarak görürseniz, onları kafirlerl e geri döndürmeyin. Onlar, kafirlere helal olmadığı gibi, onlar da o kadınlara helal olmazlar."   Bu ayet yalnızca tek bir manayı ihtiva eder, bu da; Müslüman kadının kafire helal olmadığı ve kafirleri n de Müslüman kadınlara helal olmadıklarıdır. Kocanın kafir oluşu, kafir koca ile Müslüman kadın arasında nikâhın tahakkuk etmeyeceğini sonuçlandırır. Zira bu husus, ayetteki şu ifade ile açıkça vurgulanm aktadır:

"Eğer onların mü’min olduklarını bilirseni z, tekrar o kadınları kafirlere geri göndermeyin. O kadınlar onlara helal olmadığı gibi, o erkekler de o kadınlara helal olmaz."  Hükmün; müşrik olsun, ehli kitaptan olsun tüm kafirleri kapsamına alması için ayette Allah (c.c.) müşrik kelimesi yerine "kafirler" tabirini kullanmıştır. Kitap ehlinden Hıristiyan ve Yahudiler in kafir oldukları ise Kur'an'ın kati nassıyla sabittir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

 "Ne ehli kitabtan olan kafirler ve ne de müşrikler, Rabbinizd en size bir hayırın indirilme sini istemezle r." Bu ayette geçen  kelimesi tabîz için değil, beyan içindir. Yine Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Allah'ı ve peygamber ini inkar ederek kafir olan, iman etme hususunda Allah ile peygamber i arasında fark gözetip; bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederiz diyarek küfürle iman arasında bir yol tutmak isteyenle r, işte onlar gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere ağır bir azap hazırlamışızdır."   Kitap ehli, Muhammed (s.a.v.)'in risaletin e inanmadıkları için kafirdirl er. Cenab-ı Allah (c.c.) bu hususta muhtelif ayetlerde şöyle buyurmakt adır:

"Allah, Meryem oğlu Mesih'dir diyenler kafir olmuşlardır."

"Şüphesiz, Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kafir olmuşlardır."

 "Kitap ehlinden kafir olanlarla müşrikler."   Buradaki  edatı tabîz için değil, beyan içindir.

  "Şüphesiz ehli kitabtan kafir olanlar ile müşrikler."   Yine burada ki  edatı da tabîz değil beyan içindir.

"O'dur ehli kitaptan küfretmiş olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkarmış olan..."

"Münafıklık etmiş olanlara bakmadın mı ki, ehl-i kitap'tan küfretmiş olan kardeşlerine..."  Bu ayetler; kitap ehlinin kafir olduklarını ve "küffar" kelimesin in onları da kapsamına aldığını gösteren Kur'an'ın sarih ifadeleri dir. Mümtehine suresinde yer alan aşağıdaki ayet bu ayetlerle birlikte ele alındığı zaman; müslüman bir kadının ehli kitaptan bir adam ile evlenmesi nin mutlak surette caiz olmadığı hususunda açık ve net bir anlam taşıdığı ortaya çıkar. Çünkü ehl-i kitap, yukarıdaki ayetler gereğince kesinlikl e kafirler grubuna giren insanlard andır.

"Eğer onların mü’min kadınlar olduklarını öğrenirseniz; artık onları kafirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helal değildir, onlar da bunlara helal değildir..."

Müşrikler ise ehl-i kitab'tan başka bir sınıftır. Mecusiler, yıldızlara tapanlar, Budistler, putperest ler ve benzeri kimselerd ir. Bunlarla evlenmek mutlak olarak caiz olmaz. Müslüman bir erkeğin müşrik bir kadınla evlenmesi kesinlikl e caiz değildir. Aynı şekilde müslüman bir kadının müşrik bir erkekle evlenmesi de kesinlikl e caiz değildir. Bu husus, Kur'an'ın kat'î nassıyla sarahatan açıklanmıştır:

"İman edinceye kadar müşrike kadınlarla evlenmeyi n; hoşunuza gitse de, müşrike bir kadından, mü'mine bir kadın kesinlikl e daha hayırlıdır. İman etmedikçe müşrik bir erkekle kesinlikl e evlenmeyi n. Hoşunuza gitse de, müşrik bir erkekten, mü'min bir köle daha hayırlıdır..." Bu ayet, müşrike olan bir kadının Müslüman erkek ile, müşrik olan bir erkeğin de Müslüman olan bir kadın ile evlenmesi nin haram olduğunu ifade eder. Şayet bu nevi bir nikâh vuku bulursa batıl olduğu için gerçekleşmiş olmaz. Hasan b. Muhammed'den: Dedi ki: "Rasululla h (s.a.v.) Hecr Mecusiler ine yazdığı bir mektupta, onları İslâm'a davet ederek şöyle diyordu: “Kim Müslüman olursa, onun Müslümanlığı kabul edilir. Kim kabul etmezse ona cizye vergisi vurulur, kestiği yenilmez ve hiçbir (müslüman) kadın onunla evlenemez ."

Böylece İslâm, sadece evlenmeği teşvik etmekle iktifa etmeyerek, Müslüman erkeğin ve kadının kiminle evlenebil eceğini, kimlerle de evlenmesi nin haram olduğunu beyan etmiştir. Evlenmek isteyen kimsenin, evleneceği kimsede bulunması güzel olan sıfatları da anlatmıştır. Ancak, kendisiyl e evlenilec ek kadının, başkasının hanımı ve iddet bekleyen birisi olmamasını şart koşmuştur. Çünkü evliliğin şartı, kadının evli ve iddet halinde olmamasıdır.

Ancak henüz nikâh akdinin icra edilmediği, sözlü olan kadına gelince; eğer kadın veya onun velisi, evlenme teklifind e bulunan kimseye açık veya dolaylı yolla müsbet cevap vermişlerse bir başkasının onu istemesi haram olur. Ukbe b. Amir Rasululla h (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmektedi r:

"Mü’min, mü’minin kardeşidir. Mü’min için, kardeşinin alış verişi üzerine fiyat kırması helal olmaz. Mü’minin kardeşinin sözlüsüne evlenme teklifi yapması helal olmaz; meğer ki o kardeşi, o kadını terketmiş olsun."   Ebu Hureyre ise Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedi r:

"Kişi, kardeşinin sözlüsüne evlenme teklifi yapmasın; taki evlenince ye veya tamamen vazgeçinceye kadar." Fakat, evlenme teklifi yapılan kızın, teklifi reddetmes i veya henüz müsbet bir cevap vermemesi veya meseleyi soruşturmaya bırakmış olması durmunda bir başka erkek isteyebil ir, bu caizdir. Çünkü henüz o, bir başkasının sözlüsü değildir. Kays kızı Fatıma bir gün Nebi (s.a.v.)'e gelerek, Ebu Cehm ve Muaviye'nin, kendisine evlenme teklifi yaptıklarını söyledi. Rasululla h (s.a.v.):

"Muaviye, malı olmayan bir fakirdir. Ebu Cehm ise sopasını omuzundan indirmez (daima dışarıda gezer). Sen, Zeyd'in oğlu Üsame ile evlen."  dedi. Muaviye ve Ebu Cehm'in kendisini istedikle rini haber verdiği halde Peygamber (s.a.v.) ona, Usameyi istemiştir.

Kadına evlenme teklifi yapıldığında, bu evlenme teklifini kabul edip etmeme hakkı kadına aittir. Onun izni olmadan, velisinin onu bir başkasıyla evlendirm eye veya bunu engelleme ye hakkı yoktur. İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Rasululla h (s.a.v.) şöyle demiştir:

"Dul kadın, velisinde n daha bir hak sahibidir . Bakire ise, evlenmek için kendisind en izin istenir. Onun izni susmasıdır."   Yine Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir başka hadiste şöyle denilmekt edir:

"Dul kadın, kendisine danışılmadan nikahlana maz, Kendisind en izin istenmedi kçe, izni olmadan bakire kız da nikâh edilemez. Bakirenin izni nasıl olur? Dediler, Peygamber (s.a.v.): Onun izni sükut etmesidir" buyurdu.”

İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre; "Bakire bir cariye Peygamber (s.a.v.)’e geldi. İstemediği halde, babasının kendisini evlendirm ek istediğini söyledi. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.), onu muhayyer kıldı.”  Ensarlı Hizam kızı Hunesa'dan rivayet edildiğine göre: "Kendisi dul olduğu ve evlenmek istemediği halde babasının onu evlendirm ek istediğini Peygamber (s.a.v.)’e gelip söyledi. Peygamber (s.a.v.) de onun nikâhını geri çevirdi."

Bu hadisleri n hepsi, kadının izni olmadıkça evlenme muamelesi nin tamam olamayacağını ifade ederler. Kadın, bu evliliği kabul etmez veya zorla evlendiri lirse, bu akid fesh olur. Ancak kadın sonradan razı olur ve dönerse nikâh geçerli olur.

Kadın ile evlenmek isteyen ve istemeye gelen kimselerl e kadının evlenmesi ne mani olmak Kur'an-ı Kerim'de belirtild iği gibi yasaklanmıştır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Eğer maruf bir şekilde, aralarında razı olurlarsa, evlenmele rine engel olmayın."

Makil b. Yesar'dan rivayet edilen sahih bir hadis ile sabit olduğuna göre Makil, şöyle demiştir: "Ben, kız kardeşimi birisiyle evlendirm iştim, daha sonra adam onu boşadı. İddeti bitince adam, tekrar onu istemeğe geldi. Ben: Kız kardeşimi sana verdim, evini döşedim ve sonra ikramda bulundum, fakat sen onu boşadın. Şimdi de gelip onu istiyorsu n. Vallahi kız kardeşim bir daha sana dönmeyecektir. Adam, fena bir kimse değildi. Kız kardeşim de ona dönmek istiyordu . Allah (c.c.); "Eğer maruf bir şekilde, aralarında razı olurlarsa, evlenmele rine engel olmayın."  ayetini indirince ben: Ya Rasululla h ben şimdi ne yapacağım dedim. Allah Resulü: “Kardeşini onunla evlendir" buyurdu.”  Başka bir rivayette ise:

 "Ben yaptığım yeminin kefaretin i ödedim ve kız kardeşimi ona verdim"   cümlesi vardır. Ayette geçen:  kelimesin in anlamı, kadın istediği takdirde onu evlenmekt en menetmekt ir ki bu, haramdır ve böyle bir işe teşebbüs eden kimse fasıktır. Bir kadını evlenmekt en alıkoyan kimse, yaptığı bu ameli ile fasık sayılır. Fakihler, böyle bir engelleme de bulunan kimsenin fasık olacağında görüş birliği etmişlerdir. Evlenmek için kadına görücü giderse veya kendisi evlenmek isterse, bu konuda tek yetki kadına aittir; ister kabul eder, ister reddeder.

Evlenmek üzere kadın ve erkek arasında ittifak tamamlanınca, evlenme akdini yapmaları lazımdır. Evlenme ancak şer'i akitle tamamlanır. Birinin diğerinden yararlanm alarını helal kılacak tek şey şer'i hükümlere uygun olarak yapılan şer'i akittir. Bu akde göre evliliğe terettüp eden hükümler gerçekleşir. Kadın ve erkek, uzun bir zaman bir arada bulunsala r bile şer'i bir şekilde akit yapılmadıkça evlilik gerçekleşmiş sayılmaz. İki eşin bir araya geldikler i gibi iki dostun bir araya gelmeleri evlilik sayılmaz. Bu tür birliktel ik zina sayılır. Aynı şekilde iki erkeğin aralarında muaşeret yapmak üzere bir araya gelmede ittifak etmeleri de evlilik sayılmaz, ancak livata sayılır.

Medeni evliliğe gelince; bu, bir arada yaşamak ve boşanmak üzere kadın ile erkek arasında yapılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma gereğince nafaka tasarrufu, evden çıkma, erkeğin kadına, kadının da erkeğe itaatı ve benzeri bir takım görevler, evlat sahibi olma, oğlan veya kız çocuğun kime ait olacağı gibi hususlar, irs ve neseb gibi bir arada yaşamaktan veya terkinden kaynaklan an birtakım haklar doğar. Burada sıralanan tüm bu hususlar, üzerinde ittifak ettikleri ve kabullend ikleri şartlara göre uygulanır. Medeni evlilik, sadece bir evlilik ittifakı olmayıp, hem evliliğe hem de evlilikte n doğan neseb, nafaka, miras ve diğer birtakım hususları, her ikisinin veya birinin diğerini terk etmesi yani boşanma durumlarını da kapsar. Üstelik, erkeği dilediği kadınla, kadını da dilediği erkekle, aralarındaki anlaşmaya göre evlenebil meleri hususunda tamamıyla serbest bırakır. Bundan dolayı medeni evlilik şerân caiz değildir. Bu akde, olarak bir evlilik ittifakı nazarıyla bakılamayacağı gibi, nikâh akti nazarıyla da bakılamaz. Şerân, bunun herhangi bir kıymeti yoktur.

Müslüman bir erkekle Müslüman bir kadın veya Müslüman bir erkekle evli, ehli kitaptan bir kadın arasında medeni kanuna göre herhangi bir evlilik akdi meydana gelse, kadın ile erkek arasında akid sırasında şifahen veya yazı ile kullanılan sözlere bakılır. Şayet aralarındaki akitte "evlendirm ek" ve "nikâh etmek" gibi lafızlar kullanılmış her ikisinden de kabul ve icab meydana gelmişse, şerân kabul ve icaba gerekli hususlar bulunmuş demektir. İcab ve kabulun yanında kızın velisi ve evlendikl erine dair iki de şahid bulunmuş ise, bu lafızlar ve şekil ile yapılan anlaşma, evlilik akdi sayılır. Çünkü bu, hem şer'i aktin sıfatlarını hem de medeni evliliğin şartlarını tamamlama ktadır. Bu, medeni ittifak değil şer'i akid ile evlilikti r. Şer'i evlilik akdinde bulunması gerekli olan şartların hepsi bulunmazs a bu işlem evlilik sayılmaz. Medeni evlilik ittifakının kapsadığı şartlar şeriata uygun olsalar da mutlak olarak herhangi bir değer taşımaz. Çünkü, şeriatın getirdiği hükümlerle amel etmenin vacib oluşu, kadın ile erkeğin kendi aralarında yaptıkları ittifakta n alınamaz. Bilakis evlilik akdinden ve şeriatın beyan ettiği hükümden kaynaklanır. Bu nedenle medeni ittifakın taşıdığı şartların evlilikte hiçbir değeri yoktur. Bunlar, şeriata muhalif olurlarsa akdin batıl oluşu açıktır. Eğer bu şartlar her iki taraf için de akdin gereğine ters düşmeyen, şeriata muhalif olmayan, şeriatın caiz gördüğü şartlar ise, bunlar arasındaki evlilik akdi muteber kabul edilir. Eğer aralarında herhangi bir evlilik söz konusu olmayacak ise bu şartların mutlak olarak herhangi bir kıymeti yoktur. Eğer medeni evlilik akdi, Müslüman bir erkek ile müslüman kadın veya Müslüman bir erkekle ehli kitaptan bir kadın arasında olursa durum böyledir. Eğer Müslüman bir erkek ile müşrike bir kadın veya müşriklerin muamelesi ne göre yürütülürse veya müslüman bir kadın ile müslüman olmayan bir erkek arasında olursa, bu türden evlilik batıl olduğu için akit gerçekleşmiş olmaz. Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere evliliğin şerân sahih bir nikah akti ile tamamlana bilmesi için, bütün şer'î şartları bünyesinde taşıması lazımdır. Bu şartlarla tamamlanm ayan herhangi bir evlilik akdi, mutlak olarak evlilik sayılmaz.

Evlilik, şer'i olarak icab ve kabul ile gerçekleşir. İcab, akit yapan iki kişinin birinden ilk olarak sudur eden sözdür. Kabul ise akdi yapan diğer kimseden ikinci olarak sudur eden sözdür. Mesela, kız erkeğe, "ben kendimi sana eş olarak verdim”, erkek de “ben kabul ettim” dese ya da bunun tam tersi bir işlem yapılsa (önce erkek sonra da kadın konuşsa), konuşanlardan birincini n teklifi "icab", ikincisin in cevabı da "kabul"dür. İcab ve kabul direkt olarak evlenenle rin her ikisi tarafından olabileceği gibi, onların vekilleri tarafından da icra edilebili r veya biriyle diğerinin vekili arasında da gerçekleşebilir. İcabta "evlenmek" ve "nikâh etmek" lafızlarının olması lazımdır. Bu ifadenin kabulde yer alması şart değildir. Şart olan; bu icaba diğerinin razı olmasıdır. Evlenmeyi kabul ve razı olduğunu ifade eden herhangi bir lafız, bunu ifade eder. Ancak, icab ve kabulü ifade eden lafızların, mazi sigasıyla olması lazımdır. “Seni zevceliğe aldım” ve “kabul ettim” gibi lafızlarla olmalıdır. Bu lafızlardan biri mazi, diğeri müstakbel lafızlar ile olabilir. Çünkü, evlilik bir akittir. Evliliğin subut bulduğunu ifade eden bir lafızla olması lazımdır. O da, mazi sigasıdır. Evlilik akdinin gerçekleşmesi için dört şart gereklidi r:

1- “Kabul” ve “icab”ın cereyan ettiği mecliste birlik olmalıdır. Yani, icabın sudur ettiği yer aynı zamanda kabulün sudur ettiği yer olmalıdır. Bu husus, akid yapan iki kişinin hazır bulunmala rı halinde böyledir. Akid yapanlard an biri bir beldede, diğeri ise bir başka beldede olursa ve biri diğerine evlenme teklifi yapan bir icab mektubu yazsa, kendisine mektup gönderilen kimse de kabul etse evlilik gerçekleşmiş olur. Fakat bu durumda kendisi veya başkası iki şahid huzurunda mektubu okuyup onun ibaresini şahidlerin işitmesi lazımdır veya mektubu alan kimse, bulundurd uğu şahidler huzurunda, "Falan kimse, bana evlenme teklifi yapmış bulunuyor" diyerek, mecliste onları şahid tutar ve kendini onunla evlendird iğini söyler.

2- Akdi yapan her iki tarafın, birbirini n sözlerini işitmeleri ve anlamaları şarttır. Bu ifade ile evlilik akdinin kastedild iğini her iki tarafı da bilmelidi r. Eğer işitmediği ve anlamadığı için bunu bilmezse, mesela; bir erkek bir kadına anlamadığı Fransızca ile "seni zevceliğe kabul ettim" cümlesini telkin ettikten sonra kadın, manasını anlamadığı lafızların aynısını tekrarlar sa ve bundan maksadın evlilik akdi olduğunu bilmezse, evlilik akdi gerçekleşmiş olmaz. Eğer kadın, bu sözlerin evlilik akdinden dolayı söylenen lafızlar olduğunu bilirse akid sahih olur.

3- İcabın hepsine veya bir kısmına ait olsa da kabul, icaba muhalefet etmemelid ir.

4- Akid yapanlard an birinin diğeriyle evlenmesi ni şeriat mübah kılmış olmalıdır. Mesela, kadının Müslüman veya ehli kitap olması, erkeğin de sadece Müslüman olması lazımdır.

Bu dört şart tekamül ettiği zaman evlilik akdi gerçekleşmiş olur. Bu dört şarttan herhangi bir tanesi bulunmadığı takdirde, evlilik akdi gerçekleşmiş olmaz ve bu akid temelde batıl olur. Evlilik akdi gerçekleştiği takdirde evliliğin sıhhatı için üç tane sıhhat şartı lazımdır:

1- Kadın, evlilik akdinin “mahalli” olmalıdır.

2- Nikah ancak velinin varlığı ile sahih olur. Kadın kendi kendini evlendire mez veya velisi dışında bir başkası tarafından evlendiri lemez. Evlendirm e hususunda, velisinin dışında birisini vekil tayin edemez. Velisinin dışında birisini vekil tayin ederse nikah sahih olmaz.

3- Baliğ ve akıllı iki Müslüman şahidin bulunması lazımdır. Bu iki şahidin, evlilik akdiyle ilgili kabul ve icabı meydana getiren sözün gayesini anlamaları lazımdır. Bu iki şartı havi olduğu zaman, bu akid sahih olur. Bunlardan biri eksik olursa bu nikâh fasid olur. Ancak, evlilik akdinde akdin yazılmış olması veya bir vesika ile tescil edilmesi şart değildir. Kadın ve erkek tarafından, şifahi veya yazı ile bütün şartları havi şekilde cari olan kabul ve icab, evlilik akdini sahih kılar. İster bu yazılsın ister yazılmasın evlilik iki kişi arasında bir akid olduğu için ancak icab ve kabul ile tamamlanır.

Gerçekten akid ancak icab ve kabul ile tamamlanır ve oluşur. İcabta evlenmek ve nikâh lafızlarının şart kılınmış olması, nassta varid olduğu husustan dolayıdır. Nitekim Cenabı Allah:

"Onu seninle evlendird ik."

"Babalarınızın nikâhlandığı kimselerl e nikahlanm ayınız."   buyurmakt adır. Sahabe icmaı'da bu hususta tahakkuk etmiştir. İcab ve kabul meclisini n bir olması şartına gelince; meclisin hükmü, akd halinin hükmüdür. Eğer kabulden önce akit tarafları ayrılırlarsa icab batıl olur. Çünkü o zaman kabulün anlamı olmaz. Zira ondan yüz çevirip ayrılmak, kabulü ortadan kaldırır. Yine o sırada akit yapan her iki kişinin başka şeylerle meşgul olmaları kabulden imtina anlamına gelebilir . Akid yapanlard an her birinin, diğerinin sözünü işitip onu anlaması şartına gelince; bu ifade ve ibare ile evlilik akdi kastedili yor; yine bu söz icaba, kabul cevabı olduğu için neyi ifade ettiği bilinmeli dir. Çünkü icab; akid yapanlard an birinin diğerine hitabıdır. Eğer hitab edilen kimse söylenen şeyleri bilmezse hitab yapılmış sayılmaz. Dolayısıyla hitaba karşı herhangi bir kabul de söz konusu edilemez. icabın, kabule muhalif olmaması, icabın bütün gerekleri ne teslim olduğuna delalet etmediği müddetçe kabul sayılmaz. Eğer anlaşmazlık olursa, icaba dair varid olan hususlara teslim olunmamış olur ki kabul gerçekleşmiş olmaz. Şeriat'ın, akid yapan iki kişiden birinin, diğeri ile evlenmesi ni mübah kılmış olması şartına gelince; bilindiği gibi şeriat, caiz olmayan herhangi bir akdin yapılmasını yasaklamıştır.

Buraya kadar anlatılanlar akdin gerçekleşmesiyle ilgiliydi . Akdin sıhhatına gelince; akdi nehyeden herhangi bir husus varid olmazsa, şeriat o akdi tamam olarak görür. Fakat belli bir şey üzerinde yapılan akdin icrasını nehyeden bir husus mevcud olursa bu akid fasid olur. Ancak böylesi bir akid batıl olmaz. Kadının evlenme akdinde akid mahalli olarak şart kılınmasına gelince; şeriat bazı kadınlar ile evlenmeyi, bazı kadınları da nikah altında bir arada bulundurm ayı yasaklamıştır. Eğer yapılan akid, akdin icrasının haram kılındığı kimseler üzerinde gerçekleşmişse bu akid sahih olmaz. Velinin izni olmadan nikahın sahih olmamasına gelince; Ebu Musa Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmektedi r:

"Velinin izni olmadan nikah yoktur."  Kadının, kendi kendisini veya başkasını evlendirm e hakkına ve velisi dışındaki bir kimseyi vekil kılma hakkına sahip olmamasının delili Aişe (r.anha)'nın Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiği şu hadistir:

"Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikahı batıldır. Onun nikahı batıldır. Onun nikahı batıldır."   Ebu Hureyre ise Nebi (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet eder:

"Kadın kadını evlendire mez. Kadın kendi başına da evlenemez . Zani kadın; kendi kendine evlenendi r."

İki Müslüman şahidin bulunmasına gelince; Kur'an-ı Kerim ric'î talak ile boşanmış bir kadına, tekrar kocasına dönmesi halinde, iki Müslüman şahidi şart koşmaktadır. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"O kadınlar müddetlerini tamamlayınca, onları ya güzelce tutun veya güzelce onlardan ayrılın. Ve sizden olan, iki adil kimseyi şahid kılın."   Hasan (r.a.), "ayette geçen "sizden" tabiri iki Müslüman anlamına gelmekted ir" diyor. Nikâh akdini devam ettirme anlamında olan "ric'î" de, iki Müslüman şahid şart kılındığına göre, evlilik binasını kurma sırasında yani nikâh akdi yapılırken iki şahidin bulunması şartı öncelikle aranır. Kaldı ki, nikâh akdi ve nikâh akdinin devamını istemek aynı konudur, her ikisinin de hükmü aynıdır.



EVLENMENİN ADABI


http://www.angelfire.com/mb/sancak/adap.htm


Evlenmek güzel bir şey... Fakat zordur.. Çünkü, evlenen kişi bir çok sorumlulu kları baştan kabullenm iş demektir. . O sorumlulu kları yüklenen kişinin her şeyden önce evlilik hak ve vecibeler ini yerine getirmesi gerekmete dir.

Evlenmekt e bir çok fayda mevcut olduğu gibi, bir çok da afeti vardır.

ŞİMDİ EVLİLİKTEKİ SORUMLULU KLARI SAYALIM :

1. Dünyalık için çalışmak.
2. Kazanç elde etmek için didinmek.
3. Eşi'nin haklarına sonderece dikkat edip asla ihmal etmemek.
4. Eşi tarafından gelecek eza ve cefaya (yani dırdırına) tahammül göstermek.
5. Nafakası ve zaruri ihtiyaçlarını temin etmekten kaçmamak. Çünkü bundan kaçan, kaçak köle gibi olur. Ailesinin nafakasından kaçan kişi, evine dönünce de ne namazı ve ne orucu kabul olmayan, kaçan köle gibidir, diye varid olmuştur.
6. Kendini nasıl felaketle rden korumakla yükümlü ise, ailesini de öyle felaket ve belalarda n korumakla yükümlü olmak.

Eşinden telezzüz ve temttu (faydalanm ak) mubah ise de bunun aşırısından kaçmak iyidir. İbrahim Edhem Hazretler i der ki:
"Kadınların bacaklarına aşırı derecede düşkün olan adamdan hayr gelmez"

Çünkü bu, kalbin ma'siva ile çok meşgul olmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda çok ma, çok evlad ile böbürlenmenin iyi bir şey olmadığı da Kur'an-ı kerim'in Hadid suresinin 20, ayetinde belirtilm iştir:
"Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir öğünüştür, mallarda ve evladlard a bir çoğalıştır.."

Yahya Aleyhisse lam evlilik kaydı ile mevsuf olmadığı için (Seyyiden ve Hasuren) Medh-i Cemil'i ile övülmüştür. Resulüllah (S.A.V.) efendimi de şöyle buyurmuşlardır :
"Tarih ikiyüzden sonra, ümmetimin en hayırlısı el-Kafifu'l-haz olandır."
Eshabı Kiram : (Hafifu'l-Haz)ın ne olduğunu sorunca, şu açıklamayı yapmışlardır :
"- Hanımı ve çocuğu olmayan kimse demektir!"
Bir hadiste de şöyle buyurulmuştur :
"Ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda kişinin helakı, hanımı, ana-babası ve evladının elinde olur. İkide bir: "Sen fakirsin! sende iş yok!" diye ayıplarlar. Onu, altından kalkamıyacağı şeye iterler. O da mahcup olur. Sırf mahcup olduğunu gidermek için akl-ü hayale gelmiyen yollara süluk eder, dini gider ve oracıkta helak olur."
Ama bekar olan kişi, işte bu felaket ve cehaletle rden emin olur..

ŞİMDİ EVLİLİĞİN YARARLARI NI SAYALIM :

1. Kendini haramdan korumak,
2. Çok sevab elde etmek,
3. Ahlaken takamül etmek.. Çünkü bekarken kabına sığmayan nice kişiler vardır ki, evlendikt en sonra olgunlaşmaktadırlar.
4. Resulüllah (S.A.V) efendimiz in iftihar etmesine sebeb olmak Çünkü şöyle buyurmuşlardır :
"Evlenin, çoğalın! Çünkü ben sizin diğer milletler den çokluğunuzla övünürüm."

Diğer bir hadiste :
"Çoluk çocuk olamayan evde bereket te yokltur!" buyurmuştur.

5. Bir çok afet ve musibetle re sebeb olan kadının zabt-ü rabta girmesi.
6. Dinin korunması . Çünkü her kötü arzu kalbi karartır. Amma helal ve mubah olan cinsi münasebet ise kalbi aydınlatır, diye rivayet edilmiştir.
7. Rızkın genişliğine ve zenginliğe sebeb olmak. Nitekim Nur Suresinin bir ayetinde Cenab-ı Hak (C.C.) şöyle buyurmuştur :
"Şayet fakir olurlarsa, Allah fazlasından onları zengin kılar (kimseye muhtaç hale düşürmez)".

8. Müslümanların çoğalmasına sebeb olmak. Evliliğin daha nice faideleri vardır ki saymakla bitmez.
Resulüllah S.A.V. efendimiz buyurmuşlardır ki:
"Kim, Müslüman kişinin nikahında hazır bulunursa, allah yolunda bir gün oruç tutmuş olur. Bir gün ahiretin yediyüz gündür!"

Diğer bir hadisde şöyle buyrulmuştur:
"En iyi aracılık, evlilik babından kadın ile erkek arasında yapılan aracılıktır".
Nur suresinde, Müslümanlar evliliğe teşvik edilmişlerdir.

Yine Kur'an da Peygamber ler medh edilirken, onların eş ve çoluk çocuk sahibi kılındıkları bahs edilmiştir:
"And olsun ki biz senden önce Peygamber ler göndermişiz, onlara da zevceler ve evladlar vermişizdir."

Bir hadisde evlenmeni n önemi şöyle anlatılmıştır :
"Kim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir. Evlilik de şüphesiz benim sünnetimdendir"

Diğer bir hadis-i Şerif:
"Evli ve çoluk çocuk sahibi olan bir kimsenin kıldığı iki Rek'at namaz, bekar kimsenin kıldığı seksen iki rek'at namazdan hayırlıdır!"

Diğer bir hadis-i Şerif de:
"Kötüleriniz, bekarlarınızdır. Mevtalarınız'ın da kötüleri, bekar ölenlerinizdir!" buyurulmuştur.

Diğer bir hadisde şöyle açıklanmıştır :
"Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihar ederim. Hristiyan rahibleri gibi olmayın"

Şimdi çok önemli bir noktaya geçiyoruz :

Şurası bir gerçektir ki; evliliğin iyi tarafı olduğu gibi zor ve güç tarafı da vardır. Onun yararları çok olduğu gibi zararları da vardır. Binaen aleyh evlenen kimsenin buna çok dikkatetm esi lazımdır. Evliliğinde yarar uman kimse hemen evlenmeli dir, evliliğin kendine ve ailesine mutlaka zarar getireceğine inanan kimse de bekarlığı tercih etmelidir, demişlerdir.

Hulasa, durum herkesçe bir değildir. Kimisine evliliği zarar getirir, kimisinie de yarar..
Nikahın (evliliğin) menfaat sağlayacağını, yani yarar getireceğini bilen ve buna böyle inanan kimsenin evlenirke n riayet edeceği bir çok hususlar vardır:

1. Evlenecek parası yoksa, mali durumu musaid değilse, borç para bulur, evlenir. Ödeme işinde Allah'a tevekkül eder. Çünkü bu niyetle evlenen kişiye muhakkak Cenab-ı Hak (C.C.) yardımcı olur.
2. Evliliğin başlıca gayesi, haramdan korunmak olduğu için, evlenirke n ileride arız olabilece k fakirlik ve yoksulluk tan korkmamak . Hadis-i şerifde:
"Fakirlik korkusund an evliliği terk eden bizden değildir!" buyurulmuştur.
3. Dindar kızla yahud kadınla evlenmek. Çünkü bu gibi kadın, dünyalıkların en iyisidir. Çok kadınla evlenmek, kesret-i dünyadan sayılmaz. Zira Mü'minlerin emiri Hz. Ali (K.V.) nin dört hanımı, ondokuz da cariyesi vardı.. Halbuki kendisi de son derece dindardır.. Mü'min takvaca ne kadar çok merhale kat' ederse, şehveti de o derece artar, denilmiştir.

Peygamber lerden Hazret-i Davud Aleyhisse lam'ın yüz hanımı ve üçyüz de cariyesi vardı. Hazret-i Süleyman Aleyhisse lam'ın da üçyüz hanımı ve yediyüz cariyesi olduğu anlatılır. Resulüllah (S.A.V) Efendimiz in de dokuz nikahlı hanımı ve ayrıca cariyesi de vardı. Her Peygamber deki cinsi temas gücü kırk adamınkine bedeldi. Resulüllah (S.A.V.) Efendimiz in, bu kırk peygamber deki cinsi güce tekabül ederdi, diye rivayet edilmiştir..

4. Soyca iyi bilinen kadınla evlenmek.
5. Mümkün olduğu kadar sabırlı ve tevekkülü çok olan kadını aramak. Bu hususta ilginç bir hikaye anlatırlar :

Hatem el-esam (R.A.) Hacce gitmek istediğinde, hanımına sorar:
- Size harcamanız için ne kadar para bırakayım? Kadın cevab verir :
- Sen aramızdan ayrıldıktan sonra, ömrümüz ne kadar ise o kadar bırak!
- Onu allah'tan başka kimse bilemez ki! der. Hatem'el-Esam :
- Kadın öyleyse rızık işini de ona bırak! der.
Bu konuşmadan sonra Hatem, hanımına hiç bir şey bırakmadan Hacca gider.

Sonra, Bağdad hanımları ileri geri konuşmaya, dedikodu yapmaya başladılar: "Hatem son derce zalim bir adammış meğer! Hanımına bir şey bırakmadan çekip gittiler!" dediler. Bunun üzerine Hatem'in hanımı, şöyle konuştu: "Hatem rızık veren değil, Allah tarafından kendisine verilen rızıkları yerdi!" Kadınlar bu söz karşısında mahcup olumuşlardı..

Hatem'in de yolda harcıyacak parası yoktu.. Yolculuk esnasında hacıların başı olan kişiye bir başağrısı arız oldu. Hacılar arasında nefesi kuvvetli olan bir okuyucu yokmu /" dedi.. Hemen Hatemi alıp yanına götürdüler. Ona okuyup üfledi, Biznillah i Telala iyileşti, hiç bir ağrısı kalmadı.

Hatem'in halini gören zat, ona bir dve ikram etti, gidip gelinceye kadar bütün ihtiyacla rının görülmesin emretti. Fakat Hatem bu defa parasız bıraktığı çocuklarını düşünmeğe başladı.. Başladı amma Allah (C.C) onların da ihtiyacının vermişti. Şöyle :

Bağdad'daki Halife hacıları teşyi' ettikten sonra sarayına dönerken çok susamıştı.. Şu evden biraz su getirin, dedi. Meğer O ev Hatm'in evi imiş... Gittiler, topraktan bir tas içinde getirdikl eri suyu Halife'ye takdim ettiler. Halife dedi ki, Bu ne? demek ki zavallıların bundan daha iyi bir kabları yokmuymuş! Eğer olsaydı hiç Halife'ye bu topraktan kap içinde su yollarlar mıydı? Acaba bu ev kimindir?"
Hatem'in olduğunu haber verdiler. . "Vah vah! demek ki zavallılar pek fakir mişler!" dedi, onlara acıdı ve yanındakilereni :

- Şimdi üstümüzde verecek bir şeyimiz yok! Siz altın kemerleri nizi emanet olarak onlara bırakın, sonra gelip o kemerleri n değerlerini ödeyip, geri alın! emrini verdi. Onlar da Halife'nin emrini yerine getirdile r. Kemerleri n değeri yetmiş bin altını bulmuştu.. Böylece Hatem'den sonra, Allah (C.C.) hanımının ve çocuklarının nafakasını da, bu suretle ihsan buyurdu. İşte tevekkül'ün müsbet anlamdaki faidesi!

6. Kendi güzel fakat huyu güzel olmayan kadınlarla evlenmekt en kaçınmak.
Çünkü güzellik fanidir, yaşlandıkça gider, fakat güzel huy daimidir, kadın yaşadıkça kadınla beraber yaşamakta devan eder. Huyu kötü olan kadnla evlenmek, kendi güzel olsa dahi, kocasını fakirliğe ve perişanlığı iter.

İşte Resulüllah Sallellah u Aleyhi Vesellem Efendimiz in bu husustaki uyarısı :
"Kim kadınla, güzelliği ve malı için evlenirse, malından da güzelliğinden de mahrum olur. Kim dindarlığı için evlenirse, allah ona malını da güzelliğini de ihsan eder."

7. Malca ve soyca kendinden aşağı olan kadınla evlenmek. Böyle yaparsa fitne, fesad ve fücur'dan kurtulmuş olur, demişlerdir.
8. Uzun boylu ve zayıf kadınla evlenmek.
9. Kısa boylu ve çirkin kadınla evlenmeme k.
10.Hayızdan, nifastan kesilmiş yaşlı kadınla evlenmeme k.
11.Dul olup da son kocasından çocukları olan kadını almamak.
Nitekim İsrailoğullarından biri evlenmek istediğinde yüz kişiye danışmış, doksandok uz kişinin verdiği fikri kabul etmemiş, nihayet demiş ki, sabahleyi n sokağa çıktığımda kime rastlarsa m ona danışırım. Onun bana vereceği fikirle amel ederim. Sabahleyi n sokağa ilk çıktığında ilk rastladığı adam deli olur. Adam bir kamışa binmiş koşuyor. Bunda mutlaka bir hikmet vardır, deyip adamı çağırır ve danışır. Deli adamın tavsiyesi :

Kadın üç kısımdır :
a) Zararlı,
b) Yararlı
c) Durumu mechul.

Bu sözü söyledikten sonra hiç beklemez, atını dehler ve uzaklaşır. Bunda mutlaka bir hikmet vardır, diyerek adamın ardına düşer ve onu bir yerde yakalar. Der ki :

- Ne olur, bana o anlattığın üç çeşit kadının açıklamasını yap! Deli bunun üzerine şu açıklamayı yapır :
- Yararlı olana gelince, o daha önce hiç evlenmemiş olan kızdır. Zararlı olan kadına gelince, o önceden evlenmiş sonra dul kalmış çocuklu kadındır.
Yararlı veya zararlı olduğu bilinmeye n kadına gelince; çocuksuz dul kadındır...
- Sen hiç deliye benzemiyo rsun, sözlerinde büyük hikmetler vardır, doğruyu söyle sen gerçekten delimisin?
- Hayır! Bulunduğum belde ahalisi bana Kadılık teklif etti, kabul etmedim. Zorlamaya kalkıştılar... Ben de ellerinde n kurtulmak için böyle delilik numarası yaptım...

12. Doğurgan kadına rağbet etmek. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyurulum uştur:
"Çok doğuran siyah kadın, çocuk doğrmayan güzel kadından hayırlıdır."

13. Evlilikte kızı tercih etmek. Zira Peygamber imiz (S.A.V.) şu tavsiyede bulunmuştur:
"Bakire kızlarla evlenmeli siniz. Çünkü onların ağızları daha tatlı, rahimleri daha temizdir. Ayrıca aza da (herkesten) çok razı olurlar."

Vaktiyle güzel bir delikanlı bir kızla nişanlanır. Tam zifafa girecekle ri gece son derece çirkin bir adam onu kaçırır. Zorla ırzına geçip, bakireliğini izale eder. Sonra adamın elinden onu alıp tekrar o güzel nişanlısıyla evlendiri rler. Yirmi senelik evlilik hayatından sonra kadın hastalanır. Ölüm döşeğine düşer. Ve kocasına şu tavsiyede bulunur :

- Ben öldükten sonra sakın dul alma, kız al. Çünkü beni zorla kaçıran o zorba adamın zevkini hala unutamadım. Senin bütün güzelliğine rağmen ve seninle bu kadar uzun yıl geçirdiğim halde sende tatminkar bir lezzet bulamadım.

14. Evleneceği kadının yaşı, boyu, malı, soyu kendinden aşağı olmak. Çünkü kendinden üstün olursa durmadan onu hakir görür.

15. Şu dört şeyde kadın kendinden üstün olmalı:
Güzellik, terbiye, huy ve takva (dindarlık).

16. Dünürlükte kolaylık gösteren, mehri az olan ve çok doğuran kadına rağbet etmek. Hadis-i şerifte şöyle buyurulum uştur:
"İstenmesi kolay, mehri az, rahmi elverişli olan kadında bereket vardır."

17. Nikah için en elverişli zamanı seçmek. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Aişe (R. Anha) Validemiz in nikahını Şevval ayında kıymış ve Onundan zifafa da yine Şevval ayında girmiştir. Hazret-i Aişe (R. Anha) validemiz şöyle buyurdu: "Resulüllah benimel Şevval ayında evlendi, benimle zifafa yine Şevval ayında girdi."

18. Evlendiği kızla zifafa grmeden önce başına hurma, şeker ve badem gibi şeleri saçar. Orada bulunanla r, teberrüken o saçılanların yerler. Bunun hakkında eser varid olmuştur.

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Ensardan birinin düğününde bulundu. Cariyeler hurma ve badem gibi şeyleri gelin-güveyinin başına saçtılar. Eshab-ı Kiramdan hiç bir kimse buna rağbet göstermeyince, Peygamber Aleyhisse lam şöyle buyurdula r :

- Hadi ne duruyorsu nuz? Kapışsanıza!
- Sen biz yağmadan menetmedi n mi?
- O, asker yağmasıydı (Yani harplerde ki ganimet yağmas). Bu ise gelin yağması! Bunda bir sakınca yoktur" buyurdu.

19. Nikah'tan sonra az da olsa halka yemek yedirmek. Çünkü Peygamber (S.A.V.)
"Bir koyun veya biraz ekmek etle dahi olsa ziyafet ver!" buyurmuştur.

20. O yemekten yemeyi bir ganimet ve fırsat bilmelidi r. Gerek düğün sahibleri ve gerekse halk o yemeten yerler. çünkü o yemekte cennet ni'metlerind en bir miskal vardır, diye nakledilm iştir. Ayrıca velime yemeğine Hazret-i İbrahim Aleyhisse lam bereketle dua buyurulmuştur. Güvey zifafa girdiği gece iki ayağını yıkar ve suyunu hanenin etrafına saçar. Bunda da bereket vardır, demişlerdir.

21. Gelin düğün için süslenir.
22. Zifafa girecekle ri zaman gelin ile güvey iki rek'at nafile namaz kılarlar.
23. Namazdan sonra güvey elini gelinin başına koyup üç kere şu duayı okur:
"Ellahümme barik li fi ehli ve barik li ehli fiyye."
(Allah'ım, beni hanımıma hanımımı da bana mübaret kıl!)

24. Cima yapacağı zaman şu duayı üç kere okur:
"Ellahümme bismike istehlelt u ferceha ve bi emanetike eheztuna."
(Allah'ım senin adınla fercinin bana helal olmasını istedim, senin emanetinl e onu ladım.)

25. Cinsi münasebetten gayenin ne olduğunu bilmek ve anlamaktır; bundan gaye şudur:
a) Helal olan cima ile nefsini haram'dan korumak,
b) Vücudda biriken meninin ifrazını düşünmek ve vücuda zararlı olacağından cima yapmak suretiyle meniyi vücuddan dışaro çıkarmak,
c) Cima etmek suretiyle nefsini terbiye edip, başına gelecek bütün bela ve musibetle re olgunluğu sayesinde tahammül göstermek.
d) Evlenmek hakkında varid olan yüce emir ve direktifl eri yerine getirdiğini sevinçle mülahaza etmek.

26. Eşler, vücudlarından çıkacak yaşlılıkların bertaraf edilmesi için birer bez hazırlarlar. Tek bir bezle yetinmek, aralarnda soğukluğa sebeb olur, demişlerdir.

27. Eşinin karnına elini koyup şu duaayı okur:
"Ellahümme in kane nin hazel-betni veleden feUsemmih i Muhammede n." (Allah'ım eğer bu karında çocuk olursa adını Muhammed koyacağım!)

28. Cima'ya (Euzü Besmele) ile başlamak. Bunu müteakib hemen şu duayı okumak:<
"Ellahümme cennibneş-şeytane ve cennibişşeytanema rezektena ." (Allah'ım, şeytanı bizden ve bize rızık olarak verecek olduğun yavrudan uzaklaştır!)
Peygamber (S.A.V. Ebu Hureyre (R.A.)'ye hitaben şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Ebu Hureyre, cima ettiğin zaman, Besmele çek! Böyle yaparsan cenabette n yıkanıcaya dek hafeze Melekleri senin defterine sevab yazarlar."

Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Cima ettiğinde (Bismillah irrahmani rrahim) de! Hafeze Melekleri n cenabette n yıkanıncaya kadar sana sevablar yazmaktan çekinmezler. Bu ilişkiden çocuk olursa, oçocuğun ve ondan gelecek zürriyetin nefesleri adedince sana sevab yazılır."
Besmelesi z yapılan cinsi temasda, bu yararlar olmadığı gibi, şeytan bile burnunu sokup beraberce cima eder, diye nakledilm iştir.

29. Cima'dan önce eşini yatırır, kendisi de sağ yanına yatar. Yani kadın kocanın sol tarafında bulunup cimaya teşebbüs edeceği zaman kadının sağından kalkıp cima eder.

30. İnzan vukuunda aklından güzel bir insanı gerçirir.

31. İnzal vukuundan sonra kadının üzerinden inmek

32. Kadından da inzal vaki oluncaya kadar beklemek. Nitekim hadis-i Şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Onun ihtiyacı karşılanmadan senin ihtiyacın görülürse, acele etme, onun da ihtiyacı görülünceye dek sabret."
Şayet kendi tatmin olup kadını tatmin etmezse, o zaman kadına fütür ve tenbselli k arız olur, uyuşuk bir kadın haline gelir, demişlerdir.

33. Kadının avret mahalline bakmamak. Zira bu, kişinin kör olmasına yol açar, demişlerdir. Buradaki körlükten murad basiret gözünün veya hakikat gözünün körlüğüdür, diye tefsir etmişlerdir.
Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyurulum uştur:
"Biriniz hanımı yada cariyesi ile cinsi temas kurduğu zaman, sakın fercine bakmasın. Çünkü bu körlüğe seseb olur."

 
AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA EVLİLİK

http://www.formistan.com/islam-ve-din-bolumu/458909-ayet-ve-hadisler-isiginda-evlilik.html

Kur’an:

“İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyeler inizden salih olanları evlendiri n. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.” [1]

“İçinizden, kendileri yle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgeleri ndendir. Bunlarda, düşünen Kavim için dersler vardır.” [2]

“Andolsun ki, senden önce nice peygamber ler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber bir ayet getiremez . Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır.” [3]

bak. Al-i İmran suresi, 39. ayet, Nahl suresi, 72. ayet, Furkan suresi, 74. ayet

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer evlilik ve damatlık hususunda muhkem bir ayet ve uyulan sünnet (Allah Resulü’nden) olmasaydı bile, yine de Allah’ın bu işte karar kıldığı akrabalar a iyilik etmek ve yabancılarla kaynaşmak konusu, kalp ve gönül sahibi kimseleri n evliliğe rağbet etmesine ve doğru düşünen akıl sahibinin evliliğe yönelmesine yeterli bir sebep sayılırdı.” [4]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah ile tertemiz bir şekilde görüşmek istiyorsa, eşiyle (evli bir halde) birlikte mülakatetmelidir.” [5]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah nezdinde evlilikte n daha sevimli ve değerli bir bina inşa edilmemiştir.” [6]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenin ki sayınız artsın. Şüphesiz ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı düşük yapılanlar da dahil sizinle övünürüm.” [7]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah için evlenir ve Allah için birini evlendiri rse Allah’ın dostluğuna layıktır.” [8]

Evlilik Sünnettir

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenmek benim sünnetimdir. Her kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz, zira ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm.” [9]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlilik benim sünnetimdir. O halde her kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” [10]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evleniniz, zira Allah Resulü bir çok defa şöyle buyurmuştur: “Her kim sünnetime uymak istiyorsa evlenmeli dir. Zira evlenmek benim sünnetimdendir.” [11]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenmek benim sünnetimdir. Her kim benim dinimi seviyorsa, sünnetimle amel etmelidir .” [12]

Genç Yaşta Evlenen Kimse

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Genç yaşta evlenen gencin şeytanı şöyle feryat eder: “Vay olsun ona! Dininin benden korudu.” [13]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Genç yaşta evlenen her gencin şeytanı şöyle feryat eder: Vay olsun ona, vay olsun ona! Dinini üçte ikisini benden korudu.” O halde kul dinin diğer üçte birisi için de Allah’tan korkmalıdır.” [14]

Evlenen Kimse Dininin Yarısını Korumuştur

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kul evlendiği zaman dininin yarısını kemale erdirmiş olur. Dininin diğer yarısını korumak için de Allah’tan korkmalıdır.” [15]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim evlenirse kendisine ibadetin yarısı verilmiş olur.” [16]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim evlenirse, dininin yarısını sağlam kılmış olur. Diğer yarısı için de Allah’tan korkmalıdır.” [17]

Namaz ve Evli İnsanın Uykusu

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, geceyi ibadetle geçiren ve gündüz oruç tutan bekar kimseden daha hayırlıdır.” [18]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Evli insanın kıldığı iki rekat namaz, bekar insanın kıldığı yetmiş rekat namazından daha hayırlıdır.” [19]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Uyuyan evli kimse Allah nezdinde, oruç tutup gece ibadetle sabahlaya n bekardan daha üstündür.” [20]

Rızkın Evlilikle Artması

Kur’an:

“İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyeler inizden salih olanları evlendiri n. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.” [21]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlenin, zira evlenmek rızkınızı artırır.” [22]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bekarlarınızı evlendiri n, zira bu işle Allah onların ahlakını güzelleştirir, rızıklarını artırır ve mürüvvetlerini çoğaltır.” [23]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim fakirlik korkusuyl a evlenmeyi terk ederse bizden değildir.” [24]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendini Allah’ın haram kıldığı şeylerden temiz tutmak için evlenirse, ona yardım etmesi Allah’a bir haktır.” [25]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim fakirlik korkusuyl a evlenmezs e aziz ve celil olan Allah’a kötü zanda bulunmuştur. Oysa aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer yoksul iseler Allah onları lütfü ile zengin kılar.” [26]

Resululla h (s.a.a), ashabından birine şöyle buyurmuştur: “Evlendin mi?” O, “Hayır, evlenecek bir şeyim yok” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kul huvallahu Ahad” ayetine sahip değil misin?” O, “Evet” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “Kul ya eyyuhel kafirun” suresine sahip değil misin?” O, “Evet sahibim” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın diğer dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “İza zulzileti l arzu” suresine sahip değil misin?” O, “Evet sahibim” deyince Peygamber şöyle buyurdu: “Kur’an’ın diğer dörtte birine sahipsin?” Daha sonra şöyle buyurdu: “Evlen! Evlen! Evlen!” [27]

Evliliği Terk Etmekten Sakındırmak

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kadın İmam Bakır’a (a.s) şöyle arzetti: “Allah beni sana feda etsin, ben dünyayı terk eden bir kadınım.” İmam şöyle buyurdu: “Dünyayı terk etmekten maksadın nedir?” O, “Asla evlenmek istemiyor um.” İmam, “Neden?” diye sorunca o şöyle dedi: “Ben fazilet elde etmek istiyorum .” İmam şöyle buyurdu: “Bundan el çek, eğer bu bir fazilet olsaydı, Fatıma (a.s) ona daha müstahak olurdu. Hiç kimse fazilet hususunda ondan öne geçemez.” [28]

Resululla h (s.a.a) Akkaf adında birisine şöyle buyurdu: “Eşin var mıdır?” O, “Hayır, ey Allah’ın Resulü” dedi. Peygamber, “Bir cariyen var mıdır?” diye sordu. O, “Hayır, ey Allah’ın Resulü!” dedi. Peygamber, “Mali imkanın var mıdır?” diye sordu. O, “Evet” dedi. Peygamber şöyle buyurdu: “Evlen, aksi takdirde günahkarlardan olursun.” [29]

Bekârlar

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerinizin en kötüsü bekarlardır.” [30]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık ölüleriniz, bekarlarınızdır.” [31]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötüleriniz bekarlarınızdır. En aşağılık ölüleriniz, bekarlarınızdır.” [32]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötüleriniz, bekarlarınızdır. Evli insanın iki rekat namazı, evli olmayan insanın kıldığı yetmiş rekat namazdan daha hayırlıdır.” [33]

Din Kardeşlerini Evlendirm enin Sevabı

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir bekarı evlendiri rse, aziz ve celil olan Allah kıyamet günü ona lütfüyle bakar.” [34]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim mümin kardeşini bir kadınla evlendiri rse, o kadın onun arkadaşı, desteği ve huzur kaynağı olduğu müddetçe Allah onu hur’ul-ayn ile evlendiri r, ailesi ve kardeşlerinin doğru olanlarından sevdiği kimselerl e onu arkadaş ve dost kılar. Onları da kaynaştırır.” [35]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kimse, Allah’ın arşının gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı günde, arşın gölgesi altında olur: Müslüman kardeşini evlendire n, ona hizmet eden ve sırrını örten kimse.” [36]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En iyi aracılık evlilik hususunda düzene girsinler diye iki kişi arasında aracılık etmektir.” [37]

Kızları Çabuk Evlendirm eye Teşvik

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cebrail Peygamber’e (s.a.a) nazil oldu ve şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Rabbin sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: “Bakire kızlar, ağaç üzerindeki meyveler gibidir. Meyve yetişince, onu toplamakt an başka bir ilaç yoktur. Aksi takdirde güneş ve rüzgar sebebiyle bozulur. Bakire kızlar da ergenlik çağına erince onlara kocadan (evlendirm ekten) başka ilaç yoktur. Aksi takdirde, sapıklık ve fesattan güvende olamazlar .” Daha sonra Allah Resulü (s.a.a) minbere çıktı, insanları topladı, aziz ve celil olan Allah’ın emrettiği şeyi onlara bildirdi.” [38]

Evlilikte Kadının Dindar Olmasına Önem Vermek

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim helal bir malla bir kadınla evlenmek ister, ama onunla evlenmekt en hedefi, böbürlenmek veya gösteriş yapmak olursa, aziz ve celil olan Allah onun ancak horluğunu ve zilletini arttırır.” [39]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kadınla güzelliği sebebiyle evlenirse onda istediğini bulamaz. Her kim bir kadınla malı için evlenirse, Allah onu o mala havale eder. O halde dindar kadınlarla evlenin.” [40]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Adamın biri Peygamber’in (s.a.a) huzuruna vardı ve evlilik hususunda kendisind en izin istedi. Peygamber ona şöyle buyurdu: “Evet evlen, dindar kadınlarla evlen ki ellerin hayır görsün.” [41]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadınlarla güzellikleri için evlenmeyi n, zira bazen güzellikleri onların helak oluşuna sebep olur. Malları için de kadınlarla evlenmeyi n, zira bazen malları onları isyana sürükler. O halde onlarla dindarlıkları sebebiyle evlenin.” [42]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim dindarlığı ve güzelliği sebebiyle bir kadınla evlenirse bu iş onun fakir düşmesine engel olur.” [43]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının yüz güzelliğini, din güzelliğine tercih etmemek gerekir.” [44]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir kadınla dört şey sebebiyle evlenilir: Mal, güzellik, dindarlık ve soy. Sen dindar kadınlarla evlen.” [45]

Evlilikte Dindar Erkekle Evlenmeni n Önemi

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birisi sizden kız istemeye gelir ve onun dindarlık ve emanetçiliğini beğenirseniz ona kız verin. Eğer böyle yapmazsanız yeryüzünde bir çok fesat vücuda gelir.” [46]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer birisi senden kız istemeye gelir de din ve ahlakını beğenirsen kızını onunla evlendir, fakirliği senin bu işi yapmana engel olmasın. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Eğer ayrılırlarsa Allah her ikisine de genişliğinden zenginlik verir.” Hakeza şöyle buyurmuştur: “Eğer fakir olurlarsa Allah onları kendi fazlından zengin kılar.” [47]

İmam Hasan (a.s), kendisiyl e kızının evliliği hususunda meşveret eden birine şöyle buyurmuştur: “Kızını takvalı biriyle evlendir. Zira eğer kızını severse, onu yüce tutar. Eğer sevmezse ona zulmetmez .” [48]

Mehirin Hikmeti

Kur’an:

“Kadınlara mehirleri ni cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.” [49]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mehiri erkeğin üzerine farz kılmanın ve kadınların kocalarına mehir vermesini n farz olmamasının sebebi, kadının masraflarının erkeğin sorumluluğunda olmasıdır. Çünkü kadın kendisini veren, erkek ise onu alandır. Satış bir paha karşısında, alış ise o pahayı ödemek suretiyle gerçekleşir. Ayrıca kadınlar, ticaret edemezler ve benzeri bir çok nedenleri vardır.” [50]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İşleri bir olduğu halde mehirin kadına değil de erkeğin sorumluluğunda olmasının sebebi şudur: Erkek ihtiyacını giderip tatmin olunca kalkar ve kadının tatmin olmasını beklemez. İşte bu yüzden mehir kadının değil de erkeğin sorumluluğundadır.” [51]

Mehiri Fazla Tutmayı Kınamak

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının uğursuzluğu mehirinin çok oluşu ve eşine itaatsizl iğidir.” [52]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin kadınlarından en üstünü en güzel yüzlü olan ve mehri en az olan kadındır.” [53]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En hayırlı mehir en hafif olanıdır.” [54]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının kolay istenmesi, mehirinin hafif oluşu ve rahat doğum yapması onun uğurlu oluşundandır.” [55]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mehiri kolay tutun. Zira ağır mehir kadını meşru kılar, ama erkeğin kalbinde ona karşı bir kin ve düşmanlık meydana getirir.” [56]


Kadın Seçimine Önem Vermek

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kadın boyuna asılan bir halkadır. O halde boynuna neyi astığına iyi bak. Kadın için bir değer ve paha tayin etmek mümkün değildir; ne iyileri için ve ne de kötüleri için! İyi kadının değeri altın ve gümüş değildir. İyi kadın altın ve gümüşten daha değerlidir. Kötü kadının değeri ise toprak değildir. Toprak bile kötü kadından daha hayırlıdır.” [57]

Nutfeleri niz (spermleri niz) İçin İyi Seçim Yapın

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İyi ve salih bir aileyle evlilik yapın. Zira kanın etkisi vardır.” [58]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeleriniz için iyi yer seçin. Size denk olan kimselerl e evlenin. Denklerin e kız verin.” [59]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeniz için iyi bir yer seçin. Zira kadınlar, erkek ve kız kardeşlerine benzer çocuklar doğururlar.” [60]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nutfeleriniz için iyi bir yer seçin ve eşlerinizi seçerek alın. Kalçalı kadınlarla evlenin, zira onlar daha çok doğururlar.” [61]



[1] Nur suresi, 32. ayet

[2] Rum suresi, 21. ayet

[3] Ra’d suresi, 38. ayet

[4] Mekarim’ul-Ahlak, 1/449/1541

[5] Bihar, 103/220/18

[6] a.g.e. s. 222/40

[7] el-Muheccet’ul-Beyza, 3/53

[8] a.g.e. s. 54

[9] Kenz’ul-Ummal, 44407

[10] Bihar, 103/220/23

[11] a.g.e. 10/93/1

[12] Muheccet’ul-Beyza, 3/53

[13] Kenz’ul-Ummal, 44441

[14] Bihar, 103/221/34

[15] Kenz’ul-Ummal, 44403

[16] Bihar, 103/220/22

[17] Muheccet’ul-Beyza, 3/54

[18] Kurb’ul-İsnad, 20/67

[19] Bihar, 103/219/15

[20] a.g.e. s. 221/25

[21] Nur suresi, 32. ayet

[22] Bihar, 103/217/1

[23] a.g.e. s. 222/38

[24] Kenz’ul-Ummal, 44460

[25] a.g.e. 44443

[26] Nur’us-Sakaleyn, 3/597/141

[27] a.g.e. 5/699/3

[28] Bihar, 103/219/13

[29] a.g.e. s. 221/27

[30] a.g.e. s. 220/19

[31] a.g.e. h. 21

[32] Kenz’ul-Ummal, 44449

[33] a.g.e. 44448

[34] el-Kafi, 5/331/2

[35] Bihar, 77/192/11

[36] el-Hisal, 141/162

[37] Bihar, 103/222/41

[38] a.g.e. 16/223/22

[39] a.g.e. 76/362/30

[40] a.g.e. 103/235/19

[41] Vesail’uş-Şia, 14/21/2

[42] Sunen-uİbn-i Mace, 1859

[43] Kenz’ul-Ummal, 44588

[44] a.g.e. 44590

[45] a.g.e. 44602

[46] Bihar, 103/372/3

[47] a.g.e. h. 7

[48] Mekarim’ul-Ahlak, 1/446/1534

[49] Nisa suresi, 4. ayet

[50] Nur’us-Sakaleyn, 1/440/42

[51] a.g.e. h. 43

[52] Mean’il-Ahbar, 152/1

[53] Bihar, 103/237/25

[54] Kenz’ul-Ummal, 44707

[55] a.g.e. 44721

[56] a.g.e. 44731

[57] Mean’il-Ahbar, 144/1

[58] Kenz’ul-Ummal, 44559

[59] a.g.e. 44556

[60] a.g.e. 44557

[61] a.g.e. 44594


Mümin Kadın Mümin Erkeğin Dengidir

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben, kölem Zeyd b. Harise’yi, Zeyneb binti Cahş ve Mikdad’ı ise Zübeyr’in kızı Zebaa ile evlendird im ki Allah nezdinde en değerli olanınızın en iyi Müslüman olduğunu bilesiniz .” [1]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Zeyd b. Harise’yi Zeyneb binti Cahş ve Mikdad’ı Zübeyr b. Abdulmutt alib’in kızı Zebaa ile evlendird im ki en büyük şerafetin İslam olduğunu bilesiniz .” [2]

Evlenilme mesi Gereken Erkek

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şarap içen kimseye kız vermeyin. Eğer ona kız verecek olursan zinaya aracılık etmiş gibi olursun.” [3]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlilik kölelik halkasıdır. O halde kızını evlendire n kimse onu köle vermiş olur. Dolayısıyla sizden her biriniz kızını kime köle ettiğine iyi bakmalıdır.” [4]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Hakkaniye tiniz hakkında) şek içinde olan aileden kız alın, ama onlara kız vermeyin. Zira kadın, erkeğin ahlakını alır ve erkek onu kendi dininin tesiri altına alır.” [5]

Hüseyin b. Beşşar şöyle diyor: “Ebu’l Hasan’a (a.s) şöyle yazdım: “Akrabamdan biri kızımı istiyor, ama kötü ahlaklıdır.” İmam şöyle buyurdu: “Eğer ahlakı kötü ise ona kızını verme.” [6]

Evlenilme mesi Gereken Kadınlar

Resululla h (s.a.a) halka hitaben şöyle buyurmuştur: “Hezra ed-Demen’den sakının.” Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! Hezra ed-Demen ne demektir?” diye sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Kötü bir ailede büyüyen güzel yüzlü kadın.” [7]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ahmak kadınla evlenmekt en sakının, zira onunla oturmak insanı zayi eder ve çocuğu sırtlan sıfatlı olur.” [8]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şehbere, lehbere, nehbere, heydere ve lefut kadınlarla evlenmeyi n... Şehbere, kötü dilli mavi gözlü kadındır lehbere, uzun boylu ve zayıf kadındır, nehbere çirkin ve kısa boylu kadındır, heydere ölümün eşiğinde bulunan yaşlı kadındır lefut ise önceki eşinden çocuk sahibi olan kadındır.” [9]

Kadınların Çeşitleri

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadınlar üç kısımdır: Biri tümüyle senin lehinedir, biri ise hem senin lehine hem de senin aleyhined ir, diğeri ise hem senin aleyhined ir ve hem de senin için bir faydası yoktur. Senin lehine olan kadın, bakire kadındır. Hem senin lehine ve hem de aleyhine olan kadın, dul kadındır. Senin aleyhine olup, sana hiç bir faydası olmayan kadın ise, önceki eşinden çocuk sahibi olan kadındır.” [10]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadınlar üç kısımdır: Birisi eşine dünya ve ahiret işlerinde yardımcı olan ve eşinin aleyhine olan zamana karşı ona destek olan, sevgi dolu doğurgan kadın. Diğeri kocasına hayırlı işlerde yardım etmeyen kısır kadındır, Diğeri ise güzellikten nasibi olmayan, çok bağırıp duran, bir ayağı dışarıda olan, ayıplayan, çoğu az bulan ve çoğu da kabul etmeyen kadındır. Böyle bir kadına bağlanmaktan sakın. Zira Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Hezra ed-Demen’den sakının.” Kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! Hezra ed-Demen kimdir?” diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: “Kötü bir ailede yetişen güzel kadındır.” [11]

Kocanın Hakları

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadın üzerinde en büyük hak kocasınındır. Erkek üzerinde en büyük hak ise annesinin dir.” [12]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadın için Rabbi nezdinde kocasının hoşnutluğundan daha etkili şefaatçi yoktur. Fatıma (a.s) vefat ettiğinde, Müminlerin Emiri (a.s) baş ucunda ayağa kalkarak şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ben Peygamber’inin kızından razıyım! Allah’ım o şu anda yalnızdır, o halde sen ona arkadaş ol.” [13]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kocasını sinirlend iren kadına eyvahlar olsun! Kocasının kendisind en razı olduğu kadına ne mutlu!” [14]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eğer birinin birine secde etmesini emretseyd im, kesinlikl e kadının kocasına secde etmesini emrederdi m.” [15]

Kays b. Sa’d şöyle diyor: “Hire’ye vardım, insanların sınır korumaları karşısında secdeye kapandıklarını gördüm. Onlara şöyle dedim: “Allah Resulü, secde edilmeye daha layıktır.” Kays daha sonra şöyle diyor: “Bilahare Peygamber’in (s.a.a) yanına döndüm ve şöyle arzettim: Ben Hire’ye gittim ve insanların, sınır korumaları karşısında secde ettiğini gördüm. Oysa ki ey Allah’ın Resulü, sen bizim secde etmemize daha layıksın.” Peygamber şöyle buyurdu: “Eğer kabrimin önünden geçersen secde eder misin?” Kays şöyle diyor: “Ben, “Hayır” dedim. Peygamber şöyle buyurdu: “Bu işi yapmayın! Eğer birinin birine secde etmesini emretseyd im, şüphesiz kadınlara Allah’ın eşleri için boyunlarına yüklediği haklar sebebiyle eşlerine secde etmelerin i emrederdi m.” [16]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadın kocasına karşı üç hususa riayet etmelidir: Kendisini günahtan korumalıdır ki kocası sevdiği veya sevmediği hususlard a ona kalbinde itminan etsin. Kocasına ve yaşamına dikkat etmelidir ki bir hata yaptığı zaman ona merhametl i davransın. Kadın kocasına işve yaparak, kendini sevdirere k uygun bir şekilde gözüne güzel gözükerek aşık olduğunu izhar etmelidir .” [17]

Kadının Hakları

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cebrail bana sürekli kadını tavsiye etti. Öyle ki kötülüğü tespit edildiği hususlar dışında onu boşamanın caiz olmadığını zannettim .” [18]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kadının kocası üzerindeki hakkı, karnını doyurması, bedenini giydirmes i ve ona suratını asmamasıdır.” [19]

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının hakkı şudur: Bil ki aziz ve celil olan Allah onu senin huzurun ve kaynaşman için bir vesile kılmıştır. Bil ki kadın Allah’ın sana verdiği bir nimettir. O halde ona saygı göster, ona karşı yumuşak ol. Her ne kadar senin onun üzerinde hakkın daha da gerekliys e, ama onun senin üzerindeki hakkı kendisine merhametl i olmandır.” [20]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkek evini ve ailesini geçindirmek için üç haslete muhtaçtır, eğer tabiatı bunlara sahip olmazsa elde etmek için kendini zorluğa salmalıdır: Güzel davranmak, ölçülü bir şekilde eli açık olmak ve onları korumak hususunda gayretli olmak.” [21]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin kadına “Seni seviyorum” demesi asla kadının kalbinden çıkmaz” [22]

İshak b. Ammar şöyle diyor: “İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzettim: “Erkeğin yerine getirdiği taktirde iyilik sahibi olduğu kadının erkek üzerindeki hakkı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Kadının yiyeceğini ve giyeceğini temin etmesidir ve cahillik ettiğinde onu bağışlamasıdır.” [23]

Hasan b. Cehm şöyle diyor: “Ebu’l-Hasan’ı (a.s) gördüm. Kına sürmüştü. Ona, “Fedan olayım! Kına mı sürdün?” dedim. O şöyle buyurdu: “Evet süslenmek, kadının iffetini artırır. Kadınlar kocaları süslenmeyi terk ettiği için iffeti terk etmişlerdir.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Eğer süslenmezsen, eşinin de senin gibi süslenmemesinden hoşlanır mısın?” Ben, “Hayır” dedim. İmam şöyle buyurdu: “O halde o da işte böyledir.” [24]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Erkek eşi ile ilgili olarak üç şeyden müstağni değildir: İlgisini, muhabbeti ni ve uyumunu elde etmek için kendisiyl e uyuşması, kendisine güzel ahlaklı davranması ve kendini onun için süsleyip refahı için gerekli imkanları temin ederek kalbini elde etmesi.” [25]

Erkeğe Hizmet

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ümmü Seleme, kadınların eşlerine hizmet etmesinin faziletin i sorunca, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kadın, kocasının evinde düzenlemek maksadıyla bir şeyi bir yere nakledinc e Allah ona bakar ve her kime Allah bakarsa ona azap etmez.” [26]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının cihadı kocasına güzel eşlik etmesidir .” [27]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kocasına yedi gün hizmet eden kadına, Allah cehennemi n yedi kapısını yüzüne kapatır ve cennetin sekiz kapısını yüzüne açar, böylece istediği yerden cennete girer.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Kocasına bir yudum su içiren kadının bu ameli kendisi için gündüzleri oruç tuttuğu ve geceleri ibadetle geçirdiği bir yıldan daha hayırlıdır.” [28]

Kadına Hizmet

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Karısına bir su içiren erkek mükafata erişir.” [29]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Karısına sadece sıddık (doğru), şehit veya Allah’ın dünya ve ahiret hayrını dilediği kimse hizmet eder.” [30]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İki zayıf hakkında Allah’tan korkun: Yetim ve kadın. Şüphesiz en hayırlınız, ailesine en iyi olanınızdır.” [31]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ailesine iyilik eden kimsenin Allah ömrünü uzatır.” [32]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Erkeğin ailesinin yanında oturması Allah-u Teala’ya bu benim mescidimd e itikafa girmesind en daha sevimlidi r.” [33]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Eşinin ağzına doğru lokmayı kaldıran erkek sevap elde eder.” [34]

Kocasına Eziyet Etmek

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kocasına eziyet eden kadın mel’undur, mel’undur! Kocasına saygı gösteren, ona eziyet etmeyen ve her zaman emrine itaat eden ise, mutludur, mutludur!” [35]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin kendisine eziyet eden bir karısı olursa, Allah o kadının, bütün ömrü boyunca oruç tutsa bile, kocasına yardım edip onu hoşnut etmedikçe namazını ve güzel amelini kabul etmez... Erkek de karısına eziyet eder ve ona zulmeders e aynı bu günah ve azabı görür.” [36]

Kadına Eziyet Etmek

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz aziz ve celil olan Allah ve Resulü kendisind en mehrini bağışlamak suretiyle boşanmasını sağlamak için karısına eziyet eden kimseden beridir.” [37]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kendisi dayak yemeye daha müstahak olduğu halde karısını döven kimseye şaşarım.” [38]

İmam Ali (a.s) oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyetin de şöyle buyurmuştur: “Ailen senin nezdinde yaratıkların en mutsuzu olmamalıdır.” [39]

Kadının Kötü Ahlakına Sabretmek

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah için ve mükafat ümidiyle karısının kötü ahlakına sabreden erkeğe Allah-u Teala sabrettiği her gece ve gündüz için Eyyub’a (a.s) gördüğü bela karşılığında verdiği mükafatı bağışlar. O kadının günahı da her gece ve gündüz çakıllıktaki çakıl taşları sayısınca olur.” [40]

Erkeğin Kötü Ahlakına Sabretmek

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kocasının kötü ahlakı karşısında sabreden kadına Allah Asiye binti Muzahim’in sevabını bağışlar.” [41]

Saliha Kadın

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin aziz ve celil olan Allah’tan sakınmaktan sonra saliha kadından daha iyi bir şeyden hayır görmemiştir.” [42]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın en hayırlı metası saliha kadındır.” [43]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saliha kadın erkeğin saadetind endir.” [44]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Dünya bir metadır. En hayırlı metası ise saliha kadındır.” [45]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saliha kadın iki kazançtan biridir.” [46]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin kul gördüğünde sevinen ve ondan ayrıldığında gıyabında kendisini ve malını koruyan saliha bir eşten daha hayırlı bir fayda elde etmemiştir.” [47]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saliha kadın gurab’il e’sam gibi takriben çok az bulunur.” Kendisine, “Takriben az bulunan gurab’il e’sam nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Ayaklarından biri beyaz olan kargadır.” [48]

İmam Sadık (a.s), Sa’d’ın karısına şöyle buyurmuştur: “Sağlık olsun sana ey Hansa! Eğer Allah kızın Ümmü’l-Hüseyn’den başka bir şey sana vermeseyd i yine de sana çok hayır vermiş olurdu. Şüphesiz saliha kadının kadınlar arasındaki misali, kargalar arasında e’sam kargası misalidir . E’sam karga, bir ayağı beyaz olan (ve çok nadir bulunan) kargadır.” [49]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Saliha bir kadın, salih olmayan bin erkekten daha hayırlıdır.” [50]

Kötü Eş

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En kötü şey, kötü kadındır.” [51]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin en galip düşmanı, kötü kadındır.” [52]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Müminin en galip düşmanı kötü kadındır.” [53]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’nün (s.a.a) dualarından biri de şuydu: “Allahım! Yaşlılık çağım gelmeden beni yaşlatan kadından sana sığınırım.” [54]

Allah’a Günah Hususunda Kadına İtaat

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötü kadından korkunuz, iyilerind en ise sakınınız. Eğer sizleri iyi bir şeye davet ederlerse kulak asmayın ki kötü işler de itaat etmenize tamah etmesinle r.” [55]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim karısına itaat ederse Allah onu yüz üstü ateşe atar.” Kendisine, “İtaatten maksat nedir?” denilince şöyle buyurmuştur: “Kendisinden ince elbiseler ister ve erkek de bunu kabul eder.” [56]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kadının yönettiği erkek mel’undur!” [57]

Ailesinin Geçimini Temin Etmekte Riayet Edilmesi Gerekenle r

İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah ailesini daha fazla nimet ve refah içinde yaşatan kimseden daha çok hoşnuttur.” [58]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin, Allah’ın terbiye ettiği bir kimsedir. Allah ona genişlik verdiğinde eli açık olur. Allah ondan aldığında ise kendini tutar.” [59]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim pazara girer, bir hediye alır ve onu ailesine götürürse, bir grup aç insana sadaka götüren kimse gibidir ve hediye vermekte kızlardan başlamak gerekir.” [60]

Çok Eşlilik

Kur’an:

“Eğer, yetimlere haksızlık yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder evlenebil irsiniz; şayet, aralarında adaletsiz lik yapmaktan korkarsanız bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariye) ile yetinin. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur.” [61]

Şöyle rivayet edilmiştir: “Zındık birisi Ebu Cafer Ehvel’e şöyle dedi: “Bana söyle bakayım, Allah-u Teala’nın, “Kadınlardan beğendiğinizi alın” ayeti ile surenin sonundaki, “Her ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalete güç yetiremez siniz” ayeti arasında bir fark ve ihtilaf var mıdır? Ebu Cafer Ehvel şöyle diyor: “Ben bu soruya cevap veremedim . Bunun üzerine Medine’ye gittim ve İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım. Ona iki ayeti sordum. İmam bana şöyle buyurdu: “Eğer adaletle davranmam aktan korkarsanız o halde biriyle yetinin” ayetindek i adalete riayet nafaka ve masraflar ile ilgilidir . “Asla yapamazsınız” ayetinden maksat ise kadınları sevmekte eşitliğe riayet etmektir. Zira hiç kimse iki eşini eşit şekilde sevemez. [62]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin iki karısı olur ve kendisini bölüştürmede ve onlara harçlık vermede aralarında adaletli davranmaz sa, kıyamet günü elleri bağlı, bedeninin yarısı bir tarafa eğrilmiş bir şekilde getirilir ve ateşe girer.” [63]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Birinin iki karısı olur ve onlar arasında adaletle davranmaz sa, kıyamet günü bedeninin yarısı düşmüş olarak getirilir .” [64]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kendileri yle cinsel ilişkiye giremeyec eği kadar kadın alır ve neticede onlardan biri zinaya düşerse günahı onun boynunadır.” [65]

Adem’in İki Çocuğunun Evliliği

İmam Rıza (a.s), kendisine Adem’in soyunun çoğalma şekli hakkında soran Ahmet b. Muhammed b. Ebi Nasır’a şöyle buyurmuştur: “Havva, Kabil ve kız kardeşine bir defasında hamile oldu. İkinci defasında ise, Habil ve kız kardeşine hamile kaldı. Habil, Kabil ile birlikte doğan kız kardeşiyle evlendi. Kabil ise Habil ile birlikte doğan kız kardeşiyle evlendi ve ondan sonra kız kardeşiyle evlenmek haram sayıldı.” [66]

Düğün Davetini Kabul Etmenin Adabı

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Düğün merasimin e davet edildiğinizde ağır davranın. Zira bu merasim insana dünyayı hatırlatmaktadır. Ama bir cenazeyi teşyii etmeye davet edildiğinizde acele davranın. Zira bu merasim insana ahireti hatırlatır.” [67]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi düğün yemeğine davet edildiğinde kabul etsin.” [68]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Düğün yemeği kötü bir yemektir, onda zenginler yedirilir, fakirlere engel olunur.” [69]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Düğünün ilk günü davet haktır, ikinci günü davet ihsan ve iyiliktir, üçüncü günü davet ise gösteriş ve şöhrettir.” [70]

Evliliği İlan Etmeye Teşvik

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bu evlilikle ri açıkça yapın ve onları camilerde düzenleyin.” [71]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlilik merasimin i açıkça yapın.” [72]

Resululla h (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Evlilik merasimin i açıkça, kız istemeyi ise gizlice yapın.” [73]

[1] Kenz’ul-Ummal, 313

[2] Mekarim’ul-Ahlak, 1/452/1546

[3] Bihar, 79/142/55

[4] a.g.e. 103/371/2

[5] a.g.e. s. 377/8

[6] Mekarim’ul-Ahlak, 1/443/1525

[7] Bihar, 103/232/10

[8] a.g.e. s. 237/35

[9] a.g.e. s. 231/6

[10] Tuhef’ul-Ukul, 317

[11] Bihar, 103/234/15

[12] Kenz’ul-Ummal, 44771

[13] Bihar, 103/256/1

[14] a.g.e. s. 246/24

[15] el-Kafi, 5/508/6

[16] Sunen-uEbi Davud, 2140

[17] Bihar, 78/237/70

[18] a.g.e. 103/253/58

[19] a.g.e. s. 254/60

[20] a.g.e. 74/5/1

[21] Tuhef’ul-Ukul, 322

[22] el-Kafi, 5/569/59

[23] a.g.e. s. 510/1

[24] a.g.e. s. 567/50

[25] Bihar, 78/237/70

[26] a.g.e. 103/251/49

[27] el-Kafi, 5/507/4

[28] El-İrsad’ul-Kulup, 175

[29] Kenz’ul-Ummal, 44435

[30] Bihar, 104/132/1

[31] a.g.e. 79/268/5

[32] el-Hisal, 88/21

[33] Tenbih’ul-Havatir, 2/122

[34] Muheccet’ul-Beyza, 3/70

[35] Bihar, 103/253/55

[36] Vesail’uş-Şia, 14/116/1

[37] Sevab’ul-A’mal, 338/1

[38] Cami’ul-Ahbar, 447/1259

[39] Bihar, 77/229/2

[40] Sevab’ul-A’mmal, 339/1

[41] Bihar, 103/247/30

[42] Kenz’ul-Ummal, 44410

[43] a.g.e. 44451

[44] el-Kafi, 5/327/4

[45] Bihar, 103/222/37

[46] a.g.e. s. 238/39

[47] a.g.e. s. 217/2

[48] el-Kafi, 5/515/4

[49] el-Kafi, 5/515/2

[50] El-İrsad’ul-Kulub, 175

[51] Bihar, 103/240/52

[52] a.g.e.h. 53

[53] El-Fakih, 3/390/4370

[54] el-Kafi, 5/326/3

[55] Bihar, 103/224/4

[56] a.g.e. s. 228/27

[57] el-Kafi, 5/518/10

[58] Bihar, 78/136/13

[59] a.g.e. 77/157/135

[60] a.g.e. 104/69/2

[61] Nisa suresi, 3. ayet

[62] Bihar, 10/202/6

[63] Sevab’ul-A’mal, 333/1

[64] Kenz’ul-Ummal, 44820

[65] el-Kafi, 5/566/42

[66] Nur’us-Sakaleyn, 1/433/10

[67] Bihar, 103/279/2

[68] Kenz’ul-Ummal, 44617

[69] a.g.e. 44625

[70] a.g.e. 44628

[71] a.g.e. 44536

[72] a.g.e. 44531

[73] a.g.e. 44532

http://www.formistan.com/islam-ve-din-bolumu/458909-ayet-ve-hadisler-isiginda-evlilik.html#post1299629

http://www.formistan.com/islam-ve-din-bolumu/458909-ayet-ve-hadisler-isiginda-evlilik.html#post1299630


 40 
 : Nisan 28, 2015, 07:39:04 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin


MÜSLÜMANLARIN FACEBOOKT A AMACI NEDİR BUNU BİLEN VARMI

FORUM YENİ BAHAR İSTANBUL 2014

AHMET RECEP İLYASOĞLU

Selamün Aleyküm Değerli Kardeşlerim
Facebook hepinizin bildiği gibi bir israil sitesidir
Ve burada yazılan yazılardan dolayı
Bazılarının kazandıkları paralar
Aslında filistind e müslümanlara sıkılan mermileri n parasıdır
Facebooku n kurucusu Marc Zuckerber g bir açıklamasında
Facebooku n kuruluş amacının sosyal paylaşım
Ve eğlence olduğunu açıkladı
Facebook yokken İslami Web ve Forum sitelerin de
Müslümanlar islamiyet i yaymaya ve anlatmaya çalışıyorlardı
Sonra Facebook icat oldu ve müslümanlar islami siteleri bıraktı
Buraya kadar enteresan bir durum yok ve gayet doğal bir durum diyelim
Daha doğrusu şimdilik öyle yorumlaya lım hadi diyelimki böylesi normal
Fakat bazı müslümanların islami sitelere girerek dalga geçtiklerini
Eğlence olarak yazılar yazdıklarını üzülerek görüyoruz
Bu ne lahana bu ne perhiz kardeşlerim
Madem dalganı geçeceksin ve eğleneceksin
O halde müslümanlara ait olan islami sitede ne işin var
Facebooku n kuruluş amacı belli gir Facebooka dalganı geç
Yada ne Facebookt a dalga geç nede İslami sitede dalga geç
Gerçekten müslümanları anlamak zor
Neye ve kime hizmet ettikleri ni anlamak gerçekten zor

MÜSLÜMANLARIN FACEBOOKT A AMACI NEDİR BUNU BİLEN VARMI

FORUM YENİ BAHAR İSTANBUL 2014

AHMET RECEP İLYASOĞLU


Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 ... 10
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes