« : Ağustos 25, 2009, 04:12:24 ÖÖ » |
|
ROBİN HOOD - İTİRAFLARIM - ŞİİR KÖŞESİ - İÇİN LÜTFEN TEKRAR TIKLAYINI Z
-------------------------------------------------------------------------------- ROBİN HOOD - İTİRAFLARIM - SELİN
Ben ne bir şairim nede bu bir şiirdir şu an senin için yazdıklarım Sana söyleyemediklerim var içimde yüreğimde sır gibi taşıdıklarım Seninle aşk yaşamak değildi asla benim sana yakınlığım ve amacım Ben sana aşık olmak için seninle yazışmaya başlamadım aşkım
Aslında beni bu dünyada ayakta tutan bir gayem vardı kutsal bir davam Sanalda boşluğa düşen insanları kurtarmak tı her zaman gerçek amacım Seni anlamaya alıştım ve farkında olmadan birtanem seni ben çok iyi anladım Anladıkça seni canımdan çok sevdim sana kapıldım yok oldu mantığım
Ben seni boşluklara düşmekten kurtarmak isterken ben şimdi boşluklardayım Ateşle barut bir arada durmaz derler sanırım alev aldı duygularım Sana dürüst olmalıyım ve beni terk edersen bile yüreğimde aşkımı yaşatmalıyım Belki sen tutarsın elimden belkide beni terk edersin ama dürüst olmalıydım
Ne seninle belki konuşmaya hakkım vardı nede sana aşık olmaya vardı hakkım Ama gönlüm seni sevdi dayanamadım işe yaramıyor artık ne aklım nede mantığım Beni kurtar Allahım bu aşktan bu sevdadan beni kurtar artık sevmek istemiyor um Allahım Neden ben hep yalan sevgilere karşılığı olmayan sevdalara ve ümitsiz aşklara inandım
SANALIN ZAVALLISI - CAHİLİN İSLAM ALİMİNE MEKTUBU - KOMPOZİSYON
Esselamün Aleyküm ve Rahmetull ahi ve Berekatühü değerli HOCAM Öncelikle Allah c.c tan size ve bütün Müslümanlara sağlık sıhhat rahmet bereket ve mağfiret diliyorum Allah c.c sanal alemde İslami Realite için çalışanlardan ve sizin gibi değerli İslam Alimlerin den razı olsun
Değerli Hocam bu size gönderdiğim ilk e-mail diğerlerinde belki başta ve sonda " Selamün Aleyküm " yazacak başka bir şey yazmayaca k veya ek olarak " Allah c.c yardımcınız olsun Allaha emanet olunuz " yazacaktır Bu ilk e-mail olduğu için bazı şeyleri size bu mektupvar i yazıyla yazarak e-maillerin ilkini göndermiş olayım
Hocam benim size göndereceğim e-mailler sanal alemde tanıştığım kişilerin veya bizim sitenin üyelerinin yazılarıdır veya farklı yerlerden alıntılardır aslında kısaca bağımsız fikir ve düşünce yazılarıdır diyebilir iz Resmi ve bilimsel bir nitelik taşımayabilirler İslami Realite hükümleri esas alınarak bilinçli bir şekilde hazırlanmadığı içinde " Bu yazı İslami Realiteye aykırıdır " denilebil ecek türdede olabilirl er Ancak yürek yangınıdır diyebilir iz ve İslami bir site yada başka bir yerde kaynak olarak gösterilmemesini rica ediyorum beni bir müslüman kardeşiniz olarak kabul ediniz ve gönderilen e-maillerdeki konuların veya açıklamaların doğruluğu veya yanlışlığından ziyade sanal alemdeki önemleri üzerinde durmanızı ve bir İslam Alimi olarak yorumlarınızı kısaca belirtmen izi istirham ediyorum Ben cahilim Hocam ve sizin gibi islam Aliminin bu yazılardan eminimki çıkaracağı kısa notlarla farklı bir niteliğe bürünecek bir metin çıkabilir diye düşünüyorum Hocam sanal alemde olmaktan ben mutlu değilim ve nefret ediyorum uzun süredir sanal alemdeyim ve yüreğimde belki binlerce insanın başkalarına açıklayamadığı sırlarını taşıyorum Buda gösteriyorki aslında halkı göründüğü kadar mutlu olmayan bir ülkede yaşıyoruz yoksa gerçek hayatta elde edilebilm esi kolay nitelikte olan mutlulukl ar için kimse sanal alemi tercih etmezdi diye düşünüyorum elbette herkesin sanal aleme giriş sebebi farklıdır ve gerçek niyetleri bilen sadece Allah c.c tur
Biz cahiliz Hocam Din fakiriyiz sözde müslüman olan bu ülkede çocukluğum ve gençliğim bir sahil kentinde geçti içkisiz lokantanın olmadığı bir şehirde doğdum ve gençliğim İslamiyetten uzak geçti gitti ben kimseyi suçlamıyorum Hocam belki ailemde İslamiyeti bilmiyord u insan bilmediği bir şeyi nasıl aktarabil irdiki okuldada çevredede zaten islamiyet olmayınca nereden öğrenilecekdiki Cuma namazlarına giderdim zavallı İmam efendinin elinde bir kağıt hutbede konu " Kan vermenin fazileti " " Ormanları yakmayalım yeşili koruyalım " ne yapsın Hoca Efendi görev verilmiştir Sağlık Bakanlığı ile Orman Bakanlığının tebliğlerini sunacaktır elbette Dini konu olarak bundan tabi ne olabilird iki Camide bana islam Dinini anlatamaz dıki " okuman yazman yokmu öğrenseydin " diyenlere diyeceğim tek şey ise Hocam toplumda katil ve cani hükmünde olanlara matematik fizik ve kimya öğretilmişti Ahlak ve Din öğrenmeye kalkışanlarada " sen okusaydında öğrenseydin " denilmişti Sınıf geçmek için Modern uzay matematiğini öğrenmek gerekliyd i Ahlak veya Din dersinin ehemmiyet i yoktuki zaten modern matematiği öğrenelim sınıf geçelim diye uğraşmaktan zamanmı kalıyorduki Dini eserler okumaya birde " fazla dini kitap okuma kafayı yersin " deniyordu sabah okul akşam ders ve TV deki dizi filmlerle okulda bitti gençlikte geldi geçti TV veya medyada İslam Alimlerin in konuk edilmesi yıllar önce olamayan hadiseler di çok şükür şimdi TV lerde bu mevcut Sanal alemde ise durum çok vahim Hocam islami Sohbet Chat sitelerin de bile İslam Alimleri yok denecek kadar azınlıkta ve gerçekten İslami Realite için sanal alemde yer alanlarında işi çok zor Allah c.c yardımcıları olsun Allah c.c başarılarının devamını nasip eylesin inşallah Allaha emanet olun değerli Hocam Esselamün Aleyküm ve Rahmetull ahi ve Berekatühü
MAXMILIAN POWER - SEVDA ÇİÇEKLERİ - ŞİİR KÖŞESİ
Güzelim nur yüzlüm ben seni gözlerimle değil yüreğimle sevdim Gözlerim değildi senin o güzel yüzünü gören kalp gözümle gördüm Kalbimdes in yokluğundada seninleyi m varlığındada özler seni yüreğim İmkansızımsın benim çaresizim belki seni bu yüzden çok sevdim Benim olman için ben nelerimi vermezdim ama buymuş kaderim Özledim seni papatyam ne olur bir not bırak ben seni çok özledim
Kalbimdes in sana sevgimin yüceliğini yüreğimin derinliğinde hissettim Seni yüreğim çok çabuk sevdi ben senden çok fazla etkilendi m Bir hoşgeldin bile diyemedim sana anlatamadım derdimi ama seni çok sevdim Sen herhangi birisi değildin seni ben her halinle çok sevdim Bana kızmanı arada terk etmeni sinirli halini şakalarınıda çok sevdim Özledim seni papatyam ne olur bir not bırak ben seni çok özledim
Sen bir güzel çiçektin açtın kalbimde Kış ayında dört mevsim sensin baharım Seni çok özlüyorum yokluğunda sana hasretim ben sana hiç doyamıyorum Belki bu can bedenden bir gün gider fakat baki kalır sana olan bu aşkım Beni sensiz bırakma başkalarının yaban ellerine bırakma ne olur gel sevdam Sen olmadan bir yanım eksik kaldı bu alemde sensiz zorluklar a dayanamıyorum
BIRAKMA BENİ KARANLIKL ARA
Karanlık dünyama doğan Beni aydınlatan sensin güneşim Yüzün ışıl ışıldır parlak berrak Sensin benim nur yüzlüm Sensiz karanlıklardayım yaşayamıyorum Seni çok özlüyorum Sensizliği asla düşünemiyorum Seni ben çok seviyorum Senin varlığın bana hayat veriyor Güç veriyor seni çok seviyorum Beni bırakma yalvarırırm Beni al yerden yere vur yeterki sen vur Sensiz nasıl katlanırım bu hayata ben sensiz yapamıyorum Sensiz kalmaktan çok korkuyoru m Sensizliği düşündüğüm zaman kalbimden ağlıyorum, Ben hep sevdikler imi bir bir kaybettim Belkide budur benim tekrarlan an kaderim , Sensizliğe asla dayanamam ben seni asla kaybetmek istemiyor um Beni bırakma beni al yerden yere vur sen vur yeterki Ne olur ne olur yalvarıyorum beni bırakma Ben sevgisiz yaşadım Rabbim beni seven olmadı Rabbim sen beni bırakma
http://www.hitresim.com/ http://resimleri.name/hareketli-resimler.html http://www.manzararesimleri.net/ http://www.manzaralar.net/ http://www.el-aziz.net/cat171.htm http://www.edebiyatogretmeni.net/en_guzel_fotograflar.htm http://www.fotokritik.com/fotograflar/http://images.google.com.tr/images?q=manzara+resimleri&hl=tr&um=1&ie=UTF-8&sa=X&oi=images&ct=title http://www.guzelresimler.net/ http://www.thewallpapers.us/ http://www.yeniresim.com/cat29.htm http://www.gulum.net/kartlari-resimleri/doga-resimleri.php http://www.resimleri.gen.tr/deniz-resimleri/deniz-resimleri-0.php http://www.netevren.com/resimler.asp
AL REACTION - MAVİ DÜŞLER - SERBEST YAZI VE ŞİİR KÖŞESİ « : 26 Ağustos 2009, 07:05:30 »
--------------------------------------------------------------------------------
METAL REACTION - MAVİ DÜŞLER - SERBEST YAZI VE ŞİİR KÖŞESİ
şizofrenik bir yolculuğu anlatan hikaye.
"ben iyiyim doktor abi, ben iyiyim, hiçbir şeyim yok. sağa çektim, bekliyoru m." böyle demişti hüseyin, daha odaya ilk girişinde. onsekiz yaşındaydı. şizofreni hastasıydı. gözlerinde hayalet görmüşçesine bir korku ile hiçbir şey görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu. çocuk gibiydi tavırları.
büyümeyi reddetmiş, zamanı geri çevirip küçük bir çocuğun o problemsi z, saf dünyasına dönmüştü sanki. artık mücadeleyi bırakmış, dış dünyaya kapılarını kapatmıştı. kendisine ait bilinmez bir dünyadaydı. neyi neden yaptığını, ne zaman ne yapacağını kestiremi yordu ailesi. insanlard an kaçıyor, bazen kendi kendine birşeyler konuşup gülüyordu. ama, gariptir, halinden memnun görünüyordu. ve yerli yersiz aynı sözü tekrarlayıp duruyordu: "iyiyim ben, iyiyim. sağa çektim, bekliyoru m."
şizofreni, zihin bölünmesi anlamına gelen bir hastalıktı. biyolojik ve genetik faktörlerin yanısıra, özellikle eğitimde tutarsızlık, verilen çelişkili mesajlar yahut belirsiz, anlamsız, korkutucu olaylar ruhsal dünyada bir parçalanmaya yol açabiliyor, bu da sonunda gerçeklerden tamamen kopmayı ve bir hayal dünyasında yaşamayı netice verebiliy ordu. bu noktaya gelene dek neler yaşamıştı kimbilir?
çocukluğundan ilk hatırladığı, babasından yediği bir tokattı. oyundan eve biraz geç gelmiş, evdekiler onu çok merak etmişlerdi. "geldim işte, sevinin" dercesine masum bir neşeyle yüzüne baktığı babasının öfke dolu bakışları, yediği tokat esnasında gördüğü yıldızlara karışmıştı. neye sinirlenm işti babası, bilemedi. çok korktu ve yatağına gidip ağladı.
babasının "asabi" olduğunu, bazen işten gergin geldiğini, o yüzden ufak şeylere sinirlend iğini, "aslında iyi bir insan" olduğunu zamanla annesinde n öğrenmişti. iyi de, kendisini n ne kabahati vardı ki? hem babası "sizin için çalışıyorum, ablanın ve senin geleceğiniz için yoruluyor um" demiyor muydu? bizim için çalışıp yorulduğu ve sinirleri bozulduğu için bizi dövmesi nasıl işti? bizden intikam mı alıyordu yoksa? neden ki?
bazen "aslan oğlum, akıllı oğlum" derdi babası kendisine, bazen de "salak, haylaz!". ne zaman nasıl tepki alacağını bilemiyor, güvensizlik içini kemiriyor du. babasına bile güvenemeyecekse, bu dünyada kime güvenebilirdi ki?
annesi, babasının aksine, çok şefkatliydi. bir o kadar da evhamlı. devamlı peşinde dolaşır, "hasta olacaksın" der, başka şey demezdi. bu aşırı ilgiden boğulacak gibi oluyordu bazen. ama seviyordu kendisini ve dövmüyordu ya; yetebilir di bu. bu sevgi uğruna bazen kişiliğini feda etmesi gerekiyor du ama, olsundu. hep sevildiğini bilmek güven vericiydi zira. ama hayır; maalesef her zaman sevmiyord u annesi onu. uslu olduğu zamanlard a geçerliydi bu sevgi. şartlı bir sevgiydi yani. annesinin hoşlanmadığı birşey yaptığında "seni doğuracağıma taş doğursaydım" sözünü sık sık duydu. bir gün dayanamayıp "acaba benim gerçek anne-babam siz değil misiniz?" sorusunu sorduğunda, annesi öfkeli gözlerle "saçmalama salak!" diye bağırdı. bu cevap acaba ne anlama geliyordu?
bazen annesiyle babası kavga ederlerdi . daha doğrusu, öyle hissediyo rdu. içeriden bağırışlar gelir, yanlarına gidince susarlardı. birşey yokmuş gibi davranırlardı. ama evde birkaç gün sessiz bir gerginlik olurdu. içini dağlardı bu gergin dönemler. neydi problem, anlayamadı hiç. neden anlatmazl ardı ki? problem varsa söylesinler, yoksa güzel güzel sohbet etsinlerd i. böylesi daha mi iyiydi sanki? suratsız bir çocuk olmuştu artık.
evlerine bir misafir geldiğinde ise, keyfi biraz yerine gelirdi. anne baba ne kadar gergin de olsalar misafirin yanında gülümserlerdi çünkü. yalancıktan da olsa onları öyle mutlu, kibar, konuşkan görmek hoşuna gidiyordu . hoşuna gidiyordu da, neden biz bize iken böyle davranmıyorlardı ki? biz komşulardan daha mı değersizdik?
saflık derecesin deki patavatsızlığı misafirli klerde başına dert oldu. anne-babasının evde "keltoş" dedikleri komşu evlerine misafir olduğu bir gün ona "keltoş" diye sesleninc e buz gibi bir hava esmişti. ablası çimdikledi. yanlış mı söylemişti adını yoksa? adı bu değil miydi? niye öyle diyorlardı o zaman?
gelen giden arttıkça, çelişkiler de artıyordu. "yine mi o gıcık tipler geliyor? / aman efendim ne iyi oldu da geldiniz?", "o ayten de çok saçmalıyor canım. / haklısın aytenciğim, naaparsın?", "keşke evde yok deseydin oğlum. / inanın çok özlemiştik.".
bir kenara çekilmiş, sessizce izliyordu çoğunlukla. bu karmaşık oyunun kuralı acaba neydi?
ilkokula başlayışını, evdeki sıkıntılardan kaçış olarak, sevinçle karşılamıştı. ama siyah önlükler, anlamsız kısıtlamalar olmasa daha iyi olurdu. hele bazen bayat nutuklar atıp bazen de öfkeyle bağıran asık suratlı öğretmenler olmasa çok da güzel olabilird i. nutuklard a başka konuşuyorlardı, koridorla rda başka. "gelecek sizin elinizde. / siz haylazsınız!", "okuyup büyük adam olacaksınız. / adam olmazsınız siz!", "bu ülkenin umudu sizlerde. / sizi her gün dövmek lazım!", "atatürk bu ülkeyi sizlere bıraktı. / aptallar!".
anlayamıyordu çoğu şeyi. atatürk'ü öğretmişlerdi ona önce ve sonra ve hep, beden eğitimi dersinde bile. "en büyük o! bizi kurtardı. bir millet yarattı." ama hüseyin dedesinde n "allah en büyüktür, tek yaratıcı odur" diye öğrenmişti. bir gün öğretmenine "allah mı büyük, atatürk mü?" diye sordu. öğretmen ters ters baktı ve "böyle saçma soruları bir daha sorma; fena olur" dedi. korktu yine. korkmaya alışmıştı zaten. korkutucu ydu dünya. nasıl korunacak tı?
ilkokul öğretmeni kopyaya çok kızardı. bir kez sınavda kopya çeken bir arkadaşını sınıfın ortasında evire çevire dövmüş, hatta bacağını kanatmıştı. kopya kötüydü, çekmemeliydi. hiç çekmedi de. son sınıfta ilkokulla r arası bilgi yarışmasına katıldılar. final yarışmasında öğretmeni yanlarına yanaştı ve "şöyle bir soru gelecek, cevabı da şu" diye fısıldadı. duymazdan geldi. kopya kötü değil miydi? öğretmen kendileri ni deniyordu herhalde. yarışma sonrasında öğretmen "beni niye dinlemedi niz? size cevabı söyledim. ya yarışmayı kaybetsey diniz?" diye bağırınca, kafası iyice karıştı. bir gün birisi "bunlar kamera şakasıydı" diyecek diye bekliyord u. ama ya değilse?
bir de kafasındaki çelişkileri tutabilse ydi! anlaşılan, onları kendi kendine ve kendince çözmesi gerekecek ti. yapabilir se?
susmak çok iyiydi aslında. zaten ilkokulda öğretmenleri hep "susun! çok konuşmayın bakayım!" derdi. ama lisede öğretmenler "niye aval aval bakıyorsunuz, derse katılın biraz, sizin gibi koyunlar yüzünden bu millet geri kaldı!" deyince, sessiz ve uslu olma konusunda da çelişkide kaldı.
büyümeseydi keşke. hep küçük bir çocuk olarak kalsa ne iyi olurdu. zaten genellikl e odasında tek başına oyuncakla rıyla oynamasına, onlarla konuşmasına, annesi "hâlâ çocuk gibisin" diye tepki gösteriyordu.
ergenliğe girdiğinde garip şeyler yaşamaya başladı. öteden beri bildiği bedeninde o güne dek bilmediği şeyler oluyordu. ama kimseye soramadı. kimse de, ne olup bittiğini ona doğru düzgün anlatmadı. ayıp deyip sustular. "kızların şeyi var mı?" sorusunun cevabını bile arkadaşlarıyla başbaşa verip üç ayda öğrenebildi. yine o dönemde öğrendiğini sandığı bir yığın şeyi düzeltmesi yıllarını alacaktı.
zaten kızlardan yana başı dertteydi hep. çıktığı bir kız olmadığı için arkadaşları kendisiyl e alay ediyorlar dı. üzülüyordu. neredeyse sırf bu alaylarda n kurtulmak için, hoşlandığı bir kızı gözüne kestirdi. ders aralarında onunla konuşmaya başladı. hatta ona âşık oldu bile denilebil irdi. ama bu kez de âşık olmasıyla alay edildi. insanlar neden böyleydi ki?
bir gün teneffüste hoşlandığı kıza "seni seviyorum" demek geldi içinden. dedi de. ama kız ağlamaya başladı. hatta kendisini öğretmene şikayet etti. tabii ki, dayak yedi öğretmenden. çok üzülmüştü. durumu düzeltmek için kızın yanına gitti, özür diledi ve "tamam, seni sevmiyoru m" dedi. ama kız buna da ağladı. yine şikayet edildi, yine dayak yedi, yine anlayamadı neler olup bittiğini. şu kızlar da garipti doğrusu.
okul dışındaki kızlara yöneldi ilgisi. yaşça büyük, tecrübeli abilerle gezmeye başladı. çok şey öğrenebilirdi onlardan. öğrendi de. caddelerd e gezip, gelen geçen kızlara laf atmaya başladı. "üf abi, şu kıza bak, çok güzel.", "hakkaten hüseyin, ne kız bee? sana bakıyo oğlum, asıl şuna.", "yok abi şu gelene asılayım. baksana o daha hoş. değil mi ali abi?". değildi maalesef. "daha hoş" deyip laf attığı kız, ali abisinin kızkardeşiydi. birkaç küfürle paçayı kurtardı. sahipsiz kızlara asılmak iyiydi, sahiplile r ise bacımız olurdu. ama sahipsiz dedikleri miz de bizim gibi birilerin in ablası yahut kardeşi değil miydi? acaba şu an ablasına kim nerede laf atıyordu?
iğrendi bu çifte standartt an. çözemedikçe çözülüyordu.
çok fazla kızla çıkmak makbuldü arkadaş çevresinde. popüler bir delikanlının fazla kız arkadaşı olmalıydı. ama kızların erkeklerl e fazla çıkmaları iyi değildi, "kaşar" damgası yerlerdi. peki o zaman erkekler kiminle çıkacaktı ki? meselâ kendisini n kız arkadaşlarıyla gezmesi anne babasının hoşuna gitmişti. ama ablasının bir erkekle çıkması evdekiler in en büyük korkusu idi. kendisine bir kız telefon edince "aslan oğlum" diyen bakışlar gezinirdi üzerinde. ama ablasını bir erkek ararsa evde kıyamet kopardı.
"bu tutarsızlıklar beni deli edecek" diyordu içinden. sonunu hissetmişti sanki.
kur'ân okumanın ve ondaki emirlere uymanın çok güzel olduğunu öğrenmişti lise yıllarında. anne babası kur'ân okumazlar dı, ama "okumak lazım, iyidir" derlerdi. "okumak lazım, iyidir" derler, ama okumazlar dı. normaldi artık bu çelişkiler; pek üstünde durmadı. o okudu, etkilendi . namaza başladı. kızlarla mesafeli olması gerektiğini de öğrenmişti. kız arkadaşlarıyla samimiyet ini azalttı. bira içmez oldu. tv izlemedi, sohbetler e gitti. bir gün anne babasını fısır fısır konuşurken gördü. o akşam babası onu karşısına alıp konuşmaya başladı. bir problem olduğunu anlamıştı. bir problem olmasa babası onunla konuşmazdı çünkü; ancak bir problem varsa konuşurdu. sonunda babası dilinin altındaki baklayı çıkardı: "evladım, aşırı gitme. namazını da kıl, gereğinde bara, pavyona da git. kur'ân da oku, kızlarla gezip içki de iç. dengeli yaşa.", "nerede yazıyor bu denge baba?" diye sordu. babası sinirleni p "işte burada yazıyor" dedi ve avucunu gösterip yanağına okkalı bir tokat yapıştırdı. ağlamıyordu artık. etkileniy ormuş gibi yapmaya çalışıyordu. ama direnci zayıflamıştı. kur'ân'ı da, namazı da bıraktı.
evlerinde televizyo n hep açık dururdu. bazen açık-saçık programla r olurdu. spiker "şok, şok! şu rezilliğe bakın!" diye ekranı inletirke n bir yandan da o rezillikl er en ayrıntılı biçimde gösterilirdi. babası da hem onları seyreder, hem de "tövbe, tövbe! başımıza taş yağacak; şunların yaptıklarına bakın" derdi. hüseyin "baba, başka kanala geçelim" deyince de, "biraz bakalım canım, meraktan izliyorum zaten, neler olup bitiyor bilmek lazım" diye cevap verirdi. babasının bakışlarında merak denilemey ecek garip bir pırıltı olurdu oysa. hüseyin farkındaydı bunun.
lise son sınıfta siyasetle ilgilenme k ama aşırı gitmemek gerektiğini öğrendi; nasıl olacaksa? ve haber programla rını izlemeye, gazeteler deki köşe yazılarını okumaya başladı. birçok şey öğrendi; özellikle dış politika konusunda . batılı olmak lazımdı. batılılar bizden üstündü. yok hayır, biz en üstündük. sadece, biraz geri kalmıştık. ama en güçlü, en akıllı bizdik. bu millet adam olmazdı. biz batılıları seviyordu k, ama onlar bizi sevmiyord u. onlar bizi sevmediği için biz de onları sevmiyord uk. ama onlar gibi olmalıydık yine de. sevmeliyd iler bizi, biz onları sevmesek de.
hele yunanlılar bize iyice düşmandılar. biz de onlardan nefret ederdik. hep savaşmış, hep yenmiştik onları. ama aslında kardeştik. bazen bizden korktukla rı söylenirdi. sinirlend iriyordu bu bizi. bizden neden korkuyorl ardı ki? fazla sinirleni rsek canlarına okurduk onların. korkmasınlardı bizden.
araplar ise zaten oldum olası bizi sevmezler di. biz de onları hiç sevmezdik . ama onlar bizi neden sevmiyord u ki? biz onları hep sevmiş, hep iyilik yapmış değil miydik? oysa onlar bize hep kötülük yapmak istiyorla rdı. bizi sevmeleri lazımdı. ama bizim onları sevmememi z lazımdı.
zihni iyice dağılmaya başlamıştı. içine kapanmaya başladı. odasından çıkmamaya başladı. hayallerl e avundu. hayalleri nde her şey netti, kontrolü altındaydı. en iyisi buydu galiba. ama annesi neden ona garip garip bakmaya başlamıştı ki?
askere gitmeden önce bir işe girip çalışmak istedi. birkaç yere başvurdu. torpillil er yüzünden ilk başvurduğu yere alınmadı. babası öfkelendi. "bu torpil yüzünden memleket batacak" dedi. bir hafta sonra ikinci başvurduğu yer için torpil bulunca sevindile r. başkası lehine olunca kötüydü torpil. ama, biz yapınca iyi oluyordu.
işyerinde bir kıza âşık oldu. tutunacak bir dal arıyordu bu çalkantılar arasında. her şey bozulmuştu, o kız tertemizd i. onunla hayatı sihirli bir değnek değmişçesine değişecekti. o da hüseyin'i sevecekti mutlaka, hatta seviyordu galiba. zaten geçen gün işyerinde sudan bir sebepten bağırmıştı ona; tıpkı küçükken annesinin yaptığı gibi. seviyordu kesin, ama tutucu bir aileden geldiği için bunu pek belli etmiyordu . özellikle sessiz, mazbut bir kız oluşundan hoşlanmıştı onun.
ama yaz gelince son hayal kırıklığını yaşadı. sevdiği kız bazen kısacık etekler giyiyordu . otururken de, görünmesin diye eteğini habire çekiştiriyordu. niye kısa giyiyordu ki o zaman? uzun giyse rahat ederdi. dayanamayıp bunu söyledi bir gün. kız utançla karışık gülümsedi, ama giyimini değiştirmedi. sonra bir gün onun yazın plajda bikiniyle dolaşıp erkek arkadaşlarıyla denize girdiğini öğrendi. "nasıl yani???"
karşımda oturmuş kendi kendine konuşup gülen bu delikanlı, aslında kendince kurtuluşu seçmişti anlaşılan. çocukluğundan beri bu hayatı, bu insanları çözememiş, doğru bir pusula, tutarlı bir rehber bulamamış, çifte standartl arın, yaman çelişkilerin çekiştirmesine daha fazla dayanamamış ve huzuru ancak gerçeği reddedere k bulmuştu işte. bu kuralsız trafik, üstüne gelenler, arkadan sıkıştıranlar, yol isteyenle r, küfredenler yüzünden, hayat yolculuğunda sağa çekmişti. bekliyord u.
"ben iyiyim artık, hiçbir şeyim yok doktor abi, çok iyiyim ben. sağa çektim, bekliyoru m."
KAYNAK : http://www.lafmacun.org/bak/saga+cektim+bekliyorum SİTESİNDEN ALINTIDIR
|
|
« Son Düzenleme: Kasım 30, 2012, 06:46:43 ÖS Gönderen: admin »
|
Logged
|
|
|
|