+ ISLAMGREEN34 NEW WORLD
 Son Mesajlar

Kullanıcı Adı: Beni Hatırla?
Şifre:
Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
 91 
 : Aralık 09, 2012, 06:47:02 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
SANAL ALEM -  SANAL ALEMDE İSLAMI SAVUNMAK ZORDUR

AHMET HÜSEYİN DOĞU

Allah c.c sanal alemde islamı savunan sitelerde n
ve site ziyaretçilerinden razı olsun
ve başarılarının devamını nasip eylesin inşallah

http://www.islam-green34.com

SANAL ALEM - SANAL ALEMDE İSLAMI SAVUNMAK  ZORDUR

AHMET HÜSEYİN DOĞU

http://www.social-worlds.tr.gg

Selamün aleyküm kardeşlerim
sizlere sanal alemde ve bazı dini sohbet chat sitelerin de islamı savunmakl a ilgili
bir kaç önemli done aktarmak istiyorum
sanal alemde ve bazı dini sohbet chat sitelerin de
islamı savunmak öyle düşünüldüğü gibi kolay değildir
Sanal alemde ve bazı dini sohbet chat sitelerin de
islamı savunmaya çalışan bazı kardeşlerimiz vardır
istisnala r dışındadır bu kardeşlerimiz
ve kesinlikl e geneli temsil etmiyorla r
müstesnadırlar ama aslın yerini tutamıyorlar
asıl olansa bazı dini chat sitelerin in
islami kavramlar dan uzak oluşlarıdır
bu yüzden sanal alemde islamı savunmak
öyle kolay değildir zordur
herkesin yapabilec eği bir görev değildir
aslında ilahiyatçıların dışında bilgisi olmayanla rın girmemesi gerekir üzerine vazifede değildir
ama ilahiyatçılar bu sohbet atmoserle rine girmiyorl ar
çünkü müslümanlara ve islamiyet e zararlı olduğunu düşünüyorlar ve girmiyorl ar
onlar girmeyinc ede ehil olmayan kişiler giriyor
dini sohbet chat sıtelerınde boy gösteriyorlar
ve islamiyet i eksik bilgileri yle savunmaya çalışıyorlar
ve tıpkı sigaranın bağımlısı olanı zehirlediği gibi
internet bağımlılığı ve bazı dini sohbet chat sitelerin in
bağımlılığı onları zehirliyo r
ve tıpkı uyuşturcunun bulunamadığı zaman
uyuşturucunun bağımlısı olanı krize soktuğu gibi
ınternet ve bazı dini sohbet chat bağımlılarıda
siteye giremediği zaman krize giriyor
siteye girincede zaten aklı başında değil
sarhoş gibi ne yaptığını bilmiyor
ya kavga ediyor ya aşk yaşıyor
kısacası uyuşturcuyu alanın yada bağımlısı olup
alamayanın nasılki aklı ve mantığı elden gidiyorsa
bazı dini sohbet chat sitesi bağımlılarınında durumu aynı bu şekildedir
malesef bazı dini sohbet chat sitelerin in amacı
dini sohbet olmaktan çıkmıştır islami gaye dışındadır
ve bazı dini sohbet chat sitelerin deki ziyaretçilerin bazıları
şeytani tezahürler içinde yer almaktadırlar
ve işte islamı savunmaya çalışan kardeşlerimizde
bu tuzakların içine düşmekte çamura saplanmak tadırlar
her türlü rezilliğin günahın ve haramın içinde kalmaktadırlar
bunun bir çok sebepleri vardır
bu sebeplerd en bazıları ise bilgisizl ik ve eğitimsizliktir
kültürsüzlüktür cehalet ve nefs-i emarenin köleliğidir
nefs-i emarenin köleliğide arkasından ahlaksızlığı
ve akabinde imansızlığı getirmekt edir
sohbet edeyim derken aşk tuzaklarına yakalanan
bir yığın müslüman kardeşlerimizin durumu böyledir
bazı islamiyet i savunmaya çalışan kardeşlerimiz vardır
web-internet teknoloji lerinin eğitimden yoksundur
ve dini manada bilgiden eksiktir
karşılacağı tehlikele ri inceleyip araştırmadan
alınacak önlemleri ve tedbirler i bilmeden hareket ederler
ve neticede hem kendileri ni hemde cemiyet-i islamiyey i zor durumda bırakırlar işin içinden çıkamazlar kirletirl er
islamiyet savunulac aksa eğer önce bu kişisel olarak yapılabilecek bir şey olmadığı bilinilme lidir 
bir grup çalışmasıyla yapılmalı ve bir plan proğram ile eğitimle olmalıdır bireysel olarak islam savunulam az
ve çalışılacak amaç için önce kalpte iman oluşturulmalıdır
zevk için nefs-i emarenin köleliğiyle istekleri ve arzularıyla birlikte gayri ciddi bakış açısıyla
islamiyet savunulam az
kalpte nefsin arzularıyla islami gaye bir arada olarak
islamiyet i bu bazı dini sohbet chat odalarında şeytani tezahürlerin içinde yalan ve yanlışların içinde kalarak
hem bayanlara ilgi duyup hemde onlara islamiyet i anlatmaya çalışmak saçmalıktır
veya bir bayan için erkeklere ilgi gösterip onlara islamiyet i anlatmak tedbirsiz liktir
ve ateşin barutla imtihanıdır
nasılki bir asker yada polis timi 
bir operasyon a giderken nasılki bir grup halinde
ve bir plan dahilinde ve emir komuta zincirind e
hareket ediyorsa ve bunun eğitimini almışsa
ve gerekli silah mühimmatı en iyi şekilde biliyorsa
 ve bedenini korumak için
kurşun geçirmez yelek giyerek tedbir alıyorsa
sanal alem ve bazı dini sohbet chat sitelerin dede
öncelikle iman elbisesi giyilerek tedbir alınmalıdır
Peygamber imiz Hz.Muhamm ed s.a.v Efendimiz
Uhud savaşına giderken
Allah c.c ın katından gelen Cebrail a.s
Peygamber imizin yanına gelerek
üstündeki zırhın üstüne ikinci bir zırh giyerek
tedbir almasını istedi ve Peygamber imiz zırh giydi
ve savaşta zırh parçalandı
isteseydi Allah c.c Peygamber imizi zırhsız korurdu
ama o zaman müslümanlar zırhın ve tedbirin önemini
ve gerçekliğini göremezlerdi
Peygamber imiz ile görülmesi için Allah c.c onu örnek olarak gösterdi
bu olay tedbirin önemini gösteriyor
örneğin bir itfaiyeci eğitiminde şu tedbir vardır
yangının içine giren itfaiyeci önlem olarak yanmayan amyant bir elbise giyerek yangına müdahale eder
eğer amyant elbisesi yoksa yangına müdahale edemez
ederse yangını söndüremeden kendisi yanmaya başlar 
sanal alemdeki olumsuzlu kları önlemek içinde
bir grup planı ve emniyet tedbiri
ve dini sohbet chat sitesıne giriliyor sa
islami eğitim-kültür- ahlak ve iman gerekir
hem teknoloji k olarak güçlü olmak gerekir
hemde takva yüksekliği gerekir
nefsinin kölesi olup nefsin arzularına boyun eğen
bayanların sohbetind en etkilenen bir erkeğin
islami eğitimi yüksek olsa bile
sanal alemde islamı anlatması zordur
duygusal olan ve bayanlara ilgi duyan bir erkeğin
sanal alemde ve bazı dini sohbet chat sıtelerınde
bayan erkek bir arada olunan yerde islamı savunması zordur
ve amacı islamiyet i savunmaks a önce sanalın tehlikele rine karşı
tedbirli olmalıdır ve nefsinin istekleri yle orada bulunmama lıdır
iman elbisesiy le orada bulunmalıdır
ama alkol nasılki insan vücuduna girdiğinde
insanın müslüman veya yahudi veya hristyan oluşu
alkolün bünyedeki etkisinin ve vereceği zararın önüne geçilemiyorsa
kişi ne kadar imanlıda olsa alkolün etkisine karşı koyamaz bu herkes için geçerlidir
bazı dini sohbet chat sitelerin de boy gösteren
müslümanlarda tıpkı alkole karşı koyamayan lar gibi
bazı dini sohbet chat ortamında islamiyet i savunamayıp
günah ve haram deryasının etkisinde kalır ve imansızlaşır psikolojık dengesini yitirir ve zarar görür
bazen öyle olurki alınan tedbirler de faydasız kalır
bunun örnekleri çok görülmüştür
ve bazı dini sohbet chat sitelerı müslümanlar için kesinlikl e zararlıdır
dinimiz içinde zararlıdır ve bu tür yerlerde islamiyet i anlatamaz sınız
ve islamiyet ide bu şeytani tezahürler içinde savunamaz sınız
hem islamiyet i hemde siz kendi imanınızı yerle bir eder ve kirletirs iniz
söyleyeceklerim bu kadar kardeşlerim
selamün aleyküm

SANAL ALEM - SANAL ALEMDE İSLAMI SAVUNMAK ZORDUR

AHMET HÜSEYİN DOĞU

http://www.social-worlds.tr.gg

 92 
 : Kasım 08, 2012, 01:31:11 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
PROF.DR FARUK EL-BAZ  VE NEİL ARMSTRONG - 3 . BÖLÜM

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 2 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html


'Bir çöldeki kum tanelerin i bile hesaplaya bilirim'
- "İslâm'ın altın çağı" olarak anılan dönemde dünyada bilimsel bilgi öncelikli olarak İslâm coğrafyasında, Araplar, Türkler ve İranlılar tarafından üretilmekteydi Hıristiyanların dünyayı bir tepsi gibi düz sandıkları çağlarda Müslüman bilim adamları Ortadoğu ve Ortaasya'da son derece gelişmiş gözlemevleri kurmuşlardı
7-8 asır içinde dünyaya en değerli bilimsel bilgileri sunan bir ümmet olmaktan çıkıp yalnızca Batı tarafından üretilen bilimsel bilgiyi talep etmekle yetinen, üstüne kendinden çok az veri ekleyen pasif bir topluluğa dönüşmemizin gerekçeleri sizce nelerdir? İçinde bulunduğumuz bu manzara size de benim gibi ısdırap veriyor mu? Yoksa bu durumun düzeleceğine ve İslâm dünyasındaki bilimsel üretim düzeyinin er ya geç eski görkemli günlerine döneceğine inanıyor musunuz?

- İslâm uygarlığı, 8'inci yüzyıldan 16'ncı yüzyıla kadar gözkamaştırıcı bir yükseliş süreci sergiledi Çünkü İslâm, daha doğuşuyla birlikte bilimin yolundan gitmeyi en merkezî noktaya oturtmuştu Müslüman bilginler hiçbir kompleks sergileme den Yunanca, Latince, İbranice ve Farsça eski kitapları Arapçaya çevirdiler, oradaki bilgileri alıp üstüne yepyeni bilgiler inşâ ettiler Her konuda ve her düzeyde okullar, araştırma merkezler i kurmak, buralarda dünyanın en ünlü hocalarını biraraya getirmek İslâm hükümdarlarının en sevdikler i güç gösterilerinden birine dönüşmüştü Bilgi kutsanıyor, insanlığa yararlı buluşlar yapanlar en üst düzeylerde iltifata mazhar olup ödüllendiriliyordu İslâm toplumlarında bilim adamı olmaktan daha saygın bir iş yoktu Rakip devletler in korkulu rüyası durumunda ki azametli hükümdarlar bile karşılarına ünlü bir bilgin geldiğinde kendileri ne çeki düzen vermektey diler Araplar, Türkler ve Farsîler'in İslâm sonrası tarihi bu gibi binlerce örnekle doludur
İslâm alemindek i bu pırıltılı yükselişin ve ulaşılan yüksek uygarlık düzeyinin bence bir numaralı nedeni, ülkelerinin sınırlarını, kâlplerini ve akıllarını bilimin aydınlığına sonuna kadar açan o bilge atalarımızdır Onlar bilgiye, bilginler e değer verirken o bilginin geldiği etnik kökeni, ulusu ya da dini hiçbir zaman sorgulama vesilesi yapmıyorlardı "Bilgi nereden gelirse gelsin hoşgelir, yeter ki Müslümanlar gelişip kalkınsın" diye düşünmekteydi bu ileri görüşlü insanlar Bu yüzden de o dönemin bir çok Doğulu ve Batılı bilgini, kendisini huzur ve güven içinde hissettiği için, çağın en ünlü bilim merkezler i olarak anılan büyük İslâm kentlerin e göç etmişlerdir Her bilim adamı düşüncelerinden dolayı saygı göreceği, araştırmalarını rahatça yapabilec eği ve bu konuda aralıksız destek alabileceği bir yerde yaşamayı arzu eder Ben niye yıllardır ABD'deyim, bunca Türk ve Arap bilim adamı neden Amerikan, İngiliz ya da Alman üniversitelerinde görev yapıyor? Yaşadığımız göçmenlik süreci, bundan 500 yıl önce İslâm âlemine doğru akan Avrupalı bilginler in ve sanatçıların yaşadığı sürecin aynısı değil midir? Günümüzde gerek NASA'da, gerekse Amerika ve Avrupa'nın önde gelen diğer bilim kurumlarında binlerce Müslüman bilim adamı görebilirsiniz Ülkeleri onlara benzer ekonomik ve bilimsel standartl arı sunabilse ydi hiçbiri yurdundan uzakta göçmen konumuna düşmek istemezdi
İslâm dünyası bugün hiç de içaçıcı bir durumda değil Pek çok alanda çağdaş uygarlığın gerisinde kaldık Bunun sebebi ise şimdiki yöneticilerin kendileri ni ve yönettikleri toplumları "kültürel istila" gerekçesiyle yeni fikirlere kapatmış olmalarıdır Bu gidişi kesinlikl e hiç sağlıklı bulmuyoru m İmam Gazâlî 900 yıl önce Aristo'yu rahatça okuyup anti-tezini üretebilirken, bugün çoğu İslâm ülkesine doğru düzgün bilimsel yayın dahi ulaşamıyor Eğer "yabancılar gelip kültürümüzü istilâ edecek" korkusuyl a yaşarsak bu gidişle daha da geri kalacağız Özgüveniniz sağlam olsun, inancınıza ve kültürünüze adam gibi sahip çıkın, yabancı fikirlere de kültürünüzü istilâ ettirmeyi n o zaman! Dışarıdan gelen her rüzgârdan korkup pencerele ri sıkı sıkıya kapatırsak, o zaman da evin içinde havasızlıktan boğulup ölürüz
 Benim bütün umudum, İslâm dünyasında halen yetişmekte olan genç kuşaktadır Ardımızdan gelen bu kuşak gerçeklerin farkında, onlar yakın bir gelecekte ülkelerinde teker teker işbaşına geçecekler Eğer geri kalmışlığımızın nedeninin İslâm'ın kendisi değil İslâm adına hareket eden yobaz ve korkak yöneticiler olduğunu yeterince iyi idrak ederlerse, bunlar kendi halklarının önünü açacaklardır İslâm kültürü öylesine dışa açık ve dinamik bir kültürdür ki bir kez zincirind en boşanmayagörsün, çok kısa bir süre içinde Batı uygarlığının siyasal ve bilimsel düzeyini yakalamamız işten bile olmaz
 Bakın Çin'e, daha düne kadar tam bir kapalı kutuydu Ama kendi içindeki bazı despotik uygulamal arı kaldırarak son yıllarda nasıl da başdöndürücü bir sıçramaya imza attı Sporda, sanatta, bilimde, teknoloji de, ticarette, turizmde ve her alanda onlar var artık ABD'yi bile ürküten bir güç olarak geliyorla r
 Ben, Çin'e araştırma için girebilen ilk "Batılı" bilim adamlarından biriyim 1979'da Çin'in ABD ile kopuk olan diplomati k ilişkilerini yeniden başlatma kararı almasının ardından kalabalık bir araştırmacı grubuyla bu ülkeye gittim ve kuzeybatı Çin'deki çöllerde altı hafta süren bir jeolojik çalışma yaptım Bu çalışma sonradan National Geographi c Society'nin ünlü dergisind e de yayımlandı ve Çin Devleti elde ettiğimiz bilimsel sonuçlardan çöllerinin ıslahı adına büyük yararlar sağladı
Yakın geçmişin kapalı devletler i Hindistan ve Güney Kore de son yıllarda benzer türden kültürel açılımlar gerçekleştirdiler İslâm dünyasında ise bu kötü gidişin kendileri ni bir yere götüremeyeceğini farkeden iki önemli devlet var: Malezya ve Endonezya Onlar da silkeleni p üzerlerindeki ölü toprağını attılar ve son dönemlerde büyük bir şahlanış içindeler Dileğim bu bilinçlenme dalgasının kısa zamanda bütün İslâm alemine yayılmasıdır Bizi İslâm uygarlığının birer mensubu olmak değil kötü yöneticiler bu durumlara sürükledi, lütfen bunu asla unutmayın Eğer yaşanan geriliğin baş sorumlusu İslâm olsaydı, o zaman hepimizin o çok gururlandığı "âltın çağı" da yaşayamazdık Ama modern zamanların zorunlu kıldığı bazı dönüşümleri kendi içimizde bir türlü gerçekleştiremedik

 '11 Eylül travmasını iletişimle atlatacağız'

- Olağanüstü bir bilimsel kariyerin iz var ABD başta olmak üzere bir çok Batılı ülkede büyük itibar görüyorsunuz Hattâ NASA'daki lâkabınızın da "Kral" olduğunu biliyoruz 11 Eylül 2001'de ABD'de yaşanan terorist saldırılardan sonra dünyada büyük bir dinsel kamplaşma başgösterdi Müslümanlara karşı sergilene n soğuk ve düşmanca tutumun sizin akademik ve özel hayatınızda da yansımaları oldu mu acaba ?

- Ben, geride bıraktığımız kırk yıl boyunca bir çok ülkeye geçici nitelikte bilimsel yolculukl ar yaptıysam da çoğunlukla ABD'de yaşadım Ana çalışma üssüm ve yaşam alanım hep burası oldu Dolayısıyla bu kadar uzun süre yaşadığım bir ülkede bir çok köklü dostlukla r da geliştirdim Amerikan kamuoyu beni yakından tanıyor Katıldığım radyo-televizyon programla rının, gerçekleştirdiğim gazete-dergi söyleşilerinin ve görev aldığım bilimsel konferans ların sayısını artık hatırlayamayacak haldeyim Bütün bu etkinlikl erim sırasında ise kamuoyunu n önünde her zaman "Müslüman bilim adamı" kimliğimle bulundum
11 Eylül olayı, hayatını ABD'de sürdüren bir çok Müslüman gibi beni de derinden sarstı Doğal olarak yaşanan bu korkunç olayın İslâm ile ilişkisini -daha doğrusu ilişkisizliğini- kamuoyuna doğru bir biçimde anlatabil mek için kâlbimin derinlikl erinde ciddi bir sorumlulu k hissettim O tarihten bu yana da fırsatını bulduğum her yerde kitlelerd e "gerçek İslâm"ı anlatmak için elimden geleni yapıyorum Bu konuda Amerikan medya kuruluşlarına bir çok kez konuştum ve yüce bir din olarak İslâm ile İslâm kisveli terör hareketle ri arasındaki keskin farkı kitlelere dilim döndüğünce aktardım Size dürüstçe söyleyeyim ki bugüne kadar ne medyadan, ne meslektaş çevremden, ne de sokaktaki sıradan insanlard an kişiliğime ya da dinime yönelik bir sataşma, taciz ya da saldırı olmamıştır Aksine, yaptığım ısrarlı açıklamaların beni izleyen kamuoyu üzerinde derin bir etkisi olduğunu mutlulukl a müşahade ettim Bir çok Amerikalı benim yaklaşımlarımı dinledikt en sonra ilk andaki öfkelerinin geçtiğini ve artık daha sağduyulu düşünmeye başladıklarını dile getirdile r Onlar, bu kör şiddetin kökeninde Allah'ın emirlerin in olamayacağını anlamış insanlardı
Ama, 11 Eylül saldırılarının ABD'de -hoş, sanki dünyanın diğer bölgeleri farklı mı?- İslâm'ın imajını bir miktar zedelediği şeklindeki tesbitin de özünde doğrudur ABD'de, sokaktaki insanlar arasında zaman zaman sürtüşmeler ve karşılıklı sataşmalar yaşanabiliyor Bu noktada ise biz aydınlara büyük sorumlulu klar düşüyor ve ben de kendi adıma fırsat bulduğum her platformd a İslâm kültürünü tanıtmaya gayret ediyorum Gelecek için kesinlikl e iyimserim Bunun, zamanla tedavi edebileceğimiz bir kültürel sorun olduğunu düşünüyorum

 '1 Milyon Erkek protestos unun hakemiydi m'

- Hocam, hazır Amerikan toplumund aki dinsel önyargılardan söz etmişken, konuyu sizin şu ünlü "1 Milyon Erkek" protestos undaki "uzaktan hesaplama" tekniğinize getirmek istiyorum Bu olaydaki rolünüzü internett e hakkınızda yer alan ilginç bilgilerd en öğrendim O protesto gösterisi sırasında yaptığınız şey tam olarak neydi?

- Ali, bildiğin gibi, halen bir "Uzaktan Algılama Merkezi"nin başındayım Burası Boston Üniversitesi'ne bağlı bir araştırma kurumu ve ben de 1986'dan beri bu merkezde yönetici olarak çalışıyorum Yaptığımız iş, en kaba tanımıyla, uydu fotoğraflarına bakarak dünyanın herhangi bir bölgesinde petrol, altın ya da su gibi değerli yeraltı kaynaklarını aramak ve isabetli bir değerlendirme sonucunda da bu kaynakları gerçekten bulmak "Uzaktan Algılama" (Remote Sensing) adıyla tanınan bu bilimsel araştırma alanı ayrıca dünyanın ekolojik dengeleri ndeki her türlü bozulmayı, deprem riski içeren ya da çölleşen bölgeleri saptamakt a da kullanılabilir Son dönemlerde yeni kentsel yerleşimler kurmaya en uygun alanların tesbitind e de bizim elde ettiğimiz verilerde n sıklıkla yararlanılıyor Yani, özetle yeryüzünün herhangi bir köşesini jeoloji, matematik, coğrafya, optik, kimya gibi bilimlerd en de yararlana rak havadan "yorumluyo ruz" Ben bu konudaki bilgi birikimim i 1970'lerde Nil kıyılarında nüfus artışıyla gelişen gıda temini ve yerleşim alanı sorunlarını saptamakt a kullandım ve o dönemde bilim danışmanlığını yaptığım Mısır eski Devlet Başkanı Enver Sedat'a bir rapor sunarak, onu bu bölgede bir "çölden yeni toprak kazanma programı" uygulaması için uyardım Demografi k bir tıkanmayla karşı karşıya olan Nil havzası insanları da bu projenin hayata geçirilmesiyle büyük ölçüde nefes aldılar Yani, bu alandaki uzmanlığım yıllar sonra kendi doğduğum coğrafî bölgeye de hizmet etmemi sağladı Daha sonraları aynı türden araştırmaları Umman, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikle ri ve Hindistan gibi ülkelerin çöllük bölgeleri için de gerçekleştirdim
Şimdi gelelim "1 Milyon Erkek" olayına… ABD'de -sanırım Türklerin de yakından tanıdığı- çok etkin bir İslâmî grup var Zenci lider Louis Farakhan'ın yönettiği "Nation of Islam" (İslâm Ulusu) Vaktiyle rahmetli mücahit Malcolm X de bu hareketin içinde yetişmişti
 "İslâm Ulusu" hareketin in yönetim merkezi Chicago'dadır Bu grubun lideri Farakhan, 1995 yılında Beyaz Saray'ın siyahlara yönelik kimi politikal arını protesto etmek amacıyla, Chicago'dan ülkenin dört bir köşesinde yaşayan Afro-Amerikalılara "başkent Washingto n'a yürüme" çağrısı yaptı Bu, hem Farakhan'ın siyahlar üzerindeki karizmasını, hem de "İslâm Ulusu" hareketin in ülke çapındaki etkinliğini ölçecek riskli bir gövde gösterisiydi Herkes bu ateşli çağrıya kaç insanın uyacağını merak ediyordu O sırada Beyaz Saray'da Başkan olarak Bill Clinton oturmakta ydı
Sonuçta Washingto n'da gerçekten çok büyük bir kalabalık toplandı Ama bu kez de siyasetçilerden ve bazı medya organlarından "toplantı bölgesine bekleneni n çok altında katılımcı geldiğine ilişkin" eleştirel sesler yükselmeye başlamıştı Ülkenin çeşitli yerlerind eki millî parkların yönetimi ve korunmasıyla görevli olan Amerikan Millî Parklar Dairesi elindeki fotografi k verilere dayanarak katılımın 400 bin kişi dolayında olduğunu açıkladı Farakhan ve yandaşları ise tüm engelleme lere karşın yeterli sayıya ulaşıldığını savunuyor, zenci düşmanlarının yapılan proteston un boyutlarını küçültmeye çalıştığını ve katılımın 1,5 milyon kişiye ulaştığını ileri sürüyorlardı İddiaların karşılıklı kavga ve hakaret boyutuna ulaşması üzerine benim araştırma merkezim olayın "bilimsel hakemi" olarak tayin edildi Gösteriden sonraki üç gün boyunca on yardımcımla birlikte yüksek binalarda n ve gökyüzünden çekilmiş fotoğraflar üzerinde çok ayrıntılı bir çalışma gerçekleştirdik Sonunda, 19 Ekim 1995 günü resmî raporumuz u kamuoyuna açıkladık: Artı ve eksi yüzde 20 yanılma payıyla, gösteriye ortalama 837 bin insan katılmıştıYani o gün orada en az 670, en çok da 1 milyon 4 bin kişi bulunuyor du Bizim rakamlarımız tartışmaların her iki cephesind ekiler tarafından da doğru kabul edildi ve kavga sona erdi Aslında Farakhan için hiç de fena sayılamayacak bir sonuçtu bu…

- Bunu nasıl saptayabi ldiniz?
- Meslek sırrı diyelim! Ancak size şunu söyleyeyim ki ben ve ekibim gerektiğinde bir sahildeki ya da dev bir çöldeki kum tanelerin i de sayabilir iz
- Ne diyorsunu z siz Hocam?

- Evet, aynen öyle… Bilimin yasalarını kullanırsanız bu da mümkün Nitekim, geçmişteki bazı araştırmalarımda çöl kumu saymışlığım da vardır Ancak, elbetteki bu sayımlarda her zaman için belli bir hata payı da bulunmakt adır Araştırmanın sonucun yayımlarken bu hata payını da mutlaka duyururuz Yine de merak edenlere belli bir fikir verebilec ek kadar doğru rakamlara yaklaşıyoruz Merkezimi zin 1997 yılında NASA yönetimi tarafından "Uzaktan Algılama Mükemmelik Ödülü"ne lâyık görüldüğünü de burada eklemek isterim
 (El Baz'ın bu araştırması hakkında daha ayrıntılı bilgiye sahip olmak isteyen okurlarımız aşağıdaki linklere göz atabilirl er)
http://encyclopedia.thefreedictionar...lion Man March
http://www.bu.edu/remotesensing/Rese...MM/MMMnew.html

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 3 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Apollo 15, Ay'a Fatiha Sûresi'yle gitti'
2000 yılında National Geographi c televizyo n kanalının yayınladığı "To The Moon" adlı bir belgeseld e, Apollo 15 uçuşu başlamadan önce, misyonun komutanı David Scott'a mürettebatı tehlikele rden koruması dileğiyle bir Kur'an hediye ettiğinizi dinlemiş ve çok duygulanmıştım Sonradan bu olayı ele alan bir de yazı yazdım gazetemiz de Sözkonusu yazı kısa sürede hayli popüler oldu ve ülke çapında bir çok internet sitesine girdi
 (İlgilenenler için: http://www.yenisafak.com/arsiv/2003/...tarih1901.html)
Hazır size ulaşmışken artık bu öykünün bütün ayrıntılarını öğrenmek istiyorum Hocam O Kur'an gerçekten Ay'a kadar gitti mi? Gittiyse şimdi hâlâ orada mı?

- Sevgili Ali, haberini biliyorum İlk yazışmamızda bana o yazının da linkini göndermiştin Sergilediğin dikkate de bu güzel ve anlamlı hatıraya gösterdiğin duyarlılığa da teşekkür ederim Benim Boston Üniversitesi'ndeki en iyi öğrencilerimden biri bir Türk'tür Bu öğrencimin adı Mutlu, Mutlu Özdoğan Kendisi, gelecekte çok şey beklediğim son derece değerli bir bilim insanıdır Onun genel bir tercümesiyle yazını inceledim ve çok mutlu oldum
 Benim National Geographi c'deki o programda anlattıklarımı genel çerçevesiyle gayet doğru anlamış ve anlatmışsın Ancak birkaç küçük eksiklik vardı orada Dilersen, bu vesileyle ben de onları tamamlamış olayım
- Hocam, dilemek ne kelime? Meraktan çatlayacağım!

- Benim için derin bir duygusal anlam taşıyan bu olayın kökeni, Ay'a gerçekleştirdiğimiz son üç Apollo seferine uzanıyor Yani 15, 16 ve 17 numaralı Apollo misyonlarına O uçuşlardan sonra da NASA Ay defterini kapattı zaten Bu üç seferin ise diğerlerine göre -Apollo 11, 12, 13, 14- çok farklı yönleri vardı Bir kere Apollo 15 ile birlikte Ay'a elektrik enerjisiy le çalışan iki kişilik bir otomobil gönderecektik Hani şu belgesell erde sık sık izlediğiniz antenli ve üstü açık Ay arabası, yani resmî adıyla "Rover-1" Ayrıca aynı yolculukt a gemiye iki renkli TV kamerası, bunlara bağlı karmaşık yan ekipmanla r ve astronotl arın orada kimyasal deneyler yapmaları için gereken daha bir sürü teknik araç-gereç yüklenecekti
 Apollo 15, Allah'ın bu gemiyi yolculuk boyunca esirgemes ini bütün kalbimizl e dilediğimiz, gerçekten çok cüretkâr bir seferdi Geminin her tarafı tıklım tıklım doluydu Araca o güne kadarki Ay uçuşlarında görülmemiş düzeyde yükleme yapılmıştı Çünkü hepimiz Ay programının yakında tamamlana cağını biliyor ve astronotl arımızın bu son üç seferden geriye getirebil ecekleri kadar bilgi getirmele rini arzuluyor duk Finansman sorunları nedeniyle, bir daha belki de Ay'a hiç gidilemey ecekti
 Daha önce de söylediğim gibi, Apollo astronotl arının birçoğunu bizzat eğittim Temel uzmanlık alanlarım jeoloji ve kimyadır Yerküre jeolojisi nin yanısıra, "lunar science" yani "Ay bilimi" denilen özel dalda da uzman sayılıyorum Dünyamızın uydusunun oluşumu ve günümüzdeki yüzey yapısı hakkında geniş bilgi sahibiyim Bu yüzden de NASA Apollo misyonları sırasında araçların Ay'da inecekler i noktaların tesbitini ve inişin matematik sel hesaplama larını yapma görevini bana ve ekibime vermişti Sanırım doğru yerleri seçmişim ki hepsi de görevlerini kazasız belasız tamamlayıp geri döndüler!
Özellikle son üç misyonda, yani Apollo 15, 16 ve 17 ekiplerin i eğitmede daha yoğun katkılarım oldu Onlara Ay yüzeyinde hangi noktaya inecekler i, iniş anında ne yapacakla rı, yüzeye ayak bastıktan sonra nasıl hareket etmeleri gerektiği ve ne tür kaya örnekleri toplamala rının daha yararlı olacağı gibi konu başlıklarını aktarıyordum
 Ay yüzeyindeki bir astronot tek bir yanlış adımıyla kendisini de arkadaşlarını da birkaç saniye içinde mahvedebi lir Sözgelimi, ters bir hareket sonucunda yere kapaklanıp başlık vizörünü kırabilir, bu da onun saniyeler içinde boğularak ölmesi demektir Aynı şekilde dokunmama sı gereken bir yere dokunarak giysisind e büyük hasara yol açabilir ya da yüksek radyoakti f ışıma yayan bir jeolojik örneği gemiye götürerek ekibin hayatını tehlikeye sokabilir Hiçbir ayrıntıyı atlamaksızın, bu konularda daha önceden hazırladığımız bütün davranış senaryola rını daha eğitim aşamasındayken astronotl ara aktarıyorduk
 Her bir ekibe ortalama ikişer yıl boyunca fiilen ders verdim Görev tarihi yaklaştıkça beni artık eşlerinden bile daha fazla görmeye başlamışlardı ve böylelikle aramızda güçlü dostlukla r oluşuyordu
 Ancak, Apollo 15'in fırlatılış hazırlıkları sırasında, biraz önce anlattığım nedenlerl e, hiçbirimizin gizleyeme diği kadar yoğun bir gerilim içindeydik Böylesine yüklü bir gemi Ay'a kadar sağ salim gidebilec ek miydi? Gitmeyi başarsa bile, bu kez geri dönüşünü sırtlayabilecek miydik? Bu adamların göreve hazırlanmasına uzun yıllarımızı vermiştik, onlar da gemi de bizler için çok değerliydi Arkadaşlarının uzayın derinlikl erinde bir yerde boğularak ölmesini kim ister ki?
Apollo 15 fırlatılmadan çok kısa bir süre önce geminin komutanı Albay David Scott'la biraraya geldim Kumanda modülünün içini inceliyor duk Ona "Sevgili dostum Dave" dedim, "Sizlerin hayatta kalabilme si için bu teneke kutunun içinde aklın, mantığın ve bilimin emrettiği herşeyi yaptık Olayın bundan sonrasında ise inançlar devreye giriyor Ben, eğer komutan olarak izin verirsen, bu gemiye kendi inandığım bir koruma mekanizma sını daha eklemek istiyorum"
"Ne yapacaksın?" diye sordu merakla "Aracın gövdesine Kur'an'ın açılış sûresi olan Fatiha'yı koyduracağım O, benim kutsal kitabımın özüdür Belki bu düşüncem sana şimdi anlamsız geliyor olabilir, ama ben böylelikle sizleri Allah'a emanet ettiğimi düşüneceğim" diye cevap verdim Ardından da ona Fatiha'nın anlamını aktardım
 Dave dinibütün bir Hıristiyandı, ama söylediklerimi kesinlikl e yadırgamadı "Kral" dedi, "Lütfen yap bunu, çünkü çok tedirgini m ve bizleri bu uçuş süresince koruyabil ecek herşeye şiddetle ihtiyacımız var! Fatiha Sûresi mutlaka gemimizde olsun!"
Sonuçta, 26 Temmuz 1971 günü Apollo 15 Ay'a gövdesinde Fatiha Sûresi'ni taşıyarak gitti Ekibin yanında küçük bir Kur'an da vardı İhtimal dahilinde ki binlerce riske rağmen hiçbir aksilik olmadı Kazasız belasız Ay'a gidip "Yağmurlar Denizi" bölgesindeki Apeninne Dağları'nın eteğine indiler, kameraları kurdular, deneyleri yaptılar, otomobili çalıştırıp gezintiye çıktılar ve o güne kadar "örümcek"ten en uzak noktaya giden astronotl ar oldular Toplam 66 saat 54 dakika ay yüzeyinde kaldılar ki bu o tarihe kadarki en uzun süreli konaklama ydı Bu sefer sırasında Kennedy Uzay Üssü'nde okuduğum duaların sayısını hatırlayamıyorum bile Çünkü eğer Apollo 15 astronotl arı yolculuk sırasında bir kazaya kurban gitselerd i, Ay yolculukl arı sonsuza kadar gündemden kalkacaktı ve bizler de bu kâbusun üzerine, bilim tarihine çok büyük bilgi birikimi kazandıran son iki seferi de yapamayac aktık Amerikan yönetimi "dünyada ve ABD'de bunca ekonomik sorun varken, Ay'ı keşfetmeye çalışmak çok mu gerekli" diyen muhalif gruplarının yoğun baskısı altındaydı o dönemde Bunlar, herbiri milyar dolarlar düzeyinde bütçe gerektire n dehşet derecede pahalı uçuşlardı NASA Apollo 15 seferi çok başarılı olduğu için son bir gayretle 16 ve 17 numaralı misyonları devreye soktu Ki bu noktadan sonra zaten bizler de Ay'dan bilgi olarak alacağımızı fazlasıyla almış durumdaydık
 Ben boşinançları olan biri değilim, bir bilim insanıyım Uzay boşluğu, insan organizma sı için düşünebileceğiniz en tehlikeli yerdir Böylesine büyük bir operasyon da sırtınızı yalnızca inançlarınıza dayayarak tedbiri ve bilimsel ciddiyeti elden bırakamazsınız Bu İslâm'ın da ruhuna aykırı olur zaten Ama inanıyorum ki Yüce Allah o gün o ekibin uzayın derinlikl erine başarıyla açılmasını ve yarattığı evrenin zenginlik lerinin yeryüzündeki bütün kulları tarafından olanca ihtişamıyla görülmesini istedi Ve bu dilekle de yolumuzu ardına kadar açtı Bugünün değil, 1971'in teknoloji k düzeyinden söz ediyorum sizlere! Ben bugün bile olsa aynı yolculuğu bir kez daha düzenlemeye çekinirim doğrusu Hatırlanacağı gibi, NASA 1986 ve 2003 yıllarında iki uzay mekiğini içlerindeki mürettebatla birlikte kaybetti Kaldı ki aradan geçen 30 küsur yılda teknoloji nin katettiği aşama başdöndürücü Ama o günlerdeki teknoloji için aynı şeyleri söylemem mümkün değil, uzay gemilerin i yöneten elektroni ksistemle r çok daha basitti Zaten o seferde Ay'a inen iki kişiden biri olan James Irwin, geri dönüşünün hemen sonrasında emekliye ayrıldı ve "Yüksek Uçuş" adlı bir Hıristiyanlık Vakfı'nda yöneticiliğe başladı Hayatının sonuna kadar da dindar bir insan olarak yaşadı
- Irwin'i Türk halkı da yakından tanıyor 1980'lerin ortalarında Nuh'un gemisini aramak için ülkemize gelmiş ve bir-iki kez Ağrı Dağı'na çıkmıştı Hattâ tırmanışlarından birinde ayağını kırıp hastaneye kaldırıldığını hatırlıyorum Ne ilginç bir talih, Ay'a kadar kazasız belasız gidip gelmeyi başardı, ama Türkiye'deki dağcılık serüveninde o kadar şanslı değildi
- Evet, bu yöndeki arayışlarını ben de biliyorum Kendisini 1991'de kalp krizinden çok genç yaşta kaybettik İnsanlık tarihinde Ay'a ayak basma ayrıcalığını yaşamış 12 özel kişiden biriydi o Diğer 11'i ise halen hayatta bulunuyor Çoğuyla fırsat buldukça görüşüyorum Hepsine uzun ömürler dilerim

 'Ay'a gidilmediği yönündeki iddialar gülünç'
- Hocam, belki şimdiki soru biraz canınızı sıkacak, ancak size ulaşmışken böylesine çok tartışılan bir konuyu sormadan da edemeyeceğim Mutlaka sizin de kulağınıza gelmiştir, yıllardan bu yana ABD'de ve İngiltere'deki bazı kişi ve gruplar Ay'a aslında hiç gidilmediğini, Amerikan yönetiminin Apollo misyonu sırasında çekilen bütün fotoğraf ve filmleri Nevada'da bir hangarda hazırlattığını ileri sürmekteler Gerçi, eldeki bilimsel verilere bakıldığında bu son derece gülünç bir iddia, ancak zaman zaman kuşkucuların bazı Ay fotoğraflarında buldukları optik bilimine aykırı gibi görünen hususlar bu kuşkuları beslemeye devam ediyor Ayrıca, NASA'nın fotoğraflarda göze çarpan bazı mantıksal çelişkilerle ilgili kamuoyuna çok doyurucu açıklamalar yapmaması da bu iddiaları hâlâ ayakta tutan bir başka sebep…
Sözkonusu komplo teorileri ni üreten bazı kaynaklar, sizin bu olayın merkezind eki "çok şey bilen kişilerden biri olduğunuzu" ileri sürüyorlar
 Ay'a hiç gidilmediği yönündeki iddialar ABD'deki bilimsel faaliyetl eriniz sırasında size de ulaşıyor mu? Bu iddiaların sahipleri yle karşılaştığınızda tepkiniz ne oluyor? Onlara kızıyor musunuz, sessiz mi kalıyorsunuz, yoksa kuşkularını giderecek açıklamalar mı yapıyorsunuz?

- Bu konudaki sorulara asla kızmadım ve kızmam da Çünkü insanların herşeyi sorgulama ya hakları vardır Benzeri türden sorularla ABD'de de sık sık karşı karşıya geliyorum ve hepsine sabırla cevap veriyorum Size şu kadarını söyleyeyim: Ben "Ay'a aslında hiç gidilmedi, NASA bize yalan söylüyor" şeklindeki iddiaların ortalıkta ilk kez dolaşmaya başladığı 1970'li yıllardan itibaren muhalif kişi ve grupların bu konudaki bütün anti-tezlerini titizlikl e takip ettim Bu insanların yazdıkları kitapları, gazete makaleler ini okudum, yaptıkları televizyo n programla rını izledim Kesin olarak söyleyeyim ki bu anti-tezlerde Ay'a gidiş serüveninin gerçek olmadığını bilimsel olarak kanıtlayabilecek bir tek ciddi satıra ya da en küçük bir fotografi k kanıta rastlayam adım Yıllardır havanda su dövüp duruyorla r Apollo Programı kapsamında Ay'a başarıyla gidip gelen 6 gemi ve yüzeye inen 12 seçilmiş adam her seferinde dünyamıza, bu dünyanın jeolojik yapısından tamamen farklı yüzlerce kilogram kaya ve toprak getirdile r Bunların hepsinin mühürlü kutuları da bir jeolog olarak ilk kez benim gözümün önünde açıldıDünyamızda bir gramlık bir benzeri dahi bulunmaya n kaya ve toprak örneklerine kendi ellerimle dokundum, onları aylarca inceledim Florida'daki yer kontrol merkezind e, hepsi öğrencilerim olan astronotl arla Ay'dan yaptığım görüntülü görüşmelere ne demeli, binlerce kare fotoğrafa ve filme ne demeli, elde edilen onca bilimsel bulguya ne demeli? Biz yüzlerce kişi Kennedy Uzay Üssü'nde aynı anda bir hayâl mi gördük?
Bu iddiaların sahipleri ne kızmıyorum, ama bilimsel cehaletle ri nedeniyle onlara acıyorum NASA'nın bazı fotoğraflardaki ufak tefek estetik rötuşlamalarından hareket ederek insanlık tarihinin en başarılı bilimsel operasyon larından birine gölge düşürmeye çalışıyorlar Çok kesin bir dille söylüyorum ki Ay'a gidildi, hem de bir değil tam altı kez gidildi ve ben hepsinde üst düzey bir yönetici olarak oradaydım
 Apollo 15 seferinin, daha önce anlattığım duygusal gerekçelerle benim meslek hayatımda çok özel bir önemi var Bu yüzden sık sık ondan örnekler veriyorum Bu soru çerçevesinde size bir kez daha aynı uçuşun mürettebatına ilişkin bir başka hatıramı aktarmak isterim
 Apollo 15'in Ay'a başarıyla gidip gelmesind en aylar sonra, o uçuşun -Fatiha Sûresi'ni gemisine koyduran- komutanı Albay David Scott ile bir gece NASA'daki bilimsel bir toplantıya katıldık Toplantı çıkışında bahçede yanyana yürümeye başladık Gökyüzünde müthiş parlak bir dolunay vardı Dave bir an için durdu, dolunaya uzun uzadıya hiç konuşmadan baktı Ben de çıtımı çıkarmadan onu izliyordu m Sonunda bana döndü ve aynen şöyle dedi: "Biliyor musun Faruk, Ay öylesine uzaklarda bir yerlerde ki, ben şu an bile oraya gidip geldiğime hâlâ inanamıyorum! Söylesene, biz bu işi nasıl başardık Allah aşkına?"
Ben bu sözü bizzat Ay'a ayak basmış bir insandan duyduktan sonra, 1970'lerin teknoloji siyle Ay'a nasıl gidildiğine şaşıran insanlara artık çok da kızamıyorum Olabilir böyle kuşkular, ama bilim-kurgusal fantazile ri bir kenara bırakıp olaya bilim ciddiyeti yle bakarsak, Ay'a gidişin tartışma götürür bir tarafı yoktur Müslüman gençler bu tür iddiaları dikkate almamalı, böyle anlamsız komplo teorileri yle uğraşarak çok değerli olan zamanlarını kaybediyo rlar

YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 4 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Müslümanların Evrim Teorisi'nden dehşete kapılmalarına gerek yok'
- Sayın Hocam, bugün dünyanın pek çok ülkesi gibi Türkiye'de de bilim çevrelerine materyali st görüşte olan kişiler egemen durumda Pozitif bilimlerl e uğraşan insanların, hayata bakış açısı itibarıyla siyasal yelpazeni n mutlaka 'sol kanadında' durmak zorunda oldukları gibi yaygın bir kanaat oluşmuş İyi bir bilim adamının Tanrı'yla bağlarını ya son derece zayıf tutması ya da düpedüz ateist olması gerektiği yönünde bir dayatma gözlemliyoruz bilim çevrelerinde Sözgelimi, halen üzerinde pek çok soru işareti bulunan ve kesinlikl e kanıtlanmaya muhtaç olan "Evrim Teorisi", Türkiye'deki sosyalist bilim çevreleri tarafından kamuoyuna çok kesin bir bilimsel yasa olarak lanse ediliyor, bunu kuşkuyla karşılayanlar ise aşağılanıp gericilik le suçlanıyor
 Siz ise kariyerin iz boyunca hiç böyle bir materyali st maske takma gereği duymadınız ve Müslüman bir bilgin olduğunuzu her platformd a açıkça dile getirdini z
 Solcu düşüncenin kuşattığı bilim mafyasının bu tür dayatmala rına ve dindar bilginler e karşı yürütülen psikoloji k savaşa ne diyorsunu z? İnsan materyali st olmadan da başarılı ve üretken bir bilim adamı olamaz mı?

- Sevgili Ali, ilk olarak şunu önemle vurgulama lıyım ki Batı ülkelerindeki halkların tamamını topyekün materyali st olarak görmek son derece hatalı bir tutumdur Bu, bütün İslâm toplumlarını maddeciliğe hiç önem vermeyen, tamamen ruhsal boyutta yaşayan, adetâ her ferdi birer ermiş ya da evliya mertebesi ne ermiş kişiler olarak görmek kadar yanlıştır Bana göre, yeryüzündeki bütün toplumlar bu iki uç algılayışın birer sentezidi r Ve altını çizerek söylüyorum ki, ideal olanı, Yüce Allah'ın da bizden istediği, bu ikisinden birinin diğerini hakir görmeyeceği, gölgeye itelemeye ceği itidalli bir hayat çizgisi içinde yaşamamızdır
 Ben Batı ülkelerinde geçirdiğim son kırk yılda senin tanımladığın mantıkla bilim üretenlere rastladığım gibi, sahip olduğu bilgiden gerekli manevî dersleri çıkarmış pek çok araştırmacıyla da karşılaştım Yani, bilim dünyası o kadar da "elden çıkmış" bir alan sayılmaz Bu konuda kesinlikl e umutsuz olmamalısınız
Sorudaki ikinci önemli nokta ise "Evrim Teorisi" tartışmalarıyla simgelediğin farklı bakış açıları… Belki sana şaşırtıcı gelecek, ama ben bazı noktalard an bakıldığında Evrim Teorisi'nin yaradılış düşüncesiyle barışık yönleri olduğunu da düşünüyorum Çünkü bu teori aslında çok dallı budaklı ve geniş kapsamlı meseleler e giriyor Orada savunulan ları yalnızca -iman sahipleri ni haklı olarak rencide eden- şu ünlü "İnsanın atası maymunums u canlılardır" iddiasından ibaret olarak düşünmek bence eksik olur
 Benim babam Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'nde hoca ve yöneticiydi Yaşamı boyunca beni, kız ve erkek kardeşlerimi kaynağı ne olursa olsun bilgiye doğru yürümemiz ve o bilgiyi ne yapıp edip kazanmamız konusunda yüreklendirmiştir Bunu yaparken de bizlere İslâm'ın yolundan uzaklaşmamız anlamına gelebilec ek en küçük bir olumsuz tavsiyede dahi bulunmamıştır Söylediği şey çok açıktı ve hepimizce de gayet tanıdıktı: "Bilim Müslümanların kaybolmuş malıdır, onu Çin'de bile olsa gidip alın!"
Babam sayesinde dogmaların etkisinde n kurtulara k çevreme ve dünyaya açıkfikirlilikle bakmayı öğrendim Bu yaklaşım biçimi de sonradan bütün hayatıma yön verdi
"Evrim Teorisi", adı üstünde, yalnızca bir teoridir Araştırılmaya, incelenme ye ve üzerinde konuşulmaya muhtaç bir teori Yaradılış inancı ise bilimsel bir teori değil -yine adı üstünde- inançtır
 Sözün burasında, sana Evrim Teorisi'ne ilişkin olarak kendi bulgularımdan bir örnek vermek isterim Ben yükseklisans eğitimimi Güney Mısır'daki Assiut Üniversitesi'nde jeoloji üzerine yaptım Okulu bitirme projem ise 60 milyon yıllık bir kaya kalıntısı içinde bulduğum mikrofosi llerdi Yaptığım araştırmalar sonucunda, o dönemin deniz canlılarının giderek küçüldüğünü ortaya çıkardım Çünkü yaşadıkları su kaynakları organizma larını besleyece k yoğunlukta bir gıda potansiye linden yoksundu ve bu tehdit nedeniyle onlar da adım adım daha küçük formlara doğru kaymaktay dılar Aynı türden kabuklu deniz canlılarının çağlar içinde ciddi farklılık gösteren kabuk büyüklükleri de bu tezimi kanıtlıyordu Elde ettiğim bulguları gıda kaynaklarına bağlı "cüceleşme" (dwarfism) olarak formüle edip yayınladım Bu canlıların yaşadıkları şey, bazılarının "evrim" dediği o uzun sürecin küçük bir kesitiydi
Şimdi, ben Müslüman bir bilim adamı olarak ta kırk yıl öncesinde Mısır'da böyle bir bulguya ulaştım Ne yapacağım bunu, örtbas mı edeceğim? Hayır, ortada zaten inancıma aykırı bir durum yok ki, neden rahatsızlık duyayım? Benim inancıma göre, Allah yeryüzündeki bütün canlıları değişen çevresel şartlara göre kendi biyolojik önlemlerini alacak ve organizma larını yeniden biçimlendirecek bir mükemmellikte yaratmıştır Ayakta kalabilme k için küçülmesi gerekenle r küçülmüş, boylarının uzaması gerekenle r boylarını uzatmış, yüzmeyi öğrenmesi gerekenle r yüzmeye başlamış, daha hızlı koşmaları gerekenle r daha hızlı koşmuştur Ve bütün bu değişikler de milyonlar ca yıllık bir sürece yayılmıştır
 Eğer yaratıcımız öyle dilemişse hayat bu şekilde de yürür Yok eğer dilemezse bilime uygun bir vesile türetir ve o türün varlığını sona erdirir Dinozorla rın, insanların varolduğu bir dünyada onlarla birarada yaşadıklarını düşünebiliyor musun? Herhalde korkunç şeyler olurdu yeryüzünde Ama evrim denilen süreç duruma müdahale ederek onları bu dünyadan daha yolun başında -bir şekilde- çekip almış Birilerin in "evrim" dediği bu ayıklama programına bizler ise rahatlıkla "Allah'ın küllî iradesi" diyebilir iz
Kısacası, Müslüman bir bilim adamı olarak ben evrim araştırmalarından çok da rahatsızlık duymuyoru m Dahası, bu alanda çalışan bilginler in belli bir noktaya kadar mantıklı sonuçlara vardığına da inanıyorum Evrenin hakimi olan yüce Allah aynı evreni tümüyle bilim yasalarına uygun olarak yaratmıştır Yaratma süreci ise halen devam ediyor Evrende yaşanan herşeyin "âdetullah" gereği birer bilimsel açıklaması bulunmakt adır Bilim adamlarının yapmaya çalıştığı şey ise yalnızca bunların adlarını koymaktır Gördükleri mucizeler karşısında düşünüp iman etmeyenle r var ise bu onların kişisel felaketid ir Bulduğum her yeni şey, bir Müslüman olarak benim imanımı güçlendiriyor


YENİ ŞAFAK FARUK-EL BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 5 . BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

'Henüz bir tek uzaylı bile görmedim'

Prof Dr El-Baz, bir Müslüman olarak bilim dünyasına ve kültürlerarası yakınlaşmaya katkılarından dolayı 2002 yılında ABD'nin en önemli İslâmî sivil toplum kuruluşlarından biri olan Güney Californi a İslâm Merkezi tarafından "Başarı Ödülü"ne layık görüldü
 
- Sayın Hocam, insanoğlunun uzayın fethine yönelik en önemli atılımlarında çok kritik görevler almış bir bilim adamı olarak, adınız internett eki "UFO" sitelerin de de sıklıkla anılıyor Bu sitelerin büyük bir bölümü ne yazık ki bilimsel ciddiyett en uzak, olaya fantazi boyutunda yaklaşan kafa karıştırıcı yayınlar yapmaktal ar Ancak, kanımca dünya dışı yaşam yalnızca hayâlperestlerin ya da Hollywood'un değil, ciddi bilim adamların da üzerinde önemle durması gereken bir konu…
Bu gibi gruplar sizin için de "Apollo Ay Programı sırasında ele geçirilmiş dünya dışı yaşam bulgularını gizleyen ekibin çok önemli bir üyesi" diyorlar Onlara göre, dünya üzerinde bu "top secret" sırra vakıf olan az sayıdaki bilginden birisiniz
 1967-1972 yılları arasında gerçekleştirilen Apollo yolculukl arı sırasında Ay'da gerçekten dünya dışı zeki yaşama ilişkin bulgular elde edildi mi? Sözgelimi, uzaylılar tarafından inşâ edildiği düşünülebilecek mimarî yapılar, geçmiş uygarlıklardan kalıntılar gibi… Bir de Apollo astronotl arının seyahatle ri sırasında kendileri ni takip eden bir çok UFO'nun filmini çektikleri söyleniyor Son yıllardaki insansız Mars seferleri nde de bu tür iddialar ortaya atıldı Ne diyorsunu z bu tür söylentilere? NASA'da birşeyler dönüyor da bizler mi bilmiyoru z?
- Benim kırk yıllık bilim serüvenim içinde, şimdiye kadar önüme dünya dışı yaşam iddialarını destekley ecek nitelikte tek bir kanıt bile gelmedi Aldığım sorumlulu klar gereği çok üst düzey bilimsel ortamlard a bulundum, ama gerçekten bu konunun imâ yollu dahi gündeme geldiği bir durum olmadı Üzülerek söylüyorum ki biz bilim adamlarının elinde hâlâ "kanıt" sayılabilecek tek bir film, fotoğraf ya da dünyadışı malzeme yok Hayâlperestlere bakarsanız Amerikan hükümetine bağlı gizli birimlerd e bunlardan yüzlercesi var, ama bana sorarsanız henüz en küçük bir kanıta dahi ulaşabilmiş değiliz Tabii, ben kanıt derken amatör araştırmacıların ucuz hilelerle bezenmiş film ve fotoğraflarını kastetmiy orum, ciddi bilimsel bulgulard an söz ediyorum
 Evrende henüz bizim dışımızda zeki bir yaşamın ipuçlarını ne yazık ki yakalayab ilmiş değiliz "Ne yazık ki" diyorum, çünkü başka gezegenle rde yaşam olabileceği yönündeki iddiayı topyekün reddetmek için hiçbir nedenimiz yok Ne dinsel ne de bilimsel açıdan Olabilir elbette ve ben böylesine önemli bir bulguya ulaştığımda bunu insanlık âleminden gizlemeye gerek duymam Ama yeşil derili uzaylıları şimdiye kadar yalnızca Spielberg'in filmlerin de görme şansına eriştim!

'Müslüman gençlikten çok şey bekliyoru m'

- Gerçi bu saatten sonra ikinci bir Faruk El-Baz yetiştirmek oldukça zor, ancak biz yine de sizin ağzınızdan gençliğe yönelik umut dolu bir mesaj almak istiyoruz Çağdaş bilimin en seçkin isimlerin den biri olarak, kendini bilim dünyasına adamak isteyen genç kuşaktan Müslümanlara ne gibi mesajlarınız olabilir? Büyük bilimsel kuruluşların yönetimlerini ellerinde tutan Batılı hükümetlerin bugünkü önyargılı İslâm anlayışı ve Doğu toplumlarına mesafeli yaklaşımı dikkate alınırsa, Doğu ülkelerinden çıkıp dünya çapında saygınlık kazanacak daha başka uluslarar ası bilginler de çıkarabilir miyiz? Yoksa bu süreç sizin kuşağınızla birlikte sona mı ermiş olacak? Yeni keşifler yapmak ve hem İslâm alemine hem de küresel bilime katkıda bulunmak isteyen Müslüman gençlere ne tavsiye edersiniz?
- Sevgili genç Müslüman kardeşlerime bu vesileyle iletmek istediğim bazı özel mesajlarım olacak elbette Bu yüzden de şimdiki soruyu en az diğerleri kadar önemsiyorum Ali…
Ben jeolojide olduğu kadar ilâhiyat alanında da yetkin hocaların elinde büyümüş bir kişiyim Babam, daha önce de söylediğim gibi, dünyanın sayılı üniversitelerinden biri olan El-Ezher'de hocaydı ve bizleri katıksız bir inançla büyüttü Kendisi aynı zamanda bilimin her dalına gönül kapıları sonuna kadar açık bir aydındı Sürekli okumamızı, araştırmamızı ve evreni olabildiğince anlamamızı isterdi Şu hiç unutulmasın ki İslâm dininde insanoğlunun bilimsel anlamda gelişmesini, ilerlemes ini ve atılımlar yapmasını engelleyi ci hiçbir emir ya da yasak yoktur Hurafeler i ve bidatları boşverip, Kur'an'ın ruhuna bakarak konuşursak, Allah'ın kitabında böyle mantıksızlıklar göremeyiz! Aksine diğer bir çok dinsel inanışın aksine, son din olan İslâm, Kutsal kitabı Kur'an aracılığıyla bizleri içindeki herşey ile birlikte evren denilen bu sonsuz boşluğu keşfetmek için motive etmekte, hattâ neredeyse düpedüz kışkırtmaktadır İslâm'ın ruhunu tam mânasıyla kavramış bir Müslüman için, yaşadığı dünyayı, onun üzerinde bulunan canlı-cansız bütün varlıkları ve bunun da ötesinde evreni araştırmak adetâ bir ibadettir
 Çağımızda genç Müslümanların en öncelikle yapmaları gereken şey, inançlarına sıkı sıkıya sarılmak, bu konuda eksik olduğunu gözlemlediğim özgüvenlerini güçlendirmek ve ardından da donanabil dikleri kadar çok bilgiyle donanmaktır Yüce Allah da onun aziz peygamber i de "cahil insanın kaybedenl erden olacağını" defalarca buyurmuşlardır Daha fazla bilgiyle donanan insanın hem kendine hem de başkalarına saygısı artar Toplumun diğer üyeleriyle didişmeyi bırakıp onları sevgiyle aydınlatmaya girişir
 Ben eğer okumaya ve bilgilenm eye bu denli kararlı bir biçimde, tutkuyla bağlanmasaydım, şimdilerde Nil kıyısında bir yerlerde belki de yaşlı bir çoban olarak ömrümün son yıllarını yaşıyor olacaktım Elbette ki bu sözümle çobanları küçümsemiyorum, ileri bir uygarlığın işini iyi yapan çobanlara da ihtiyacı var Ama onlardan daha önce, hayvanlar a değil insanlara rehber olacak nitelikte kişiler yetiştirmemiz gerekli Bu yüzden de Allah'tan sürekli bilgiyi diledim, O da kâlbime göre verdi ve bana tarihin kırılma noktalarını oluşturan önemli olaylarda kritik roller üstlenmeyi nasip etti
İtiraf etmek gerekir ki, benim kuşağım Arap/İslâm dünyasında güçlü bir "ümmet bilinci"nin oluşturulması noktasında başarısız olmuştur Benim gençlik yıllarımda İslâm ülkelerinde abartılı bir biçimde miliyetçi rüzgârlar esiyor, zaman zaman da sosyalist görüşler egemen oluyorduŞimdi geçmişe dönüp baktığımda İslâm dünyasının selametin in bu akımlarda olmadığını daha iyi görüyorum
 Bizler ilk gençlik yıllarımızda yeterince şuurlu değildik Ancak, bütün içtenliğimle söylüyorum ki İslâm dünyasının şimdiki genç kuşaklarından çok daha umutluyum Yeni gelen nesiller, bilgiyle donanmış, parmakla gösterilen insanlar olarak İslâm'ın tüm dünyada seçkin birer temsilcil iğini yapacakla r ve bizim başaramadığımızı mutlaka başaracaklar İnsanlık ailesi içinde İslâm ümmetinin mutlaka saygın ve özel bir yeri olacaktır İslâm, Türkiye'deki ve dünyanın diğer köşelerindeki aydın Müslümanlar sayesinde gelecekte terörle ve gerilikle değil, "en ileri olmakla" özdeş bir kavrama dönüşecektir Hepinizde n çok çalışmanızı istiyorum Mısır'daki ücrâ bir köyde doğan Faruk şu küçük hayatına bütün bunları sığdırmışsa, sizler elbette ki daha fazlasını yapabilir siniz Hayata asılın ve başarın İslâm kaybedenl erin dini değildir Ayrıca şunu da hiç unutmayınız ki dünyadaki hiçbir aklı başında devlet, bilimsel çalışmalarında İslâm dünyasından gelen üstün beyinlere set çekerek bir yere varamaz İnsanlığın gelişimine yön veren bütün büyük bilimsel atılımlar, daimla farklı uluslarda n insanların ortak zekâsı ve gayretiyl e gerçekleştirilmiştir NASA'da Ay'a ilk ayak basıldığında bir sürü Müslüman bilim adamı çalışıyordu, bugün de çalışıyor, aynı şekilde gelecekte de çalışacaktır Çünkü dünyanın bizden öğrenecek çok şeyi var
'Türkiye'ye üç kez geldim'
- Hocam, benim ülkem Türkiye'yi merak ediyor musunuz hiç? Sözgelimi, bizdeki bilim ortamını yakından tanımak ister miydiniz? Herhangi bir bilimsel kuruluştan ciddi bir davet gelse Türkiye'yi ziyaret eder misiniz? Sizi ülkemizde ağırlamak bize büyük bir gurur verir

- Belki şaşıracaksın şimdi ama, ben Türkiye'ye daha önce üç kez geldimİki kez Ankara'da, bir kez de İstanbul'da bulundum Attığım her adımda ortak bir kültürün topraklarında olduğumu hissedere k bu ziyaretle rimden büyük keyif aldım Sonuncu gelişim 2002 Haziran ayında İstanbul'aydı ve uzaktan algılama üzerine uluslarar ası bir konferans a katılıp tebliğ sundum (İTÜ tarafından düzenlenen Third Internati onal Symposium Remote Sensing of Urban Areas-Üçüncü Uluslarar ası Kentsel Alanların Uzaktan Algılanması Sempozyum u, 11-13 Haziran 2002)
Bu süreçte ülkenizin değerli bilim adamlarıyla çok yapıcı görüş alışverişlerim oldu Eminim ki bu tür ziyaretle rim yakın gelecekte de tekrarlan acak O zaman İstanbul'da seninle bu kez de yüzyüze görüşmeyi dilerim

- Bunu ben de çok isterim Hocam Bizleri kırmayıp, üniversitedeki onca yoğunluğunuz içinde bu kıtalararası söyleşiye zaman ayırdığınız için gazetem ve okurlarımız adına size gönülden teşekkür ediyorum
- Ben de içtenliğin için teşekkür ederim Ali… Kardeş Türk halkına lütfen selam ve saygılarımı ilet
 Bu söyleşiden hemen sonra Fas'ın başkentindeki bir konferans a katılmaya gideceğim Konferansın konusu "Arap Dünyasında Gençliğin Eğitimi" Gördüğün gibi yalnızca Ay'a iniş ya da uzaktan algılama ile uğraşmıyorum, İslâm dünyasının seni üzen çağdaş sorunları beni de fazlasıyla üzüyor ve bu konuda son nefesime kadar çalışmaya devam edeceğim Gayret bizden, takdir Allah'tan…
(Türkiye'nin herhangi bir yerinden Prof Dr Faruk El-Baz'a İngilizce ya da Arapça olarak selam mahiyetin deki mesajlarınızı iletmeyi arzu ederseniz, Boston Üniversitesi Uzaktan Algılama Merkezi'nin aşağıdaki faks numarasını kullanabi lirsiniz:
Bütün ön kodlar dahil olarak-- 001 / 617 / 353 32 00)

 93 
 : Kasım 08, 2012, 12:46:00 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
PROF.DR FARUK EL-BAZ  VE NEİL ARMSTRONG - 2. BÖLÜM

NEIL ARMSTRONG VE AYDA EZAN SESİ

http://www.ilimalemi.com/dogaustu-olaylar/14702-armstrong-ay8217da-ezan-sesi-duydu-mu.html

20 Temmuz 1969 tarihi insanoğlu için önemli bir dönüm noktası sayılır. Ruslarla uzay yarışına giren Amerikalılar, bu yarışta bir adım öne geçerler. Amerikalı üç astronot, dünyanın uydusu Ay’a ayak basar. Astronotl ardan Neil Armstrong’un başından geçtiği iddia edilen bir olay ise 1982 yılından itibaren bazı Müslüman ülke gazeteler inde yer alır. İddiaya göre, Neil Armstrong Ay’da ezan sesi duymuş ve ardından Müslüman olmuştur. Peki, böyle bir olay gerçekten yaşanmış mıydı? İşte bu olayın ayrıntıları ve Neil Armstrong’un anlatılanlara verdiği cevap:

 Apollo-11 personeli, Armstrong, Aldrin ve Collins ile birlikte üç astronott an oluşuyordu. Ay’da yürüyen Armstrong inançları güçlü bir Hıristiyan idi. Ancak yolculuk boyunca birtakım şeyler ‘Sansür’ ediliyord u. Üç astronot birden ‘Başka bir cisim’ görmüşlerdi. Bütün konuşmalar bantlara geçiyordu.
ASTRONOT ALDRİN: Açık kitap gibi bir şey var burada, tam durgunluk lar denizinin üstünde.
 ASTRONOT ARMSTRONG: İki halka gibi, daha doğrusu bir kitap gibi.
 ASTRONOT COLLİNS: tantın odağını değiştirdiğimde bir kitap biçiminde olduğu daha iyi belli oluyor.
 YER KONTROL: Ne diyorsunu z siz, ayda kitap mı var?
 Tuhaflıklar bantlarda yer almaya devam ediyordu. Ertesi gün kitap yok olmuştu ama şimdi de bir parazit radyoyu sürekli meşgul etmeye başladı; İtfaiye arabasının sirenine benzeyen bir ses.
 COLLİNS: Duyuyor musunuz? Şu sesi kesin yoksa kulaklarım patlayaca k.
 YER KONTROL: Bu ses bizden değil, yabancı kaynaklı. Orada sizinle birlikte başkalarının da bulunmak istemediğine emin misiniz?
 ARMSTRONG: Şimdi de bir müzik başladı. Yer kontrol, şu parazitle rinizi keser misiniz?
 YER KONTROL: Hiçbir arıza yok. Müzik oradan sizden geliyor.
 ALDRİN: Hiçbir zaman anlaşamayacağız galiba. Bu müzik sesi bizden gelmiyor.
 Ertesi gün Armstrong, Ay’a ayakbastı ‘Kartal indi’ diyordu. İlk insan ay’da geziyordu . Birden yine o siren sesi gibi parazit geldi. Ama bu kez keskin seslerin içinde şu sözler bantlara geçti: ‘RABBİ-EL ARZ- DİNİ INDAHU- İZA- KUN-ALİM’
YER KONTROL: Hey kim konuşuyor?
 Bu sırada Armstrong ayda yürüyordu. O müzik gibi ses bir daha başladı. ‘Eşhedu enlailahe illallah’
 YER KONTROL: Yine uçan daireler mi? Neydi o şarkının sözleri?
 COLLİNS: EŞEN MAHATMA RESSAMBAL LA, Bu Hintçe.
 ARMSTRONG: Tamamını dinledim. Kalbe bir huzur veriyor. Galiba Afrika radyolarından biriydi.
 ALDRİN: Frekans değiştirdim yine aynı ses. Bu ses Ay’dan geliyor. Radyo mesajı değil. İnanılmaz bir şey.
 YER KONTROL: Çıldırdınız mı siz? Havasız yerde ses yayılır mı?
 COLLİNS: Ne yani, yine uçan daireler mi?
 ARMSTRONG: Kitap biçiminde uçan daire olur mu?
 YER KONTROL: Bilinmeye n bir hastalık, uzay vurgunu mudur nedir? Bu sesler, kitap, melodi, hep hayal olmalı.
 ARMSTRONG: Hayali kamera çeker mi, hayalet bir ses teyp bandına kayıt olur mu?
 YER KONTROL: Peki havasız ortamda ses yayılır mı?
Sonra Armstrong ve Apollo-II Astronotl arı salimen dünyaya döndüler. Bantlar yeniden dinletild i. Bu sırada NASA’da görevli olan Mısır asıllı Faruk El Baz’a danışıldı. Ay’da okunan bir mesajın sözlerinin ‘Arapça kutsal bir cümle olduğuna’ ilişkin bilirkişi raporu verildi.
Daha sonra aynı cümleyi Apollo-16 astronotu ‘Worden da işitti. Aslında hiç kimse tatmin olmamıştı. Belki UFO, belki başka birileri ama Ay’da bir mesaj vardı. Armstrong bu bilgilerd en hiç mi hiç tatmin olmuyordu .
 Bu sırada astronotl ar dünyayı geziyorla rdı. Gittikler i her yerde büyük bir ilgi ile karşılanan astronotl ardan Armstrong’un yolu Mısır’ın başkenti Kahire’ye düşmüştü. Armstong kendisine gösterilen rağbetten memnundu. Bu sırada olan oldu.
 Armstrong irkildi ‘Hey, bu müzik sesi ne?’
Mısırlılar gülmemek için kendileri ni biraz tuttular. Sonra da cevap verdiler ‘O müzik değil, Ezan.. Kilise çanları neyse, Cami’nin de ezanı odur.’
Armstrong, ‘Ben bunu daha önce de işittim.’
Elbette işiteceksiniz, dünyada bir milyara yakın Müslüman var. Hangi Müslüman ülkeye gitseniz mutlaka ezan okunur.
‘Ben, dünyayı kastetmiy orum, bu sesi Ay’da duydum.’
Armstrong’un yüzü kireç gibiydi: ‘Aman Allah’ım, Seni şurada yanı başımda değil, ta Ay’da buldum.”
Uzun bir süre Armstrong’dan ses seda çıkmadı. Sonunda bir açıklamada bulundu: ‘Ay’a Besmelesi z ayak basmışım. Besmeleyi şimdi çekiyorum Artık ben de Müslümanlardanım.’
İşte yukarıda anlatılan bu hikaye, 1982 yılından itibaren özellikle Müslüman ülkelerde dilden dile dolaşmaya başladı. Hatta ciddi gazeteler ve dergiler bile anlatılanları haber olarak yayınladı.
Ancak, madalyonu n bir başka yüzü daha vardı. Bu anlatılanlar bir süre sonra Hıristiyan kamuoyuna yansıdı. Lübnan’daki bir Hıristiyan merkezi, Neil Armstrong’dan bir açıklama istedi. Neil Armstrong, asistanı aracığıyla gönderdiği mektupta, Ay’da ezan sesi duymadığını ve Müslüman olmadığını açıkladı. Mektubun Türkçe tercümesi ise şöyleydi:

"NEIL A. ARMSTRONG LÜBNAN, OHIO 45036
 Temmuz 14,1983  Bay. Phil Parshall Direktör  Asya Araştırma Merkezi
 Uluslarar ası Hıristiyan Topluluğu  29524 Bobrich  Livonia, Michigan 48152

 Sevgili Bay. Parshall:
 Bay. Armstrong mektubunu zu yanıtlamamı ve nazik sorunuz için teşekkür etmemi istedi.
İslama dönme ve ayda veya herhangi bir yerde ezan sesini duyduğuna ilişkin raporların hepsi doğru değildir.
 Malezya, Endonezya ve diğer ülkelerde bu raporlar doğrulanmadan basılmıştır. Biz bu yetersiz ve uygun olmayan gazetecil iğin size olan olumsuz etkilerin den dolayı özür dileriz.
 Sonradan, Bay. Armstrong telefon ile görüşmeyi kabul ederek, kendisi hakkındaki hikayeler e tepkisini dile getirdi. Amerika Birleşik Devletler i Senatosu’nun iletişim öncesi ve sonrası ifadesini n bir kopyasını ekleyerek mektubunu kapatıyorum.
İçtenlikle  Vivian White
Yönetici Yardımcısı"
 
Üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen, Neil Armstrong’un Ay’da ezan sesi duyup duymadığı ile ilgili tartışmalar hala devam ediyor.
 

NEIL ARMSTRONG

http://www.marka-marka.org/2012/08/27/neil-armstrong/

Neil Armstrong 5 Ağustos 1930 tarihinde Wapakonet a, Ohio’da doğdu. Kore Savaşında görev aldı ve ardından üniversiteyi bitirdikt en sonra, NASA organizas yonuna katıldı. 1966 yılında, ilk misyonu yerine getirdi., İkizler VIII için komutan Pilot oldu. 1962 yılında astronot programına katıldı ve astronot oldu. O uzay aracı Apollo 11, ilk insanlı Ay misyonunu n komutanı ve ayda yürüyen ilk insan oldu. Ve  2012 yılında öldü.
 
Çocukluk ve Gençliği
 
5 Ağustos 1930′da Wapakonet a, Ohio’da Stephen Koenig Armstrong ve Viyola Louise Engel’in çocuğu olarak dünyaya geldi. June ve Dean adlı iki küçük kardeşi vardı.İlk ve orta öğrenimi sırasında izcilik yaptı.
 
Astronot Neil Armstrong erken yaşta uçuş için bir hayranlık geliştirdi ve o 16 yaşındayken pilotluk lisansını kazandı. 1947 yılında Armstrong ABD Donanması bursu ile Purdue Üniversitesi’nde  uzay mühendisliği okumaya başladı.
 
Armstrong 26 Ocak 1949  yılında Kore Savaşı’nda hizmete çağrıldığı için üniversite çalışmalarına ara verdi.  Bir Amerikan deniz kuvvetler i pilotu  olan Armstrong, bu askeri çatışmalar sırasında 78 saat uçuş yaptı. 1952 yılında  askerlik görevinden ayrıldı ve üniversiteye döndü. Birkaç yıl sonra, Armstrong sonra Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)ya üye oldu Havacılık Ulusal Danışma Komitesi (NACA) katıldı. Bu devlet kurumları için,  test pilotu ve mühendis olarak bir süre çalıştı. Armstrong saatte 4.000 millik bir hıza ulaşabillen , X-15 de dahil olmak üzere, birçok yüksek hızlı uçağı test etti.
 
Astronot Programı
 
Armstrong, 28 Ocak 1956 tarihinde Janet Shearon evlendi.  Oğlu Eric 1957 yılında, 1959 yılında kızı Karen doğdu. Ne yazık ki, Karen Ocak 1962 yılında bir inoperabl beyin tümörü ile ilişkili komplikas yonlar nedeniyle öldü. Ertesi yıl, Armstrong’un üçüncü çocuğu, oğlu Mark dünyaya geldi.
 
Aynı yıl, Armstrong astronot programına katıldı. O ve ailesi Houston, Teksas’a taşındı ve Armstrong’un  ilk görevi, İkizler VIII’de komutan pilotlukt u. . O ve arkadaşları astronot David Scott 16 Mart 1966′da  dünyanın yörüngesine başarıyla gönderildi. Yörüngede iken, kısaca Hedef araç İkizler Agena  ile uzay kapsülünü  sabitleme yi başardılar Bu iki araç başarıyla uzayda ilk kez demirlemiş oldu. Bu manevra sırasında,  bazı sorunlar yaşadılar ve görevlerini kısa kesmek zorunda kaldılar. Misyonunu n başlamasından yaklaşık 11 saat  sonra Pasifik Okyanusu indiler ve daha sonra USS Mason tarafından kurtarıldılar
 
Aya Yolculuk
 
Armstrong, 1969 yılında daha da büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya.Michael Collins ve Edwin E. “Buzz” Aldrin ile birlikte,NASA’nın aya ilk insanlı uzay aracı gönderme misyonunu n bir parçası oldu. Üçlü 16 Temmuz 1969 tarihinde uzaya  gönderildi. Görevin komutanı olarak, Armstrong, 20 Temmuz 1969 tarihinde Ay’ın yüzeyine ilk ayak basan insan olmuştur.
 
22:56 anda, Armstrong Lunar Module’den aya iniş yaptı ve Tarihe geçen o Meşhur cümleyi söyledi; “”Bu benim için küçük, ama insanlık için dev bir adım..” (“That’s one small step for [a] man, one giant leap for mankind.”), dedi. Yaklaşık iki buçuk saat boyunca, Armstrong ve Aldrin örnekleri aldılar ve deneyleri yürüttüler. Onlar da kendi ayak izleri de dahil olmak üzere, ay yüzeyinin çeşitli fotoğraflarını çektiler.
 
24 Temmuz 1969 tarihinde Dünyaya dönen, Apollo 11 Hawaii Pasifik Okyanusu’nun  batısına indi. Mürettebat üç hafta boyunca uzayda herhangi bir enfeksiyo n veya hastalık kapma riskine karşı  karantina da tutuldula r.
 
Çok geçmeden, Apollo 11′in üç astronotu  sıcak bir karşılama evlerine gönderildiler. Kalabalıklar Ünlü Kahramanl ar için New York sokaklarını doldurdul ar. Armstrong Özgürlük Madalyası ve Şeref Uzay Madalyası dahil olmak üzere çabaları için çok sayıda ödül aldı.
 
Armstrong 1971 yılına kadar doçent yardımcısı ve havacılık yöneticisi olarak  NASA’da kaldı.Armstrong 1971 yılında NASA’dan ayrılarak Cincinnat i Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. 1979 yılına kadar uzay mühendisliği bölümünde profesör olarak çalışmıştır. 1985′ten 1986′ya kadar Uluslarar ası Uzay Komisyonu’nda hizmet vermiştir. 1986 yılında Challenge r kazasının araştırma komisyonu na başkan yardımcısı olarak atandı.
 
Sözcüsü görevleri ile birlikte, o da Marathon Oil, Learjet, Cinergy (Cincinnat i Gas & Electric Company), Taft Yayıncılık, United Airlines, Eaton Corporati on, AIL Sistemler i ve Thiokol dahil olmak üzere birçok şirketin , yönetim kurulunda görev yaptı.2002 yılında EDO Corporati on yönetim kurulu başkanı olarak emekli oldu.
 
Hastalık Ve Ölümü
 
Armstrong’a  Ağustos 2012 yılında  kalp bypass operasyon u uygulandı. Birkaç hafta sonra, 25 Ağustos 2012 tarihinde, Neil Armstrong 82 yaşındayken “kardiyova sküler prosedürler kaynaklan an komplikas yonlar”dan dolayı öldü. Cenazesi ilk evliliğinden Indian Hill, Ohio’daki  ikinci eşi Carol ve iki oğlu tarafından kaldırıldı. O ve ilk eşi 1994 yılında boşanmıştı.
 
NEIL ARMSTRONG MÜSLÜMAN MI?
 
Aya ilk ayak basan astronot olan Neil Armstrong’un Müslüman olduğu yönündeki söylentiler uzun zamandır tartışılıyor. Ve Ölümünden sonra da tartışılmaya devam edecek gibi…. Hatta bazıları onun uzayda ezan sesini duyduğunu da söylerler. Ancak Armstrong’u yakıdan tanıyan ve onunla birlikte çalışan bilim adamlarından biri tüm bu bilgileri birinci ağızdan yalanlıyor. Tüm bu söylentiler Armstrong’un söylediklerinin tamamen yanlış aktarılmasından kaynaklanıyor.
 
Dünyabülteni.Net’in haberine göre- Konuyla ilgili geçen bir dergiye demeç veren dünyaca ünlü Mısırlı bilim adamı Dr. Farouk El-Baz, Armstrong’un Müslüman olduğu söylentilerinin nasıl meydana çıktığını şöyle anlatıyor:
 
İDDİA TAMAMEN ASILSIZ
 
Tüm astronotl ar çok dindar insanlardı çünkü onlar test pilotlarıydı. Test pilot, şimdiye kadar hiç kimsenin gitmediği bir yere ilk uçan kişiye denir. Bu yüzden onlar Allah’a inanmalıydı çünkü hiç bilmedikl eri bir yere gidiyorla rdı. Ve onlar bu yüzden dindar insanlardı fakat hiçbiri de dinini değiştirmedi. Neil Amstrong’un Mısır’da ezan sesi duyduktan sonra “ben aynı sesi Ay’da da duydum” diyerek müslüman olduğu söylentisi tamamen anlamsız ve tamamen yanlıştır. Bu olay aslında başka bir şeyden dolayı bu hale gelmiştir. Tüm bunlar bir hikâyeye dayalıdır. Şöyleki Apollo 15 görevinde, uzay aracında birçok yenilik vardı ve biz bu yüzden astronotl arın hayatından endişe ediyorduk . Ve değişikliklerin bir probleme sebep olacağından dolayı korkuyord uk.
 
ASTRONOTL ARA FATİHA SÜRESİ VERİLDİ
 
Bundan dolayı ekstra korunma olsun diye astronotl ara kendileri yle götürmeleri için Kur’an’ı Kerim’in ilk sûresi olan Fatiha Suresi’ni verdim. Onlar da “Mükemmel! Gerekli olan tüm korunma önemlerini aldık” diyerek Fatiha Sûresi’ni yanlarına alarak Ay’a indiler. Döndüklerinde basına korunmala rı için verdiğim Fatiha Sûresi hakkında da konuştular. “Yanımıza sadece İncil almadık. Kur-an’ı Kerim’den bir kısım da aldık” dediler. Sonra insanlar “Kur’an’ı Kerim mi aldınız yanınıza?” diye tekrar sorunca, astronotl ar “Yer ekibinden Dr. Farouk var. Korunmamız için Kur’an’ı Kerim’den bir kısmını bize verdi” diye cevap vermişler. Ve sonra astronotl arın bu demeçleri gazeteler de yer aldı. Ve Mısır’a gelip Arapça’ya çevirildi. Ve daha sonra bu haber Mısır’dan İran’a, sonra daha doğuya Afganista n’a ve daha doğuya, Hindistan’a kadar ulaştı. Ve Hindistan’a ulaştığı zaman, haber orda ”’Neil Amstrong’un Mısır’da ezan sesi duyduktan sonra “Ben aynı sesi Ay’da da duydum” diyerek müslüman olduğu”’ şeklinde söylenmeye başlandı.
 
KULAKTAN KULAĞA AKTARILIN CA…
 
Fakat haber zamanla kişiden kişiye yayıldı. Bir insan başka bir insana haberi anlata anlata en sonunda “Ah! Bir Astoronot mu? Ah! O, Neil Amstrong. Hatta o şu şu olaydan sonra müslüman oldu” şeklindeki söylentiye dönüştü.
 
UZAYDA EZAN SESİ DUYAMAZSI N
 
Uzay’da ezan sesi duyamazsın. Duyacağın tek ses, Huston’dan gelen sestir. Asıl önemli nokta burası değil. Önemli olan soru şu aslında “Biz, müslümanlar olarak, İslam’ın iyi bir din olup olmadığından korkuyor muyuz ve şüpheleniyor muyuz?” Ünlü biri müslüman olduğunda “biz iyiyiz o zaman, İslam hak öyleyse” şeklinde konuşmaya başlıyoruz. İslam’ın doğru bir din olduğunu söylememiz için birisinin müslüman olmasını bekliyoru z. Ve daha sonra “İslamiyet doğru bir dindir” diyebiliy oruz. Bu çok anlamsız ve bana göre böyle düşünülmesi çok aptalca bir durumdur.”

KURAN-I KERİM UZAYA NASIL ÇIKTI

http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/ocak/19/g3.html

Kur'an-ı Kerim Ay'a nasıl gitti?

1968-72 yılları arasında gerçekleştirilen Apollo ay programının en ilginç olaylarından birini, bundan iki buçuk yıl önce "National Geographi c" kanalını izlerken bir rastlantı sonucu yakaladım. Bilim ve Kur'an ilişkileri üzerine türetilen onlarca asılsız öyküden sonra, işte size yakın tarihten süzülüp gelen tümüyle gerçek bir olay...

Ali Murat Güven
17 Ağustos 2000 akşamı, İngilizce dilde yayın yapan orijinal "National Geographi c" kanalı, NASA'nın 1967-1972 yılları arasında yürüttüğü "Apollo Ay Programı"nı anlatan "To The Moon" (Ay'a Doğru) adlı bir belgesel film yayımladı. Ay'a gidiş serüveni çocukluğumdan beri hep ilgimi çekmiştir, bu nedenle ekranda ne zaman dünyamızın uydusu üzerine bir belgesel görsem mutlaka kaydederi m. Bu filmi de daha başlar başlamaz kaydetmey e başladım.

"To the Moon"da, Apollo ay programına emeği geçmiş bir sürü astronot ve bilim adamı tek tek konuşup o günlere ilişkin anılarını yâdetmekteydi. Şimdiye kadar hiç ekrana gelmemiş olan bir dizi yeni uzay çekimi de bu belgesel kapsamında ilk kez izleyicil ere sunuluyor du.

Astronotl arı büyük bir keyifle izlerken, filmin bir bölümünde ekrana Profesör Faruk El Baz geldi ve anılarını anlatmaya başladı. El Baz, NASA'da uzun yıllar boyunca stratejik görevler almış Mısırlı Müslüman bir bilim adamıdır ve kendisi o dönemde de Apollo ay programının en önde gelen yöneticilerinden biriydi. Halen hayatta olan bu dindaşımız, ünlü Cape Caneveral uzay üssünde "uçuş yöneticisi" olarak Apollo astronotl arının başarıları için bolca ter dökmüştü.

26 Temmuz 1971 tarihinde fırlatılan Apollo 15, günümüzde tüm bir Apollo programının en riskli uçuşu olarak anımsanıyor. El Baz, belgeseld e bu riskin nedenini "aşırı yük" olarak açıklıyordu. Hani Ay belgesell erinde sık sık gördüğümüz, uydumuzun yüzeyinde hoplaya zıplaya ilerleyen bir otomobili vardır ya, işte o araç ilk kez 15 numaralı uçuşla Ay'a götürülmüştü.

"Apollo 15 seferinde televizyo n kameraları, otomobil ve bir sürü deney araç-gereci vardı. Satürn 5 roketine daha önce yapılan dört seferin toplamından daha fazla yük yüklemiştik" diyordu El Baz, kendisiyl e yapılan o söyleşide. "Ve çıkabilecek aksaklıklardan da çok korkuyord uk. Apollo 1 denemesin de üç astronotu muz yanarak ölmüştü, Apollo 13'ün ekibini güç bela dünyaya geri getirmiştik ve kamuoyunu n bir daha böyle bir felakete tahammülü yoktu."

Uçuş anına saatler kala, Faruk El Baz geminin üç astronotu, komutan David Scott, yardımcıları James Irwin ve Alfred Worden ile son kez kucaklaşır ve komutan Scott'a aynen şu sözleri söyler: "Sana İngilizce bir Kur'an-ı Kerim getirdim. Bu bizim dinimi-zin kutsal kitabıdır. Bunu yolculuk boyunca sık sık okuyun. İnanıyorum ki Yüce Allah sizleri her türlü tehlikede n koruyacak tır." Scott, El Baz'a teşekkür ederek Kur'an'ı yanına alır. Bir kaç saat sonra da Apollo uçuşlarının en riskli anlarından biri olan fırlatma işlemi sorunsuz bir biçimde gerçekleşecektir. Araç dört günlük bir yolculukt an sonra Ay'a ulaşır. Yol boyunca Kur'an'dan pasajlar okuyan ekip üyeleri, yanlarında götürdükleri ağır kargoyu Ay yüzeyine rahatça indirir, ünlü "Rover" ile pudrayı andıran yüzeyde çocuklar gibi güle oynaya gezinip bu eşsiz anları filme alırlar. Sonra da otomobili ve televizyo n kameralarını (ve muhtemele n Kur'an'ı da) Ay'da bırakarak dönüş yoluna çıkarlar. "Muhtemele n" diyorum, çünkü izlediğim belgeseld e bu bölüm pek açık değildi. Apollo uçuşlarında astronotl arın kargolarının çok önemli bir bölümünü rahat havalanab ilmek için ay yüzeyine terkettik lerini bildiğimizden, durumdan böyle bir mantıksal çıkarım yapıyoruz.

Sonuçta, Scott ve adamları, tüm bir Apollo programının belki de en sorunsuz uçuşunu tamamlayıp, Florida'dan ayrılışlarından tam 295 saat 12 dakika sonra dünyaya geri dönerler. Tıpkı uçuş yöneticileri Faruk El Baz gibi üç astronot da bugün hâlâ hayatta ve izlediğim belgeseld e o günlere tanıklık ediyorlar dı.



1980'ler, Türkiye'deki inançlı kesimleri n "kent efsaneler iyle" bolca sömürüldüğü, ahlâkî özdenetimden yoksun bir dönem oldu. Merkezind e yüce dinimizin bulunduğu birtakım hayâl ürünü olaylarla Müslümanlar'ın imanlarını güçlendireceklerini, imansızları da imana getirecek lerini sanan bir grup hayâlperest, ilk önce "Çağrı"nın başrol oyuncusu müteveffa Anthony Quinn'i -sanki çok gerekliym iş gibi- "Müslüman" ilan etti. Ardından, Ay'a ayak basan ilk astronot olan Neil Armstrong'u aynı şekilde "zorla" imana getirdile r. Bir süre sonra ünlü okyanus bilimci Kaptan Jacques-Yves Cousteau'nun da Atlas Okyanusu'nda keşfettiği bir sıcak su akıntısı nedeniyle İslâm'ı seçtiği duyuruldu kitlelere . Ardından, hayatı boyunca Türkiye dışına adım dahi atmamış, aslında öz be öz Türk olan bir takım "yabancı uyruklu (!) Müslüman bilim adamları" türedi ve bunların yazdıkları "yüksek bilim kitapları" bu saf ülkede yıllarca yok sattı.

Yukarıda saydığım örnek olayların tümü koca birer yalandı. Anthony Quinn kuşkusuz ki çok iyi bir oyuncuydu . Ancak, son nefesine kadar vasat bir Katolik olarak yaşadı, inanca ve İslâm âlemine ilişkin ölümünden önceki en taze düşüncelerini bizzat kendisini n yazdığı ve Altın Kitaplar'dan Türkçe'ye de çevrilen "Tek Kişilik Tango" adlı özyaşam öyküsünde bulabilir siniz. Üstelik Quinn, özel hayatında İsrail'e ve siyonist düşünceye açık destek veren bir adamdı, bu nedenle Libya'da "Çağrı"yı çekerken kaldığı otelde karşılaştığı Yaser Arafat'la hafiften nasıl atıştığını da anlatır o kitabında.

Neil Armstrong hâlâ hayatta ve emekli bir havacı olarak bazı büyük Amerikan şirketlerine danışmanlık yapıyor. Bu söylenti 1980'lerde onun kulağına kadar gitti ve adamcağız belki bin kere Hıristiyan olduğunu açıkladı. Ayrıca, kendisine günümüzde elektroni k posta yoluyla bile ulaşıp konuyu sormanız mümkün.

Jacques-Yves Cousteau, 1997 yılında öldüğünde hâlâ tam bir Katolikti ve bizzat vasiyeti üzerine kendisi için kilisede dînî tören yapıldı, ardından da Paris'te bir Hıristiyan mezarlığına gömüldü.

1980'li yıllarda yazdığı "bilim-kurgu" kitaplarında aslen ateist, budist ve Hıristiyan olan yüzlerce kişiyi hiç utanmadan "gizli Müslümanmış" gibi gösteren, bu arada kendisini de NASA'dan emekli Danimarka lı atom fizikçisi olarak tanıtan "Hans Von Aiberg" lâkaplı vatandaşı herhalde hatırlarsınız. Onun da maskesini bu fakir düşürdü zamanında; şimdilerde ne mutlu ki pek ortalıkta gözükmüyor.

İslâm'ın, "birtakım şöhretli insanların onu seçmesiyle şeref ve itibar kazanacağı" gibi sakat bir düşünceden ömrüm boyunca hep nefret ettim, bu tür propagand alarla hayır işleyeceğini sanan bütün kişi ve gruplarda n da ısrarla uzak durdum. Çünkü, işinde başarılı bir Batılı bilim ya da sanat adamı, eğer yaradılışın sırrını kavrayıp İslâm'a yönelirse bu olsa olsa kendisine şeref getirir, "evrenin kanunu" olan İslâm'a değil. Bu arada, yeryüzünde yaşayan herkes de mutlaka Müslüman olmak zorunda değil. Bu bir takdir ve nasip meselesi. ..

Ancak, tüm bunlara karşın "kent efsaneler i" yine de ilgi görüyor. Özellikle İslâm'a ilişkin olanları... Bu Pazar aktaracağım olay, İslam-bilim ilişkilerine ilginç bir örnek, ancak altını çizerek belirtmek isterim ki kesinlikl e bir safsatada n söz etmeyeceğiz. Çünkü, asla kanıtsız yazıp konuşmayan biri olarak, anlatacağım olayın elimde "video kaset" şeklinde bir kanıtı da bulunuyor .


Reha Muhtar'ın haberi

El Baz'ın anılarını videoya kaydettiğim dönemde, bu ilginç olayı kamuoyuna aktarabil eceğim herhangi bir basın-yayın organında görevli değildim. Ancak, o günlerde henüz Show TV'de görev yapmakta olan Sayın Reha Muhtar'ı aradım. Reha Bey haberle çok ilgilendi, verdiğim görüntüleri kullanara k kendisini n sağ kolu durumunda ki deneyimli muhabir Fatih Polat'ın özenli kurgusu eşliğinde özel bir haber hazırlattı. Ve bunu geçtiğimiz yılın başlarında Show ekranlarından milyonlar ca izleyiciy e sundu. Bu şekilde Türkiye kamuoyu da İslâm-bilim ilişkileri üzerine "palavrasız" bir haber izlemiş oldu.

Biz Müslümanlar için derin bir duygusal boyutu olan bu olayı, gazetemiz Yeni Şafak'ta sizlerle biraz daha detaylı biçimiyle bir kez daha paylaşmayı istedim. Bundan sonra bu tür sohbetler açıldığında insanoğlunun Ay'a bir Kur'an götürdüğünü ve ilahi mesajın orada da yankılandığını rahatlıkla anlatabil irsiniz. Biliniz ki bu defaki enformasy on, Batılılar'a karşı kompleks yüklü hasta bir hayâl gücü-nün ürünü değildir. Hatırla-tayım, kaset hâlâ bende!

YENİ ŞAFAK FARUK EL-BAZ RÖPORTAJ

YAZI DİZİSİ 1. BÖLÜM

http://www.dipsizkuyu.net/16-bilim/19314-nasanin-musluman-krali-prof-dr-faruk-el-baz-yeni-safak-gazetesi-yazi-dizisi.html

O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyor um Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu… Prof Dr Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım
1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti
Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti
Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı Sözün burasında, Apollo 15 astronotl arından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim"
Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım
Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı
1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…
Düz bir metin halinde bile sayfalar dolduran bu uzun biyografi yi nereden özetleyeceğimi, El-Baz'ın hangi kurumdaki yöneticiliğini, aldığı hangi büyük ödülü ön plana çıkartacağımı gerçekten şaşırmış durumdayım En iyisi durumu şöyle özetleyip, bir an önce kestirmed en kurtulayım bu görevden: Kelimenin tam anlamıyla "aşmış" bir bilginle karşı karşıyayız! Onun benzersiz bilimsel kariyerin i tam anlamıyla öğrenmek istiyorsa nız, lütfen beni bu dertten kurtarın ve hiç üşenmeksizin Boston Üniversitesi'nin web sitesinde yayımlanan şu ayrıntılı CV'sine bir göz atın Okuduklarınız karşısında gözleriniz kamaşacak!
http://www.bu.edu/remotesensing/Facu...az/FEBbio.html
Ayrıca bir hatırlatma daha: Okuyacağınız söyleşinin ardından El-Baz hakkında daha ayrıntılı bir inceleme yapma arzusu duyarsanız, özellikle internet taramalarında adının yazılışını Türkçe'de kullandığımız gibi değil, İngilizce versiyonu yla -yani "Farouk El-Baz" olarak- girmeye özen gösterin Bu sayede çok daha fazla belge ve bilgiye ulaşabilirsiniz
Beş bölüm halinde sunacağımız bu söyleşiyi, Temmuz ayının son günleriyle Ağustos ayının ilk haftası arasında internet üzerinden yaptık Ancak, Boston ile İstanbul arasındaki bu soru-cevap yazışmalarının dışında, mülâkatımızın öncesi ve sonrasında Hoca ile bir çok kişisel yazışmamız da oldu Ki ben kendi adıma bu parça parça yazışmalardan bile pek çok şey öğrenmiş bulunuyor um Aynı kültürün iki mensubu olarak iletişim kurmamızı sağlayan ortak dil -ne yazık ki- İngilizceydi Yani, ikimizin de ana dili olmayan üçüncü bir dil Bu nedenle, onun cevap tarzına egemen olan Müslümanca sıcaklığı ve içtenliği çevirileri yaparken de aynen yansıtmaya çalıştım Öyle ki, adımın "Ali Murat" olarak telaffuzu nu daha çok sevmeme karşın, onun bana kültürel bir yakınlık duyarak sürekli "Ali" diye hitap edişini de metinde aynen muhafaza ettim Bazen, vermek istediği mesajı pekiştirebilmek için cümlelerine Türkçeye özgü küçük kıvraklıklar eklediğim de oldu Çünkü, bugüne kadar gerek Batılı uluslarda n, gerekse kendi ulusumdan bazı "yabancılara" yüzlerce yazılı soru yöneltip onlardan son derece resmî ve "çelik soğukluğunda" cevaplar almış biri olarak, karşılaştığım bu sıcak üslûbun hakkını vermezsem gerçekten haksızlık etmiş olurdum "Müslüman kimlik" böyle birşey işte, bu kimliği lâyıkıyla taşıyabilenler de Ay'a insan gönderen ekibin birer üyesi olsalar bile çevrelerine karşı -fıtrattan gelen- bir sıcaklığı yansıtmayı asla ihmâl etmiyorla r Darısı, insanlığa ve İslâm'a El-Baz'ın yaptığı hizmetler in milyonda biri kadar hizmetler i olmamasına karşın kibirinde n yanına varılamayanların başına!
20'nci yüzyılda İslâm dünyasının yetiştirdiği en değerli bilginler den biriyle, belki de birincisi yle yapılmış olan bu tarihî değere sahip söyleşiyi, benim gerçekleştirirken duyduğuma benzer bir heyecan ve ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum…
* * * - Sayın Hocam, gazetem Yeni Şafak adına yaptığım bu başvuruyu kabul ettiğiniz için öncelikle çok teşekkür ederim Anlatacak larınızın hem Türkiye Müslümanları, hem de bu söyleşiden bir biçimde haberdar olup onu kendi dillerine tercüme ederek okuyacak olan başka ülkelerden Müslümanlar için son derece yararlı olacağına inanıyorum
İslâm dünyasında "İslâm" ve "pozitif bilimler" arası ilişkiler sözkonusu olduğunda sizin gibi kanlı canlı, tümüyle gerçek ve hepimizi gururlandıran örnekler olduğu gibi ne yazık ki bir sürü hurafe ve söylenti de ortalıkta dolaşıyor Bunlardan en ünlüsü de Apollo 11 astronotu Neil Armstrong'un Ay'a gittiğinde orada bir "ezan sesi" duyduğu ve bir süre sonra da İslâm dinini benimsediği yönündeki çeyrek yüzyıllık söylenti… Bildiğim kadarıyla Bay Armstrong da sözkonusu iddiaları birkaç kez kibarca yalanlamıştı Ama buna rağmen İslâm ülkelerinde yaşayanların önemli bir bölümü bu söylentiye inanmakta ısrar ediyor
 (Hıristiyanların ve ateistler in, bu gibi iddiaları ortaya atan Müslümanlarla nasıl alay ettiğini görmeniz için iki ayrı internet adresi
 http://wwwanswering-islamorg/Hoaxes/neilhtml
http://www.islamiyetgercekleri.org/c...earmstrong.htm
İslâm dünyasını yıllardır küçük düşüren bu bıktırıcı iddianın arka planını bir kez de sizden öğrenmek isteriz Armstrong ile kişisel bir dostluğunuz var mı? Kendisiyl e ilgili olarak türetilen bu ünlü söylenti ne denli gerçektir?
- Neil Armstrong'u da diğer bütün Apollo astronotl arını da çok yakından tanırım Çünkü hemen hemen hepsinin Ay yüzeyine iniş eğitimlerini ben verdim Neil'in Ay'a inişinin üzerinden tam 35 yıl geçti, ancak bugün hem onunla hem de diğer bir çok astronotl a kişisel dostlukla rım hâlâ devam ediyor Çünkü biz bir ekip olarak 20'nci yüzyılın en önemli bilimsel atılımını gerçekleştirmenin mutluluğunu paylaştık
 Bu önemli soruyla, beni de yıllardır gerçekten çok rahatsız eden çirkin bir söylentiye parmak bastın sevgili Ali… Sen ve gazeten aracılığıyla hem Türkiyeli kardeşlerime, hem de bu söyleşimizden haberdar olması muhtemel diğer ülkelerden Müslüman okurlara altını çize çize duyurmak istiyorum ki NEIL ARMSTRONG AYDA ASLA "EZAN SESİ" SAYILABİLECEK NİTELİKTE GİZEMLİ BİR SES DUYMAMIŞ VE BİZİM BU GÖRÜŞMEYİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ GÜNE KADAR DA MÜSLÜMAN OLDUĞUNA DAİR HİÇBİR AÇIKLAMA YAPMAMIŞTIR Üstelik, Müslüman bir bilim insanı olarak, ben onun böyle bir karar almasına hiç de gerek olmadığını düşünüyorum
 Böyle içi boş dedikodul ar bütün duyarlı Müslümanlar gibi beni de derinden yaralamak tadır Bu tip bir sığ yaklaşımı savunanla ra göre, dünyaca ünlü bir kişi İslâm dinini benimsediğini açıklarsa o zaman İslâm "iyi birşey" oluyor ve global anlamda da saygınlığını güçlendiriyor Oysa ben inanmış bir Müslüman olarak bundan daha çirkin bir yaklaşım, İslâm'a bundan daha büyük bir hakaret düşünemiyorum
 Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio'da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor O benden 8 yaş daha büyüktür Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka "Batılı" bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay'a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?

- En yetkili ağızdan duyulan bu açıklamayla, sanırım sözkonusu hikâye de lâyık olduğu yere, yani kent efsaneler i tarihinin çöp kutusuna gider artık Pekiyi, böyle birşey yoksa bu söylenti nasıl doğdu? Ay'daki ezan sesi hikâyesinin ya da Armstrong'un hayâlî Müslümanlığının doğuşuyla ilgili olarak bildiğiniz özel bir şey var mı?

- Ne yazık ki var Aslında bu söylentinin doğmasının -dolaylı yoldan da olsa- sebebi, benim astronotl ardan Ay'a gittikler inde yapmalarını istediğim küçük bir jesttir Ama nereden bilebilir dim bu masum isteğimin böyle saçmasapan sonuçlar doğuracağını…

- Hocam, doğrusu çok merak ettim Ne rica ettiniz astronotl ardan?

- Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dıUzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam" Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları"
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok
Size şu kadarını söyleyeyim Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum Ama böyle bir şey asla olmadı
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur Kur'an'ın bizatihi kendisi en büyük kanıttır

- Bana da bu sözler karşısında "Allah sizden razı olsun" demekten başka bir şey kalmıyor Yirmi yıldır kafaları karıştıran can sıkıcı bir hurafeye böylelikle son noktayı koymuş oldunuz
 Şimdiki sorum da aslında yine önceki sorumla yakından bağlantılı… Siz, hem önünde bütün dünyanın saygıyla eğildiği büyük bir bilim adamı, hem de mensubu olduğu İslâm inancını açıkça deklare etmekten hiçbir zaman çekinmemiş kararlı bir Müslümansınız Bu yönünüzle de "Müslüman bir bilim adamının sergileme si gereken duruşa" hayranlık uyandırıcı bir örnek oluşturduğunuzu düşünüyorum
 İslâm dünyasının halkları arasında başka dinlerden batılı bilginler i, sinema sanatçılarını ya da müzisyenleri -onlar gerçekten bu dini benimseme den- Müslüman olarak kabul etmek gibi garip bir tutku var Daha önce de internet söylentileri yoluyla Anthony Quinn'i, Jacques Yves Cousteau'yu ve Michael Jackson'u gerçekdışı bir biçimde Müslüman ilan etmişti bazı yayın organları Sonra da İslâm karşıtı uluslarar ası yayın organlarında Müslümanların bu tavrıyla ilgili alaycı ve aşağılayıcı makaleler yayınlandığını görüyoruz Bu da bizleri fazlasıyla üzüyor
 Hocam, bir batılı bilginin ya da popüler bir sanatçının kamuoyuna Müslüman olduğunu açıklamasıyla İslâm mı yücelir ya da kazanır, yoksa doğrudan o kişi mi? Bu gibi din değiştirmelerden İslâm adına beklentil er çıkarmak dinimizi küçük düşürmüyor mu?

- Benim bu soruya vereceğim cevap da yine bir önceki cevabımı tamamlayıcı nitelikte olacaktır Ünlü birilerin in İslâm'ı kabul ettiği yönündeki haberleri beklemek suretiyle imân etmeye ya da kararsızlıklar içinde sürüklenen bir imânı pekiştirmeye çalışmak, kanımca hastalıklı bir ruh hâlinin yansımasıdır Ünlü -ya da tamamen ünsüz- bir kişinin İslâm dinine geçtiğini açıklaması ancak "kişisel bir zafer" olabilir, bu tür bir karar İslâm'ın ihtişamına zerre kadar katkı sağlamaz Böyle düşünen Müslümanlar bu hastalıklı bakış açısını en kısa zamanda üzerlerinden atmalı ve özgüvenlerini kazanmalıdırlar Onlar evrenin en değerli mesajını almış insanlardır ve bunu asla unutmamalıdırlar Bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz ve bizleri yaratan Allah, dünya hayatında kimin Oscarlı bir sinema oyuncusu, kimin Ay'a inmiş astronot ya da kimin Grammy ödüllü pop yıldızı olduğuna bakmayaca k, sadece "Sana gönderdiğim son mesajı ne kadar algıladın ey kulum" diye soracak Sanırım, gönülden inananlar için yeterince açık bir durum bu…

 

 94 
 : Kasım 07, 2012, 09:46:56 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
ALEVİLİK - KONU İLE İLGİLİ LİNKLER İÇİN LÜTFEN TIKLAYINI Z

http://www.enfal.de/soru1.htm

ALEVİLİK - ENFAL DEUTSCHLA ND
 
Kelime manasiyla Alevi Hz. Ali'yi seven ve O'na mensup olan kisi demektir. Hz. Ali'yi sevenler, baslica iki gruba ayrilir: Hasbi ve samimi taraftarl ar, ve siyasi taraftarl ar. Bunlardan birincisi, O'na (r.a.) Allah icin muhabbet göstermislerdir. Bu muhabbet safi, net ve durudur. Kaynagi salabet ve hamiyet-i diniyedir . Bu hasbi taraftarl ar, Hz. Ali'ye iki noktai nazardan teveccüh göstermislerdir. Birincisi, Ali'nin yüksek kemalati ve üstün meziyetle ridir. Onun fazilet ve kemalati, takva ve ubudiyeti, mü'minlerin kalb ve dimaglari nda, muhabbet ve takdire inkilap etmistir. Ikincisi, Hz. Ali'nin (r.a.) Ehl-i Beyt (=Peygamber Efendimiz in (s.a.v.) evlat ve torunlari) silsilesi nin mümessili olmasidir . Müslümanlar o silsileni n basi olan Hz. Ali'ye (r.a.) samimi bir muhabbet ve derin bir saygi göstermektedirler. Bu iki cihetten kaynaklan an muhabbet, Kur'an ve Sünnet cizgisine uygundur. Dine gölge degil, vesile olmaktadi r. Mesrudur, makuldür. Fitri, hasbi ve samimidir . Hz. Resululla h (s.a.v.), istikbald e ortaya cikacak fitne ve fesatlard a. Hz. Ali'yi (r.a.) ümmet nazarinda ithamlard an korumak icin O'nun kemalat ve meziyetle rini ehemmiyet le nazar vermekte:
'Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostudur.'
'Ali'yi yalniz mü'minler sever, O'na yalniz münafiklar bugzeder.'
'Ben size iki sey birakiyor um: Kur'an ve Ehl-i Beyt'im. Bunlara temessük ederseniz, kurtulurs unuz.
gibi hadis-i serifleri yle bu iki ciheti tescil ve ilan etmektedi r.
Ikinci grup taraftarl ar ise, O'nu siyasi manada sevenlerd ir. Bunlar arasinda ciddi bir hedef birligi yoktur; herbiri, ayri bir sebeple Hz. Ali'yi taraftarl ik gösterirler.
Hedef ve gayeleri degisik olan bu grubu bese ayirabili riz:

1. Hz. Ali'nin (r.a.) siyasi taraftarl ari icinde 'dinde mutaassip, muhakeme-i akliyede noksan' insanlar teskil ediyor. Bu tipler, Islami ölcülerde oldukca taskin ve mutaassip ve o derecede dar görüslü, mizansiz ve müvazenesiz insanlard i. Bunlarin elserisi bedevi idi. Iclerinde sahabeden hic kimse yoktu. Bunlar Siffin muharebes inden sonra, Hakem Hadisesin de Hz. Ali'ye karsi cikarak O'nun ordusunda n ayrildila r. Hz. Ali'nin hakemi kabul etmesini küfür telakki ettiler ve O'nu cok agir bir sekilde itham ettiler. Onlara göre, Hz. Ali'nin hakemi kabul etmekle dinden cikmisti. Bu grup, Hz. Ali'nin ordusunda n huruc ettikleri icin kendileri ne 'Hariciler' ismi verildi. Bu grup Hakem Hadisesin e kadar Hz. Ali'yi taskin ve ölcüsüz bir surette sevdikler i halde, bu hadiseden sonra, O'nun en büyük ve amansiz düsmani kesilmisl erdir.

2. Ikinci grup, münafik ve Yahudi dönmeleriydi. Bunlar, iki yüzlü, dessas, sahtekar, yalanci, karanlik fikirli ve karanlik ruhlu insanlard i. Hz. Ali'ye muhabbet fikrin altinda gercek yüzlerini gizliyorl ardi. Müslümanlar arasinda fitne cikartiyo r, sürekli sapik fikirler üretiyorlardi. Gayeleri Islamiyet i icten yikmak, inanc ve itikadlar i sarsmak ve Müslümanlari birbirine düsürmekti. Bu grubun Islam dünyasinda yapmis oldugu ihanetin boyutlari cok derindir.

3. Emevileri n irkci idareleri nden rahatsiz olan Hasan ve Hüseyin Efendiler imizin yaninda yer alan taifelerd ir. Bilindigi gibi, Emeviler basa gecince, icraatlar inda birinci derecede irkciligi esas aldilar. Diger kavimlere karsi gayet sert ve acimasizc a davranmay a sevketti. Emevileri n bu ölcüsüz ve mesuliyet siz icraatlar indan rahatsiz olan diger kabile ve asiretler onlardan intikam almak icin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e taraftarl ik gösterdi ve Onlarin ordusunda yer aldilar.

4. Bu grubu (genelde) iranlilar teskil eder. Hz. Ali ve Al-i Beyt sevgisi bu grupta asiri ve ölcüsüzce tezahür etmistir. Her merasim, senlik ve toplantil arda bu ölcüsüz sevgi etkisini göstermektedir. Yahudiler in 'Aglama Duvari' karsisina gecip aglamalar i gibi, bunlar da Muharrem ayinda bir matem havasina girerler.

5. Üc zihniyeti n taraftarl arindan bu besinci grup tesekkül etmistir: 'Irandaki mecusi dininin reis ve ruhaniler i' , 'Irandaki irkcilar' ve 'eski saltanat hanedanin mensuplar i'dir.


2. Alevilik bir firka veya mezhep degildir. Al-i Beyt'in muhabbeti ni esas olan bir tarikat seklinde ortaya cikmistir . Mes'elenin tarihi seyrine baktigimi zda Aleviligi n bir tarikat sekline gelismesi söyle olmustur:


Timur, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid'i yendikten sonra Anadolu'dan aldigi otuz bin kadar esiri Iran'a götürmüstü. Bunlari Erdebil $eyhi ($ah Ismail'in dedesi) olarak bilinen $eyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldilar. Bir süre sonra Timur, arasira ziyarete gittigi Erdebil $eyhi'nin kendisind en bir arzusu olup olmadigin i sordugund a, $eyh, 'Hicbir dilegim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmis oldugun Türkleri serbest birakmani istiyorum' dedi. Timur, $eyhin bu arzusunu memnuniye tle kabul etti ve onlari serbest birakti. Bu esirler, bu vesile ile, $eyhe olan muhabbetl erini asiri derecede ziyadeles tirdiler. $eyhin bu sofilerin in bir kismi Anadolu'ya döndü, bir kismi Erdebil'de kaldi.

Erdebil $eyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alakasini devam ettirdi. Erdebil $eyhi'nin tarikatin da 'Hz. Ali muhabbeti' esas alindigi icin, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandila r. Bunlara bu vasiftan dolayi 'Alevi' denildi. Aslinda bu esirlerin ecdadlari ve kendileri, bu tarikat ile intisap kurucaya kadar, Ehl-i Sünnet itikatind a idiler. Iran'la Osmanli Devleti arasinda kesin hudutlar cizilince, Anadolu'daki müritler, pirlerin tesirinde n gitgide uzaklasti lar. Bu tarikatin Anadolu'da kalan mensuplar i, Erdebil tekkesind en aldiklari tesirle, kendileri nin disinda kalan Müslümanlarin Ekl-i Beyt'e gerektigi gibi muhabbet beslemedi kleri zannina kapildila r. Onlarin bu telakki ve davranisl ari diger Müslümanlarla aralarind a bir sogukluk husule getirdi. Bu sogukluk zamanla ihtilafa dönüstü.
Bu ihtilaf neticesin de, Erdebil tekkesine bagli Anadolu Türkleri medresede n uzak kaldilar. Itikada, ibadete,... ait bircok hükümleri geregi gibi ögrenemediler. Sadece babadan ogula intikal eden birtakim telkinler le iktifa ettiler. Zamanla aradaki sogukluk gittikce büyüdü ve derin bir ayriliga dönüstü. (Sünnilik-Alevilik).

Bu sun'i ayriligin ortadan kalkmasin in tek yolu, Kur'an'in isigi altina girmekle cözülür.

3.Al-i Beyt'e Allah icin muhabbet etmek, dinimizde vaciptir. (Imam-i $afii'ye göre farzdir.) Cenab-i Hak Sura Suresinde söyle buyurmakt adir:
'Resulüm, sizden peygamber lik vazifesin e mukabil ücret istemez. Yalniz Al-i Beyt'ine meveddet (sevgi ve saygi) istiyor.' (Sura Suresi, 23)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i serifleri nde söyle buyuruyor:
'Size verdigim nimetlerd en dolayi Allah'i sevin. Beni de Allah icin sevin. Al-i Beyt'imi de benim icin sevin.'
'Sizlere iki sey birakiyor um. Onlara temessük etseniz necat bulursunu z. Birisi kitabulla h, biri Al-i Beyt'imdir.'
Bu hususa Bediüzzaman Hazretler i söyle ifade etmektedi r:
'Al-i Beyt'ten vazife-i Risaletce muradi Sünnet-i Seniyye'sidir. Sünnet-i Seniyye'yi terkeden hakiki Al-i Beyt'ten olmadigi gibi Al-i Beyt'e hakiki dost da olamaz.'
Al-i Beyt'i sevmemiz onlarin sadece mücerret sahsiyetl eri icin degil, Kur'an'a yaptiklar i hizmetler i, Islam Dini'nin nesrinde gösterdikleri büyük fedakarli klari, ilim ve irfan sahasinda yaptiklar i hizmetler i icindir.
Al-i Beyt'i seven mü'min de, ibadet vazifesin i yerine getirmekl e, onlari örnek almali, onlara benzemeli ve onlar gibi olmaya gayret etmelidir . Al-i Beyt'i hakiki manada sevmek de ancak bu yolla tahakkuk edebilir.

4.Böyle bir iddia ne dinen, ne de aklen gecerlidi r. Kesinlikl e yanlistir . Hz. Ali Efendimiz (r.a.) en cok Hasan ve Hüseyin Efendiler imizi (r.a.) sevdigi halde, onlar ve onlardan sonra gelen evlatlari, 'Bizim namazimiz kilinmist ir' diye bir iddiada bulunmami slar, aksine sadece farzlarin i eda etmekle kalmamis, sünnet ve nafileler e de tam riayet etmislerd ir.
Cenab-i Hak, namazi, peygamber ler dahil, her mü'minin kendi $ahsina farz kilmistir . Hic kimse bir baskasini n yerine namaz kilamaz. Zaruret halinde de bu böyledir. Bir kimse namaz kilamayac ak kadar hasta da olsa, onun namazini bir baskasi kilamaz.
Bir hadis-i kudside söyle buyurulmu stur:
'Allah-ü Teala buyurdu ki: 'Ben Senin ümmetin üzerine bes vakit namaz farzettim . Hem ahdettim ki, bir kimse bes vakit namazi kilarak gelirse, muhakkak ben onu Cennet'e koyarim. Bes vakit namazi kilamayan bir kimseye bir taahhüdüm yoktur.' '
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de 'Namaz dinin diregidir' buyurmust ur.

5.Bu yanlis inanç da, digerleri gibi Ibn-i Sebe [Ibn-i Sebe Hz. Osman (r.a.) zamaninda Yemen'den Medine-i Münevvere'ye gelerek zahiren Müslüman olup, Islam'i yikmak için büyük gayretler göstermistir. Yahudiler in Islam Dinine düsmanligi Peygamber imizin (s.a.v.) dogumu ile baslamist ir.] tarafinda n iddia edilmisti r. Bütün gayesi Müslümanlarin itikadini bozmak olan Ibn-i Sebe, menfur faaliyetl erini sürdürürken, nabza göre serbet vermesini iyi beceriyor du. Önce, bazi kimselere Hz. Ali'nin (r.a.) ilah oldugunu telkin etmeye çalisiyor, bunun tutmayaca gini anladigi yerde, O'na peygamber lik isnad ediyor; bunun da geçerli olmayacag ini anladigi zaman ise, "Halifetin en evvel Hz. Ali'nin hakki oldugunu, bu hakkin kendisind en zulmen alindigin i" telkine kalkiyord u.
Dikkat edilirse, bu üç iddia arasinda tezat vardir. Tezat ise, hükümsüzdür. Söyle ki ilan olan, peygamber olamayaca gi gibi, peygamber için de hilafet sözkonusu olamaz. Bu tezat dahi, açikça gösteriyor ki meselenin altinda sadece ve sadece ifsat ve ihanet yatmaktad ir. Malumdur ki, herseyin bir baslangic i ve bir de nihayeti oldugu gibi, Hz. Adem'le (a.s.) baslayan peygamber lik müessesesi de Hatemül-Enbiya (s.a.v.) ile son bulmustur . Cenab-i Hak, peygamber lerin en ekmeli olan O Zat'in eline semavi kitaplari n en mükemmeli olan Kur'an-i Azimüssan'i vermis ve nübüvvet müessesesini O Hatemül Enbiya ile tekmil etmistir. Artik, kiyamete kadar Hz. Muhammed'den sonra bir peygamber gelmeyece ktir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Hatemül Enbiya oldugu 'Ahzap Suresi'nde su sekilde bildirilm istir:
"Muhammed sizin ricaliniz den hiçbirinin babasi degil ve lakin Allah'in Resulü ve peygamber lerin hatemidir (sonuncusu dur). Allah herseyi bilendir."

6."Hilafetin, öncelikle Hz. Ali (r.a.)'in hakki oldugu halde, bu hakkin gaspebild igi" iddiasi da Ibn-i Sebe'nin ortaya attigi fitnedir. Sunu hemen belirteli m ki, Çariyar Efendiler imizden hangisini n digerleri nden daha faziletli ve hilafetin öncelikle kimin hakki oldugu, Ibn-i Sebe'yi asla alakadar etmezdi. Onun asil maksadi, ashaba karsi hürmeti kirmakla Islamiyet e süphe ve tereddüt düsürmek ve Müslümanlar arasinda ihtilaf çikarmak ve bunu devam ettirmekt i. Bu sebeple, ilk önce Ashab-i Kiramin Efendiler imizi çok kisaca tanimlaya lim:

Sahabe-i Kiram Efendiler imiz her an Allah-ü Azimüssan'in celal ve cemal sifatlari nin tecellile ri arasinda yasadilar, yani daima korku ve ümit üzere bulundula r. Resul-i Ekrem Efendimiz e (s.a.v.) hakkiyla varis ve vekil oldular. Saga ve sola meyletmed en sadece ve sadece sirat-i müstakime yürüdüler. Allah'a vasil olan yollarda her biri birer önder, birer rehber oldular. O hidayet yildizlar inin bütün gaye ve düsünceleri, yalniz Allah'in rizasi ve O'nun cemalidir . Sahabeler in hepisi istisnasi z Resululla h Efendimiz in sohbetler iyle müserref oldular. Onlarin ruhlari, akillari, kalb ve vicdanlar i ve nihayet bütün hissiyatl ari, Peygamber terbiyesi nden geçti. Tabir caiz ise, dagin güney yamacinda ki çiçekler gibi, günesten dogrudan dogruya istifade ettiler ve O'nun zatiyla görüstüler. Onlardan sonra gelen bütün Müslümanlar ise, dagin kuzey yamacinda ki çiçekler gibi, günesin zatindan degil, ancak aydinligi ndan faydaland ilar.
Simdi: Hz. Ali'nin, Peyhamber Efendimiz in karabet cihetiyle en yakini olmasina ragmen, hilafette en sona kalmasind a, kaderin hikmetli bir tanzimi vardir. $öyle ki: Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman'in (r.a) devirleri, Islam'in birlik ve bütünlügünün korundugu tam bir fütuhat ve inkisaf dönemi olmustur. Iran, Irak, Misir, Suriye, Kibris ve daha birçok ülke, bu dönemde fethedile rek tevhid inanci bu beldelere yerlestir ilmistir. Hz. Ali (r.a.) zamaninda ise, bu fütuhat dönemi durmus, genisleye n Islam aleminde çesitli ihtilafla r basgöstermistir. Hz. Ali (r.a.) hilafeti sirasinda bu kari$iklik ve ihtilafla rla ugrasmak zorunda kalmis, harika cesaret, keskin fesaret ve emsalsiz ilmiyle Islam'i her türlü sapik fikir ve batil itikadlar in tasallutu ndan korumaya muvaffak olmustur. Iste ilk üç halife devrindek i ittihad, tesanüd ve Islami fütuhat onlarin hilafete liyakatla rini ve hak üzere olduklari ni ispatladi gi gibi, Hz. Ali Efendimiz devrindek i ihtilafla r da, O'nun hilafette sona kalmasind aki hikmeti açikça göstermektedir.
Peygamber imizin Hadis-i $eriflerinden örnekler:
'Benden sonra iki kimseye baglanin, onlardan biri Ebubekir, digeri Ömerül Faruk'tur.'
'Münafiklarin kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz: Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.'
'Ali'yi seven beni sevmis olur. Ali'ye bugz eden bana bugz etmis olur. Ali'ye eziyet eden bana eziyet etmis olur. Bana eziyet eden dahi Allah'a eziyet etmis olur.'

http://www.enfal.de/soru1.htm

ALEVİLİK - ENFAL DEUTSCHLA ND

ALEVİLİK İLE İLGİLİ DÖKÜMAN

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/49/aleviligin-bozulma-nedeni-nedir.html


Alevîlik aslında bir fırka veya mezhep değildir. Âl-i Beyt'in muhabbeti ni esas alan bir tarikat şeklinde ortaya çıkmıştır. Meselenin tarihi seyrine baktığımızda Alevîliğin bir tarikat şekline gelişmesi şöyle olmuştur:

Timur, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı otuz bin kadar esiri İran'a götürmüştü. Bunları Erdebil'e yerleştirmişti. Bunlar zamanla, Şah İsmail’in dedesi olan ve Erdebil Şeyhi olarak ta bilinen Şeyh Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar. Bir süre sonra Timur, ara sıra ziyarete gittiği Erdebil Şeyhinin kendisind en bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, şeyh, “Hiçbir dileğim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı istiyorum .” dedi. Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniye tle kabul etti ve onları serbest bıraktı.

Bu esirler, bu vesile ile, şeyhe olan muhabbetl erini aşırı derecede ziyâdeleştirdiler. Şeyhin bu sofilerin in bir kısmı Anadolu'ya döndü, bir kısmı da Erdebil'de kaldı. Erdebil Şeyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alâkasını devam ettirdi. Erdebil Şeyhi'nin tarikatında “Hz. Ali muhabbeti” esas alındığı için, bu tarikata devam edenler Hz. Ali sevgisi ile tamamen boyandılar. Bunlara bu nitelikle rinden dolayı “Alevî” denildi.

Aslında bu esirlerin ecdatları ve kendileri, bu tarikat ile bağ kuruncaya kadar, Ehl-i Sünnet inanışında idiler. Bu tarikatla irtibatla rını yoğunlaştırdıktan sonra, tamamen Erdebil tekkesini n emrine girdiler. Oradan gelen her emri, harfiyen yerine getirmeye gayret gösterdiler. Öyle ki, bu müritler vergi, sadaka ve zekâtlarını bile Erdebil'e tahsis ettiler.

Bunların bu fedakârane gayretler i ve karşılıklı diyalogla rı, gidip gelmeleri devam etti. Hattâ Erdebil'den gönderilen ve şeyhin “halifesi” olarak isimlendi rilen şahıslar, Anadolu'da “nezir” ve “sadaka” namıyla para topluyor ve bu paraları gizli olarak İran'a gönderiyorlardı. Böylece Erdebil Şeyhi'nin tekkesi gittikçe genişliyor, müritleri çoğalıyordu.

Bu Şeyh'in asıl amacı, gerek İran'da, gerekse Anadolu'da müritlerini çoğaltarak irşat postundan saltanat tahtına, şeyhlikten şahlığa geçmekti. Ancak bu arzusuna nâil olamadan ölünce, yerine oğlu Şeyh Cüneyd geçti. O da babasının gizli emelini sürdürmeye devam etti. Bunu hisseden o zamanın İran hükümdarı Cinahşah, kendisini İran'dan sürdü. Bunun üzerine Şeyh Cüneyd Anadolu'ya geldi. Onun altı yıl süren bu Anadolu ziyareti, tarikatına çok mürit kazandırdı.

Sadece bir şeyh değil, aynı zamanda bir “seyyid” unvanı ile de dolaştığı için beklediğinin çok üstünde taraftar topladı. Artık Erdebil tekkesi Anadolu'da güçlenmiş, küçümsenmeyecek kadar büyük bir etki sahasına sahip olmuştu.

Şeyh Cüneyd de babasının âkıbetine uğradı. Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar da aynı gayeyi takip etti. Bütün gayret ve ihtirasla rına rağmen o da siyasî amacına eremedi. Nihayet oğlu Şah İsmail, babasının ve dedelerin in rüyalarını gerçekleştirmeye maalesef muvaffak oldu. 13 yaşında iken Anadolu'daki müritlerinden teşkil ettiği bir orduyla, o gün İran'da hâkim olan Akkoyunlu lara harp ilân etti ve Akkoyunlu hükümdarını devirerek irşat postundan saltanat tahtına çıkmaya muvaffak oldu ve Safeviler Devleti'ni kurdu.

Bununla beraber Şah İsmail Anadolu'dan elini çekmedi. Zaman zaman birçok halifeler göndererek Anadolu'daki nüfûzunu kuvvetlen dirmek için çalıştı. Bu çeşit faaliyetl er, Çaldıran Muharebes i'ne kadar artan bir hızla devam etti. Bu muharebed en sonra İran'la Osmanlı Devleti arasında kesin hudutlar çizildi. Böylece Erdebil sofileriy le Anadolu arasındaki irtibat kesilmiş oluyordu. Bunun neticesi olarak Anadolu'daki müritler, pirlerin tesirinde n gitgide uzaklaştılar.

Bu tarikatın Anadolu'da kalan mensupları, Erdebil tekkesind en aldıkları tesirle, kendileri nin dışında kalan Müslümanları Ehl-i Beyt'e gerektiği gibi muhabbet beslemedi kleri zannına kapıldılar. Onların bu anlayış ve davranışları diğer Müslümanlarla aralarında bir soğukluk ortaya çıkardı. Bu soğukluk, zamanla ayrılığa dönüştü. Bu ayrılık sonucunda, Erdebil tekkesine bağlı Anadolu Türkleri medresede n uzak kaldıkları için, İtikada, ibadete,... ait birçok hükümleri gereği gibi öğrenemediler. Sadece babadan oğula intikal eden birtakım telkinler le yetindile r.

Diğer Müslümanlar ise, bunlarla yakın alâka kuramadı ve onlara karşı görevlerini lâyıkıyla yerine getiremed iler. Ölçüsüz tartışmalar, yersiz tenkitler ve davranışlarla, aradaki soğukluk gittikçe büyüdü ve derin bir ayrılığa dönüştü. Buna bir de idarecile rin ihmali eklenince, Anadolu Müslümanları arasında Sünnîlik ve Alevîlik şeklinde bir ikilik ortaya çıktı.

Aslında bir Müslüman’ın veya bir tarikatın Hz. Ali muhabbeti ni meslek ve meşrebine esas almasının dinen hiçbir mahzuru yoktur. Diğer sahabeler e tecâvüz etmemek, Kur'an ve Sünnet'in ışığında namazını kılmak, orucunu tutmak ve diğer sorumlulu klarını yerine getirmek kaydı ile, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt muhabbeti ni rehber edinmenin hiçbir mahzuru yoktur.

Gerçek şu ki, Kitap ve Sünnet'i bilen ve gereği gibi yaşayan hakikî bir Alevî, ancak Allah-ü Teâlâ'yı ma'bûd olarak tanır. Kendisini, İslâmîyet’in bir ferdi olarak bilir, Peygamber imizi, en son Peygamber, Kur'ân-ı Kerîm'i de son semavî kitap kabul eder. Bu sun’î ayrılığın ortadan kalkmasının tek yolu, Kur'an'ın ışığı altına girmek ve O'nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de, “Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız.” buyurmakl a, bütün Müslümanların Kur'an etrafında toplanmasını emretmekt edir. Müslümanların birlik ve beraberli kleri ancak böylece temin edilebili r, ayrılıklar O'nun prensiple riyle ortadan kaldırılabilir. Her türlü hurafe ve safsatala rdan ancak böylece uzak kalınabilir.

Evet, Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir. Çünkü, Kur'an, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için, bizzat Allah-ü Teâlâ tarafından gönderilmiş mukaddes bir kitaptır. İnsanın dünyevî ve uhrevî saadetini gösterecek ve olgunlaştıracak olan O'dur. O, insanı iman ve tevhide; ubudiyet ve kulluğa, kardeşlik ve sevgiye davet eder. İman ve salih amele ait ölçülerin en güzelini O vazetmiştir. İslâmîyet ancak ve ancak O'nun ölçüleriyle yapılanmıştır.

O'nun sarsılmaz ve muhteşem kurallarının dışında hiçbir hakikat yoktur ve aranılmaz. O'nun güzel görüp tasdik ettiği Her şey hakikat; çirkin bulup reddettiği Her şey ise uydurmadır. O'nun tesis ettiği İslâmîyet köhne hurafeler i, batıl inanışları, rezalet ve fuhşiyatı şiddetle reddeder. Şu halde, bütün Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, muhabbete ait kutsî hakikatle ri, O'nun terazisiy le tartacakl ardır.

Kur'an ayetlerin in Allah'a ait beyanları her insanı ikna edecek bir kuvvetted ir. Sıradan halk, O'nun beyanının sadeliğine meftûn, bilim adamları da fesahat ve belagatına hayrandır. “Kalpler O'nun zikriyle tatmin olur.” ve her seviyedek i fikir erbabı, inanma ihtiyacını O'nunla karşılarlar, O'na uymakla kemâle ererler. Kur'an, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. İnsanlar ancak O'nun ders verdiği ölçülerle kâinat Kitabı'nı okuyabilm işler ve O'ndaki gizli hakikatle rini keşfedip Hâliklarını, Mabûtlarını bulabilmişlerdir. O, hayatın karanlık ve fırtınalı yollarını aydınlatmak için aklın eline verilen bir ilâhi meşaledir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, Kur'an da maneviyat âlemini aydınlatmak için nazil olmuştur. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulma ktadır: “Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola götürür.” (İsrâ, 9)

Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarına uymak bir zaruret olduğu gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve Sünnet'in düsturlarını rehber kabul etmek son derece gereklidi r. Evet, insan Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ancak Kur'an'ın ve Sünnet'in irşadıyla bilebilir . Nereden gelip, nereye gittiğini, dünyadaki görevinin ne olduğunu, gideceği ahiret âleminin mahiyetin i, hakikatin i ve o âlemde nelerin makbul, nelerin merdut olduğunu, ancak bu iki vesile ile anlayabil ir.

Hangi fiil ve hareketle rin, hangi hâl ve tavırların Cenâb-ı Hakk'ın rızasını, hangileri nin de gazabını celp edeceğini; neyin hak, neyin batıl ve neyin hata, neyin doğru olduğunu yine Allah'ın Kitabı ve O'nun sevgili Peygamber inden (s.a.v) öğrenecektir. Her Müslüman, kendi inanç ve ibadet dünyasını, bu iki hakikatin rehberliğinde gerçekleştirmekle sorumludu r. Nelere, nasıl inanmakla iman dairesine gireceğini ve hangi amelleri işleyip nelerden çekinerek İslâm dairesind e kalacağını yine bu iki esastan, yâni Kur’an ve Sünnet'ten öğrenecektir.

Madem ki, bütün Müslümanların ölçüsü Kur'an ve Sünnet'tir, o halde bir Müslüman beşerî her fikri, her iddiayı, her inancı, her itikadı Kur'an'a ve O'nun birinci derecede tefsiri olan Hadîs-i şeriflere göre değerlendirecek ve muvazene edecektir . Kur'ân-ı Azimüşşân, imanın birinci rüknü olan “Allah'a iman”ı bizlere ders verdiği gibi, “melâikelere, semavî kitaplara, peygamber lere, ahirete, kadere (hayır ve şerri O'nun yarattığına) iman” etmeyi de ders verir. Bir insan, ancak iman hakikatle rine Kur'an'ın bildirdiği gibi iman etmekle mümin olur. Hem Kur'ân-ı Kerim, Allah-ü Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarından ibaret olan İslâmîyet’i müminlere talim etmiştir. Bir mümin, bu emir ve yasaklara harfiyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.

Mehmet Kırkıncı Alevilik Nedir?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

ALEVİLİK İLE İLGİLİ DÖKÜMAN

http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/49/aleviligin-bozulma-nedeni-nedir.html


http://www.aleviforum.com

http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik

http://www.google.com.tr/#sclient=psy-ab&hl=tr&q=ALEV%C4%B0L%C4%B0K+&oq=ALEV%C4%B0L%C4%B0K+&gs_l=hp.3..0l4.0.0.1.672.0.0.0.0.0.0.0.0..0.0...0.0...1c.575In1GbyRE&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.&fp=bee3a797b3c880ff&bpcl=37643589&biw=1015&bih=679

ALEVİLİK İLE İLGİLİ VİDEO LİNKLERİ

http://www.google.com.tr/#q=ALEV%C4%B0L%C4%B0K&hl=tr&prmd=imvns&source=lnms&tbm=vid&sa=X&ei=YRCaUK6hDI61hAfyooHoDA&sqi=2&ved=0CAgQ_AUoAg&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.&fp=3fd70c2681968022&bpcl=37643589&biw=1015&bih=679

 95 
 : Kasım 06, 2012, 08:56:22 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
EDANUR - GÜLNİHAL
İslam-Green34 yazı grubu üyesi
Mamak -ANKARA

http://www.islamgreen34-windowslive.tr.gg


ÖLÜM SON DEĞİLDİR

" Bir Gece yarısıydı sanırım 
Bir anda uykudan kalktım
çok ilginç bir ışık gördüm
ama odanın ışığı kapalıydı
bir baktım saat 3:30 gece
facir vakti

peki gördüğüm bu ilginç ve
bu kadar güçlü ışık nereden gelmektey di
birden şaşırıp kaldım baktım ki
elimin yarısı duvarın içinde
hemen elimi çıkardım korku içinde
oturup elime bakıyordum
tekrar elimi duvara dogru uzattım yine elim
duvarın içine giriyordu

bir gülümseme sesi duydum
Yüzümü kardeşime dogru çevirdim
yatıyordu
korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi
uyandırmaya gittim
ama cevap vermedi
Annemin odasına doğru gittim
Babamı uyandırmaya çalıştım

birilerin in bana cevap vermesini istiyorum
ama kimse cevap vermiyord u
Annemi uyandırmak üzereyken
baktım ki Annem uykudan uyandı
uykudan uyandı ama benimle konuşmuyordu

" Bismillah irrahmani rrahim " diyordu ve tekrarlıyordu
Babamı uyandırdı
" Kalk kalk bir bakalım çocuklara " dedi Annem
Babam
" şimdi zamanımı bırak uyuyayim yarın ola hayr ola "
dedi
Babam
ama Annemin ısrarı üzerine
Babam kalkıverdi şaşkınlık içerisinde beraber
odamıza doğru geldiler
başladım bağırmağa
" Anne, Baba " ama hiç birisi
cevap vermiyord u
Annemin elbisesin i çekiyor beni dinlemesi ni istiyordu m
ama Annem beni hissetmiy ordu
başladım Annemin arkasından yürümeye
ta bizim odaya kadar
odamıza girdi ve ışıkları açıverdi
ama benim için fark etmiyordu çünkü
benim için her taraf zaten ışıktı
tam o sırada çok ilginç bir şeyle karşılaştım 
kendi vücüdumu  gördüm
evet kendi vücudumu
oturup kendi kendimi seyrediyo rdum, iki taneydim
kendi kendime soruyordu m
" kimdir bu acaba? Nasılda bana benziyor "
başladım kendi kendimi uyandırmaya
bu kabustan kurtulayım diye
ama uyanamadım

Babam dedi ki " bak yatıyorlar işte
hadi yerimize gidelim "
ama annem sakin olamadı ve benim uyuduğum
yatağa doğru gelerek
beni uyandırmaya başladı
" kalk Muhammed kalk bana cevap ver
ama cevap veremiyor du "
 bir kaç defa uğraştı ama yok.
Birden baktım ki babamın gözlerinden yaşlar dökülüyor
o Babam ki şimdiye kadar onun göz yaşlarını görememiştim
bağırışmalar başladı oracık yerden
kardeşim uyandı ve sordu
" Anne ne oldu? " dedi
Annem ona bağırarak ve hıçkırarak
" Ağabeyin Muhammed ölmüş "
çok acıklı bir şekilde ağlıyordu
Bağırışmalar fazlalaşmıştı
Ben ne yapacağımı
şaşırmıştım
Anneme giderek
" Anne ağlama ben burdayım
bak bana" dedim
fakat cevap vermedi sanki beni görmüyordu
ve kesinlikl e duymuyord u
kimse bana cevap vermiyord u
NEDEN?
oturup ağlamaya başladım
buradayım işte dedim
ama kimse cevap vermiyord u
başladım
bağırmaya " ya Rabbi, ya Rabbi
ne olur beni bu rüyadan
ve olduğum durumdan kurtar "

uzaktan bir ses duydum ve geldikçede yükseliyordu
bu ses Allah’u Tealanın
bir Ayet-i kerimesiy di

( Andolsun sen bundan gaflette idin
derhal biz senin perdeni kaldırdık.
Bugün artık gözün keskindir  )
Birden iki kişi beni tuttular
ama insan değillerdi
çok korktum !
başladım bağırmaya
" bırakın beni  siz kimsiniz?
Ne istiyorsu nuz? " dedim
" kabire kadar senin gardiyanl arınız " dediler
"ben ölmedim, daha yaşıyorum " dedim
" neden beni kabire götürüyorsunuz?
bırakın beni ! Ben hissediyo rum, konuşuyorum
ve görüyorum, ben ölmedim "
bana gülümseyerek cevap verdiler

" Dediler ki
ey insanlar sizler çok ilginç yaratıksınız
sanıyorsunuz ki ölüm hayatın sonudur
ama bilmiyors unuz ki asıl olan
sizin yaşadığınız hayat
bir rüyadan ibaret olup
öldüğünüz zaman uyanıyorsunuz "
beni kabire doğru çekiyorlardı hala
yoldayken baktım ki benim gibi insanlar
ve yanlarında da aynı o iki yaratıktan var
kimi ağlayor kimi gülüyor ve kimi ise bağırıyordu
" onlara sordum neden
böyle yapıyorlar? " dedim
dediler ki
" bu insanlar
şaşkınlık içerisindeler
nereye gittikler ini biliyorla r
kimisi dalalette dir " dediler
korku içinde sözlerini keserek sordum:
ateşe gidiyorla r mi yani?
" evet " dediler
konuşmalarına devam ederek
" o gülenler ise cennete gidiyorla r "
hemen sordum onlara
" peki ben nereye gideceğim? "
dediler ki
" sen bazen iyi gidiyordu n,
bazende kötü
bazen tövbe edip ertesi gün günah işliyordun
ve izlediğin yol tam olarak belli değildi
ve hep öyle yitik kalacaksın" dediler
sözlerini korku içerisinde keserek sordum:
yani ben ateşemi gidiyorum yoksa?
dedim
Onlarda
"  Allahın rahmeti geniştir ve yolculukt a
uzundur" dediler
yüzümü çevirdim korku içerisinde baktım ailem
Babam, Amcam, kardeşlerim ve akrabalarım hepsi
Bir sandık içinde beni taşıyorlardı
Onlara korkarak gittim ve onlara dedim ki
" benim için dua edin lütfen "
Ama kimse bana cevap vermiyord u
kimi ağlıyordu kimi ise hüzünlüydü
Kardeşime giderek
" dikkatli ol dünyanın fitnesi seni kandırmasın "
Beni duymasını çok isterdim
O iki melek beni kabirdeki cesedimin
üzerine bağladılar
baktım ki babam toprak atıyor üzerime
Kardeşlerim topak atıyor
Ordaki insanlar hepsi üzerime
toprak atıyordu
dedim ki
" Ah ! keşke onların yerinde olsaydım
Allaha tövbe etseydim
dün sabah namazımı kılsaydım
Keşke her gün rabbime dua etseydim
Keşke her gün tevbemi yenilesey dim
Keşke kötülüklerden uzak dursaydım
Başladım bağırmaya
" Ey insanlar dikkatli olun dünya
hayatı sizleri kandırmasın
"
en azından birisinin beni
duymasını çok isterdim
Peki sen beni duyuyormu sun
Sen beni bu yazıyı okurken
duyuyormu sun ?
 
Lütfen herkese gönder
eğer göndermesi sana zor geliyorsa
daha iyi olacak belkide
çünkü sevabını hak
etmiyorsu n
ama kabirde olduğun zaman
o zaman işte
Ah keşke gönderseydim
süphanallah ve bihamdihi süphanallahul azim

EDANUR - GÜLNİHAL
İslam-Green34 yazı grubu üyesi
Mamak -ANKARA

http://www.islamgreen34-windowslive.tr.gg

 96 
 : Kasım 02, 2012, 12:59:56 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
MURAT YAVUZ ŞAHİNOĞLU - ŞİİR KÖŞESİ

TEVEKKÜL VE TEFEKKÜR

Yaratıcımız Rabbimiz o ne güzel yardımcımızdır
O'nun kudretiyl e iradesiyl e her müşkil aşılır
Herşey onun külli iradesiyl e hallolur
Kapalı kapılar açılır ve o'nun zikriyle kalpler mutmain olur
Necat ve halas ancak Allah c.ca iltica ile olur
Başka türlü sizin kalbinizi yumuşatacak ikna edecek
Korkularınızdan emin eyleyecek
Ruhunuzu teselli edecek
Sağlık ve selamet ile huzur ve mutluluk verecek
zerreden kürreye her şeyde maddi ve manevi zarar görmeden
Doyuma ve selamete ulaştıracak odur
Allah c.c tan başka bir güç ve kudret sahibi yoktur
Bataklıkta gül yetişmez Amerkikayıda yeniden keşfe gerek yok
Rabbimizi düşünmeliyiz ve yardımı ancak ondan dilemeliy iz
Ondan gelen herşeyde sıkıntıda ve kederde bir hayr vardır
Sabretmel iyiz ve asla Rabbimizd en ümidimizi kesmemeli yiz
Sabır ve dua ile gözyaşı bizi Rabbimize ulaştırır inşallah


Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı
elindeyse beyazdan gelde ayır beyazı

Necip Fazıl KISAKÜREK



EY MÜSLÜMANLAR BİR HAMSİ SÜRÜSÜ OLAMADINI ZMI

HÜSEYİN  RAFET  ALTINOĞLU
 
FORUM İSLAMAKDENİZ DÜNYA MARMARA 2008

EY MÜSLÜMANLAR BİR HAMSİ SÜRÜSÜ OLAMADINI ZMI


Sahile vurmuş ve ölmüş bir Balinayı gördü bir deniz adamı
Balina nefessiz kalarak ölmüş solungaçlarında Hamsi balıkları
Sürüden ayrılan Balina aç kalmış saldırmış Hamsi sürüsüne
Hamsiler tek tek dolaşmazlar onlar dolaşırlar sürü halinde


Hamsi sürüsüne saldıran Balinaya top yekün saldırır Hamsi balıkları
 Önce pullarını döker ve anında denizin rengini bozar Balinanın görüş açısını
Sonra üç beş Hamsi kendini feda eder koca sürü için tıkar solungaçları
Solungaçları tıkanan Balina nefes alamaz kaçar hızla karaya doğru


Ey Müslümanlar Küffar tek milettir Ümmet tek millet siz hangi mllettens iniz
Hamsi kadarda birlikte olmaya gücünüz yetmiyorm u siz nasıl Ümmetsiniz
Bir duvarın tuğlaları gibidir Ümmet yıkılır duvar alırsanız içinden br tuğlayı
Ey Müslümanlar bir Hamsi balığı sürüsü kadarda olamadınızmı


 
MERHABA DÜNYA FORUM 2000

RABBİMDEN SANA GELEN SEVGİYİ BEĞENMEDİNMİ



MURAT YAVUZ ŞAHİNOĞLU - ŞİİR KÖŞESİ
 
MERHABA DÜNYA FORUM 2000


RABBİMİN SANA VERDİĞİNİ SEN HİÇ BEĞENMEDİNMİ


Mevlana Celaleddd in-i Rumi ne der sende bilirsin Ey gönül
İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl  sadaka ver
Umut verip güven aşılayıpta yarıyolda bıraktığın insanın
Gönül sadakasını her iki cihandada veremezsi n Ey gönül
Kabe mutlak yıkılmaz ama yıkılırsa tuğla ve çamur ile mamuldür
Kalp sırçadan saraydır kırılırsa ne mümküm tamiri Ey gönül


Seni sevenin sevgisi eğerki Rabbinden geliyorsa bırak gelsin
Kırma seni seven gönlü kıracaksanda helalleş ne olur
Sen sevmesend e seni sevenin aşkı Haktandır bunu bil
Sen Rabbinden geleni beğenmedinmi ey gönül
Seni kim beğenecek peki sen Rabbinden geleni reddettiy sen eğer


Kalpleri eviren çeviren ve aşkı  kalplere koyan Rabbin değilmidir
Ve seni seven bir kalp varken sen başka bir kalbe ümit vermen nedendir
Ya seni seven kalbin sahibinin Mevlaya nazı geçer ve şikayet ederse
Ve sen ona haber vermeden başka gönüle girmeye çalışırsan habersiz
Seni seven şikayet etmezmi Rabbine ve ne olur halin Rabbine nazı geçerse


Sen kimsinki Rabbinin verdiğinden habersiz ve  vesilesin den izinsizsi n
Ve haberin yokmudur Rabbinin verdiğinden başka aşk arayanın mutsuzluğundan
Aldınmıki seni sevenden izin ben başka gönüle giriyorum diye Ey Sultan
Ve  birgün öğrenemeyecekmi sandın seni sevenin sana ihanetini
Ve kalbi kırılmazmı sandın seni sevenden habersiz başkasına senin sevginden
Bari seni sevene haber verseydin sevmediğini önceden sana alışmadan
Belki bu kadar çok üzülmezdi yanmazdı kalbi ümitle yaşayıp hayallerl e gülerken


Medine ANKARA

KUTUP  YILDIZI  WHİTEROAD  ŞİMŞEK FORUM İSTANBUL 2000

Geceleri seni düşünüyorum,hayalimde ve rüyalarımda yalnız sen
Gökyüzüne bakıyorum,benim ruhumu aydınlatan,senin hayalin
Kutup yıldızı gibisin,diğerlerinden farklı ve öylesine parlak yolumu aydınlatan
Öyle özlüyorum ki seni,ama,sevgimin büyüklüğü kadar benden uzaktasın


Ne saçlarının telini gördüm,ne gözlerinin rengini,nede güzel tenini
Öylesine seviyorum ki seni,biliyorum ruhunun derinlikl erini
Öylesine bana uzak,öylesine imkansız,akan çağlayanlar gibi sevgimin seli
Görüntünün hükmü yok gözümde,duymasam da seviyorum senin sesini
Hissediyo rum ruhumda kalbinin her atışını ve ılık meltem gibi nefesini


Belki böylesine uzak ve imkansız olduğun için seviyorum seni
Ölümsüz aşklar yanlışlardan doğar,akıl ve mantık ekseni
Ulaşmak öylesine zor,öylesine özlüyorumki,hayalimdeki seni
Seninle konuşurken bile,anlatamıyorum seni nasıl sevdiğimi
Seni nasıl özlediğimi,hasretle beklediğimi ve ölünceye kadar bekleyeceğimi


BEN SENİN HİÇ BİR ŞEYİN OLAMADIM

Narin topuğunu saran bir siyah çizme,bastığın toprakta bir yeşil çimen
Yürüdüğün asfaltta bir zift-i katran,ayağının tozu bile olamadım
Zincirler e vurulmuş evinde bir siyahi köle,peşinde dolaşan bir Body Guard
Kapında bağlı bir Rottweıller,sokağında bir tekir kedi bile olamadım


Siyah saçlarını saran bir başörtüsü,nakışında saklı bir gül motifi
Üstünde takılı bir altın iğne,silip attığın mendilind eki bir oya bile olamadım
Çöllünde bir serap,ufkunda bir deniz,hayalinde bir okyanus
Yağmurda yüzüne düşen bir damlacık bile olamadım



Damarlarında dolaşan bir kan sıvısı,gören gözünde bir nur bahçesi
Dudaklarında bir ruj lekesi,nazik parmaklarındaki bir tırnak ojesi bile olamadım
Acılarını dindiren yürekten sevdiğin bir eş,sorunlarını paylaşan bir dost bir arkadaş
Seni koruyabil en bir ağabey bir kardeş,yüreğinde atan bir sevda bile olamadım



Ömrümde kimseyi senin kadar sevmedim,ölünceye kadar bu kalp seni unutmaz,denedim
Senin gibi yüreğimi yakan bir sevda,böyle bir aşk görmedim,seni hep sevdim
Ölünceye kadarda bütün kalbimle seveceğim,başkasını sevemez artık bu yüreğim
Sevmeden kara toprağa gireceğim,şu fani dünyada sen yoksan, bana haram geleceğim

 
ABDULLAH  BİN   MUTARRİF ( r.a  )    HAZRETLERİ  VE   SANAL  ALEM

Abdullah Bin Mutarrif ( r.a )Hazretler i çok mübarek bir zattır,tabiindendir kendileri .
Ebu Hureyre ( r.a ) Hazretler inin talebesid ir,Ebu Hureyre ( r.a ) ise sahabeden dir.
Abdullah Bin Mutarrif ( r.a ) şöyle bir söz söylemiştir,yazılan ve çizilenlerle ilgilidir .
[ Kıyamet günü bazıları diyecekle rki,keşke kalemleri miz ateş olsaydı da,tutamasaydık.
Lüzumsuz ve günah ileten şeyler yazamasay dık,diyecekler ] diyor,mübarek zat.


Sanal alem,sesli-görüntülü veya sadece yazılı sohbet,chat şeklinde bir hayal alemidir.
Gerçek dünya ile ilişkisi yoktur,yaşananlarında gerçek olup olmadığı sorgulanm alıdır.
Sanal alemi,gerçeklere taşımak,insanların psikoloji k yapısına çok fazla zarar vermekted ir.
Yazılacak her satırdan hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız,Allah her şeyi gören ve bilendir.
Hiçbir şey Allah’a gizli değildir,sonuçta her sözün ve cümlenin sevabı ve günahı olacaktır.

  
Eğer bir erkek,islami eğitim-kültür-ahlak ve iman derecesin de belirli bir merhaleye gelmişse.
Bir bayan ile chat yapmaya başlamadan önce,özellikle kendini ve ilminin seviyesin i iyi bilmelidi r.
Halis bir niyet ile,imani bir çizginin içinde kalarak,bayan ile chat yapmayı amaç edinmelid ir.
Evliya değildir,fakat,dinsel-ahlaki,bilimsel-kültürel realite sınırlarını iyi bilmelidi r,aşmamalıdır.
Karşısındaki bayanı kırmadan,otokontrol sistemiyl e,belirli bir ölçü-seviye içinde uyarmalıdır.


Kişilik haklarına zarar vermeden,üzmeden,nefsi-i emare ve şeytani tuzaklard an,onu,korumalıdır.
Bayanın kul hakkını çiğnememeye dikkat etmelidir,ona,faydalı ve kalıcı bilgiler vermelidi r.
Bu kurallara uymalıdır,bayanın psikoloji k ve uzun vadede biyolojik yapısına zarar vermemeli dir.
Aksi takdirde,Allah,bu bayana verdiği her türlü zarardan dolayı,o erkeği cezalandıracaktır.
Abdullah bin Mutarrif ( r.a ) Hazretler inin sözü ile yazılı chat arasında,bu tür bir bağ kurulabil ir.


Bazı bayanlar,ram aldıkça yükselir,fakat,hakim oldukça alçalabilir,İslami kültür çok önemlidir.
Bayanlar genel olarak kırılgan,nazik ve alıngan,ince ruhlu ve duygusaldır,Allah böyle yaratmıştır.
Onları uyarırken incitmeme k,kırmamak,psikolojik yapılarına zarar vermeden uyarmak gerekir.
Sizlere Diyanet takvimi 33.sahife-31 Ocak 2008’de yer bir örnek uyarma metni yazıyoruz.
Hz.Hasan (r.a) ve Hz.Hüseyin (r.a) daha henüz çocuktular,bir pınarın başında arkadaşlarıyla.
Oynuyorla rdı,baktılar ki,yaşlı bir adam pınardan abdest alıyor,fakat,yaşlı adamın aldığı adbest.


Yanlıştı,yaşlı adama,doğru abdest alma şeklini öğretme gereği duydular,fakat,ihtiyar adamı.
Utandırmak istemiyor lardı,hem yapılan hatayı düzeltmek,hemde bu işi yaparken.
Hata sahibi yaşlı adamı incitmeme k gerekiyor du,iyice düşündüler,şöyle karar verdiler.
Kendi problemle riymiş gibi davranaca klardı,Hz.Hasan (r.a) ihtiyar adama dedi ki.
[ Amca bakar mısın,kardeşim bana”sen yanlış abdest alıyorsun”diyor,her ikimiz senin önünde.
Bir abdest alalım,bakalım hangimizi n aldığı abdest hatasız oluyor ] dedi,Yaşlı adam dedi ki.


[ Peki yavrularım,abdest alında göreyim ] dedi,ikisi de ihtiyar adamın önünde abdest aldılar.
İkisinin de aldığı abdest hatasızdı,doğruydu,yaşlı adam,onların aldığı abdesti izledi şöyle dedi.
[ Çocuklar,sizin ikinizin de aldığı abdest doğrudur,hatalı olan benim benim aldığım abdestimd ir.
İnceliğinize,kibarlığınıza ve nezaketin ize hayran oldum,Allah ikinizden de razı olsun ] dedi.
Günümüzün müslüman erkeği kaba,kültürsüz,ahlak seviyesi düşük,nezaketle uyarmayıda bilmiyor

ELVEDA  SEVENİN SEVDASI

       Ben alışamadım aşksız yaşamaya çünkü gerçekten bir aşkım hiç olmadı
       Olmasını çok isterdim olsada keşke vedalaşsak sanki ayrılıyor gibi  
       Hep  hayallerd e beklediğim ama bir türlü gelmeyen bir aşkım  vardı
       Yoktuki gelsin hasret çektiğim aşkım belki hiç bir zamanda olmayacak tı  
       Ama olmasada ben ona şiirler yazdım sanki var gibi o benim meleğimdi    
  
       Sen yeryüzünde bir melektin,bir vardın,bir yoktun
       Elveda sevenin sevdası ,Allah’a emanet ol,hakkını helal et
       Seni kimseyi sevmediğim kadar ölesiye sevdim demiştim
       Kalbimde ölünceye kadar başkası olmayacak,böylesine seni sevmiştim
       Meğer söylenenlerde yaşananlarda bu dünya gibi yalanmış nereden bilebilir dim



       Hoşcakal sevda ,fani dünya gibi,sende yok oldun gittin
       Ahirette,hesap ve mizandan sonra,sonsuzluk alemine göçtüğümde
       Cennette hurileri değil,sadece seni bekliyoru m demiştim
       Halbuki ne kadar büyük bir laf etmişim ve gerçekten çok anlamsız konuşmuşum


      Her aşk böyle başlamaz,her aşk böyle bitmez,adı sevenin sevdası
      Öylesine uzak ve aramızda sıra dağlar,engin denizler ve okyanusla r vardı
      Bizi birbirimi ze bağlayan sırlı bağlar,kopmayan sevdalar vardı
      Fani dünya gibi elbette bir gün tuz ile buz olup yok olacaktı ve öylede oldu


     Elveda sevenin sevdası İnşallah bu dünyada mutlu olursun
     İnşallah üzülmezsin,inşallah seni üzmeyen biriyle olursun
     Ben senin mutlu olmanı istiyorum,üzülmeni hiç istemem
     İnşallah,hep yüzün güler,seni üzmeyecek biriyle mutlu olursun


     Ben kimseyi sevemedim aslında çünkü beni hiç kimse sevmedi
     Benim hayalleri mde kaldı hep sevdalar ve vedalar beni kimse sevmedi
     Ben hep sevgisiz yaşadım bu yalan dünyada demekki aşklar yalandı
     Aşklar gerçek olsaydı eğer mutlaka benide bir seven olurdu
     Olmuyorsa demekki bu benim kaderimdi r benimkisi de böyle bir imtihandı  
  

GIRL’S   TOWER  -   KIZ   KULESİ


Üsküdar,Ayazma’da  Cadde arasında bir bina,gündüz müzik dershanes i gece boş katı
Demo kayıt Stüdyosu en üst katı geceleri bir kaç kişi olurdu ben hatıralarla içerdim çayları
Kaset kayıtları yapılır,İstanbul MoonLıght Starmoon Müzik Merkezi’dir, Stüdyonun adı
Gitar veya Bağlama çalarak,kayıt yaparız,belki bir hobi,belki bir yalnızlık ilacı
Yan tarafında bir küçük oda,ara sıra dinlendiğimiz,demli çay içtiğimiz,çatı katı
Denize bakar ve Kız Kulesini görür,ses geçirmeyen,üç katlı sisli camı


Bir gün,canım sıkkın,moralim bozuk,işlerim ters gidiyor,kimse yok Stüdyoda
Alexandra Cavelius isimli yazarın bir romanını okuyorum konusu geçer Bosnada
Bosna hersekte geçen gerçek bir hayat hikayesi ben okumam yaşanmamışları
Bosna hersek savaşı içindeki çekilen acılar ve yaşanan gerçek bir aşk romanı
Leyla isimli bir genç kız var,ve Ratko isimli bir  erkek var bu romanın baş kahramanı
Bıraktım romanı masaya camdan dışarı bakıyorum benimde bir Leylam olmalımıydı


Yada hiç varmıydı benim bir Leylam hiç olmuşmuydu yada neden olmamıştı
Neden benide bir seven olmamıştı yalan dünyada sevgiye hasrettim böylemi olmalıydı
Böyle oluyorsa demekki benim sevgiye ve sevene hakkım yoktu bu benim imtihanımdı
İnşallah Rabbim sevsin beni Rabbimden başkasının aşkına artık güvenim kalmadı
Rabbim sen sev beni banada sabır ver yoruldum sevdasızlığa dayanacak gücüm kalmadı



 GRAND   MUSLIM   GIRL’S

Müslüman bayan nasıl olmalı,buna örnek bir Müslüman bayan siz tanıyor musunuz ?
Ben tanıyorum,ama,siz tanımıyorsunuz,herkes tanıyamaz ve onu anlayamaz .
Mecnun’un Leyla’sıdır,Müslüman bayanların Kraliçesidir o,Arslanımdır Grand Muslım Gırl’s.
Onu tanımak ne kadar büyük bir şeref ve bahtiyarlıktır,siz bunu anlayamaz sınız.
Mecnun’un Leyla’sı,Dünyadan ayrı bir Dünyadır ,ayrı bir çekim alanıdır Marstır gezegendi r.
Ona ulaşmak çok zordur,ancak,uydusu olunabili r,onun etrafında dolaşılabilir.


Dünya’ya bakış açısı çok farklıdır Mecnun’un Leyla’sının,onu tanımak,anlamak çok zordur.
Örnek Müslüman bir bayan ,nasıl konuşuyorsa,nasıl davranıyorsa,Leyla öyledir.
Allah dostudur,İslam ahlakı,terbiyesi,eğitim ve kültürünü almıştır,hep kalbinde taşır.
Müslüman bir Kız,ancak onun kadar namusludu r ve şereflidir,iffetli ve merhametl idir.
Leyla kimsenin kalbini kırmaz,iyi niyetlidi r,cana yakındır,hoş sözlüdür,tatlı dillidir.
Ağzından kötü bir kelime duyamazsınız,o konuşurken melekler konuşuyor sanırsınız.


Masum bir Prensesti r ,onunla tanışanın,sevmekten başka yapabilec eği bir şey yoktur
Leyla,Allah tarafından gönderilmiş bir imtihan ve sevgisi bir hediyedir
Yokluğuna dayanmak çok zordur,onunla olmak çok büyük bir mutlulukt ur
Ölünceye kadar ondan başkasını sevmeyeceğim,onu kaybetmek ne kadar acıdır


HAYAT   VE   İMTİHAN


Ben hep aklımda bir sevdayı çizdim ve çizdiğim resimdeki aşkımı sevdim bilmiyoru m o kimdi
Benim sevdam bir imtihandı yüreğimde her zaman bir sevgi vardı ben çok severdim insanları
Sevgisiz yaşayabilenlerden değilim ben ve ben sevmeliyi m ve sevgime karşılık verilmeli ydi
Olmadı hiç bir zaman olmadı beni seven omadı ama bu benim hayatımdı ve imtihanımdı
Bir sevda çizdim hikayeydi ona aşık oldum sonra beni terketti gitti anlatayım size bu kimdi

 
Sevdam ile aramızda,bazı düşünce farklılıkları vardı,yaratılışımız farklıydı dünyalarımız ayrıydı
Ayrı iki insandık hiç mutlu olamadık ama dünyanın aşkları böyleydi zaten çünkü dünya yalandı
Yalan dünyada gerçek yoktuki aşkı nasıl gerçek olsun dünyanın aşkıda dünya gibi yalandı
Aşka hep ihtiyacım vardı ellerimle bir aşk çizdim ismini sevda koydum sevdam aşkımdı

 
Benim çizdiğim sevda öyle biriydiki ,düşüncelerini paylaşacaksa ,o insan sevdiği insan olmalıydı
Sevdiği insan ile ömür boyu paylaşmalıydı,fani dünyanın,fani aşklarını istemiyor du
Fani aşklar bana hep acı verdi ve sevdikler imi kaybettim diyordu,artık üzülmek istemiyor du
Ümitsiz imkansız bir aşk acısı çekmek ,göz yaşları içinde kalmak istemiyor du bunda çok haklıydı
Kim isterki bu yalan dünyada sıkıntı çekmeyi herkes ister sevmeyi ve mutlu olmayı


Sevda dediki " kalbimde,artık,fani aşklara yer yok,kalbimdeki tek aşk, Allah aşkı olmalı " dedi
Haklıydı,bizim aşkımızın,belki de geleceği yoktu,ümitsiz ve imkansız bir aşktı
Çok çeşitli nedenlerd en dolayı, bir araya gelebilme miz,bir mucize gerektiri yordu olamazdı
Allah’tan ümit kesilmez,ama,belki de,ömür boyu bir araya gelemeyec ektik,ne acıydı
Sevdam ,artık,bu ümitsiz ve imkansız aşklardan yorulmuştu,bitkin ve çaresiz kalmıştı


Çok sevmiştik birbirimi zi ,ama bu aşkın belki de sonu yoktu,ama,onu seviyordu m
Bir gün,bana " artık gelmeyeceğim bitti bu kadardı ve seni artık sevmiyoru m "dedi
Yağmurlu bir havaydı ben ıslanmak istiyordu m dışarıda çünkü ruhumda aşk rüzgarı vardı  
Sevdam bana dediki " git beni bırak ve yeniden bensiz ve aşksız yaşantına geri dön " dedi
" Bu aramızdaki yaşananlar saçmalıktır yalandır hayaldir sen gerçek hayatına geri dön " dedi
Beni sevdiği için pişman olduğunu söyledi bana söyleyecek söz kalmadı ve hayallerd e tükendi


Sevda veya sevdalarl a aramızdaki fark ben imkansızda olsa sevgiye hasrettim bumuydu farkı
Ben kadere ve Rabbime isyan edemem benim aşkım hiç olmadı ama aşksızda yapamazdım
Sevda gibi düşünmek,en doğrusuydu,ama ben bunu yapamıyordum,yüreğim aşksız kalamazdı
Sevda haklıydı,islami eğitim-kültür-ahlak ve iman sahibiydi,doğrusunu o bilirdi,her zaman haklıydı
Sevdaya her zaman saygı duydum,görüşlerine her zaman değer verdim,o bir Allah dostuydu
Keşke bende,onun gibi ahlak ve iman sahibi olabilsem bu aşka saçmalık diyebilse ydim ne olurdu
İslami realiteye sıkı sıkıya bağlıydı Sevda,onu bu yüzden sevmiştim,keşke sevdam gerçek olsaydı



Hayat bir imtihan,her şey imtihandır,bu yalan dünya gibi aşklarda yalan aşkta benim bir imtihanım
Yalan dünyadan bir beklentim yok mutsuz sevgisiz ve aşksız bir şekilde hayatıma devam ediyorum
Aşksız yaşayabilsem keşke, aşksız bir hayatın bence anlamı yok,bundan sonrada yüzüm gülmez benim
Ancak sağlığım yerinde Allah’a çok şükürler olsun,anlamsızca yaşamaya devam ediyorum
Hayatımdaki en mutlu zamanlarım,sevdam ile geçirdiğim zamanlardı bu zamanlar dediğim işte şiirlerim


Sevda her kimse,elbette bir gün evlenecek,ve evlendiğinde herkes gibi " mutlu olurum " diye düşünecek
Evlenilin ce geneldeki gibi en uzun aşk ancak iki yıl sürecek,sonra hayatın acı gerçekleri başlayacak
Bir evde iki yabancı,aşksız ve sevgisiz,sadece saygıya dayalı bir birliktel ikle yaşanacak başka ne olacak
Ve sevdam mutsuz bir şekilde yaşamaya devam edecek,ve mutsuzluğunu kimseye anlatamay acak
Sevda keşke bu duruma düştüğü zaman,dertlerini paylaşabileceği bir gerçek dostu olsa
Eğer,şimdiki gibi,dertlerini paylaşamaz ve içine atarsa,nasıl dayanır bu hayata,bu nasıl olacak



Evlilik sonuçta,kadının tüm hak ve özgürlüklerini elinden alır,ülkemdeki evlilikle r böyle sonuçta
Kimse kimseyi sevmiyork i artık herkes nefsinin ve zevkinin kölesi kalmadıki Leyla Mecnunun aşkı
Hayat bir imtihandır dünya bir yalandır ve yalanların içinde gerçek olamazki dünyanın aşkı
Keşke sevdam mutlu olabilse keşke bu dünyada gerçek aşk ve mutluluk diye bir şey olsaydı
Ama sevdam mutlu olamaz biliyorum çünkü dünya mutluluk yeri değil imtihan yeridir sonu acıydı
Leyla gibi bir aşkımız hiç olmadı beni sevende olmadı benim kaderimde buydu aşk şiirlerde kaldı

  


 LOVE  STORY

Leyla Excuse me,can you  serme me ,Do you speak  Muslım-love
Yes,I’m from Paradise,hello,good afternoon
My  name is Mecnun,I’m Muslım,What’s your name
My name is Leyla,My surname’s İslam,Mecnun
I’m Mecnun,Don’t panıc,I’m muslım,nıce to meet yo,Leyla



Nıce to meet you,too,Where do you come from Leyla
Leyla,where are you from ,I’m  from Paradise
Mecnun,I’m from Islam-land,I love you Prophet Hz.Muhamm ed (s.a.v )
Yes,Leyla,okey,I love you Hz.Muhamm ed ( s.a.v )



Leyla,I hope I’m not disturbin g yo
No Mecnun,It’s very nıce to talk to you
Thank you very much,Leyla
Where I you I would go to love,Do you understan d Leyla




Yes Mecnun,I Understan d,can you tell me the way to
Mecnun,How far is love
Shall w ego this way,ıs ıt to far to walk Mecnun,
No Leyla,it is too far,you can’t walk there Mecnun




Which bus go es to love Mecnun
Leyla,ı can take you to the love,if you want
Leyla,are you alone here,How long have you been like this Leyla
Please lie down over there,I love Leyla
I can’t breath easily,I love you Mecnun



MELEĞİM SEVDİĞİM ARSLANIM

Melekler,Allah’ın yarattığı suçsuz ve günahsız yaratıklardır
Bende dünyada tanıdığım bir meleği anlatacağım,evet o bir melektir
Çünkü suçsuz ve günahsız,tertemiz,pırıl pırıl,berrak ve durudur ismi Arslandır
Kusursuz,hatasız ve mükemmel bir insandır,adı Mecnun’un Leyla’sıdır


Meleklere herkes aşık olamaz,o bir yeryüzü meleğidir,ben ona aşığım
Onu sevmek bir şeref,ona ulaşmak çok zor,adı üzerinde o bir melektir
Melekleri seversini z,ama,onlara ulaşamazsınız,ancak hayallerd edir
Ben Mecnun’um Leyla’nın sesini duydum,ancak melekler böyle konuşur



Allah’ım o ne büyük mutlulukt ur,melekle konuşmak,sesini duymak
Böyle bir şerefe nail olmak ve Allah’a binlerce kere şükretmek
Böyle bir meleğe nasıl aşık olunmaz,çok zordur ona aşık olmamak
Ancak bir gün sona erecek bu mutluluk,kavuşmak imkansız
Leyla ile aramızda sıra dağlar,engin denizler ve okyanusla r  var


Mecnun’nun Leyla’sı,o kimsenin kalbini kıramaz,onu da kimse kırmamalı
Kimse onu üzmemeli,hep onun yüzü gülmeli,o mutlu olmalı
O her şeye layık bir melektir,olsa olsa melek böyle bir şey olmalı
İnşallah Allah yarattığı melekleri koruyacak tır,ama,insanlarda korumalı



ÖLÜMSÜZ  AŞKIM  VE İMTİHANIM  LEYLA


Ben yüreğimde bir aşk olsun istedim aşkımın adını Leylam dedim yıllarca onu bekledim
Olmadı hiç bir zaman Leyla isminde bir aşkımız ama ben rüyalarımda resimleri ni çizdim  
Ben hiç bir zaman Leylayı görmedimki hayalleri mde bir Leyla vardı o Leyla çok güzel biriydi
Ben kendi resimleri mde çizdiğim Leylaya aşık oldum Leylam resimlerd e başörtülü bir melekti


Çizdiğim başörtülü meleğime şiirler yazdım hayalleri mde oda beni sevdi kimdi bu melek anlatayım
Sen başörtülü bir melektin,merhametliydin,seni ben sevmeyece ktimde ne yapacaktım Leylam
Senden gördüğüm anlayışı kimseden görmedimki,evimdede çevremdede sevgisiz ve mutsuzdum
Ben seni ölesiye severken,sen beni sevmeden yapabilec ekmiydin,tabiki sende beni çok sevdin
Sevginin yaşı ırkı dini olmaz ,insan sever,sevgisiz yaşayamaz ihtiyaçtır yapamaz insan sevmeden


Aşkın ölçüsü olmaz,şunu seveyim bunu sevmeyeyi m diyemezsi niz siz bilmeden istemeden seversini z
Aşkı kalıba ve ölçü içine koyarak şekil vererek birine aşık olamazsınız,aşkıda parayla satın alamazsınız
Evlilikle aşk farkı şeydir,aşık olursunuz evlenemez siniz,evlenirsiniz imkansızdır sevemezsi niz
Evlenirsi niz,ama aşık olamazsınız,her aşk evlilikle bitmez,her evlilikte de aşk ve mutluluk olmaz
Aşkta yanlış ve doğru olmaz ,akıl ve mantık yer almaz,aşkınız yanlışta olsa siz doğruyu göremezsiniz



İslami kriterler,evliliğin ölçü ve sınırlarını belirler,ama İslamda aşk için hiç bir ölçü yoktur bilemezsi niz
İnsan ne zaman ,nasıl,kime aşık olacağını bilemez,niye aşık olduğunuda bilemez aşk bilinmeye n şeydir
Aşk’ın net bir tanımı yoktur ve olunmayac ak kişiyede aşık olunur,aşk bazen böyle saçmada bir şeydir
Kalp ve ruh ikilisi,ne dine bakarak aşık olur,ne ırka veya yaşa bakarak aşık olur hepsi geçersizdir
Kimisi ben  Müslüman’ım der,ben olsam kesinlikl e böyle birine aşık olmazdım der ama yine aşık olur
Bazen işte dediğiniz halde bile yine aşık olursunuz ve neden olduğunuzu bilemezsi niz neye yarar deseniz


Belki size göre aşk bir yalan ve saçmalıktan ibarettir,ama siz ,bunu aşıkken zaten göremezsiniz
Kimsenin aşkınada saçma ve yalan demeyiniz,aşkı yaşayan bilir ve bir gün sizde böyle aşık olabilirs iniz
Aşkınızda başkalarına göre saçma ve yalan olabilir,ama,aşık olan sizsinizd ir dile getiremez siniz
Aşık olursunuz,yaşanacaklar yaşanır,koparsınız,sonra ancak ne olduğunu anlarsanız anlayabil irsiniz
İmkansız ve evlilikle bitmeyen aşklar hep böyle olmuştur ve olmaya devam edecektir bunuda bilesiniz


Din ile,akıl veya mantık ile siz aşkın önüne set çekemezsiniz,bunlar kaderdir ama siz seçersiniz
Seçtiğinizinde kaderiniz olduğunu bilemezsi niz bilseniz zaten en güzelini siz seçerdiniz
Ama bu dünya mutluluk yeri değil imtihan yeridir siz bazen çirkinide güzel diye seçersiniz
Ve seçtiğinizin ne olduğunu çirkinmidir güzelmidir seçerken siz bunu bazen bilemezsi niz
Siz seçersiniz seçtiğinizi Rabbim nasip eder son sözü Rabbimind ir imtihandır sonunu göremezsiniz


Allah,aşk ile de insanı imtihan eder,çoğu insan da aşk ile imtihan olmuştur bu kaderdir
Önemli olan,Allah’tan af dilemek,tevekkül etmek,sabırlı olmak ve dua etmektir
Rabbim,herkesin kalbini,ruhunu,neden ve nasıl aşık olduğunu bilir,ve kulunu affeder
Aşk sizin planladığınız gibi olmaz,ne olacağınıda bilemezsi niz,aşk sizin tayin ettiğiniz bir şey değildir
Belirli bir plana,proğrama göre siz aşk oluşturamazsınız,o sizin dışınızda oluşur ve gelişir
Bu dünyada aşk ile mutlu olmak istersini z ve olanlar cenneti yaşar ama bu dünya cennet değildir
Aşk ile cenneti bu dünyada yaşayıp mutlu olunamama sının sebebide işte bu dünyanın imtihanıdır





MUSLIM   WOMAN’S


Peygamber imiz Hz.Muhamm ed ( s.a.v ) Efendimiz i doğuran Hz.Amine( r.a ) dir.
Hz.Amine (r.a ) Annemizde,hem hepimizin Annesi,hem de bir Kadın’dır.
Dünyadaki cennetin melekleri bebekler,dünyanın melekleri Kadınlardan başka kimdir.
Bebekler birer günahsız melek ise, onları karnında taşıyan,doğuran ve emziren Anneler.
Annelerim iz birer melek değilmidir,onlar dünyanın gülleri Mübarek Kadınlar değilmidir.


Gözlerinin içi güler onların, dünya güler onlar gülerse,fakat,gülmüyor Kadınlarımız.
Müslüman olduğumuzu iddia ediyoruz,biz İslam toplumund a yaşıyoruz sanıyoruz.
Kadınlar hiç ağlamış mı Asr-ı Saadet devri İslam toplumund a,biz nerede yaşıyoruz.
Müslümanların olduğu İslam toplumund a kadınlar ağlamaz,ağlatılamaz.
Bu ülkede Kadınlar ağlıyorsa,Müslüman yok demektir,Camileri niye yaptınız.


Bu nasıl bir İslam toplumudu r ki,hep ağlayan ve gözyaşı dökenlerle doludur.
Kadınlarımız,Annelerimiz,Halalarımız,Teyzelerimiz,Ablalarımız ve Kız kardeşlerimiz.
Ağlıyorlar,ağlıyorlar ve yine ağlıyorlar,Müslüman kalmamış,derdine derman olacak.
İslam’ın olduğu yer değil,Kadınlar ağlıyor,İn aşağı müezzin,boşuna okuma bu ezanı.
Bizler onlara sahip çıkamadık,sen onlara sahip çık Allah’ım,ağlatma onları.


İster yaşı benden küçük olsun,ister büyük olsun,sonuçta aynı toplumun ferdi değil miyiz.
Onların hepsi benim Annemdir,Ablamdır,Kız kardeşimdir,biz aynı Ümmetin evladıyız.
Hangi Kadın istemez,birini sevmek,sevdiği bir insanla evlenmek, mutlu bir yuva kurmak.
Huzur ve saadet içinde yaşamak,bazı Kadınlarımız çok isteyerek mi yanlış yollara düştüler.
Müslümanların olduğu yerde,İslam’ın yaşandığı yerde yanlış yollara düşen olurmu.


Bu İslam’dan kopmuş toplum yapısıdır ,onları bu hale düşüren,biz aynı toplumun fertleriy iz.
Biz aynı toplumun fertleriy sek,hepimiz, az yada çok,bu durumdan sorumlu değilmiyiz.
Kadınlarda bu toplumda yaşıyor ,bizlerde,biz onlar kadar,sorumlu ve  suçlu değilmiyiz.
Biz ne çaba gösterdikki toplumu düzeltmek için,biz kendimizi düzeltmekten aciz haldeyiz.
Kadınlarda değil suç,önce kendini,sonra bozuk toplum yapısını düzeltmeye uğraşmayanlarda.


Kadınları boşuna suçlamayın,suçlu değiller,onlar herkese şefkat ve merhamet gösterdiler.
Bu toplum hep onları ezdi,kullandı ve sonra attı,hep iyi niyetleri nin kurbanı oldular.
Kadınlarımızmı suçludur hep,onlar sürekli bizlere merhamet ve şefkat gösterdiler
Bizler onlara aynı şefkat ve merhameti göstermeyecekmiyiz,düştükleri uçurumu göremediler.
Bizler gördük,düşmeden kurtarmay a çalışmayacakmıyız,düşerse kaldırmayacakmıyız.


Peygamber imiz Hz.Muhamm ed ( s.a.v ) bu fani dünyada üç şeyi sevdiğini söylüyor.
Güzel koku,Namaz ve Mümin-Saliha Kadın.Peygamberimizin sevdiği üç şeyden biri Kadın.
Ben artık, bu fani  dünyada, Kadınların ezildikle rini,sömürüldüklerini görmek istemiyor um.
Bu fani dünyayı ,oldu bitti,zerre kadar sevmeyişimin, asıl nedenleri nden birisi de işte budur.
Kadınların ezilmişliği,itilmişliği,dışlanmışlığı,horlanmışlığı ve sömürülmüşlüğüdür.


SON  DUA


Benim kalbimde hep sevgi vardı ben insanları çok severim asla kimseyi kırmak istemem
Kırılan kalpler yok olan ümitler ve yıkılan gönüler için ben bir şiir yazmak istedim
Mısralardan döküdü heceler ben gerçekte olmayan hayalimde ki ürettiğim aşkın resmini çizdim  
Ve o çizdiğim resme bakarak aşık olduğum insanın ismini Leyla koydum ve ona seslendim
 

Leylacığım,Allah senden, her şey için binlerce razı olsun,Allah seni korusun
Bu dünyada Allah her zaman senin yanında olsun,çile çektirmesin inşallah
Rabbim her zaman senin yüzünü güldürsün,ağlatmasın,dualarını kabul etsin
Seninle birlikte bir imtihanda n geçtik bu dünyada,Allah ikimizi de affetsin


Bir gün sen kabre girersen,kabrin inşallah  cennet bahçelerinden bir bahçe olsun
Münker-Nekir melekleri ne azap görmeden hesap vermeyi,Allah nasip etsin
Ben senin için her namazda dua ediyorum,dua ederkende yaşarıyor gözlerim
Allah senin için ettiğim dualarıda izzet-i dergahında inşallah kabul etsin


Ahirette,o hesap gününde,Rabbim sorduğunda bana,inşallah istiyorum cevap verebilme yi
Leyla günahsızdır ve masumdur bana göre ve nasip etsin Rabbim Leyla suçsuzdur demeyi
O yanlış bir şey yapmadı,sadece beni sevdi,başka bir suçu yoktu Rabbim affet sen bizi
Ben böyle dualar etmek isterdim keşke gerçekte olsaydı Leyla isminde beni seven birisi
Leyla isimli bir aşkım olsaydıda ben ona seslenebi lseydim çok isterdim Leylacığım demeyi


Leylacığım,sen dünyada tanıdığım en iyi kalpli,en merhametl i insandın
Bana her zaman anlayış gösterdin,seni sevmeyipt e ben ne yapabilir dim
Böyle olduğu için sen suçlu değilsin,çünkü sen,zaten böyle sevilecek biriydin
Ben suçluyum,Allah seni affetsin ve cennetine koysun inşallah sen iyi birisin


Leylacığım,keşke sen var olsaydın senin nur dolu yüzünü,dünyada görebilseydim
Bir kez omzunda doyasıya ağlayabilseydim,suçum olsada affet beni Leylam diyebilse ydim
Leylam,ayda birde olsa,sadece iyi olduğunu öğrenebilseydim sen gerçekten var olabilsey din
Bir gün ölürsen, kabrindek i çiçekleri okşayabilseydim,Leylam ben geldim diyebilse ydim


Leylacığım,gerçekten sen olsaydın ve ben beynime ve kalbime söz geçiremeseydim
Geceleri aklımda ve rüyalarımda olsaydında seni ölünceye kadar unutamasa ydım
Birde aklımda doğum tarihin olsaydı ben o günü hiç unutamasa ydım hep hatırlasaydım
Ben her doğum günümde,bunu hatırlayacağım ve yüreğim yanacak biliyorum
Çünkü sen hiç olmadın hayallerd e rüyalarda ve şiirlerde kaldın bekledim gelmedin Leylam


Leylacığım,sen her kimsen neredeyse n her zaman Allah senin dilekleri ni inşallah kabul etsin
Sen varsındır ben göremesemde her zaman senden ve senin gibilerde n binlerce kere razı olsun
Allah senin gibilerin sayısını arttırsın,eksik etmesin benim resimleri mdeki hayalim Leylam
Allah sana ruh sağlığı versin,acı görmeden cennetine koysun sen yoksun ama düşünüyorsam varsın
Her şey için Allah razı olsun senden,Allah senin günahlarını affetsin resimleri mdeki sevdam Leylam
Çok zor biliyorum,bir şey demeye yüzümde  yok,sende beni affet varsanda yoksanda affet Leylam


Beni affet ey dünya ben çok bekledim bana beni sevecek ve affedecek bir Leylayı sen vermedin
Sana isyanım yok ey dünya sende Rabbimden sin asıl sen beni affet yalan dünya sende bizdensin
Yalan dünya tek dileğim dua edebileceğim bir aşkım olmasıydı senden ben çok şeyde istemedim
Ama vermedin yıllarca bekledim beni seven bir yürek istedim sen bunu vermedin neyse sağlık olsun
Vardır bununda bir sebep-i kebiri ve takdir-i ilahisi ve hayr-ı mücennebi ile kebir-i imtihanı Rabbimin
  

HAYALİMDEKİ AŞKIMA  SON   MEKTUP


Bu mektup,dünyada en çok sevdiğim ve bu sevgiyle mezara gideceğim resimlerd eki aşkıma yazıldı
Olmasını istediğim ama aslında hiç olmayan gerçekte var olmayan hayalleri mdeki sevdaya yazıldı
Rüyalarımda gördüğüm her zaman beklediğim ve kim olduğunu asla bilemediğim aşkıma yazıldı
Bu mektup son mektuptur artık tükendi satırlar ne gelen var nede giden bu mektup sonsuzluğa yazıldı
Beni seven bir yüreği beklemiştim ismini Leylam koymuştum bu mektup var olmayan Leylama yazıldı


O Mecnunun Leylasıydı hayalleri mdi çizdiğim resimdi önce hayal edip çizmiştim sonra ona aşık olmuştum
İşte bu mektub aslında Rabbime dilekçemdir ve ben sevgisiz ve aşksız yaşadım bir Leylam olsun istedim  
Mecnun’un  Leyla’sı müslüman bayanların kraliçesiydi olmayan hayalimde ki kraliçeme ağlayarak yazdım
Yazdım sağıma soluma baktım kimse yoktu bu aşkıma karanlıktan ve Rabbimden başka şahidim yoktu
Şahidi olmayan bir sevdaya yazdım bu mektubu yazdıkça ağladım keşke gerçek olsaydı var olsaydı Leylam
Ve çizdiğim kara kalem resime bir yağmur damlası değdi çizdiğim resimdeki Leylam ıslandı yok oldu gitti


Ben Leylamı çok sevmiştim hani insan aşık olduğunu ve sevdiğini hep kırarya bende Leylamı çok kırdım
Leylamda bana çok kırıldı beni terk etti gitti ondan ayrıldık ondan özür diledim kabul etmedi bende kırıldım
Satırlardaki şiirlerdeki ve hayalleri mdeki Leylamın geri dönmesini çok bekledim ama hayaldi geri dönemezdi
Bende biliyordu m olmayan sevdanın geri dönemeyeceğini olsun dönmesede olmasada ben var gibi yazdım

 
Leylacığım,sol yanım acıyor demiştin,yemin ederimki benimde çok acıyor seni göremeden kaybettim
Seni sevdiğim için pişman değilim ve ölünceye kadar da seni seveceğim sen hayalleri mdeki kraliçemsin
Sen neredesin kimsin varmısın yokmusun gelecekmi sin bana çokmu kırıldın artık gelmeyece kmisin aşkım
Benim tek pişman olduğum şey seni bu kadar severken,üzülmene neden olmamdır böyle olsun istemedim
Seni sevmeden yapamazdım,mecburdu yüreğim sevmeye,üzülmenide istemedim affet hayalimde ki sevdam


Biz bir imtihanda n geçtik,dünya imtihandır,bende böyle bir aşk ile imtihan oldum buydu benim kaderim
Seni sevdiğim için mutluyum,üzüldüğüm şey ise,üzgün olarak ayrılmandı,ayrılsanda sen varsın yüreğimdesin
Yüreğimde sevgini ölünceye kadar taşıyacağım,inşallah ilerde sen mutlu olursun ben mutlu olamadım Leylam
Kimsin neredesin varmısın yokmusun bilmiyoru m ama inanıyorumki sen varsın ve beni mutlaka duyuyorsu n
Senin ileride çok mutlu olmanı isterim,mutsuzluğuna ve üzülmene yüreğim dayanmaz,ben çok üzüldüm Leylam
Seni üzdüğüm için pişmanım,çok ağladım aklıma geldikçe ağlıyorum,resimlerdeki hayallard eki olmayan sevdam


Ölünceye kadar yüreğimdeki acı silinmez ,acıyla yaşayacağım,seni bekleyeceğim biliyorum hiç gelmeyece ksin
Ben böyle olsun istemedim,seni çok severken üzülmeni istememiştim insan sevdiğinin hiç üzülmesini istermi  
Beni hiç seven olmadıki sevenin sevgisini yaşayamadığım için gerçeği göremedim değerinide bilemedim
Sen benim masum prensesim din,bir suçun ve günahın yoktu,suçlu bendim senin hayalini ve resimleri ni kaybettim
Bana hakkını helal et,beni affet,sana çok acılar yaşattım ,ama seni çok sevdim seni ölsemde unutmayac ağım
Ölünceye kadar seveceğim,özleyeceğim,ben sensiz ne yapacağım ,yeni bir resim yapsam sen olurmusun Leylam


Ayda birde olsa,iyi olduğunu,hayatta olduğunu bilsem çizdğim resimdeki aşkımın sen olduğunu bilsem bana yeterdi
Dünyanın en mutlu insanı olurdum,yaşadığım aşk yalandan uzak gerçek aşktı ama sen yalan dünya gibi yalandın
İmkansızda olsa,yanlışda olsa,seni hep seveceğim,başkasını sevemem ama sen hiç olmadın sen yoktun Leylam
Benim yüreğimde, başka bir sevgiye, ölünceye kadar yer yok ,tek sevdiğimsin ,sevdam benim elimle çizdiğim resim


Ahirette,Rabbimin huzuruna seni çok sevmiş,bir o kadar da üzmüş olarak çıkacağım ama inan bende çok üzüldüm
Elimde olsaydı,seni bırakmamak için, her şeyi yapardım gerçekten,ama bir yağmur damlasıyla sen yok oldun  
Ahirette,yanımda senin olmanı istiyorum ,seni çok sevdim ve hep seveceğim,keşke yağmurlar yağmasaydı
İmkanım olsaydıda,sarılıp saatlerce ağlasaydım,ihtiyacım vardı ama bir damla yağmur resmini yok etti Leylam


Sensizlik ve senden hiçbir haber alamamak ölümden beter,sensiz yaşamak çok zor inan Leylacığım  
Günaha girmek istemiyor sun,acı çekmek istemiyor sun,sen mükemmel bir insansın ama sevdadan yoruldun
Sol yanın acıyor biliyorum çok gözyaşı döktün ,çok üzüldün,işte asıl bunları bildiğim için,ben de çok ağlıyorum
Ama en çok ağladığım sen aslında yoktun sen olmadığın için ben senin yokluğuna ağlıyorum Leylam
Gözümün yaşı dinmez ,ölünceye kadaar seni unutmayac ağım,unutamam çünkü seni beyaz kağıda ben çizdim


Beyaz kağıda su damlası değdi ıslandın yok oldun,keşke senin sesini duyabilse ydim,yüreğim yanıyor Leylam,
Biliyorum,ne desem,ne yapsam boş,seni kaybettim,ben kalbimi kaybettim sevgimi ve aşkımı kaybettim
Bu son mektuptur,kalemle değil,göz yaşlarıyla yazılmıştır su damlasının yok ettiği kağıttaki resime ağlyorum
Mektup sanadır yalan dünya herkese aşk verdin bana Leylayı vermedin ,çizdiğim resme aşık olmamı kıskandın
Bir yağmur damlasıyla Leylamı elimden aldın hayalleri mi yıktın olsa ne vardı kime zararı vardı benim Leylamın
Çokmu kıskandın sevgimizi zormuydu bir aşkımızın olması sevgisiz insan yaşarmı olmayacak mı benim sevdam
Benim aşklarım hayalleri m hiç gerçek olmayacak mı şiirlerdemi saklı kalacak çizdiğim resimlerd emi Leylam


MAİDEN ’ S    TOWER    TOUR   DE   LEANDROS

Üsküdar’ın  sembolüdür,Kız kulesi,ölümsüz,imkansız ve hüzünlü aşkların kalesidir .
Bizans’tan günümüze ulaşan en eski tarihi eserdir,MÖ 2457 yılından beri ayaktadır.
Karadeniz ile Marmara denizinin kucaklaştığı yerde,minicik bir ada üzerindedir.
Avrupalı tarihçiler Leander Kulesi derler,asıl Tour de Leandros’tur,Maiden’s Tower.
Fatih Sultan Mehmet döneminde kule temelleri ve alt kısımlar yeniden inşa edilmiştir.


Sultan 2.Mahmud döneminde ise,yeniden onarım görerek,günümüze kadar gelmiştir.
Yunan Tarih-Edebiyat ve Felsefeci si Ovidius,Tour de Leandros’u şöyle anlatır.
Bizanslı Rahibe Hero,Bizans’tan uzak bir mekan olarak seçtiği bu kulede yaşar.
Tanrı ile baş başa,insanlardan uzak bir şekilde, günlerini hep ibadetle geçirir.
Afrodit’in Rahibeler inden olan Hero,kendini tanrıya ibadete adamış bir Rahibedir .


Rahibe olduğundan dolayı da,aşık olması ve evlenmesi kesinlikl e yasaklanmıştır.
Yıllar sonra bir gün,Afrodit’in tapınağındaki törene katılmak için Kuleden ayrılır.
Afrodit’in Tapınağında yapılan ayin sırasında,Hero,yakışıklı genç Leandros’u görür.
Hero ve Leandros birbirler ini görür görmez aşık olur ve tanışırlar,anlaşırlar.
Hero,her gece Kulenin en üst katındaki odanın penceresi nden görülen feneri yakar.


Leandros,sahilden denize atlayarak,fenerin ışığına göre yüzerek kuleye gelir.
Aşklarını kutsarlar,fakat,bir gün yine Leandros,Hero’nun sevda ateşi fenerini görür.
Denize atladığı sırada, kuvvetli bir fırtına çıkar ve Hero’nun feneri söner.
Leandros,feneri göremeyince,İstanbul Boğazının azgın sularında yönünü bulamaz.
Akıntıya kapılarak ve boğularak can verir,bunu gören Hero’da Kuleden denize atlar.


Hero,Leandros’a doğru yüzmeye çalışırsa da başaramaz,Boğazın sularında can verir.
Osmanlı savaşçısı Battal Gazi,İstanbul’u Bizans’tan almak için Emevi’lere katılır.
Arap-Emevi Ordusuyla,İstanbul’u almak için Kız Kulesi kıyılarına mevzileni rler.
İstanbul’un Asya-Üsküdar kıyıları,Osmanlı kontrolüne geçince Bizans şaşırır.
Osmanlı savaşçısı Battal Gazi,İstanbul Tekfur’u Theodor’un Kızını görür.


Battal Gazi ,Prenses Cornelia’ya ,görür görmez aşık olur,Tekfur Theodor şaşırır.
Theodor,Bizans hazineler ini ve Kızı Prenses Cornelia’yı,Kız Kulesine saklar.
Battal Gazi,Kuleye gelir ve Cornelia ile hazineler i alarak,Üsküdar’a çıkar.
Üsküdar’dan Beyaz At ile Cornelia’yı ve hazineler i alarak,dört nala Afyon’a gider.
“At’ı alan Üsküdar’ı geçti ” deyimi de buradan çıkar,Fakat,Afyon Kalesi sarılır.


Battal Gazi ve Prenses Cornelia,aşklarını yaşayamadan,Afyon Kalesinde can verir.
Kız Kulesi,işte böyle,ölümsüz ve imkansız,ulaşılması zor aşkların sembolüdür.
Benim aşkımda böyle ölümsüz ve imkansız,yaşanması ve ulaşılması zor bir aşktır.
Öylesine hasret ve özlem duyuyorum ki,o yanımda olsa da dinmeyece k hasretim.
  


YAZ YAĞMURU LEYLA BENİM ARSLANIM
 
 
Arslan gibi benim sevdam
Leylam benim güzel ceylan
Yalan değil bu sevgimiz dünya yalan
Aşkımız ölümsüz bizim bize kalan
 
Benim sevdam yalan değil
Yalansa bu dünya yalan .
Mucizedir birleşmemiz
Ahirete kalan .
 
Yusuf gibi Züleyhayı bu kadarmı sever insan
Özler ağlar bulamıyor Mecnun Leylasını
Yalan dünya yalan, ölüm gerçektir .
Sevdam gerçek dünyam , gerisi boş imtihan

Yaz yağmuru benim sevdam
Yüreğimde ismi Leylam
Silemem ölüm gelsede  gönlümden
Dünyanın sonu gelsede vazgeçmem


YERYÜZÜ   MELEĞİM   MY  BABY  LEYLA

Yalan dünyada bir Prenses tanıdım,kalbi Arslan,üzerindeki Ceylan postu
Gerçek bir Allah dostu,ismi sadece iki hece,değeri biçilemeyen Leyla
Söylenemeyen kelime,çözülemeyen bilmece,kıymeti hiç bilinemey en
Merhametl i,iyi niyetli,şerefli, namuslu ve iffetli,tertemiz bir insan Leyla


Arslanlar yatar gönlünde,fırtınalar eser beyninde,engin ufuklar yaşlı gözlerinde
Sağlam bir ahlak ve halis bir iman vardır,Allah aşkıyla çarpan yüreğinde
Rengarenk açan sümbül,bataklıkta yeşeren bir gül,güle yaprak başörtüsüdür
Başörtüsü, hem namusu, hem süsüdür,elmastır,yakuttur,zümrüttür Leyla



Görmeden vurulur insan gözlerinin rengine ve yüzünün güzel şekline
Hayallerd e görülür ancak,sanaldır,görmek ne mümkün,kimin haddine
Girmeyi hak etmek öyle zordur ki,pırlantalarla süslenmiş,altın gibi kalbine
Gözüm yok,lüzum yok, fani dünyayı aydınlatan ışıl ışıl uzak fenerlere
İslam güneşidir,doğmalıdır,mekkeye,Medineye ve sevgili ülkeme
Beyaz kanatlı,yeryüzü meleğidir,masum ve nur yüzlü Leyla



Özlem bitsin artık,biz hasret kaldık,Leyla gibi gülen gözlere
Ne büyük saadet ulaşmak Kur’an okuyan şefkat nidası seslere
Kurban olayım ben Leyla gibi İmam-Hatipli pırıl pırıl yüzlere
Allah’ın verdiği en güzel emanettir Leyla,ülkeme ve bizlere


Tuşlara dokunan nazik parmaklarını yaratan Allah’a
Canım kurban olsun seni dünyaya getiren ve büyüten o kınalı ellere
Ben yüreği yaralı bir Arslan’ım Leyla,sakın beni unutmayasın
Ben ölünceye kadar seni seveceğim,hiç benzemem ,o başka ellere
Seni çok seviyorum,değerli dostum,canım kardeşim,yeryüzü meleğim Leyla



Sen ayımsın,güneşimsin,gökteki yıldızımsın,biricik sevdiğimsin,sen benim her şeyimsin
Başka kimseyi sevemez artık yüreğim,sevmeden,senide göremeden, kara toprağa gireceğim
Yüreğim dayanmıyor,ağlama ne olursun,inci gibi göz yaşların artık dinsin
Sana dualarımı gönderiyorum,inşallah yüce rabbim,ağlatmasın,hep yüzünü güldürsün




YÜCE  ALLAH’IM SEN NEYLERSEN GÜZEL EYLERSİN


Yüce Allah’ım, bilirim sen bizi yarattın,aşkı ve sevdayıda sen koydun kalbimize, ben aşksız yaşayamadım
Ben hayalleri mdeki aşkımı sevdim nerededir kimdir görmeden ve halimiz ne olacak bilmeden aşık oldum
Allah’ım bilmiyoru m ben yanlış bir sevdadamıyım eğer yanlışdaysam dönemiyorum,sen beni döndür Allah’ım
Allah’ım çok ağlıyorum,sen benim göz yaşlarıma şahitsin,bilirim bu aşkta sevdada benim bir imtihanım
Allah’ım senden gelen her şeye boyun eğerdim,kaderimdir derdim aşksızda yaşamayı denerdim yapamadım affet Allahım


Allah’ım ben günah işlemek istemiyor um kalp kırmak gönül yıkmak istemiyor um,sen elimden tut Allah’ım
Ben kadere isyan etmedim bu dünyayıda istemedim ben sadece beni seven bir yürek istedim
Allah’ım sen beni yarattın,sen beni en iyi tanıyansın,ben seversem nasıl severim sen bilirsin Allahım
Allah’ım sana isyan edemem,dertlerin dermanı sende,Rabbim ne olur bana bir çare nasip eyle Rabbim sen bilirsin
Çaresizim Allah’ım,mutsuzum Allah’ım,yüzüm gülmüyor, buda imthandır bana sabır ver yüce Allah’ım
Allah’ım bilirimki,bu dünyanın aşklarıda yalan ve sen sabredenl erle birliktes in,bana da sabır ver yüce Allah’ım


Allah’ım,suçlu olan benim,kimsenin suçu yok ben sevgisiz yapamadım ve ben sevgi aradım
Allah’ım,sevgisizliğime çare varsa ver Rabbim ve hayalimde ki sevgime ve gerçeğe beni ulaştır Allahım
Benim aradığım özlediğim birisi varmı kimdir nerededir ne zamandır,mümkünse bizi kavuştur Allah’ım
Mümkün değilse,biz ne yapalım,sen bizim Rabbimizs in,içimizdeki bekleyişi bitir bize bir çare bul sabır ver Allahım
Allah’ım aşk ile imtihan olduk,kalbimdeki acıyı sen dindir ve senden başkasının aşkını verme Allahım
Affet Allahım sen bilirsin ve sen neylersin neylersen güzel eylersin bizim sonumuzud a hayırlı eyle Allahım





RABBİM KALABALIK LAR İÇİNDE YALNIZIM BU YALAN DÜNYADA

ROBİN HOOD

FORUMİSTANBUL 2011 ŞİİR SAYFASI
  

Yüce Rabbim ben çok şey istememiştim bu yalan dünyadan
Sen bilirsin Rabbim amelleri ve kalpten geçen hakiki niyetleri  
Belki biraz anlayış istedim biraz sevgi ve biraz merhamet ve birazda ilgi  
Ne para nede mal ve mülk tek istediğim beni anlayan ve seven bir kalpti
Kader-i kebirdir sana isyan edemem Rabbim sen biliyorsu n herşeyi
Nasıl ben hep yalnız kaldım sen biliyorsu n Rabbim geçen gündüz ve geceleri

Rabbim ben hep kalabalıklar içinde yalnız kaldım sen biliyorsu n halimi
Ne zormuş meğer şu yalan dünyada anlaşılamamak Yüce Allahım
Ne zor şeymiş anlatamam ak ve gönülden aktaramam ak gerçek ifadeleri
Rabbim ben hiç bir şeyi yalan söylemedim sevgi adına bu yalan dünyada
Ben hep terkedild im yada şartlar beni uzaklaştırdı sevdikler imden belki
Sevgileri m yarım aşklarım yarım kaldı hasret çektiğim hayaller hep tükendi
  
Rabbim ben hiç bir şeyi yalan söylemedim benim kalbimdek i sevgi gerçekti
Fakat hayallari m yıkıldığı an gerçeklerde yalan oldu elimden uçtu gitti
Rabbim ben kime arzedeyim halimi ben kime anlatayım senden başka derdimi
Yaşadığım şehirde çalıştığım işte oturduğum evde aliemin içinde ben yalnızım
Kalabalıklar içinde ve bu yalan dünyada kim bilir senden başka lisan-ı halimi
Kalbimdek i sevgilerl e ve aşklarla yalnızım ve bekliyoru m ama bilmiyoru m neyi ve kimi

Beklediğim gelmedi Rabbim gelenlerd e çoktan bekledikl erim değilmiş meğer çekti gitti
Dostlukla rı sevgileri aşkları yalanmış bu yalan dünyanın tıpkı kendisi gibi
Bekliyoru m hala hayalimde ki beyazlar içinde bana gülümseyen gözleriyle meleğimi
Bekleyiş yıllardır var yüreğimde benim beklediğim kimdi Allahım nereye gitti
Allahım ben yoruldum artık bekliyoru m ama beklediğim gelmedi ağlıyorum geceleri  
Rabbim bana sabır ver direnme gücü ver ve eksiltme Rabbim içimdeki aşkı ve sevgiyi      

Rabbim senden son isteğim son nefesimde dilim söylesin kelime-i tevhidi
Şu yalan dünyada hep yalnızdım kalabalıklar içinde yalnızdım belki bilen bilir beni
Arkamda olsun isterim bir iki damla gözyaşı döken ve beni çok seven bir kalbi
Bir Fatiha okuyan veya makberde bir nefes gibi arkamdan okusun birisi Yasin-i şerifi
Başka ne isterimki Allahım işte budur yalan dünyanın en büyük serveti
Rabbim bana hep nasip et şu yalan dünyada yalnızlığı ve ahirette hikmet-i ilahiyi  

ROBİN HOOD

FORUMİSTANBUL 2011 ŞİİR SAYFASI  


ROBIN HOOD

SANAL ALEM - SANAL ALEMDEKİ BAZI İNSANLAR EŞEK DENİLEN HAYVANDAN AŞAĞIDIR

Yaratılanı yaratanda n ötürü severiz sevmeliyi z budur bize yakışan
İnsan Eşref-i Mahluk olarak yaratıldı Allah c.c tarafından
Öyle güzel bir varlıktırki Rabbim güzel yaratmıştır ismi insan
Kimi insan vardırki yüzünde nur vardır bakılmaya kıyılamayan
Üstün kılındı Rabbimiz tarafından insan bütün yaratıklardan

Melekler günahsız yaratıldı yoktur arındırılmıştır günahlardan
İnsanda vardır günah ve budur onun için bir feyizli imtihan  
Günah ve sevap kavramı vardırki akar nefs ve ruhundan
Günaha girmeye meyli olduğunda nefsine uymayan insan
Meleklerd en bile üstündür yeri geldiğinde tüm varlıklardan

Ama gelin görünki bazı insanlar vardır daha aşağıdır hayvanlar dan
İnsana has vasıflarını kaybetmiştir artık denemez ona insan
Bazı insanlar vardır daha aşağıdır eşek denilen hayvandan
Eşek kendine verilen değeri bilir eşektir kendine verilen mimetin farkına varan
İnsandır bazen verilen nimete şükretmeyip hak ve hakikatte n uzaklaşan

Bir insan vardır bir eşeği vardır bir balya samanın hatırına yük taşıyan
Bir araziden geçerler eşekte vardır ağır yük odur taşımakta zorlanan
Eşek anlar önündeki çamurlu yolda batacağını hisseder masum hayvan
Eşek anlar hem kendisi batacak hem üstündeki yük çıkılamaz çamurdan
Girmez çamura durur isterki sahibi anlasın içinden derki " anlasana insan "

Anlamaz sahibi çamurda batılacağını gitmiyor diyerek azarlar " yürüsene hayvan "
Vurur elindeki kırbacı hayvana gözüne gelir kırbaç gözünden akar yaşlı kan
Kör olur hayvanın gözü o acıyla girer çamura yıkılır yük hayvan ve insan
Eşek unutmaz bunu ve bir daha geçmez bu çamurlu araziden kafasını kırsan
Aynı hatayı yapmaz bir daha geçmez bu çamurdan kafasını koparsan

Bazı insanlar vardır sanal alemdeki çamura batmıştır ismi sanal denilen yalan
Ancak aynı hataları yineler eşekten aşağı hale gelir eşref-i mahluk olan insan
Sanal alemde bazı insanlar vardır özellikle bazı erkekler suret-i insan
Sanal alem denilen çamura batmıştır çıkamaz ve ders almaz hatalarından
Bir eşek kadar aklı yoktur nefsinin kölesidir çamurlu araziden uzaklaşamayan insan
 
Bayanlara aşık olduklarını söylerler içlerindeki şehvettir onları böyle yazdıran
Şehvetin adına aşk der işte bu aşkın manasını bilmeyen ismi insan kendisi hayvan
Şehvetin adı aşk olursa eşekler en büyük aşkı yaşayandır birer hayvan
Sanal alemde geçen günler ve geceler hepsi boş sevgilerd e aşklarda yalan  
Yalanı görür ama nefsine engel olamaz eşekten daha aşağı hale gelir insan  


MAXIMILIA N - SEVDA PINARI - SEVDA ŞİİRİ

Günaydın birtanem hayırlı sabahlar nerelerde sin seni çok bekledim
Senin uykudan şişmiş gözlerinde çok güzel ben seni her halinle çok severim
Belki seni sevmeye hiç hakkım yoktu belkide ben değersizin biriydim
Gönül bu tutuldum sana sensiz olmak çok zor seni çok özledim

Seninle bir arada olsaydım ilk gördüğümde sana doyasıya sarılırdım
Sen bakma benim ağladığıma sen ağlama derdim ama ben hıçkırarak ağlardım
Sensiz olmak çok zor aşkım dayanamıyorum sende kalıyor hep aklım
Ben sana çok fena bağlanmışım sen gidersen bilmiyoru m  ben ne yaparım

Sen olmadan seni özleyerek sensizliğe bilmiyoru m ben nasıl alışırım
Bir not bırak ne olursun merak ediyorum nasılsın iyimisin bir haber alayım  
Papatyam o kibar ellerinle bana bir not yaz senin ellerine kurban olayım
Bin kere hasretle ellerinde n o minik parmaklarından  şefkatle öperim

 SEVGİLİM SEN BENİM CAN DAMARIMSI N

 Duymadığın bir kokuyu özledinmi hiç ben her an her saniye özlüyorum
 Sen benim sol yanımsın dediğin insanı görmek dokunmak hissetmek istedinmi hiç
 Özlerken sevmeyi severken beklemeyi beklerken acı çekmeyi yaşadınmı hiç
 Tek sebebim dayanma sebebim sensin bir gün seni görebilmek isterdim
 Kokunu içime çekebimek benimsin aşkımsın sevdamsın diyebilme k isterdim

 Kavga edelim bağıralım çağıralım ama bitti demeyelim ne olur
 Benden uzak olmanı ayrılıkmı sanıyorsun bu aşk ölümsüzdür ayrılık yoktur
 Sen orada sigaradan bir nefes çekiyorsun külü benim içime düşüyor haberin varmı
 Sevgilim sen benim can damarımsın bu dünyada olmasanda cennette benimsin
 Sen bu yalan dünyadada ahiretted e tek aşkımsın bu aşk ne olur bitmesin


      YAVUZ YILMAZ ŞAHİNOĞLU

      SEN HER ZAMAN MUTLU OLURSUN İNŞALLAH

      FORUM  İSTANBUL BAHAR  2011

      

      SEN HER ZAMAN MUTLU OLURSUN  İNŞALLAH
  

          Arslanım  bana çok sitem etmişsin ne desen haklısın
 
          Haksız olan hep bendim evet biliyorum bunun farkındayım

          Kalpleri ve beyinleri eviren çeviren Rabbimdir ben değilim

          Benim gücüm yetmiyork i beynimdek ileri sileyim
 
          Gücüm yetseydi beni sevmeyenl eri bir kalemde silerdim




         Bana " inşallah aradığın aşkı bulamazsın " demişsin

         Bulamadım ve bulamayac ağımı biliyorum şüphen olmasın

         Ve bana " aşkımı  nefrete dönüştürmeyi  başardın " demişsin

         Bende çok kişiden nefret ettim ama nefretimi söyleyemedim
  
         Aşk ile nefret bir arada bulunmaz yinede sen haklısın




         Bana  demişsinki " sen benim aşkımı beğenmedin " demişsin

         Arslanım ben kimimki değerli birimiyim ki bana verileni beğenmiyeyim
 
         Sadece beynimdek ileri silmeye gücüm yetmedi ben güçsüzüm

         Fakat benim gibi güçsüzlerinde gerçek sevgiye hakkı olamaz

         Ama benim kimseye nefretimd e olamaz ben böyle biriyim
 
         Yinede  sen haklısın inşallah sen hep mutlu olursun ne diyeyim




        Herşey imthandır bu yalan dünyada aşklarda sevgilerd e yalan

        Rabbim sevsin senide benide gerisi kader - i kebirdir geçer zaman

        Allaha kul olamadık nefsimizi n esiri olduk kalp kırdık gönül yıktık

        Rabbim affetsin bizi sende beni affet hakkını helal et Arslanım

        Allah c.c bana seven bir yürek verdi onunda kıymetini bilemedim

        Her zaman sen haklıydın Allaha emanet ol inşallah sen mutlu olursun

BABA SENİ SEVİYORUM BANA HAKKINI HELAL EYLE


Baba ben senden hep ayrı kaldım olamadım seninle memleketi mde
Ben hep senden uzaklarda ydım gurbet diyarlarında yaban ellerinde
Sana hiç bir faydam olmadı sen bana hep dua ettin ellerinle
Bilyorum beni belki benden daha çok sevdin güzel yüreğinle
Ben senden hep ayrıydım varamadım bir türlü nasırlı ellerine
Gelemedim hastalığında bile bakamadım sana dünya gözüyle
Kaybettim seni Baba mezarın gül bahçesi olsun hakkını helal eyle


Geldi geçti ömür yalan dünya işte ne olacak bir anlık sermaye
Herşey imitihan Baba olamadık seninle ne yapalım işte bilirsen sende
Hastanede yanındaydım zor nefes alıyordun zayıftın bir deri bir kemikte
Gelmeden önce çok düşünüyordum Babam ölürse ben ne yaparım diye
Kendimi kaybederi m sanmıştım öyle geliyordu bana sanki sen ölünce
Aylar geçti hatırımızdan çıktın bazen unuttuk seni Babam hakkını helal eyle


Söz vermiştim kendime sana Yasin okuyacaktım güya her Perşembe
Sözümüzü tutmadık okumadık Baba biz unuttuk seni düştük dünya derdine
Hastanede n ben giderken konuşmaya halin yoktu bana el sallamıştın güle güle
Yüzünde hafif bir tebessüm vardı ve beni gidip geri gelecek sanmıştın belkide
Meğer O son vedanmış Baba çok istedim ama bir daha gelemedim seni görmeye
Hakkını helal et Babam inan çok istemiştim ama olamadım yanında son nefeste


Baba kara haberin geldi geri döndüm hemen memlekete
Annem " aç yüzünü gör Babanın " dedi bakmaya korktum cesedine
Açmaya korktum öylece hatırımda kalmasın korkunç bir yüzle diye
Ben seni biraz sert mizaçlı bilirdimy a bakmadım önce cesedine
Artık gidiyordu n bu alemden son bir kez göreyim dedim açtım baktım yüzüne
Öyle güzeldinki Babam hep bakmak istedim baktım masum ve gülümseyen yüzüne


Keşke dedim Baba görseydim ben hep seni bu masum yüzle
İnşallah bu masum yüzün Rabbimin katında başlasın gülmeye
Ben seni unuttum Baba Rabbim unutmaz sarıl o sevgiliye
Sen varken yoksanda bir Babam var derdim kendi kendime
Şimdi hayalleri mde bile kalmadın yoksun gözümde Baba hakkını helal eyle
Aklıma geldikçe ağlarım ama söz geçmez artık takdir-i ilahiye
Sana hiç sarılıp diyemedm " Seni çok seviyorum Babam " diye
Sen öldükten sonra desem neye yararki Babam hakkını helal  eyle


Bir gün bir eski fotoğrafın geçince elime aklıma geldin birden işte
Fotoğrafına baktım " Babam seni çok seviyorum " dedim kendi kendime
Ama sen yoktun artık benim Babam yoktu artık ağladım halime
Babam seni çok seviyorum dedim Babam sağlığında diyemedim yüzüne
Halbuki sen beni sevdiğini hep belli ettin beni çok sevdin sen Baba
Seni çok seviyorum Baba sen beni duyarsın inşallah sende ağla halime
Seni çok seviyorum ama sen yoksun artık Babam ne olur hakkını helal eyle



My Emotional Cats And The World


Şiir yazmayalı
Bayağı zaman oldu dedimya hani
Annemin beni bıraktığı
O günden beri
Annem beni değil
Bu yalan dünyayı terk etti gitti
Geriye dilde dua
Ve iki yaşlı göz bıraktığından beri
Şiir yazmadım ben
Ve işte iki satır yazıyorum şimdi



My Emotional Cats
And The World
Benim duygusal kedilerim
Ve dünya
İşte bir dostun hatırı için
Elimde bir kağıt ve kalem
Dostum dediğim benim
Bu dünyadaki kedilerim
Onun hatırı için
Bir şiir yazıyorum şimdi


Dedimya iki yaşlı göz kaldı
Bende dünden beri
Kedilerim benim
Hayatımdaki kilometre taşı
Kendimi bildim bileli
Hani bir insana
Dost diye sarılırsınızya
O sarıldığım dost işte
Ve anne diye belki elini öptüklerim
Vardırya anne yerine koyduğunuz
İşte öyle bir dost elidir kedi


Kedi dedimya kim anlar halimden
Ve kim anlar bu dili
Hayatımın bir yerinde karşıma çıktı
Bir arkadaş gibi 
Sırdaş ve merhamet ile
Bir Abla sevgisini n birleştiği
İşte böylesine değerli bir insandır
Benim ablam dediğim ismi kedi
Şiir bitmez
Kelimeler tükenmez
Ve anlatmaya yürek yetmez


Ben neler yaşadım bu dünyada
Ve ne fırtınalar koptu içimde
Elimden bir tutanım yoktu
Ben başka yerdeydim
Ailem başka yerde
" Evde halimden anlayanım yoktu "
Dediğim zamanda karşıma çıktı o kedi
Bazen gülen bir yüzdü
Karşımda bana bakan
Bazende hüzünlüydü bu kedi
Gözyaşıydı dediğim yüreğimi yakan
Hem onun
Hemde benim çilelerimdi

 
Kedi bir damla gözyaşıydı bazen
Ama her zaman bana Rabbimi hatırlattı
O kedi
Allah razı olsun o kediden
Dualarım her zaman onunlaydı
Dedimya çok şey yazılabilir
Ama yaşayan bilir
Yaşamayan nereden anlar bu dili
Kedi bazen çocuktu
Ve bazen genç bir kadındı
Çok temiz kalpli ve iyi niyetliyd i
Herşeyden değerlisi
İnsan gibi bir insan evladıydı
Benim duygusal kedi


İsmi değişirdi bazen
Ama değişmeyen huyu ve karakteri ydi
Bana hep acıdı
Ve hep sevgi gösterdi
Abla gibi merhamet etti
Bana çok şey öğretti
Maneviyatı derindi
Ve yüreğinde hep vardı Allah sevgisi
İnsan sevgisi
Kedi dedimya işte
Öyle bir şeydi
Ve hayatımda hep var olsun
İnşallah kedi
Hep mutlu olsun bu dünyada
Ve ahirette cennet olsun inşallah
Bu masum kedinin yeri




  
  

 97 
 : Ekim 19, 2012, 08:29:44 ÖÖ 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
DÜNYANIN EN GÜZEL VARLIĞI SONSUZ NİMET HAZİNESİ - KADIN

http://www.minare.net/niyet-ettim-kadin-olmaya.html

NİYET ETTİM KADIN OLMAYA - ÜMMÜGÜLSÜM ŞAHİN

Rabbin bir diğer cinse emanet ettiği, Ademin gönlü sekine bulsun diye yaratılan Havvası…
 
Eşine eş olan, yar olan, yardımcı olan, gönlünü huzurla dolduran, evini yuva yapan, çocuklar doğurup büyüten, merhamet abidesi, şefkat pınarı, Allah’ın bir diğerini tamamlasın diye yarattığı nimeti…
 
Bir cam kadar kırılgan ve şeffaf, hassas ve narin, toprak misali bağrında güller yetiştiren, su gibi değdiği yerlere hayat veren, Allah’ın iki cins olarak yarattığı insanlığın bir cinsinin adı…
 
Kadın…  Adı Hanne olan…
 
Verecek bir şey bulamayınca rabbe, karnındakini adayan… Erkek beklerken kız doğuran, doğurduğunu rabbe ısmarlayan…
 
‘Hani İmran’ın karısı: ‘Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen’ demişti. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım.’(3/35–36)
 
Kadın… Adı Meryem olan…
 
Daha annesinin karnındayken adanan rabbe. Allah’ın güzel bir bitki gibi yetiştirdiği… Ve önüne gökten sofralar indirilen… İffetin adı… Allah’ın kelimesin e gebe… İftiralar atılınca, rabbin kundaktak i çocuğuyla temize çıkardığı… Allah’ın dünya kadınlarına tercih ettiği ve kitabında ismini anıp örnek gösterdiği…
 
‘Hani melekler: ‘Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı,’ demişti.’(3/42)
 
Kadın… Adı Asiye olan…
 
Nehrin getirdiği Musa’ya sahip çıkan… Onu sevgi ve merhametl e büyüten… Sonra katil olarak çıktığı yere, peygamber olarak dönünce Musa, dünyanın güzelliğine, konumuna ve başına gelecekle re aldırış etmeden iman eden… Şirkin zirve yaptığı, eşinin ilahlık iddiasında bulunduğu bir toplumda, imanı seçen… Firavunun işkencelerine sabırla katlanan ve en sonunda ‘Rabbim! Bana kendi katında, cennette bir ev yap, beni Firavun ve işkencesinden ve onun zalimleri nin elinden kurtar!’ duasıyla şehit olan… Allah’ın imanı tam olanlara örnek sunduğu iman abidesi…
 
‘Allah imanı tam olanlara Firavun’un karısını örnek verir.’(66/11)
 
Kadın…  Adı Sare olan…
 
Bir evlat veremeyin ce eşine, onun mutluluğu için onu yeniden evlendire n… Sonra dayanamayıp eşini paylaşmaya bu sefer ayıran… Ama Allah’ın peygamber olacak bir evlatla müjdelediği… Melekler müjdeyi verince utanan ve şaşıran… Neslinden insanlara imamlar gönderilen…
 
‘Biz de ona İshak’ı ardından da torunu Yâkub’u müjdeledik Kadın “vay, kendim koca bir karı, su zevcimde bir ihtiyar iken ben mi doğuracak mışım? Bu doğrusu pek şaşılacak bir iş” dedi Melekler “ey evin hanimi Allah’ın rahmeti ve bereketle ri üzerinize olmuşken, nasıl Allah’ın işine şaşacaksın O Hamid ve Meciddir” dediler ‘(11–73)
 
Kadın…  Adı Hacer olan…
 
Sımsıcak çölün siyah incisi… Hicretin bir diğer adı… Ömrünü oradan oraya göç etmekle geçiren… Köleyken sahibiyle evlenen ve ona son peygamber i zürriyetinde taşıyan İsmail’i veren… Emr-i ilahi ile evinden ayrıldığında ‘Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?’ diyerek rabbinin emrine teslim olan… Kocası ıssız bir yerde bırakınca onu, isyan etmeyen… Ümmetin kıblesinde bir medeniyet in temelleri ni atan… Tek başına kalmaktan korkmayar ak Allah’ın emrine rıza gösteren… Çölde bir oradan bir oraya koşarak su ararken yavrusuna, zemzemi bulan ve ümmete sa’yı hediye eden… Evladı Rabbe kurban olan…
 
Kadın…  Adı Amine olan…
 
Genç yaşta kocasını kaybeden ve yavrusunu babasız dünyaya getiren… Dünyanın en hayırlı evladını karnında taşıyan ve ona doyamadan ondan ayrılan… Bıraktığı yavrusu dünyaya nurlar getiren…
 
Kadın…  Adı Hatice olan…
 
Kırk yaşına geldiğinde iki evlilik yapmış ve iki eşini de kaybetmiş zengin dul… Bir daha evlendiğinde yirmi beşindeki eşini memnun etmek için her şeyini sarf eden… Peygamber lik geldiğinde ilk inanan… Eşini teskin eden ve malıyla ona destek olan… Ona evlatlar veren… Onu canından çok seven… O çöl sıcağında güneşin altında tebliğ vazifesin i ifa ederken, gölgelikte durmaya razı olmayan… Rabbin Cebrail ile ‘Ya Resûl, Hak Teâlâ Hatice’ye selâm etti. Bu selâmı Hatice’ye ulaştır’ diyerek selam gönderdiği ve cennette kendisi için incilerde n yapılmış köşk hazırlanan… Fatıma’nın annesi… Resulün biricik eşi…
 
Kadın…  Adı Fatıma olan…
 
Gülün gülü… Babasının annesi… Seçilmiş kadınların dördüncüsü… Peygamber ocağının hiç kesilmeye cek bereketi… Çileli bir ömrü omuzlarında taşıyan… Peygamber babasına bir anne gibi davranan… Cennet gençlerinin efendiler inin annesi… İlmin kapısının eşi… Ekmeğini kendi yapan, buğday öğütmekten elleri şişen, infakı tokluğa tercih eden… Ve gidişine dayanamadığı babasının ardından genç yaşta dünyadan ayrılan…
 
Kadın…  Adı Aişe olan…
 
Rabbin kundak içinde peygamber e sunduğu… Küçücük yaşında peygamber e eş olan Sıddıkın kızı… Resulün hanım kâtibi… Biricik eşini hep kıskanan, O’nun Hümeyra diye sevdiği ve dinin üçte birinin öğretmeni… Namusuna iftira atılınca, hakkında gökten ayet inen ve babası eşine teşekkür et deyince ‘Ben sadece Âlemlerin rabbine şükrederim’ diyen…
 
‘Onu işittiğiniz zaman: “Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah’ım) Sen Yücesin; bu, büyük bir iftiradır” demeniz gerekmez miydi?’ (24–16)
 
Kadın…  Adı Rabia olan dördüncü…
 
Bir hasır üstünde ömür geçiren ve yalnızlığı tercih eden… Gece ibadetler inde huzur bulan… Gündüzleri oruç tutan… Kendini Allah’a ısmarlayan… Biri gelirde oyalar kokusuyla ‘Ya Rabbî! Beni kendinle meşgul eyle de, kimse senden alıkoymasın.’ diye dua eden… Uyusa da o, dostu uyanık olan…
 
Kadın…  Adı Belkıs olan…
 
Güneşe tapan memleketi n kadın melikesi… Emri altında bir sürü insan varken ve güç elinde iken, kadın olmayı kraliçe olmaya tercih eden… Süleyman ile birlikte âlemlerin rabbine teslim olan…
 
Kadın…  Adı Sümeyye olan…
 
İslam’ın ilk şehidi… Evladı ilk tebliğini kendisine yapınca ve duyunca Allah’ın ayetlerin i(Tekvir suresi) hemen iman eden… Sonra işkenceler altında davet edilince putlara imana, şirkin yüzüne tokat atarcasına tevhidi haykıran… Ve şirkin takipçilerinin ilk kurbanı… İmanını hayatını vererek perçinleyen…
 
Ve kadın…
 
Lut’un karısı… Bir peygamber eşiyken geride kalan… Ve dünyayı ahirete tercih eden…
 
‘Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemeyecekler; geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecekti r.’ (11–81)
 
Ya da Ümmü Cemil gibi cehennemd e odun taşıyıcısı olan…
 
‘O da, gerdanında bükülmüş bir ip olduğu halde odun hamalı olarak karısı ile birlikte alevli bir ateşe atılacaklar.’(tebbet suresi)
 
Kadın… İki zıt kutba meyilli… Cennete hanım efendi olmak varken, cehenneme odun taşıyıcısı olabilen…
 
Ve ben iki zıt kutuptan imanı tercih ettim…
 
Niyet ettim Meryem olmaya…
 
Niyet ettim Asiye olmaya…
 
Niyet ettim Hatice, Fatıma, Aişe olmaya…
 
Niyet ettim ‘KADIN’ olmaya…
 
 
ÜMMÜÜGÜLSÜM ŞAHİN

 98 
 : Ekim 18, 2012, 01:29:40 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
SANAL ALEM - ASRIN DECCALİ BAZI DİNİ SOHBET CHAT OLAYLARI - LÜTFEN TIKLAYINI Z

SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -
 
Allah c.c sanal alemde islam için çalışan sitelerde n
 ve buradaki yetkiller den razı olsun
 başarılarının devamını nasip eylesin inşallah
 
http://www.islam-green34.com
 
SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -
 
AHMET HÜSEYİN DOĞU - İSTANBUL
 
http://www.social-worlds.tr.gg
 

SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -
 
AHMET HÜSEYİN DOĞU - İSTANBUL
 
Selamün aleyküm kardeşlerim
 ben bugün sizlerle
sanal alemdeki istisnala r dışında
ama genel olarak Allahın dininden
islami yaşantıdan uzak yaşayanların
klavyede müslümanlık taslayanl arın
akıbetlerinden bahsetmek istiyorum
 bu dini sohbet chat saçmalıklarıyla ilgili
 bir kaç şey söylemek istiyorum
bazı Dini sohbet Chat sitelerin e giren
bazı erkek ve bayan kardeşlerimiz
gerçek yaşantılarında hiç kimseden
sevgi göremediklerinden yakınırlar
sevgisizl ikten yakınırlar boşluktalardır
dini sohbet chat sitelerin e amaçsız gayesiz
rotası belli olmayan gemiler gibi girerler
ve serseri mayın gibi kime ne zaman vuracakla rı belli değildir
kimin kalbini yakacakla rı belli değildir bu serseri mayınların
Evlidir eşinden sevgi göremez
bu kaderidir ve sabretmez ve isyan eder
ve Dini sohbet chat sitelerin de sevgi arar
ve güya aradığı sevgiyi bulur ve nihayeti hüsrandır
ilk önce dini konu yazarak ayet hadis ve Mevlananın sözleriyle
sevgi arayışı başlar bu ne tezatlıktır
sonra dostluk kardeşlik ve sevgili olunur
sonra nikahsız birliktel iğin sonunun ne olacağı baştan bellidir
ve yaşanır biter ve sözde unutmaya çalışır
ve sanaldaki sevgisini kazandığı kişininde kalbini kırar
ve başka bir aşk aramaya başlar
ve sözde msn adresinde n o sevgiliyi siler
ve dini sohbet chat sitesinde ki ismini değiştirir
ve tanınmaz hale gelir ve güya konu kapandı sanır
bilmezki Allah görüyor ve biliyor kimden kaçacaksın
Mevlana Celaleddi n-i Rumi Hazretler i derki
" istediğin kadar "inançlıyım" de namaz kıl, sadaka ver.
Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın
gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsi n "
ve bu kalbini kırdığın gönlünü yıktığın
insana dünyaları versen bu kalp kırıklığından kurtarama zsın
Kabe Allahın evidir belki yıkılmaz ama
eğer yıkılırsada yeniden tuğla ve harçla onarırsın
ama kırılan kalp sırçadan saraydır
gönül yıkılırsa yeniden yapılamaz
ve kalbini kırdığın eğerki Allahın sevdiği birisiyse
ve Allah dostuysa ve Allaha cazibesi varsa ve nazı geçerse
ve Rabbine şikayet ederse o zaman kalp kıranın sonu ne olur
bazı kardeşlerimiz sanal alemde " ben dini konu yazıyordum
böyle olacağını hiç düşünemedim " der
peki kardeşlerim kız-erkek bir arada ve özel odalarda
kız-erkek yanlız kalınan bu bazı dini sohbet chat sitelerin de
islamın gerçek manada yaşanması mümkünmüdür sizce
ve dinimizin böyle bir emri gerekliliği ve şartı varmıdır
hangi ayet ve hadis bunun faydalı olduğunu iletir
ve hangi islam alimi bu kız-erkek bir aradaki sohbeti
" evet islamiyet e uygundur ve faydalıdır " derki
bu mümkün değildirki
ve dinimizce tavsiye edilmeyen bir şeye kendini kaptıran
sonra acılar çekecektir elbette
ve sadece kendisi acı çekmeyecektir
başkalarınada acılar çektirecektir
eğerki evlilik gibi bir ciddi düşünceniz varsa
ve bekarsanız ve gerçekten evlilik amacıyla
biriyle tanışmanız mazur görülebilir
ancak sanal alemde kaç kişinin böyle bir ciddi düşüncesi vardırki
ve kaç kişi gerçekten sanal aleme islami konu paylaşımı için giriyorki
bu yüzde ile ifade edileceks e çok düşük bir orandır
mesela evli olan bayanlar ve evli olan erkekler sanala giriyor
buna ne hakları var bu evlilerin eşlerine yazık değilmi
bunu hesabını ahirette nasıl verecekle r bunu düşünen varmı
belki çok az bir kısmı gerçekten islami amaçla giriyor
gerisi ise amaçsız gayesiz olarak sanal aleme giren
ve boşlukta olan insanlardır ve sevgi arayışındadır
peki Rabbim isteyene istediğini verir
peki aradığınız sevgiyi buldunuz diyelim
eşinizden boşanmadan sanalda bulduğunuz sevgiliyl e
zinamı yapacaksınız ne yapacaksınız bu nasıl tezatlıktır
yoksa o sevgiliyi bırakıp başka aşklaramı kucak açacaksınız
bu nasıl müslümanlıktır kardeşlerim Allah aşkına
ama böyle olanların sonları hep hüsrandır
sözlerimi burada noktalıyorum
Allaha emanet olun kardeşlerim
selamün aleyküm   

SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -

Allah c.c sanal alemde islam için çalışan sitelerde n
ve buradaki yetkiller den razı olsun
başarılarının devamını nasip eylesin inşallah

http://www.islam-green34.com

SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -

AHMET HÜSEYİN DOĞU - İSTANBUL

http://www.social-worlds.tr.gg


SANAL ALEM - SANALDA DİNİ SOHBET SAÇMALIKLARI - 2 -

AHMET HÜSEYİN DOĞU - İSTANBUL

 99 
 : Ekim 17, 2012, 09:16:04 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
SEVGİ YANSIMALA RI - ŞİİRLER http://www.zeynep-sofi34.tr.gg

KAR ALTINDA ÇİÇEK

Bakarsan uzaktayım düşünürsen aklındayım
Özlüyorsan hep seninleyi m
Kim sever beni sen gibi
Kim değer tenine bir gülü okşar gibi

Kim dağlarını düz
baharını güz edebilir senin için
Senin için kim şiirler yazar
Kim ölür senin için geceleri azar azar
 
Nerdesin ey sevgili ben seni özledim
Kar altında baharın
ateşten soluğunu beklemesi gibi bir çiçeğin


YALNIZLIK VE SEVGİ


Zamanla değil dua ile gelir beklenen
 Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Ne aradıysam bilki sende bulmuşum
Senden öncesi yoktu ben seninle var olmuşum
 Sende bütün özlemler sende bütün gelecek sende
 Beni bende arama ben artık sen olmuşum

Yalnızlık nedir bilirmisi n
Yalnızlık hayatın anlamını yükleyip
Sen dediğinizin yanınızda olmamasıdır
 Yalnızlık sensizlik tir uzaktan seviyorum seni
Kokunu alamadan boynuna sarılamadan
Yüzüne dokunamad an sadece seviyorum


SEVGİLİYE AĞIT


  Gül dedi güldüm dedim bana ağıran gözlerle baktı
  Hicranla soldum dedim bana yağmurunu gönder
  Ey ufukta görünen müjdeci günler ısıtan yarınlar üşüten dünler
  Bana o bakıştan bir ışık gönder gönderde bu şehir nurlansın
 

  Başlayan her yol varmazmı sona başlanan her yol varmazmı sona
  Ne fırtına durdursun ne kar ne bora sen sevginin menbaı özlemim sana
  Gönder yağmurunu bu yangın dursun SEVGİLİYE özlemle özlenen SEVGİLİYE
  Mahsun bulutlard an dökülen yağmur gibi banadır yağışların
  Sarp dağlardan kaynayan su gibi banadır hep akışların

  Hiçbir zaman suratınıı görmeyecek gözlerim
  Hey giden adam işte bu yüzden yollarını gözlerim
  BAZEN İNSAN ÖYLE ÖZLENİRKİ
  ÖZLENEN BİLSE YOKLUĞUNDAN UTANIR
 
  Sen yoksun ve üstelik aklımdasınya şimdi gece iki kat gece olur
  EN BÜYÜK YOKSULLUK YOKLUĞUN EY YAR
  Alıştım her ikisinede
  Ben seni görmeden sevdim yorgun geceler titreyen
  Bir yanı yetim bir yanı öksüz yüreğimle sevdim seni
 
  Ey gönül bahçemde büyüttüğüm nazlı sevgili
  Ey sevdamın adı canım sevgiliye
  Ey sevdamın adı aşkın gerçek anlamı
  Bu hasret bu gurbet söyle söyle nezaman bitecek
 
  Ben seni görmeden sevdim yolunu gözledim bir medine sabahı
  Ellerimde güller güllerki kokunu aldığım yanıp yanıp ağladığım
  Güllerki kokunu aldığım kokunu alıp yandığım
  Yüreğim seni çok sevdi o yürek seni istiyor bir tek seni



  Hüzün yoktan üzüntü ise var olanın yokluğundan demiş düşünür
  Ey sevdamın adı canım sevgiliye varsın ama yoksun yanımda üzüntüm bunadır
  Hüznüm yokluğuna yanışım her ikisine o yürek talan o yürek yangın yeri
  Acı taze bir çiçektir herdem yeniden açan döşümde kırmızılı mevsimler
  Dudağımda ağırlı bir tat ah gözlerini sevdiğim sensizlik içimi yakan


  SEVGİ NEYDİ ACABA

  sevgi neydi
  uçan kuşta akan suda
  yağan yağmurda kopan fırtınada
  doğan güneşte açan çiçekte
  filizlene n tomurcukt a
  kıpır kıpır yürekte
  sahi neydi SEVGİ
 
  nasıl bir hengameyd i
  anlatılmazmıydı yoksa sadece yaşanmalımıydı
  bildiğim tek bir şey var
  sevgi  hüzündeki sızı çaresizlikteki acı
  özlemin özü bekleyişin sabrı susmanın dili
  sözün kısası sevgi
  yürekteki tılsımlı bir cevherdi


Mevlana derki kaderde sevmek var ama kavuşmak yok ise şayet
Olsun hükmün sahibi bundan razı ise vuslata aşık gönül susmayada razı
İste karşılık bulacaksın çal kapıyı usanma açılmak içindir kapılar
Yer olmasaydı orada sana önüne duvarlar çıkardı

Vermek istemesey di istemeyi öğretmezdi
Mademki ihtiyacın var aç ellerini gönlünle birlikte
Dinleyen rabbindir seni sesime cevap veren çağrıma karşılık ver
Ey Rabbim sensin dualarımı işiten sadece sensin ve beni sensiz bırakma Rabbim
 
Senki gözlerime görmeyi bahşettin cemalini görmeyide yaz bize
Senki kalbime sevmeyi lütfettin sevdikler inden olmayıda yaz bize  
Senki yokluğumda var olmayı yakıştırdın
Ebedi vuslatını ver bize YARABBİ sevgini ver bize
 
Seni sevenin sevgisini ve bize yaklaştıracak olan sevgini nasib et
Ebedi cennetine buyur et bizi YARABBİ
Sevdiğimi beni cümleyi cennetine davet et yarabbi amin

YETERKİ SEN MUTLU OL


   Ben senden uzakta
   Sensiz yaşamasınıda bilirim  
   Sen mutlu ol sevdiğim
 
   Ben sensiz kor ateşler içinde
   Yanmasınıda bilirim
   Sen mutlu ol sevdiğim
 
   Üzerine gün doğmayan gecede
   Seni anmasınıda bilirim  
   Sen mutlu ol sevdiğim  
 
  Ben seni sen olmadan
  Sevmesini de bilirim
  Üşüyen şair benim

BEN SEVDAMI DAĞLARA HAYKIRAN DELİYİM

 Bir sen yağsan gökkubbeden ıslansam üşümesem
 Bende bir yürek var sana ait sende atan
 Sende bir yürek var bana ait bende atan
 Sen bana yüreğini versen ben sana
 Biz o zaman bir oluruz değilmi

 Ben sevdamı dağlarda haykıran deliyim
 Ben leylanın gözbebeği ben mecnunun eliyim
 Bazen hayattır sevmek
 Birini çok uzaktayke n bile yüreğinde taşıyabilmek
 
 Seni seviyorum demek değilki marifet
 Önemli olan o kelimenin tüm sorumlulu klarını
 Yürekte ve bedende taşıyabilmektir sevmek
 Rabbimden gönüllere verilmiş en yüce duygudur sevmek


 100 
 : Ekim 14, 2012, 04:54:05 ÖS 
Başlatan admin - Son mesaj Gönderen: admin
İSLAMDA EVLİLİK VE MAHREM YAŞAM

İSLAMDA EVLİLİĞİN HÜKMÜ

http://www.sevde.de/Aile/IslamdaAile.htm
İslamda evlenmeni n hükmü 3 kısımdır Vacip-Sünnet ve mübah

1- Bir kimsenin şehveti galebe çalıp günaha girmekten endişe ederse evlenmesi vaciptir.

2- Bir kimse şehvet hissine sahip olur, fakat iradesi kuvvetli olduğundan günaha girmesi söz konusu olmazsa maddi durumu müsaid olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Ey gençler cemaatı! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan en çok çevirici ve ırzı en ziyade koruyucud ur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvet kırıcıdır" (Buhari, Müslim). İmam-ı Şafii (ra) şöyle diyor: "İradesi kuvvetli olduğundan harama girmekten endişesi olmayan kimsenin evlenmeyi p ibadetle meşgul olması daha iyidir. Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yahya'yı "Hasun" –kadınlara karışmayan- kelimesiy le meth ve sena ediyor."

3- Bir kimse yaşlı veya cinsi iktidarı zayıf olursa evlenmesi mübah ise de, evlenmeme si daha iyidir. Çünkü evlenme gereği olmadığı halde ağır bir yük altına girmiş olur (al-Müğni li ibn Kudame).
 

İSLAMDA EVLİLİK

  http://www.google.com.tr/#hl=tr&sclient=psy-ab&q=%C4%B0SLAMDA+EVL%C4%B0L%C4%B0K+&oq=%C4%B0SLAMDA+EVL%C4%B0L%C4%B0K+&gs_l=serp.3..0l4.4585.10244.0.11548.16.15.0.1.1.1.736.6075.2-1j11j0j2j1.15.0...0.0...1c.1.TL-UmI13hB4&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=c2a12d9e90eb0a5e&bpcl=35277026&biw=1024&bih=658

İSLAMDA EVLİLİĞİN ŞARTLARI

http://www.islamportali.com/islamda-evlilik-ve-mahrem-konular/6448-evlenme-sartlari.html

Evlenme Şartları

--------------------------------------------------------------------------------

 
İslâm hukukunda belirli akrabalar la evlenilme si ya-saklanmıştır (en-Nisâ 4/22, 23). Kendileri yle evlenilme si yasak olan bu kadınlara muharremât denmekted ir. Bu yasak bazı kereler devamlıdır; hiçbir hal ve durumda ortadan kalkmaz. Bazan da bu yasak sürelidir; belli sürelerin geçmesi veya bazı durumların gerçekleşmesi halinde bu kimselerl e evlenileb ilir.

a) Devamlı Evlenme Engelleri


İslâm hukukunda devamlılık arzeden, yani tarafların birbiriyl e evlenmesi ne ebedî olarak engel olan sebepler-dir. Devamlı evlenme engelleri üç grupta toplanır.


1. Kan Hısımlığı. Kan hısımlığı sebebiyle evlenilme si yasak olan akrabalar dört grupta toplanır. 1. Usul (üst soy hısımları); 2. Fürû (alt soy hısımları); 3. Ana baba-nın fürûu; 4. Dede ve ninenin sadece çocukları. Buna gö-re kişinin kendi annesi, ninesi, kızı, kız torunları, kız yeğenleri veya onların kızları, teyze ve halasıyla evlenmesi yasaktır.

 

2. Sıhrî Hısımlık. Evlenmede n doğan hısımlık sebebiy-le kendileri yle evlenilme si yasak olanlar da keza dört gruptur. 1. Usulün eşleri yani üvey anne ve üvey nine. Üvey ninenin baba veya anne tarafından olması farketmez . 2. Fürûun eşleri, yani gelinler. 3. Eşin usulü, yani ka-yınvâlide ve eşin her iki taraftan nineleri. 4. Eşin fürûu, yani üvey kızlar veya bu durumda olan kız torun-lar. Ancak bu son grupta evlenme engelinin doğması için sadece nikâh yetmemekt e, evliliğin zifafla da fiilen başlaması gerekmekt edir.

3. Süt Hısımlığı. Çocukla öz annesi dışında kendisine süt veren kadın ve onun belirli derecedek i yakınları a-rasında meydana gelen hısımlıktır. Süt hısımlığı miras hakkı doğurmazsa da bir evlenme engeli teşkil eder. Bu gruptaki hısımlar da kendileri yle sürekli olarak evle-nilmesi yasak olan akrabalar grubunda yer alırlar. Bu yolla evlenilme si yasak olan hısımlar şunlardır: 1. Süt usul, yani sütanne, baba, sütnine ve dede. 2. Sütfürû, yani süt çocuklar ve torunlar. 3. Sütanne ve babanın neseb ve sütten olan fürûu, yani sütkardeşler ve onların çocukları. 4. Sütdede ve ninenin sadece çocukları ki bunlar süthalalar ve sütteyzeler olmaktadır. 5. Eşin sü-tannesi ve ninesi. 6. Eşin sütten olan kız çocukları ve kız torunları. Burada söz konusu olan koca eşin süt ço-cuğu emzirirke n evli bulunduğu koca değildir. O zaten süt usul olarak yukarıda zikredild i. Buradaki koca sü-tanne ile daha sonra evlenmiş bulunan kimsedir. Bu son durumda kız çocuk ve kız torunların yasak olabilmes i i-çin nikâh yetmeyip evliliğin zifafla fiilen başlaması da gerekmekt edir. 7. Sütbaba ve dedenin sütanne ve nine ol-mayan eşleri. Sütanne ve nine süt usul olarak yukarıda zaten zikredild i. 8. Sütten olan fürûun eşleri.

Hukukçuların çoğunluğuna göre çocuğun ilk iki yaş i-çerisinde emdiği süt az olsun çok olsun süt hısımlığının meydana gelmesi için yeterlidi r. İmam Şâfiî ise süt hı-sımlığının oluşabilmesi için ilk iki yaş içinde beş fâ-sılalı ve doyurucu emişin şart olduğunu söylemektedir. İki yaşından sonra emmiş olduğu süt müctehidlerin çoğuna göre bu tür bir hısımlık ve evlenme yasağı doğurmaz.

b) Geçici Evlenme Engelleri

Ortadan kalkmaları mümkün olan, bu sebeple de devamlı evlilik engeli oluşturmayan sebepler şunlardır:

1. Başkasının Eşi Olma. Evli olan veya boşanmış veya kocası ölmüş olup da henüz iddet beklemekt e bulunan ka-dınlarla evlenmek yasaktır.

2. İki Akraba ile Birden Evlenme. İslâm hukukunda bir erkeğin belirli şartlarla birden fazla kadınla evlenmesi mümkündür. Ancak bir erkek iki yakın akraba ile aynı an-da evli olamaz. Bu ilişkinin akrabalık ilişkisine zarar vereceği düşünülmüştür. Bu yakınlığın ölçüsü iki kadın-dan her birini ayrı ayrı erkek kabul edildiğinde bunla-rın birbirler iyle evlenemey ecek derecede yakın akraba olmalarıdır. Teyze ile yeğen buna örnek gösterilebilir. Çünkü hangisi erkek kabul edilirse edilsin diğeriyle ev-lenmesi hukuken mümkün değildir. Bu durumda bunların ay-nı kişinin nikâhında birleşmeleri de söz konusu olamaz.

3. Üç Kere Boşanma. Bir erkek üç boşama ile boşamış olduğu eşi ile tekrar evlenemez . Bakara sûresinin 227. âyetinde, “Boşanma iki keredir; sonra ya iyilikle tutmak veya güzel bir biçimde bırakmak (gerekir)” buyurulmuştur. İslâm hukukunda kolay boşanma usulü benimsend iğinden ve kocanın karısını tek taraflı bir irade beyanıyla boşama-sı mümkün olduğundan bunun kötüye kullanılmasını önlemek için üç boşama ile boşadığı eşiyle tekrar evlenemem e gi-bi bir yasak getirilmiştir. Bu durum boşayan eş için geçici bir evlenme engeli teşkil eder. Bu engelin ortadan kalkması için kadının bir başkasıyla geçerli bir evlilik yapması, bu evliliğin hileli olmaması ve zifaf ile fii-len başlaması daha sonra da boşanma veya ölümle sona er-mesi gerekmekt edir. Bu durumda artık ilk koca dilerse boşamış olduğu eşiyle onun da rızâsını alarak tekrar ev-lenebilir.

4. Din Farkı. Müslüman bir erkeğin Ehl-i kitap yani yahudi ve hıristiyan olmayan bir kadınla evlenmesi ya-saktır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Müşrik kadınlarla iman edin-ceye kadar evlenmeyi n…” (el-Bakara 2/221) buyurulma ktadır. Müşrik Allah’ın birliğine inanmayan, ona ortak koşan kimse demektir. Yahudi ve hıristiyan kadınlarla evlenileb ilir (el-Mâide 5/5). Buna mukabil müslüman bir kadının gayri müslim bir erkekle isterse bu erkek Ehl-i kitap olsun evlenmesi dinen mümkün değildir. İslâm hu-kukçuları bu konudaki görüşlerinin Mâide sûresinin 5 ve Mümtehine sûresinin 10. âyetlerine dayandırmaktadırlar. İslâm hukukçularının bu âyetleri gayri müslim erkeklerl e evlenmeyi yasaklaya cak biçimde yorumlama ları, Ehl-i ki-tap da olsa başka bir din mensubuyl a evlenmeni n kadının ve doğacak çocukların dinini menfi olarak etkilemes i en-dişesine dayanmakt adır. Ancak tabiatıyla bu engeller ge-çicidir. Gerek erkeğin gerekse kadının müslüman olarak bu engelleri bertaraf etme imkânı her zaman vardır.
 

İSLAMDA SEVIŞMEK VE CIMA

http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/cima-nin-edepleri.html

İslâmiyet insan yaratılışına uygun en tabiî bir dindir. Bu nedenle müminleri evlenmeye teşvik etmiştir. Evlilik sayesinde cinsi arzular tatmin edilir, iffet ve namus korunur, neslin devamı mümkün olur.

İslâm'a göre cimâ'ın da bir takım adâbı vardır. Bunlar; birleşmeden önce euzü-besmele çekmek; örtü altında olmak; kıbleye karşı olmamak; aybaşı halinde yapmamak, dübürden sakınmak, kadına yumuşak davranmak; o da ihtiyacını giderince ye kadar terketmem ek; ikinci defa ilişkide bulunacak sa eteğini yıkamak; gecenin başlangıcında ilişkide bulunacak sa uyumadan önce yıkanmak, hiç değilse abdest alıp öyle uyumak; sevgi ve ilgiyi artırıcı hareketle rde bulunmak ve:

"Allah'ım! Bizden ve bize vereceğin çocuktan şeytanı uzak kıl" diye dua etmek. Kim bu duayı okur da çocuğu olursa şeytan onu saptıramaz (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 303; Mansur Ali Nasıf et-Tâc, II, 3082; Gazâli, İhya', Kahire 1967, II, 63-65).

İslâm cinsi arzuların meşru yoldan giderilme sini ister. Kadına dübürden yaklaşmayı yasaklama sı Kur'anî nass ile belirlenm iştir. "Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin" (el-Bakara, 2/222) buyrulur. Bu bildiğimiz tenâsül yoludur. Arka yoldan yaklaşmak doğru değildir. Peygamber Efendimiz: "Hanımına arka yoldan yaklaşan kimse lanete uğramıştır." buyurur. Başka bir hadîslerinde de:

"Erkeğe veya kadına arka yoldan yaklaşan kimseye Allah, rahmet bakışıyla bakmaz" buyururla r (Mişkâtü'l-Mesâbih, II, 184). Böyle davranmak küçük livata olarak kabul edilmiştir.

Adet gören veya lohusalık halinde bulunan kadınlarla cinsi ilişkide bulunmak haramdır. Nitekim: "Hayız zamanında kadınlarınızla cinsi münasebetten vazgeçin. " (el-Bakara, 2/222) ayeti bunu açıkça ifade etmektedi r. Cinsi münasebetten sonra gusletmek farzdır.

http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/cima-nin-edepleri.html

FATİH  SELİM - İSTANBUL

http://www.istanbul-fatih34.tr.gg

Yukarıda detaylı olarak islamda evlilik ve sevışme ile ilgili
yeterli izahlar bulunmakt adır
Aşağıda ise bazı videolar bulunmakt adır
sevışme ile ilgili bazı videolar yabancı kaynaklar dan alıntıdır
ve youtube içeriklidir konuyla ilintili olduğu için buraya naklettik
ancak yukarıda konuyla ilgili geniş izahlar vardır
dolayısıyla videoların seyredilm esi gerekli değildir
videolard a bazı yabancı filmlerde n alıntı sevısme
sahneleri mevcuttur
bu aşağıdaki örnekler dışında internett e yer alan
gayri ahlaki videoları
kesinlikl e seyretmey iniz uyarırız
sadece konuyla ilgili olduğu için aşağıdaki videolar
gençlerimize bilgi amaçlı verilmiştir
örnek olarak verilmiştir

http://www.youtube.com/watch?v=4q1ubmncCXo&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=beZi2DIUXqI&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=FH86PuqybCY&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=zJY3GJplBlY&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=3_bASGmNYEE&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=0bAVd9jJE2Q&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=JIYMEETxv80&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=s-n3dDEcdAc&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=piAgcS__1tQ&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=3wsfOM_IpsA&feature=relmfu





Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2008, Simple Machines
LinkBacks Enabled by LordReco | FoRuMBoL Themes